TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, parlamento muhabirleriyle TBMM Tören Salonu’nda bir araya gelerek, 27. Dönem değerlendirme toplantısı düzenledi.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 27’nci Yasama Dönemi’nin tamamında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2 bin 2 yasama dokunulmazlığı tezkeresi gönderildiğini bildirdi.
Şentop, 27’nci Yasama Dönemi’ne ilişkin değerlendirme toplantısı yaptı.
Yeni yasama dönemindeki temsilcilerin 14 Mayıs’ta belirleneceğini ifade eden Şentop, yaklaşık 4 yıldır büyük bir onurla yürüttüğü TBMM Başkanlığı görevinin de sona ereceğini anımsattı.
27’nci Yasama Dönemi’nin çeşitli açılardan önceki dönemlerden farklı olduğunu dile getiren Şentop, Meclisin daha önce benzerine rastlanmayan sınamalara maruz kaldığını, tarihin akışı içinde müstesna dönüm noktalarına tanıklık ettiğini söyledi.
Meclisin, çalışmalarının önemli bir kısmını tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgınının etkisi altında yürüttüğünü belirten Şentop, “Meclisimizin, alınan kapsamlı tedbirler sayesinde tüm dünyayı etkileyen bu büyük sınama karşısında faaliyetlerini aksatmadan yürütmeyi başarması, son derece memnuniyet vericidir.” dedi.
Şentop, Rusya ile Ukrayna arasında baş gösteren savaşın başta bölge ülkeleri olmak üzere tüm dünyayı etkilediğini hatırlatarak, “Türkiye bu süreçte bir barış gücü olarak çalışmış, başta tahıl koridoru ve esir takası olmak üzere farklı alanlardaki çalışmaları somut neticeler vermiştir. Türkiye’nin savaşın sonlanması noktasında ortaya koyduğu gayretler, sizlerin de takip ettiğiniz üzere devam etmektedir.” diye konuştu.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin Türkiye’yi tarifi olmayan derin bir acıyla sarstığını ifade eden Şentop, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara şifa diledi.
Devletin ve milletin yaraları sarmak için elbirliğiyle çalıştığının altını çizen Şentop, TBMM’nin de bu süreçte önemli çalışmalar yürüttüğünü, deprem bölgelerindeki bütün vatandaşların sorunları çözülene kadar çalışmaların kararlılıkla devam edeceğini kaydetti.
TBMM Başkanı Şentop, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk döneminin de 27. Yasama Dönemi’nde olduğunu anlatarak, “27’nci Yasama Dönemi’nin tamamında milletvekillerimiz tarafından verilen 82 bin 794 yazılı soru önergesi ile Meclis Başkanlığına sunulan 7 bin 399 Meclis araştırması önergesi 27’nci döneme, ‘TBMM Başkanlığına en fazla yazılı soru önergesi ile Meclis Araştırması önergesi sunulan yasama dönemi’ özelliğini kazandırmıştır.” ifadelerini kullandı.
27’nci Yasama Dönemi’nde TBMM Başkanlığına, 437’si 6’ncı yasama yılında olmak üzere toplam 5 bin 97 kanun teklifi sunulduğunu bildiren Şentop, bu sayının önceki dönemler içinde Başkanlığa sunulan kanun tasarı ve tekliflerinin toplam sayısından fazla olduğunu aktardı.
Meclisin 27’nci dönemde yasama ve denetim alanında yoğun ve kapsamlı çalışmalara imza attığını vurgulayan Mustafa Şentop, şöyle devam etti:
“Bu kapsamda 1 Ekim 2022 tarihinde başlayan 6’ncı yasama yılında TBMM Genel Kurulunda 87 birleşim ve 376 oturum gerçekleştirilmiş; 606 saat 36 dakika çalışma yapılmış ve 26 bin 239 sayfa tutanak tutulmuştur. Aynı yıl içinde ihtisas ve Meclis araştırması komisyonlarında ise 138 toplantı ve 279 oturum gerçekleştirilmiş, 777 saat 2 dakika çalışılmış ve 29 bin 93 sayfa tutanak tutulmuştur. 6’ncı yasama yılıyla birlikte 27’nci Yasama Dönemi’nin tamamına bakıldığında bu sayılar, TBMM Genel Kurulu çalışmaları açısından 537 birleşim, 2 bin 345 oturum, 3 bin 887 saat 53 dakika çalışma ve 169 bin 778 sayfa tutanak şeklinde, ihtisas ve Meclis araştırması komisyonlarının çalışmaları açısından ise 991 toplantı, 1744 oturum, 4 bin 565 saat 23 dakika çalışma ve 131 bin 19 sayfa tutanak şeklinde kendini göstermektedir.”
Yoğun çalışmalar sonucunda Meclisin çeşitli konularda vatandaşların ihtiyaç duyduğu yüzlerce yasal düzenlemeye ve TBMM kararına yürürlük kazandırdığını aktaran Şentop, “Meclisimiz 37’si 6’ncı yasama yılında olmak üzere 27’nci Yasama Dönemi içinde toplam 310 kanun kabul etmiş ve yine bu dönemde toplam 184 Meclis kararına yürürlük kazandırmıştır.” bilgisini verdi.
Şentop, bu dönemde Başkanlığın aldığı inisiyatifle, siyasi partiler arasında gerçekleşen uzlaşıdan dolayı uluslararası meselelerde daha önce bildiri şeklinde gösterilen iradelerin, “Meclis kararı” şeklinde ortaya konulmasına başlandığını belirterek, şöyle devam etti:
“Bu kapsamda 27’nci dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi ile Senatosunun 2019 yılında sözde Ermeni soykırımı hakkında aldığı kararların kınanması, reddedilmesi ve yok hükmünde sayılması, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İslam karşıtı açıklamalarının telin ve teşhir edilmesi ve ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarına ilişkin 24 Nisan 2021 tarihli açıklamasının kınanması, reddedilmesi ve yok hükmünde sayılması konularındaki Başkanlık tezkerelerini kabul ederek Meclis kararları almıştır. Bu kararlar Resmi Gazete’de yayımlanmış ve böylece bahsi geçen konularda Gazi Meclisimizin sergilediği duruşa daha sağlam bir hukuki temel kazandırılmıştır. Şüphesiz bu gelişme Meclisimizin dış politika alanında, yeni dönemde, karar şeklindeki hukuki tasarruflar aracılığıyla daha etkin bir konum üstlendiğinin göstergesidir.”
27’nci dönemin tamamında 15 araştırma komisyonu kurulduğunu ifade eden Şentop, bu komisyonlardan 12’sinin hazırladığı raporların Genel Kurulda görüşüldüğünü söyledi.
TBMM Başkanı Şentop, 27’nci dönemde Meclisin, yasama ve denetim alanında sergilediği çalışmalara rağmen “yeni hükümet sistemi döneminde işlevsizleştiği, etkinliğinin azaldığı” yönünde haksız eleştiriye maruz kaldığını belirten Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Objektif bir veriye, bu kapsamda Meclisin en temel faaliyet alanları olan yasama ve denetim konularında parlamenter hükümet sistemi ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sağlıklı bir mukayesesine dayanmayan bu eleştirinin, ‘Meclisin belirli siyasi partilerin arzuları doğrultusunda karar almaması’ şeklinde özetlenebilecek salt siyasi bir temele sahip bulunduğunu üzülerek görmekteyim. Zira uygulamada Meclisimiz, 27’nci Yasama Dönemi boyunca hem yasama hem de denetim alanında son derece verimli çalışmalar yürütmesine rağmen, bazı siyasetçilerin Meclisimizin etkinliğinin azaldığı yönündeki ısrarlı iddialarının tek bir izahı olabilir; o da bu dönem Mecliste alınan kararların, söz konusu siyasetçilerin istedikleri yönde alınmamış olmasıdır. Parlamentoda mlilletin verdiği temsil gücünden fazlasına sahip olmayı istemek, bu olmadığında yani sayınızın yetersizliği sebebiyle kararların isteğiniz doğrultusunda alınmasını temin edemediğinizde de Meclisimizi etkili olmamakla itham etmek, ancak ya dünyada parlamentoların genel işleyiş şeklini bilmemekle ya da kendi arzunuzla örtüşmeyen Meclis çalışmalarını görmezden gelmekle mümkün olabilecektir. Ne yazık ki her iki olasılığın da hakla, hakikatle, insaf ve hakkaniyetle bağdaşır bir yönü bulunmamaktadır.”
Meclisin etkinliğinin azaldığı eleştirisinin dayanaklarından birinin Cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlara yöneltilmiş soru önergelerinin cevaplanma oranları olduğunu aktaran Şentop, 27’nci dönemin tamamında milletvekilleri tarafından verilen soru önergelerinin muhataplarınca cevaplandırılma oranının yüzde 65,4 olduğunu kaydetti.
Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin hemen öncesinde, parlamenter hükümet sisteminin geçerli olduğu 24 ve 26’ncı dönemlerde soru önergelerinin cevaplandırılma oranlarının ise sırasıyla yüzde 60,3 ve yüzde 45,4 olduğuna dikkati çekti. Şentop, “Bununla birlikte milletvekillerimizin denetim görevi kapsamında Cumhurbaşkanı yardımcısı ile bakanlara yönelttiği soru önergelerinin cevaplandırılması açısından, her ne kadar önceki dönemlerden yüksek olsa da yüzde 65,4 oranını kafi görmek elbette mümkün değildir. Şüphesiz bu konuda olması gereken, soru önergelerinin tamamının süresi içerisinde ve yeterli içerikle cevaplandırılmasıdır.” değerlendirmesini yaptı.
Şentop, bunu temin için TBMM Başkanlığı olarak bakanlıklara 6 ayda bir gönderilen yazılarla hatırlatmada bulunulduğunu açıkladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili yaptığı değerlendirmelerin yeni hükümet sisteminin kusursuz olduğu ve her yönüyle mükemmel işlediği şeklinde yorumlanmaması gerektiğini ifade eden Şentop, “Ancak şurası açıktır ki, birçok kişinin ısrarla iddia ettiğinin aksine, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde hem yürütme hem de yasama önceki dönemlere nazaran daha istikrarlı ve verimli şekilde çalışmalarını sürdürmüştür. Bu noktada Meclisin yetkilerinin ve etkinliğinin parlamenter hükümet sistemi döneminde çok daha fazla olduğu yönündeki argümanların nazari ve pratik veriler karşısında bir temeli bulunmamaktadır.” dedi.
Yeni sistemin tam anlamıyla yerleşmesi ve sağlıklı bir şekilde işlemesinin temini için atılacak adımlar bulunduğunu, bu kapsamda yeni bir Meclis İçtüzüğü hazırlanması gerektiğini söyleyen Şentop, 28’inci Yasama Dönemi’nde yeni bir içtüzüğün uzlaşıyla yürürlüğe koyulabilmesini temenni ettiğini belirtti.
Türkiye’nin yeni bir anayasaya duyduğu ihtiyacın altını tekrar çizmek istediğini vurgulayan Şentop, “Zira demokrasi tarihimiz, askeri darbe kavramı ile hiçbir şekilde ilgisi bulunmayan, tamamını milletimizin meşru temsilcilerinin hazırladığı yeni ve sivil bir anayasayı her şeyden çok hak etmektedir.” ifadelerini kullandı.
Mustafa Şentop, 27’nci yasama dönemi içinde makul sınırlar dahilinde olduğu kabul edilemeyecek derecede fazla sayıda dokunulmazlık tezkeresinin TBMM Başkanlığına ulaştığını aktararak, şöyle konuştu:
“6’ncı yasama yılındaki 247 yeni tezkereyle birlikte 27’nci dönemin tamamında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen yasama dokunulmazlığı tezkerelerinin sayısı, maalesef 2 bin 2’ye ulaşmıştır. Bir yasama dönemi içerisinde milletvekillerimiz hakkında 2 bin gibi yüksek bir sayıda dokunulmazlık tezkeresinin hazırlanmış olmasını, özellikle bu tezkereler kapsamında azımsanamayacak ölçüde terör örgütü üyeliği, terör örgütü yöneticiliği, terör örgütüne yardım, terör örgütü propagandası yapmak gibi suçlara ilişkin dosyalar bulunmasını, Gazi Meclisimizin mehabeti ve saygınlığıyla bağdaştırabilmenin mümkün olmadığı açıktır.”
Yasama dokunulmazlığı kurumunun, suç isnatlarının soruşturulmasını engellemek için değil, milletvekillerinin yasama çalışmalarından alıkonulmalarını temin ederek Meclisin işleyişini korumak amacıyla ihdas edildiğini anlatan Şentop, “Yeni anayasa için yapılacak çalışmalarda, yasama dokunulmazlığı konusunun yeniden ele alınmasının, bu kapsamda milletvekillerinin özgürlüklerinden ve dolayısıyla Meclis çalışmalarından alıkonulmamalarının güvence altına alınarak, haklarındaki suç iddialarıyla ilgili maddi gerçeğin araştırılmasını mümkün kılacak bir formülün değerlendirilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim.” değerlendirmesinde bulundu.
Meclisin, 27’nci Yasama Dönemi’ni yoğun ve verimli çalışmalarla tamamladığını görmenin mutluluk verici olduğunu ifade eden Şentop, Gazi Meclisin 14 Mayıs’taki seçimlerden sonra aynı azim ve kararlılıkla çalışmalarını sürdüreceğine, tam bağımsız, demokratik, yeniden büyük ve güçlü Türkiye idealinin gerçekleştirilmesine katkı sağlayacak adımları atmaya devam edeceğine inancının tam olduğunu kaydetti.
Şentop, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Aşık Veysel’in ifadesiyle, hepimiz menzile varmak için ‘İki kapılı bir handa yürüyoruz gündüz gece’. Asıl olan o yürüyüşte Hakk’ın takdirini kazanmak, milletin emanetlerini eksiltmeden, artırarak taşıyabilmiş olmaktır. Bu onurlu görevim süresince gerek bu mukaddes çatı altında gerek memleketin her köşesinde ve gerekse başka ülkelerin parlamentolarıyla ilişkilerde ülkemin ve milletimin çıkarları en büyük motivasyon kaynağım olmuştur. Bütün bu çalışmalar süresince gördüğüm gerçek şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluş felsefesi doğrultusunda dünyanın en güçlü devletleri arasında yerini almıştır ve dünyanın en hakkaniyetli ve itibarlı devletidir.”
Şentop, Meclis’te düzenlediği basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin partileri ittifaklarla seçime girmeyi zorunlu kıldığı dile getirilerek, bunun arzu edilen bir tablo olup olmadığına yönelik soru üzerine Şentop, hükümet sistemi değişikliklerinin birçok ülkede farklı şartlarda yapıldığını ve bir geçiş döneminin öngörüldüğünü ancak Türkiye’de bir gün parlamenter hükümet sisteminin tamamlanıp ertesi gün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne başlandığını hatırlattı.
Sistemin bütün kurum ve kurallarıyla yerine oturabilmesi için biraz süreye ihtiyaç olduğunu belirten Şentop, aradan geçen 5 yıllık sürenin böyle bir dönem olduğunu söyledi.
Gelecek dönemde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin daha da yerli yerine oturacağını kaydeden Şentop, “Sistem üzerindeki değişiklik konuları, anayasal düzeyde tartışılabilir, konuşulabilir. Bence ona ihtiyaç olmadan da birçok konu çözülebilecek noktada.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni yarı başkanlık mı yoksa tam başkanlık mı olarak tanımladığının sorulması üzerine Şentop, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başkanlık sistemidir, bunda bir tereddüt yok.” yanıtını verdi.
Başkanlık sisteminin daha çok bilinen modelinin ABD’deki model olduğunu belirten Şentop, “Farklı ülkelerde farklı başkanlık sistemi modelleri var. Onun için tek bir başkanlık sisteminden değil başkanlık sistemlerinden söz edilir.” diye konuştu.
Yasamanın ayrı, yürütmenin ayrı bir oyla belirlenmesi durumunda başkanlık sisteminden bahsedilebileceğini anlatan Şentop, “Vatandaşın yürütmeyi doğrudan seçmesi bağlamında başkanlık sistemi daha demokratik bir sistemdir.” dedi.
TBMM Başkanı Şentop, kamuoyundaki tartışmalara bakıldığında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde anayasal düzeyde değişikliği gerektirecek bir husus olmadığını ifade etti.
Gelecek dönemde yasama çoğunluğu ile yürütmenin aynı ittifaktan olmaması durumunda sistemin nasıl işleyeceğine ilişkin soruya Şentop, “Bu tür hükümet sistemleri hazırlanırken farklı senaryolar dikkate alınarak düzenlemeler yapılır. Böyle bir şey olursa ki ben ihtimal vermiyorum sistemin iyi işleyeceği kanaatindeyim.” karşılığını verdi.
Seçim öncesi ittifakların, koalisyondan farklı bir şey olduğunu vurgulayan Şentop, “Bu sistem, nasıl birtakım uzlaşmalar, ittifaklar meydana getirmişse daha sonraki süreçlerde de parlamento ve yürütme kompozisyonlarına göre işleyebilecek bir mekanizmayı ortaya koyar. Bunda bir tereddüdüm yok.” görüşünü paylaştı.
