Kısa adı TZOB olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan tarımsal sanayi işletmelerinin en geç hasat sonuna kadar üretime hazır hale getirilmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin 28’inci Olağan Genel Kurulu, Ankara Anadolu Esenboğa Termal Otel’de başladı.
Ziraat Odaları Birliği Olağan Genel Kurul’unda 81 ilden gelen 316 delege oy kullanacak.
Genel Başkan Şemsi Bayraktar, Genel Kurul’un açılışında, Ziraat Odaları Başkanlarına hitap etti.
Şemsi BAYRAKTAR, şunları söyledi:
Bugün 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlayan Milli Mücadele’nin 104. yıl dönümü… Bu vesileyle başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanlarını ve bu ülke için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Başta çiftçilerimiz olmak üzere tüm vatandaşlarımızın 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyorum.
Bu Genel Kurulumuza 5 milyonu aşkın çiftçi ailesini temsil eden, köy seviyesinden başlayan ve demokratik bir süreçten geçerek 5 kademeli bir seçimle buraya kadar gelmiş toplam 316 delegemiz katılıyor. Ülkemizin en eski ve en köklü kuruluşları arasında yer alan Ziraat Odalarımız, üreticinin meslekî örgütü olarak üyelerinden aldığı güçle görevlerini yerine getirmekte, çiftçilerimizin menfaatlerini savunmaktadır. Hizmet binası personeli bilgi işlem merkezi, e-devlete sistemi hazır olmayan bir kurumu bugün hizmet binasıyla sosyal tesisiyle binlerce personeliyle ZOBİS’iyle e-Devlet sistemine hazır yapısıyla Türkiye’nin en önemli kuruluşlarından biri haline getirdik. Bugün, her açıdan ülkemizin örnek kurumlarından biri haline gelen Birliğimiz ve Ziraat Odalarımız 3 binin üzerinde personel, yüzlerce ziraat mühendisi, veteriner hekim, tekniker, teknisyenle hizmet vermektedir. Bugün Ziraat Odalarımızın pek çoğu, modern hizmet binalarına, makine parklarına sahiptir. Tarım alet ve makinelerini üretmenin yanı sıra Ziraat Odalarımız, tahlil laboratuvarları, fabrikalar, ürün işleme, depolama, tohum temizleme tesisleri gibi ekonomik tesisler de kuruyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere, diğer bakanlıklar ve tarımın bütün paydaşlarıyla iş birliği halinde eğitim çalışmaları, projeler yapmak suretiyle sorunların çözümü için çalışıyoruz. Valiliklerimizle, Kaymakamlıklarımızla, Belediyelerimizle ve İl Müdürlüklerimizle beraber hayata geçirdiğimiz bu hizmetler artarak devam edecek. Tarım danışmanlarımızla, teknik elemanlarımızla çiftçimize sahada birebir eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bu manada, 1 milyon çiftçi eğitildi, 200’ü aşkın kırsal kalkınma projesi gerçekleştirildi.
Çiftçilerimiz bilmelidir ki, mesleki örgütü olmayan Ziraat Odalarından yoksun olan bir çiftçi kitlesi hak ve menfaatlerini savunamaz ve sorunlarını çözemez. Ülkemizde de tarım politikalarının belirlenmesinde Birliğimiz ve Ziraat Odalarımızla yapılacak iş birliği ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması ve Türk tarımının gelişmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin yıllardır biriktirdiği tecrübe ve geniş kurumsal ağından yararlanılmalıdır. Birliğimiz ve Odalarımız bugüne kadar sektöre çok hizmet vermiştir, vermeye de devam edecektir. Hedefimiz de çiftçilerimizin refahını yükseltmektir. Milli gelirden çiftçimizin daha fazla pay almasını sağlamaktır. Anayasal meslek kuruluşu olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak üyelerimizin hak ve menfaatlerini bugüne kadar savunduk, bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Yapılan işler, projeler, ülke tarımının ve çiftçimizin yararına olmalıdır. Biz çiftçimizin yararına olan her politikayı destekleriz. Zararına olan politikalara da karşı çıkarız. Bizim tek kıstasımız budur. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Delegelerin tamamının desteğiyle 27’nci Genel Kurulumuzda, göreve gelen Birlik Yönetim Kurulumuz, geçen 4 yıllık faaliyet döneminde, ülke tarımının ve çiftçilerimizin karşılaştığı sorunların çözümü için her türlü çabayı göstermiştir.