Bir gazetecinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un 14 Mayıs seçimlerine ilişkin değerlendirmelerini hatırlatarak “Seçimle iktidar değişikliği olasılığı için ‘darbe girişimi’ ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki sorusuna Şentop, “Bahsettiğiniz arkadaşlarımız tecrübeli arkadaşlarımız. Bunların söylediği sözleri benim yorumlamam doğru değil. Seçim seçimdir, darbe ve müdahaleler müdahaledir.” yanıtını verdi.
Seçim kampanyaları kapsamındaki siyasi söylemlerin bütün taraflar bakımından değerlendirilmesi gerektiğini ancak öyle olmadığını söyleyen Şentop, herkesin yanında yer aldığı siyasinin sözlerini yumuşatarak, karşısındaki siyasilerin açıklamalarını abartarak değerlendirdiğini dile getirdi.
Türkiye dışında da birçok ülkenin siyasetçileri ve kurumlarının görüş belirttiğine işaret eden Şentop, “Bunun sebebi 20 yıldan uzun bir zamandır Türkiye’nin bilhassa uluslararası alanda kazanmış olduğu güç ve itibardır. Tam bağımsız karar alabilme yeteneğidir.” değerlendirmesinde bulundu.
Bundan memnun olmayan bazı çevrelerin olduğunu dile getiren Şentop, “Böyle bir ortamda seçime giderken, seçim tartışmalarını sadece Türkiye’nin kendi iç politikasıyla ilgili değil, Türkiye’nin tam bağımsız, etkili, itibarlı duruşunu teyit ve takviye edici bir yönde mi gidilecek yoksa bazı uluslararası odakların yaptığı açıklamalar çerçevesinde Türkiye daha kolay ikna edilebilir, belli yola sevk edilebilir, yönetilebilir, yönlendirilebilir, kontrol edilebilir ülke haline mi gelecek tartışması bağlamına taşınması normaldir.” diye konuştu.
TBMM Başkanı Şentop, “Seçim sonuçlarına yönelik birtakım ithamlar veya tavsifler olarak değil de seçim kampanyası döneminde tarafların yapmış oldukları açıklamalar bağlamında değerlendirmek lazım. Ben hiçbir siyasetçinin, hiçbir hukukçunun seçimlere yönelik böyle bir kasıtla açıklama yapacağı kanaatinde değilim.” görüşünü paylaştı.
Son TBMM Yeni Yasama Yılı Resepsiyonu’nda yüksek yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi ile yürütme temsilinin olmadığı dile getirilerek, o gün ne düşündüğü sorulan Şentop, “Uzun bir süre salgın dolayısıyla Meclis’te resepsiyonların ertelendiği, yapılmadığı bir dönemdi. Arkasından da resepsiyon gibi törenleri yapıp yapmama konusunda tereddüt yaşamıştık. Burada herhangi bir sorun görmüyorum. Son yasama yılı olması itibarıyla daha çok Meclis personeli arkadaşlarımızın katılacağı bir beklenti içindeydik. Burada bir sorun yok. TBMM’nin saygınlığına, kurumsal itibarına gölge düşürecek hiç kimse olamaz Türkiye’de. Böyle bir niyet içerisinde olan kimse de olamaz. Böyle bir niyet içerisinde olan da kendi itibarına zarar verir.” karşılığını verdi.
“HDP’nin de içinde olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini açıkladı. Bu desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Şentop, “Seçimle ilgili her şey konuşulur, tartışılır ama hiçbir seçim galibiyeti tam bağımsız Türkiye idealinden önemli değil.” dedi.
Bölgede Rusya-Ukrayna savaşı gibi önemli gelişmelerin yaşandığını, Avrupa’nın içinde bulunduğu durumun ve Çin ile ilgili gelişmelerin hem dünya ekonomisi hem de uluslararası siyaset açısından önemli olduğunu beliren Şentop, bu durumun Türkiye’yi merkezi bir yere koyduğunu ifade etti.
“Dünyanın coğrafyası dikkate alındığında en önemli uluslararası akupunktur noktalarının Türkiye’de olduğunun ifade edildiğini” aktaran Şentop, “Hakikaten böyle. Bütün dünyanın sağlığı veya hastalığıyla ilgili kritik noktalar Türkiye üzerinde. Bu bakımdan Türkiye’nin pozisyonu ve tutumu çok önemli.” değerlendirmesinde bulundu.
Bunu anlamakta zorlanan birçok yerli ve yabancı siyasetçinin bulunduğunu dile getiren Şentop, dünyada ve bölgede olan biteni birbirinden kopuk olaylar olarak algılayan bir zihniyetin yer aldığını anlattı.
Türkiye’nin, yalnızca milli menfaatlerini esas alan ve tam bağımsız politikalar belirleyen yaklaşımının, dünyanın ve bölgenin geleceği bakımından önemli olduğuna dikkati çeken Şentop, “Etrafımızdaki gelişmeleri; Rusya-Ukrayna savaşı, Adalar denizi, Doğu Akdeniz, Suriye, Irak ve İran bağlamında Kafkasya’da yaşanan gelişmeleri topluca bilmek, değerlendirmek lazım.” şeklinde konuştu.
Terör örgütüyle mücadelenin önemli bir safhasına gelindiğini vurgulayan Şentop, şöyle devam etti:
“Türkiye artık terör örgütü mensuplarının bulunduğu her yerde onlara gerekli müdahaleyi yapabilir hale geldi. Bu anlamda savunma sanayi alanındaki gelişmelerin de kıymetini bilmemiz lazım. Türkiye’nin bu tam bağımsız politikalar izleyebilmesinin arkasında savunma sanayisi ve teknoloji alanındaki yerli ve milli hamlelerinin büyük payı var. Bugün Türkiye, terör örgütü mensuplarını kendilerine kucak açan ülkelerin görevlilerinin kucağındayken bile vurabilir, imha edebilir hale geldi. Bu, büyük bir başarı. Bütün milletimiz bunu gururla, iftiharla takip ediyor. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’yi kuşatmaya çalışan bir yapı var. Türkiye buradaki planı sınır ötesi harekatlarıyla bozdu. Beklenen şey şu: ‘Türkiye sınır ötesi harekatlar gerektiğinde teröre karşı ve teröriste karşı mücadele yapmamalı, mümkünse o bölgeyle ilgisini, ilişkisini kesmeli.’ ‘Ne işimiz var bizim sınır ötesinde?’ diyenler bilerek veya bilmeyerek bu plana yeşil ışık yakıyorlar. Bütün ittifakları, süreçleri bu bağlamda değerlendirmek lazım. Türkiye kuşatılmaya müsaade etmeyecek. Türkiye bilhassa güneyinde ve Suriye’de oluşturulmaya çalışılan senaryonun gerçekleşmesine müsaade etmemeli ve etmeyecek. 20 yıldır devam eden süreç, bir film şeridi gibi değerlendirilmeli. Türkiye’nin istikametinin, kararlılığın ne olduğu görülmeli. Bunu bozabilecek, değiştirebilecek bir sonuca milletimiz müsaade etmez. Bundan eminim.”
Seçim sonuçlarına ilişkin soru üzerine Şentop, Anayasa ve İçtüzüğe göre Meclis Başkanı ve başkanvekilleri için sınırlama getirildiğini söyledi.
Anket şirketlerinin verileriyle dolaşanların olduğuna değinen Şentop, bu verilere itibar etmediğini, bu şirketlerin bir kısmının siyasi propaganda aracı olarak kullanıldığını kaydetti.
Türkiye’de iki tür seçim başarısının olduğunu, bunun anketlerde seçim kazananlar ve sandıkta kazananlar olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Şentop, “Memleketi ankette kazananlar değil sandıkta kazananlar yönetiyor. Seçime kalan süre kısaldıkça anketlerde kendi itibarını önemseyenler yavaş yavaş makul noktaya doğru gelmeye başlıyorlar. Türkiye’nin bir yürüyüşü var. Bu yürüyüşü bir film şeridi gibi düşündüğümüzde Türkiye bir istikamete doğru gidiyor. Milletimiz bu istikameti görmüş, desteklemiş, bugüne kadar getirmiş.” dedi.
Türkiye’de de sorunların olduğunu ancak bu sorunlara takılıp kalındığında büyük resmin kaybedileceğini belirten Şentop, Türkiye’nin bu yürüyüşünün devam edeceğini dile getirdi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türkiye idealinin ne olduğunun sorulması halinde buna “Teknofest, Mavi Vatan, Kızılelma, Kaan” olacağı cevabının verilebileceğini vurgulayan Şentop, şunları kaydetti:
“Bu anlamda, uluslararası ilişkiler anlamında tam bağımsız, güçlü, yeniden büyük Türkiye ideali. Hayatı süresince de bunun için mücadele etti. Benim kanaatim, bu seçim demokratik olgunlukla gerçekleşecek. Seçim öncesi herkes konuşuyor. Nihayetinde bu olgunlukla milletimiz Türkiye’nin bu büyük yürüyüşüne destek olarak karar verecek. Sayın Cumhurbaşkanımızın tereddütsüz ve net şekilde ilk turda kazanacağı kanaatindeyim. Bugünkü tablonun değişmeyeceğini düşünüyorum. Meclis, yasama ve yürütme bakımından değişmeyeceği kanaatindeyim.”
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, iki dönem görev yaptığını, elinden gelenin en iyisini yapmanın önemli olduğunu, kendisinin de bunu gerçekleştirdiğini düşündüğünü belirterek, “Geriye dönüp baktığımda bir eksiklik bırakmadığımı düşünüyorum.” dedi.
TBMM Başkanı Şentop, basın toplantısının ardından parlamento muhabirlerini, kendi kullandığı yerli otomobil Togg ile Meclis kampüsünde gezdirdi.
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100’üncü Yıl Salonu’nda düzenlenen Film Festivali’nde 7 kısa film yer aldı.
Film gösteriminden önce Sri Lanka’nın Türkiye Büyükelçisi Ekselansları Sarantya HASANTHI kısa film festivalinin açılış konuşmasını yaptı.
Büyükelçi HASANTHI’nin konuşmasından sonra davetlilere 7 kısa film gösterimi yapıldı.
Film gösteriminden sonra İstanbul’da Doktorasını yapan Sri Lanka lı öğrenci film yapımcısı Eranda MAHAGAMAGE şunları söyledi: “ Benim film 2023 yılında Türkiye’nin Hatay içinde olan deprem hakkında.
Bu deprem felaketi, O zaman Türkiye’ye büyük zarar verdi. Benim deprem hakkında tecrübem yok.
Sri Lanka‘da böyle bir şey yani hiç olmamış. O yüzden ben araştırma yaptım. Depremi daha önce yaşamış tecrübeli olan arkadaşlar vardı.
Biz filmi çekerken yaklaşık bir sene bu durumda yaşadık. Toplu olarak beraber yaşadık O zaman ben de düşündüm ki; böyle çok bir şeyler olmuş. İnsan depremle birlikte nasıl yaşayabilir ve bir kız çocuğu Kendini nasıl hissediyor?
Örneğin; doktorlar geliyor güvenlikler geliyor. Bunlar kurtarıyor. Ama depremi yaşayan içinde olan insanlar nasıl hissediyor. İçinde olan insan hangi dinden, hangi felsefeye inanıyor ve bunlar nasıl olabilir.
Hayat bir yere geliyor. Kimse yok. İnsanlar tamamen yalnız oluyor ve o zaman nasıl bir psikoloji içinde oluyor?, Deprem anında bir insanın psikolojisi nasıl oluyor?, neler hissediyor.
Filmim bu durumla alakalı, bunu film yaptım.
Ben düşündüm ki böyle bir şeyler.
Dünya olarak birlikte çözüm lazım, arkadaş olarak dostluk olarak bir ülkeye yardım edin. Bu gibi bir durumu çözmek lazım. Bu hayatta her şey olabilir. Çok güzel ve masum bir kız, bir saniye içinde depremde bütün hayatı farklı oluyor.
Bu küçük felsefe hayat felsefesi. Anlamak lazım. Bu benim filmimde ana hikaye.
Filmde hikaye yok zaten, küçük fragmanlar var ve onu öyle oynuyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Suriye’deki hadiselerin 13 yıllık serencamını bilen herkes, Türkiye’nin adil bir barış için verdiği hasbi mücadelenin en yakın şahididir. Şunu da en başından beri tekrar tekrar ifade ediyoruz: Suriye ile ilgili hassasiyetimiz hiçbir zaman menfaat eksenli olmamıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Sözlerimin hemen başında bu sabah Isparta Keçiborlu’da eğitim uçuşu esnasında kaza kırıma uğrayan askeri helikopterimizde şehit olan altı kahramanımıza Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Şehitlerimizin ailelerine, sevenlerine, silah arkadaşlarına ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.
“TÜRKİYE, ÖZ GÜVENLİ, KARARLI VE SABIRLI BİR ŞEKİLDE HEDEFLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEKTEDİR”
Türkiye Yüzyılı’nı içeride ve dışarıda attığımız adımlarla günbegün gerçeğe dönüştürüyoruz. Üstat Necip Fazıl’ın kabinemizin misyonunu da belirleyen şu önemli sözlerini kendimize rehber kıldık: ‘Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmak lazım.’ Biz de hem bugün halkımızın hem de yarın ruz-i mahşerde Hakk’ın huzuruna görevini layıkıyla yerine getirmiş, geride hayır dualarla anılan eserler bırakmış olarak çıkmanın derdindeyiz, bunun peşindeyiz. İnsanımızın şöyle içinden gelerek söylediği bir, Allah ondan razı olsun, cümlesi bizim için en büyük payedir, şereftir, gurur ve mutluluk kaynağıdır.
Bugüne kadar halka hizmet Hakk’a hizmettir düsturuyla ülkemize ve milletimize aşkla hizmet ettik. Şimdi de diplomatik temaslarla, iyi hesaplanan stratejik hamlelerle açılışını yaptığımız proje, yatırım, hizmet ve eserlerle Türkiye’yi her alanda yüceltmenin gayretindeyiz.
Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim: Türkiye, ayağına ve iradesine vurulan zincirleri tek tek parçalamaktadır. Türkiye, öz güvenli, kararlı ve sabırlı bir şekilde hedeflerini gerçekleştirmektedir. Türkiye, güçlü demokrasisiyle, büyüyen ekonomisiyle, köklü kurumlarıyla dünya meselelerinin seyrini değiştiren barışçı ve aktif politikalarıyla tarihe yön vermekte, hem kendi tarihini ve hem de insanlık tarihini yeniden yazmaktadır. Allah’a binlerce kez hamdolsun ki bugün dünden daha güçlüyüz, bugün dünden daha özgürüz, bugün dünden daha itibarlıyız, bugün dünden daha öz güvenliyiz.
İnşallah, yarın her alanda çok daha iyi yerlerde olacağız. Milletimizi sığ sulara hapsetmek isteyen vizyonsuzluklara inat umuda tutunmaya, umudu büyütme devam edeceğiz. Siyasi hayatımızın hiçbir döneminde milletimize hayal kırıklığı yaşatmadık. Bundan sonra da aziz milletimize mahcup olmayacak, milletimizi sükûtu hayale biiznillah uğratmayacağız. Son 22 yıldır olduğu gibi Türkiye’yi başarıdan başarıya koşturacak, Türkiye’ye yeni rekorları, yeni sevinçleri, yeni heyecanları yaşatacağız.
Türkiye Cumhurbaşkanı olarak bir gerçeği tekrar vurgulamak durumundayım: 85 milyon olarak biz muazzam ve muhteşem bir aileyiz. Hepimiz daha mutlu, daha müreffeh, daha kudretli bir Türkiye hayal ediyoruz. Gerçekleştirdiğimiz her hedefi daha büyük hedeflerin mihenk taşı, başlangıç noktası olarak görüyoruz. Tamamladığımız, hizmete verdiğimiz, şehirlerimize kazandırdığımız her eser yeni hizmetler, yeni projeler için azmimizi kamçılıyor, heyecanımız artırıyor. Kalbimizdeki vatan ve millet aşkı gökte bir şimal yıldızı gibi parlıyor, yeniden büyük ve güçlü Türkiye davamızda yolumuzu aydınlatıyor.
Allah’ın izniyle bu millet her engeli aşacak, her saldırıyı savuşturacak güce ziyadesiyle sahiptir. Kardeşliğimize sıkıca sarıldığımız, istikrar ve güven ortamını koruduğumuz, iç cephemizi tıpkı aşılmaz bir kale gibi sağlım tuttuğumuz müddetçe çok daha güzel günler göreceğimizden asla şüphe duymuyoruz. Ülkemizin istikrarlı yürüyüşünü rayından çıkarmak, ilerleyişini kesmek veya yavaşlatmak isteyenlere de millet olarak fırsat vermeyeceğimize inanıyorum.
Son kabine toplantımızdan bu yana iç siyasette ve dış politikada yoğun bir gündemle çalışmalarımızı sürdürdük. Diyanet İşleri Başkanlığımızın her beş yılda bir düzenlediği Din Şûralarının 7’ncisinde hocalarımızla ve kanaat önderlerimizle bir araya geldik. ‘Dijitalleşen Dünyada Diyanet Hizmetleri’ başlığıyla gerçekleştirilen şûranın küresel kültürün teşvik ettiği yapay din tehdidiyle mücadelede bir uyanışa vesile olmasını ümit ediyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri ile Yaşayan İnsan Hazineleri Ödülleri’ni takdim ettiğimiz üstat ve ustalarımızı bu vesileyle tekrar tebrik ediyorum.
28 Kasım’da Umman’dan ülkemize devlet başkanı seviyesinde ilk resmî ziyareti gerçekleştiren Umman Sultan Heysem bin Tarık’ı Türkiye’de misafir etmekten özellikle bahtiyar olduğumu söyleyebilirim. Bu tarihî ziyareti farklı alanlarda imzaladığımız 10 anlaşmayla taçlandırdık. Umman’ın krizlerin çözümünde üstlendiği yapıcı rolü takdir ediyor, inşallah bundan sonra Ummanlı kardeşlerimizle daha yakın çalışmayı umuyoruz.
Aynı zamanda Filistin halkıyla dayanışma günü olan 29 Kasım’da artık kendi alanında bir marka hâline gelen TRT World Forum’unun 8’incisine iştirak ettik.
‘Küresel Ticaret Burada’ temasıyla tertiplenen 20. MÜSİAD EXPO Fuarı ise 88 ülkeden iş adamlarını, tüccarları, girişimcileri ülkemizde bir araya getirdi. 1990 yılından bu yana Türkiye’nin ekonomide, ticarette ve demokraside şaha kalkması için emek veren MÜSİAD camiasını bir kez daha kutluyorum.
“DEPREM BÖLGEMİZİ ESKİSİNDEN DAHA DAYANAKLI BİR ŞEKİLDE AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
30 Kasım Cumartesi günü Kahramanmaraş’taydık. Maraş’ta hem partimizin il kongresini yaptık hem de deprem konutlarının kura ve anahtar teslim törenini icra ettik. Tören alanından canlı bağlantıyla Hatay’ımızda 5 bin 900, Malatya’mızda 2 bin 313, Adıyaman’ımızda 6 bin 912, Gaziantep’imizde 257, Diyarbakır’ımızda 674, Adana’mızda 668, Şanlıurfa’mızda 2 bin 929, Elazığ’ımızda bin 407, Kahramanmaraş’ımızda 3 bin 499 olmak üzere toplamda 24 bin 559 yuvamızı daha hak sahibi kardeşlerimize teslim ettik. 2024 sonuna kadar 11 ilimizde toplam 201 bin 688 bağımsız bölümü afetzede kardeşlerimize teslim edeceğiz.
Bir depremzedenin elinden tutmak yerine, kimi zaman hakaret ederek, kimi zaman afaki sözler vererek bu sürece köstek olanları tarih affetmeyecektir. ‘Erdoğan bu enkazın altında kalır’ diyerek tüm umudunu milletin sıkıntılarının çoğalmasına bağlayan kifayetsizleri hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyoruz. Son depremzede hak sahibi kardeşimiz de güvenli yuvasına kavuşana kadar bize durmak, dinlenmek, soluklanmak yok. İnşallah devlet millet birlikteliğiyle yaralarımızı saracak, deprem bölgemizi eskisinden daha dayanaklı bir şekilde ayağa kaldıracağız.
2 Aralık Pazartesi günü Karadağ Cumhurbaşkanı değerli dostum Jakov Milatoviç’i ülkemizde ağırladık. Partimiz tarafından düzenlenen Engelsiz Türkiye Programı’nda engel tanımayan kardeşlerimizle bir araya geldik. Hükûmetlerimizin engeli vatandaşlarımızın hayata katılımı noktasında gösterdiği samimi çabalar herkesin malumudur. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı dâhil, kamudan özel sektöre, spordan çeşitli sosyal haklara kadar geniş bir yelpazede engellerimizin yanında olduk. İnşallah bundan sonra da aynı anlayışla yolumuza devam edeceğiz.
3 Aralık tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzce yapımı tamamlanan 564 tesis, proje ve hizmeti resmen devreye aldık. Toplam yatırım bedeli 98 milyar lira olan bu tesislerin ülkemize ve milletimize tekrar hayırlı olmasını diliyorum.
Bu sene Japonya ile diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 100’üncü Yıl dönümünü kutluyoruz. Bu anlamlı yıl dönümü münasebetiyle Japonya Veliaht Prensi Akishino Fumihito ve refikasını ülkemizde misafir ettik. 6 Şubat deprem felaketinin ardından Japon hükûmeti ve halkının milletimizle sergilediği dayanışmayı her zaman şükranla yâd ediyoruz.
7 Aralık Cumartesi günü Gaziantepli kardeşlerimizin misafiriydik. Millî Mücadele’mizin meşale şehirlerinden olan Antep, bugün de üretim ve ticaret başta olmak üzere pek çok alanda âdeta destan yazıyor. Gaziantep halkının Suriyeli mazlumlara sahip çıkması zaten her türlü takdirin üzerindedir. Gaziantep’te ilk önce 5 bin 113 konutun anahtar ve tapu teslim törenini yaptık. Ardından partimizin 8’inci Olağan İl Kongresi’ni her zamanki gibi yine büyük bir coşkuyla gerçekleştirdik. Türkiye’nin ikinci büyük kütüphanesi olan Şahinbey Millet Kütüphanesini açarak gençlerimizle hasbihal ettik. Bu vesileyle 2024-2025 akademik yılında üniversite öğrencilerine verilen burs ve kredi tutarında yüzde 50 oranında artışa gittiğimizin müjdesini paylaştık. Buna göre ön lisans ve lisans için 2 bin lira olan rakamı 3 bin liraya, yüksek lisansta 4 bin lira olan miktarı 6 bin liraya, doktora öğrencilerimiz 6 bin lira olan tutarı 9 bin liraya çıkardık. Yeni burs miktarlarının üniversite öğrencilerimize ve ailelerine hayırlı olmasını temenni ediyorum.
“SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN KORUNMASINI SAVUNDUK”
Bölgemiz ancak demokrasi ve bir dönüm noktası ifadesiyle tarif ve tahlil edilecek evsafta kritik gelişmelere sahne oluyor. Komşumuz Suriye’de 13 yıldır devam eden iç savaş dün itibarıyla artık yeni bir boyut kazandı. Halep, Hama, Humus ve son olarak Şam, asıl sahiplerinin kontrolüne geçerken; 61 yıldır kanla, zulümle, baskıyla ve zorbalıkla ayakta kalan Baas diktatörlüğü de tamamen çöktü. Verilen sözlere rağmen yıllardır bölücü örgütün işgali altında bulunan Tel Rıfat ve Münbiç’in teröristlerden arındırılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Tabii eski rejimin, çekilirken dahi kimi şehirleri bölücü terör örgütünün Suriye uzantısına bırakması, aralarındaki kirli ittifakı bir kez daha teyit etmiştir.
Ülkemizdeki ana muhalefetin son ana kadar umudunu kesmediği Esed rejimi, bu süreç boyunca ‘Türkiye karşıtı’ tutumunu bir an olsun terk etmemiştir. Suriye ihtilafını diyalog yoluyla çözme çağrılarımız eski rejim tarafından küstahça reddedilmiş, ülkemizin uzattığı elin değeri bilinmemiş, manası anlaşılmamıştır. Esed, arkasında 1 milyona yakın insanın katledildiği, 12 milyon insanın göç etmek zorunda kaldığı, birçok şehri enkaza dönmüş bir Suriye bırakarak kaçmıştır. ‘Zulüm ile abad olunamayacağı’ hakikati, Suriye’de bir kez daha tecelli etmiştir.
Şunu milletimizin ve uluslararası kamuoyunun bilmesini isterim: Türkiye, Suriye ihtilafının başından beri komşuluk hukukunun ve büyük devlet olmanın icaplarını harfiyen yerine getirmiştir. Barıştan, özgürlükten, diyalogdan, adaletten, Suriye’nin bir an önce huzura kavuşmasından yana olduk. Devrik rejimin hasmane tutumuna rağmen her şart altında Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve üniter yapısının korunmasını savunduk. Elbette haksızlığa, hukuksuzluğa, baskıya, zulme karşı sesimizi yükseltmekten, tepkimizi ortaya koymaktan hiçbir zaman çekinmedik, ama bunu açık bir düşmanlığa, kör bir husumete de dönüştürmedik. Suriye’deki hadiselerin 13 yıllık serencamını bilen herkes, Türkiye’nin adil bir barış için verdiği hasbi mücadelenin en yakın şahididir.
“KALBİMİZİN BİR YARISI GAZİANTEP, HATAY İSE DİĞER YARISI HALEP’TİR, ŞAM’DIR”
Şunu da en başından beri tekrar tekrar ifade ediyoruz: Suriye ile ilgili hassasiyetimiz hiçbir zaman menfaat eksenli olmamıştır. Biz bu konuya hep vicdan penceresinden baktık, hep merhamet nazarından yaklaştık, insani mülahazalarla hareket ettik. Bugün de aynı yerde sapasağlam duruyoruz. Tekrar söylüyorum; Suriye halkı, bizim kardeşimizdir. Tüm kesimleriyle, tüm inanç gruplarıyla can dostumuzdur. Bir uçtan diğer uca Suriye’yi karış karış süsleyen türbeler, köprüler, çeşmeler, hanlar, camiler bizim ezelden ebede uzanan kardeşliğimizin nişaneleridir.
Evet, sınırlar ülkeleri fiziken birbirinden ayırabilir, ama kalplere hangi güç sınır çizebilir? Asırlardır birlikte yaşadığımız aramızdaki sınır uzunluğu 910 kilometre, 910 kilometrelik sınırı paylaştığımız komşularımıza sırtımızı dönmemizi bizden kim bekleyebilir? Kalbimizin bir yarısı Antep’se, Hatay’sa, Şanlıurfa’ysa; diğer yarısı Afrin’dir, Halep’tir, Hama’dır, Humus’tur, Şam’dır.
“TÜRKİYE, ZOR BİR DÖNEMDE ZOR BİR İMTİHANI ALNININ AKIYLA VERMEYİ BAŞARMIŞTIR”
Tarihin ve coğrafyanın bize hatırlattığı bu gerçekleri son 13 yıldır ülke ve millet olarak bizzat yaşadık, bilfiil tecrübe ettik. Komşumuzun evinde yangın çıktığında ilk koştuğu yer biz olduk. Devrik rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarından kaçan Suriyeli kardeşlerimiz canlarını kurtarmak için ilk önce bizim kapımızı çaldı. Az değil, 4,5 milyon Suriyeli bizim evimizde misafir oldu. Bir dönem nüfusu 3 milyon 700 bine ulaşan, ancak şimdi sayıları 2,9 milyona düşen Suriyeli muhacirlere 13 yıl boyunca biz ensarlık yaptık. Bunu da açık söylüyorum: yüksünerek, şikâyet ederek değil, inancımızın ve komşuluk hukukumuzun gereği olarak memnuniyetle yerine getirdik.
Biz muhalefetle bu konuda ne kavgalar verdik. Onlar ‘İktidar olur olmaz sizi kovacağız.’ derken biz tam aksine biz ensarız, onlar muhacirdir demek suretiyle onları evimizde misafir etmenin erdemine ulaştık. Yüzyıllardır mazlumların eman bulduğu bu ülke Allah’a hamdolsun, Suriyeli mazlumlara da güvenli, korunaklı, müşfik bir liman oldu. Bu emsalsiz misafirperverlik insanlık tarihine altın harflerle yazılacaktır. Türkiye, zor bir dönemde zor bir imtihanı alnının akıyla vermeyi başarmıştır. Türk milleti kara günlerinde Suriyeli mazlumlara kucak açmasının izzetini bir şeref payesi olarak ebediyen taşıyacaktır.
“SURİYE İSTİKRARA KAVUŞTUKÇA GÖNÜLLÜ, GÜVENLİ, ONURLU VE DÜZENLİ GERİ DÖNÜŞLER DE ARTACAKTIR”
Bugün bir kez daha muhalefetin kışkırtmalarına aldırmadan, mazluma kol kanat geren necip milletimin her bir ferdine şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Cumhur İttifakı’nda birlikte yol yürüdüğümüz ortaklarımıza bu süreçte sergiledikleri merhametli duruş için aynı şekilde şükranlarımı sunuyorum. Fakat oy hesabıyla nefret söylemlerine başvuran ırkçı lümpenleri, vatanını kaybetmiş yetim ve öksüzlere kin kusan vicdan fukaralarını, sırf Meclis’te üç, beş koltuk kapabilmek uğuruna faşizmin en pespaye biçimine haftalarca sessiz kalanları ise önce Allah’a, sonra haklarına girdikleri Suriyeli mazlumlara ve elbette mahşeri vicdana havale ediyorum.
Suriye’de zalim Esed rejimiyle beraber ülkemizde mülteci düşmanlığını körükleyen necis zihniyette kaybetmiştir. Burada şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Suriye’yi etkisi altına alan kuvvetli değişim rüzgârının başta muhacirler olmak üzere tüm Suriye halkı için hayırlı sonuçlara vesile olacağına inanıyorum. Suriye istikrara kavuştukça inşallah gönüllü, güvenli, onurlu ve düzenli geri dönüşler de artacaktır.
Suriyeli kardeşlerimizin 13 yıldır süren vatan hasreti, inancım ve duam odur ki, artık yavaş yavaş son bulacaktır. Bunun şimdiden emarelerini görmeye başladık. Yığılmalarını önlemek ve trafiği kolaylaştırmak amacıyla Yayladağı Hudut Kapısı’nı da geçişlere açıyoruz. Muhacirlerin gönüllü geri dönüş sürecini de yine tarihimize, kültürümüze ve 13 yıllık müstesna ev sahipliğimize yaraşır şekilde yöneteceğiz. Hiç kimsenin bu insani sürece leke bulaştırmasına müsaade etmeyeceğiz. Suriye kriziyle ilgili politikası dün itibarıyla iflas eden ana muhalefet kendilerini hesaba çekmek, hatalarıyla yüzleşmek yerine çok çirkin, ırkçı bir dille Suriyeli mazlumlar üzerinden yeni istismar alanları oluşturmaya çalışıyor. Ana muhalefetin eski ve yeni yönetimine devrik Şam rejiminin yasını tutmaktan süratle vazgeçip, Suriye halkının sevincine ortak olmalarını tavsiye ediyorum. Kendilerini hapsettikleri cam fanustan çıksınlar, dünyada ve bölgede olanlara kulak kabartsınlar. Bir kez olsun hadiseleri Ankara merkezli okumayı denesinler, yoksa partilerini trajik komik duruma düşürmeye devam ederler.
“TÜRKİYE’NİN BAŞKA BİR ÜLKENİN TOPRAĞINDA VE EGEMENLİĞİNDE GÖZÜ YOKTUR”
Dün itibarıyla artık Suriye’de karanlık bir dönem kapanmış, aydınlık bir dönem başlamıştır. Türkiye binlerce yıllık tecrübe sonucunda billurlaşan devlet aklıyla hadiseleri okumakta, Suriye’deki duruma çok geniş bir perspektiften bakmaktadır. Bugün bazı parametreleri bir kez daha ifade etmek durumundayım: Türkiye’nin başka bir ülkenin toprağında ve egemenliğinde gözü yoktur. Sınır ötesi harekâtlarımızın yegâne amacı vatanımızı ve vatandaşlarımızı terör saldırılarından korumaktır.
Ne PKK ve Suriye’deki uzantıları ne DEAŞ ülkemizin muhatabı değildir, bilakis muarızıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün mutlaka ama mutlaka korunması gerekiyor. Suriye tüm etnik, dinî, mezhebi kimlikleriyle Suriyelilerindir. Suriye’nin bugününe de, geleceğine de karar verecek olan Suriye halkıdır. Komşuları ve kardeşleri olarak bize düşen Suriye halkının ülkelerini yeniden toparlama, yeniden ayağa kaldırma, yeniden mamur etme çabalarına güçlü bir şekilde destek olmaktır. Tekrar söylüyorum: Arap, Türkmen, Kürt, Sünni, Alevi, Nusayri, Hıristiyan fark etmeksizin Suriyelilerin tamamının sulh içinde yaşadığı bir Suriye, Türkiye’nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir. Şurası da kesinlikle unutulmamalıdır: İstikrara kavuşmuş bir Suriye hem kendi vatandaşları hem de bölgedeki diğer ülkeler için güven kaynağı olacaktır.
“TÜRKİYE SINIRLARININ ÖTESİNDE YENİ TERÖR ÇIBANBAŞLARININ ORTAYA ÇIKMASINA GÖZ YUMMAYACAKTIR”
Komşu ülkelerin güvenliği yine Suriye’nin güven içinde, istikrar içinde olmasından geçiyor. Öte yandan bölücü örgütün Suriye uzantısının kargaşayı fırsata çevirmeye dönük aşırı heveskâr tutumunu da dikkatle takip ediyoruz. Kendi akıllarınca farklı hesap yapanlara şunu hatırlatmak istiyorum: Çok önemli, atalarımız güzel söylemiş, çakal ne kadar hile bilirse, kurtta o kadar yol bilir. Türkiye sınırlarının ötesinde yeni terör çıbanbaşlarının ortaya çıkmasına göz yummayacaktır. 13 yıldır her türlü zulme maruz kalan Suriyeli kardeşlerimize yeni acılar, yeni sıkıntılar, yeni dramlar yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.
Buradan kardeş Suriye halkına da seslenmek istiyorum: Aziz Suriyeli kardeşlerim; Türkiye ve Türk milleti dün olduğu gibi bugün de, yarın da yanınızdadır. Siz tüm imkânsızlıklara rağmen kanınızla, canınızla, dişiniz, tırnağınızla destan yazdınız. Zulme ve zalime asla boyun eğmediniz. En zor zamanlarda dahi yeise kapılmadınız. İlk günden itibaren hep ‘Allah büyüktür’ dediniz; ‘O Rahman ve Rahim olandır’ dediniz; ‘O âlemlerin Rabbi’dir’ dediniz; yalnız O’na güvendiniz, yalnız O’ndan yardım dilediniz. Düştüğünüz yerden çok daha güçlü bir şekilde tekrar ayağa kalktınız. Böylece nesilden nesile gururla aktarılacak muhteşem bir kahramanlık hikâyesine imza attınız.
Kardeşlerim; unutmayın men sabera zafera, ‘yenilgi yenilgi büyüyen’ bu şanlı zaferin asıl sahibi sizlersiniz. Sizleri ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum, zaferiniz hayırlı mübarek olsun diyorum. Hürriyet ve adalet mücadelenizde sizi nasıl yalnız bırakmadıysak inşallah, kalkınma mücadelenizde de tüm imkânlarımızla sizi destekleyeceğiz. Gönül gönüle verecek, zorlukların, sıkıntıların üstesinden birlikte geleceğiz. Suriye’nin kalıcı barışa, istikrara ve güvenliğe kavuşması için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğumuzu bilmenizi isterim. Hama katliamından beri Suriye’nin özgürlüğü yolunda can veren şehitleri bugün bir kez daha rahmetle yâd ediyorum.
Suriye’nin esaretten kurtulan şehirlerinde sevinç gözyaşları döken, dua eden, şükür secdesine kapanan, yıllar sonra evlerine, yuvalarına, ailelerine, sevdiklerine kavuşmanın mutluluğunu yaşayan tüm kardeşlerime selam ediyorum.
“EĞİTİMİN ALTYAPISINA YAPTIĞIMIZ YATIRIMLARIN EĞİTİMİN KALİTESİNE OLUMLU YANSIDIĞINI GÖRÜYORUZ”
Bugünkü kabine toplantımızda Suriye’deki güncel gelişmelerin yanı sıra, enerjiden eğitime ve sağlığa çeşitli konuları da ele aldık. Eğitimin altyapısına 22 yıldır yaptığımız devasa yatırımların eğitimin kalitesine de olumlu yansıdığını görüyoruz. Uluslararası İzleme Araştırmalarında matematik ve fen bilimlerinde dördüncü ve sekizinci sınıf öğrencilerinde ülkemizin grafiği sürekli yükseliyor. 2023 yılının oranları bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yani eğitim modelimiz özellikle süratle gelişiyor ve bu iyileşme inşallah hızlanacaktır.
“SAĞLIKLI TÜRKİYE YÜZYILI PROGRAMI’NI HAYATA GEÇİRİYORUZ”
Koronavirüs döneminde güçlü sağlık altyapımızın önemini tecrübe etmiştik, şimdi bu alanda yeni bir adım daha atıyoruz. Koruyan, geliştiren ve üreten sağlık modeliyle Sağlıklı Türkiye Yüzyılı Programı’nı hayata geçiriyoruz. Üçlü sarmak modelimiz ile Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığımız TÜSEB öncülüğünde üniversitelerimizi ve özel sektörümüzü buluşturuyoruz. Kritik ilaç, aşı, kit ve tıbbi cihaz ürünlerimizi belirledik. Üreten sağlık modelimiz ülkemizin ekonomik büyümesine ve kalkınmasına katkı sunacak marka ve katma değer oluşturacak bir süreci geliştirecektir. Yeni modelimizin şimdiden hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Yarından itibaren asgari ücret tespit komisyonu görüşmelere başlıyor. Hem çalışmalarımızın beklentilerini gözetecek hem de ülkemiz ekonomisine taşınması ağır bir yük getirmeyecek bir anlayışla sürecin yürütüleceğine özellikle inanıyorum. Açık artırma usulüyle asgari ücret açıklayan muhalefeti de ülke ve millet hayrına bir iş yapacaklarsa SGK’ya olan birikmiş borçlarını ödemeye onları davet ediyorum.
Bir diğer güzel haberimiz; Tip 1 Diyabet hastalığıyla mücadelede eden evlatlarımız ve ailelerine yöneliktir. Daha önce bilindiği gibi diyabet hastalarımızın glikoz takibi için gerekli cihazlar geri ödeme kapsamındaydı. Buna ilave olarak artık 18 yaş altındaki Tip 1 Diyabet hastası evlatlarımız için sensörlü cilt altı glikoz izlem cihazlarını, Sosyal Güvenlik Kurumumuz tarafından geri ödeme kapsamına alıyoruz. Acil şifa dileklerimle, evlatlarımıza ve ailelerine hayırlı olsun diyorum.”
Ankara Hacı Bayram Üniversitesi’nde ASEAN GÜNÜ “ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar” temasıyla yapıldı.
Kısa adı ASEAN olan Güneydoğu Asya Uluslar Birliği Günü Ankara’da “ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar” temasıyla Hacı Bayram Üniversitesi’nde masaya yatırıldı.
ASEAN Günü’ne Güneydoğu Asya’nın ASEAN’a üye devletlerin Türkiye büyükelçileri, bazı ülkelerin Büyükelçileri elçilik görevlileri, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
ASEAN Günü, Hacı Bayram Üniversitesi evsahipliğinde ITRİ KONGRE ve KÜLTÜR MERKEZİ’nde düzenlendi.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Metin Orbay, ASEAN Günü’nde ilk konuşmacı olarak kürsüye geldi.
Rektör yardımcısı Prof. Dr. Metin ORBAY, Itri Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen günde ASEAN ülkeleri ile Türkiye arasındaki bugünü ve gelecekteki fırsatları ele alacaklarını söyledi.
Prof. Dr. Metin Orbay, üniversitelerindeki ASEAN’a üye devletlerden gelen uluslararası öğrenci sayısının artırılması için gayret içinde olduklarına dikkat çekti ve ASEAN GÜNÜ’nün bu yönde bir fırsata dönüşebileceğini dile getirdi.
Rektör yardımcısı Prof. Dr. ORBAY, ASEAN gününde Ünüversitelerinin 2018’de kurulan yeni bir üniversite olmasına rağmen GAZI Üniversitesinden ayrılarak kurulduğundan dolayı ZENGİN bir geçmişe sahip olduğunu da anlattı,
Prof. Dr. Metin ORBAY’dan sonra kürsüye Endonezya Büyükelçisi ACHMAD RIZAL PURNAMA geldi,
Endonezya Büyükelçisi PURNAMA konuşmasında şunları söyledi:”Öncelikle Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne teşekkürlerimi sunmak istiyorum…
Bugünkü Stratejik Forum’a nezaketle ev sahipliği yaptıkları için… Ardından ASEAN Kültür Günü geldi.
Bu etkinliği gerçeğe dönüştüren mükemmel iş birlikleri için Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na ve Ankara’daki tüm ASEAN Büyükelçilerine de teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu kolektif çaba, ASEAN’ı Türkiye’nin Radar Ekranına yerleştirmek için büyük stratejimizin bir tezahürüdür.
Ayrıca tüm ASEAN Dostlarını bu Stratejik Forum’a davet ediyorum.
Ortak geleceğimiz benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya.
Forumumuzun teması olan “ASEAN-Türkiye: Gelecek İçin Bir Ortaklık” sadece güncel değil, aynı zamanda alakalı.
Günümüzde jeopolitik rekabetlerle körüklenen savaşlar dünya çapında şiddetleniyor.
Kritik kaynaklar için yarış yoğunlaşarak gelecekteki çatışmalara zemin hazırlıyor.
İklim değişikliği milyonlarca hayatı etkilemeye devam ediyor ve küçük ada ülkelerinin hayatta kalmasını tehdit ediyor.
Aynı zamanda, mevcut küresel yönetim, mevcut zorluklarla başa çıkmaya uygun olmayan kötü bir durumdadır.
Dünya genelindeki sıradan vatandaşlar artık liderlerin kabul etmekte tereddüt ettiği şeyi tekrarlıyor: Mevcut küresel yönetim sistemi başarısız oluyor!
Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaklaşık 44.000 Filistinlinin hayatını kaybetmesi karşısında BM Güvenlik Konseyi’nin eylemsizliğini başka nasıl açıklayabiliriz?
Geçmiş bir dönemin sembolleri olan Bretton Woods kurumları, herkese refah sağlamayı başaramadı.
Eğer boş durursak, küresel yönetim çökebilir ve gücün hakkı gölgelediği ve düzensizliğin hüküm sürdüğü bir kaos çağına girilebilir.
Bu sert gerçeklerle yüzleşmek için ASEAN-Türkiye ortaklığı, çözümler için bir ortaklık haline gelmeli
sadece halkımıza değil, aynı zamanda küresel barış ve refaha da hizmet eden bir iş birliği feneri.
ASEAN-Türkiye ortaklığı, her iki bölgenin halklarına somut faydalar sağlamalı
karşılıklı saygıya dayalı ve ortak refahı sağlamak üzere tasarlanmalıdır.
Ortaklığımız ayrıca enerji güvenliği gibi acil küresel zorluklarla da mücadele etmelidir.
Ekonomik hırs ve iklim zorunlulukları arasında sıkışmış bir dünyada ASEAN ve Türkiye, bu rekabet eden talepleri uyumlu hale getirmek için eşsiz bir potansiyele sahiptir.
Birlikte… enerji dönüşümü için bir motor… olabiliriz… Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı… ve ASEAN’ın Enerji Görünümü tarafından yönlendirilen.
Bu ortak vizyon sayesinde:
ekonomileri besleyen ve gezegeni koruyan yeşil teknolojiler geliştirebilir ve paylaşabiliriz.
Bir diğer acil küresel sorun… gıda güvenliğidir.
Küresel nüfusun… 2050 yılına kadar… 10 milyara ulaşmasının tahmin edildiği düşünüldüğünde… gıda kıtlığı… bir çatışma kaynağı olabilir.
ASEAN-Türkiye… bu zorluğun üstesinden şu şekilde gelmelidir:
verimi artırmak ve atığı en aza indirmek için… akıllı çiftçilik teknolojilerini benimseyerek…
bölgesel gıda rezervlerini güçlendirerek… herkesi… gelecekteki krizlerden korumak için.
Ortaklığımız… yaygın ekonomik eşitsizlikle de… mücadele etmelidir…
Eşitsizlik… istikrarsızlık yaratır… ve huzursuzluğu körükler.
ASEAN-Türkiye iş birliği… cesur çözümler bulmalıdır:
Dijitalleşmeyi teşvik etmek… dijital altyapıya ve okuryazarlığa erişimi artırmak… milyonlarca kişi için fırsatların kapısını açacaktır!
Endüstriyel aşağı akışı benimsemek… Ulusların… kendi kaynaklarından sürdürülebilir şekilde faydalanmalarını… ekonomilerine katma değer katmalarını sağlamak.
Ortaklığımızın hedefleri… sınırlarımızın ötesine de uzanmalı… daha geniş küresel topluluğa fayda sağlamak için.
Mevcut küresel düzenin işlevsizliği… alternatif çözümler gerektiriyor.
ASEAN-Türkiye gibi bölgesel iş birlikleri… ulusların birleşmesi için… potansiyel yollar olarak ortaya çıkmalı… barış ve istikrara… net katkıda bulunan bir unsur haline gelmeli.
ASEAN’ın son elli yıldır… ortaklarıyla yaptığı şey budur…
sağlam bir bölgesel güvenlik mimarisi oluşturmak…
kapsayıcılık ilkelerine… ve somut iş birliğine dayalı.
ASEAN’ın vizyonunda… büyük güçler, egemen olmak için değil, iş birliği yapmak için rekabet etmelidir.
Büyük güçler barış için savaşmalı… savaş için değil.
Bu model, Orta Doğu da dahil olmak üzere diğer bölgelere benzer yollar çizme konusunda ilham verebilir.
Türkiye, kapasitesi ve liderliğiyle bu yolda öncülük edebilir.
Kendi bölgemizin ötesinde ASEAN-Türkiye iş birliği küresel yönetişimin geleceğini şekillendirmede dönüştürücü bir rol oynamalıdır.
Her ikisi de çok taraflılığın ve tüm ülkelerin ortak çıkarlarını yansıtan sadece ayrıcalıklı bir azınlığın değil!
Bu ortaklık yarının zorluklarını öngörmeli ve bugünün çözümleri içintemel oluşturmalıdır.
Bugünkü tartışmaların ASEAN-Türkiye ortaklığının sınırsız potansiyelini açığa çıkaracağından eminim.
adil ve eşit bir dünya için bir ortaklık,
gelecek için bir ortaklık,
Teşekkür ederim.
Purnama’dan sonra kürsüye Dışişleri Bakanlığı Asya-Pasifik Genel Müdürü Esra CANKORUR geldi,
Dışişleri Bakanlığı Asya Pasifik Genel Müdürü Esra Cankorur, ASEAN’ın BARIŞ, İSTİKRAR ve REFAHA desteğiyle bilindiğine işaret ederek Türkiye’nin ASEAN’ın Güneydoğu Asya’da oynadığı merkezi role değerini bildiğini belirtti.
Bu çerçevede ASEAN ve üye ülkelerin Türkiye’nin Yeniden Asya Girişimi’nin merkezinde yer aldığını dile getiren CANKORUR, ASEAN ve ona üye ülkelerle karşılıklı saygı, güven ve anlayış temelinde sağlam ilişkiler içinde olduklarını ifade etti.
Türkiye ile ASEAN’ın bölgelerinde önemli bölgesel aktörler ve ekonomik güç merkezleri olarak artan öneminin stratejik ve geleceğe dönük bir işbirliği yaklaşımını zorunlu kıldığını belirten Cankorur, ASEAN ile ilişkileri geliştirmeye hazır olduklarını ve bu yıl diyalog ortaklığı için başvuruda bulunduklarını söyledi.
Esra CANKORUR, daha derin diyaloğun iki tarafa da fayda sağlayacağını, benzeri alanlarda ilişkilerin karşılıklı işbirliğiyle geliştirilmesi için gayret içinde olduklarını dile getirdi.
ASEAN Parlamentolar Arası Asamblesi Türk Grubu Başkanı Osman Sağlam da konuşmasında şunları söyledi: “ ASEAN Genel Kurulu’nda başlayan bu yoilculuk 45’inci genel kurulda somut kazanımlarla devam etti. Türkiye ilki kez gözlemci üye olarak katıldığı bu genel kurulda Asya ile gelecekteki işbirliğini şekillendirecek güçlü zeminler oluşturdu. Ticaret, enerji, teknoloji ve altyapı projeleri gibi stratejik alanlarda iişbirliğini artırmayı hedefleyen somut adımlar atıldı. Kadınların siyasete girmesi ve kadınların siyasette daha aktif rol alması için geliştirilen öneriler Türkiye’nin bu alandaki öncülüğünü pekiştirmiş ve Asya ülkeleri ile bu konudaki ortak vizyonunu güçlendirmiştir. Ayrıca kültürel ve sosyal bağların kuvvetlerini vermesi adına önemli kararlar alınmıştır. Türkiye’nin ASEAN ile ilişkilerini derinleştirmesi kararlılığı gerek ikili gerekse çok taraflı düzeyde tüm muhataplarımızda paylaşıldı. Bu yalnızca bölgesel iş birliğini değil, küresel barış ve kalkınma hedeflerini destekleyen önemli bir adımdır. Asya’nın Asya-Pasifik ve Hint okyanusu bölgesindeki merkezi rolünün farkında olan Türkiye, geleneksel işbirliği alanlarının ötesine geçerek enerji, dijitalleşme ve sürdürülebilir kalkınma gibi yeni alanlarda daha aktif bir rol almayı hedeflemektedir. AIPA genel kurulları yalnızca iş birliği zeminini geliştirmekte kalmıyor, aynı zamanda kültürel ve ekonomik ortaklıkların derinleşmesine de vesile oluyor. Önümüzdeki dönemde Asya ile ilişkilerimizin stratejik ortaklık düzeyine taşınması ve bölgedeki etkimizin artması için çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz. Bu süreçte, yakın çevrelerin katkısı büyük önem taşıyor siz değerli katılımcıların Asya Türkiye ilişkileri üzerine yapacağı araştırmalar, bu ortaklığı teorik ve pratik düzeyde daha da güçlenmesine yardımcı olacaktır. Bu vesileyle Asya ile kurduğumuz bu güçlü bağları bölgenin de dünya için vaat parlaklık geleceği ve barışın kapılarını aralayacağına inanıyorum. Bu arada, Peace in the Gazze PEACE in Asya PEACE in the WORLD.
Konuşmalardan sonra, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fırat Purtaş’ın moderatürlüğünde ( ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar) temalı bir panel düzenlendi.
Endonezya Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden Dr. Philips Vermonte, ASEAN Sürdürülebilir Kalkınma Çalışmaları ve Diyalog Merkezi Direktörü Büyükelçi Chirachai Punkrasin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ASEAN Parlamentolar Arası Meclisi Türkiye Delegasyonu Sekreteri Dr. Ali Yıldız panele katılan konuşmacılardı.
Panelden sonra ASEAN Günü dolayısıyla ASEAN üye devletlerinin müzik, dans ve yemeklerinin yer aldığı bir etkinlik yapıldı.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.