Son zamanlarda yaşadığımız salgın, savaş ve şiddetini artıran doğal afetlerden, ekonomik çalkantılardan sonra tarım, günümüzde sadece stratejik bir sektör değil hayati öneme sahip bir sektör haline gelmiştir. Gelinen bu noktada gıda güvencesinin sağlanması her ülke için en öncelikli hedeflerden biri haline gelmiştir. Çünkü gıdaya ulaşımda sıkıntılar daha fazla artmıştır. Gıda pahalanmıştır.
Üreticilerimizin maliyetleri artmış, tarımsal üretim yetersizliği arz açıklarını artırmaya başlamıştır. Bu ortamda üreticilerimiz 85 milyonluk ülke nüfusuna gıda sağlamakla kalmıyor, 5 milyonu aşkın sığınmacı, mülteci ve yabancıyı, 45-50 milyon turisti de besliyor. Tarım sektörü, 30 milyar dolar ihracat geliri sağlayarak kronik açık veren ekonomimizde 6,7 milyar dolar dış ticaret fazlası veriyor. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya yüzde 6,5 katkıda bulunuyor, 5 milyon insana doğrudan iş sağlıyor. Ekonominin hemen tüm sektörlerinin katma değer ve istihdam yaratmasına yardımcı oluyor, krizlerde ise ekonomik ve sosyal açıdan tam bir tampon vazifesi görüyor.
Artık onların kıymetini bilmemiz lazım, birikmiş sorunlarını bir an önce çözmemiz gerekiyor. Yoksa bugünleri de mumla ararız. Bu topraklarda üretmekten başka çaremiz yok. Sabah, öğle, akşam, üç öğün soframızda bir şey eksik olmuyor. Bu nimetleri bizlere verdiği için Allah’a şükrederken, bunları üreten, değerli çiftçilerimize de teşekkür ediyoruz.
Komşularımızın başına gelen olaylar bizim başımıza gelseydi, bizi kabul edecek ve besleyecek bir ülke ve toprak bulamazdık. Bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin ve bu ülkede üretim yaparak insanımızı namerde muhtaç etmeyen çok değerli çiftçilerimizin kadrini ve kıymetini bilmek zorundadır. Siyasetçisinden bürokratına tüccarından sanayicisine bu ülkede yaşayan herkes çiftçimize karşı vefalı olmalıdır.
Genel Kurul’un ardından göreve geldikten hemen sonra, 2019 yılının sonlarında dünyaya yayılan, 2020 yılının başından itibaren de Türkiye’yi etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin başta halk sağlığı olmak üzere sosyal ve ekonomik yönden pek çok olumsuz etkisi oldu. Doğal afetlere, ekonomik ve finansal krizlere defalarca maruz kalan dünya ülkeleri bu defa da pandemi gerçeğiyle yüzleşti. Halkımız sağlık açısından sokağa çıkamazken, biz bu süreçte üreticilerimiz için gerekli izinleri aldık. İlgili Bakanlarla bizzat görüşerek üreticilerimizin üretmesinin önünü açtık. Çiftçimizin Çiftçi Belgesi ile tarlasına gitmesini, alışverişini yapmasını, ihtiyaçlarını gidermesini sağladık.
Türk çiftçisi, pandemi nedeniyle zor günler yaşayan vatandaşlarımızın gıda ihtiyacının karşılanması için sağlığından fedakârlıkta bulunarak canla başla çalıştı. Bu sınavdan da alnının akıyla çıktı. 2020 ve 2021 yıllarını pandeminin getirdiği ekonomik ve sosyal sorunlarla mücadele ederek geçirdik. Pandemi sürecinde tarım ve gıda sektörünün önemi gıda güvencesi açısından çok daha net anlaşıldı. Tarımda kendine yeterlilik ile yerli ve milli üretim kavramları hatırlandı. Gıda güvencesini sağlamak için orta ve uzun vadeli tarım politikalarının gerekliliği daha net bir şekilde ortaya çıktı. İthalata bağımlılığın zararları fazlasıyla bir kez daha anlaşıldı. Çiftçimiz halkımızın sofralarından hiçbir şeyi eksik etmedi. Herkes ülkemizin gıda güvencesini sağlayan bu çiftçinin değerini bilmelidir. Ziraat Odaları ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak bizler yağmur kar demeden, soğuk sıcak demeden bin bir türlü emekle üreterek ülkemizi doyuran çiftçilerimizin hizmetinde olmaktan onun üretmesine katkı sağlamaktan büyük bir onur duyuyoruz.
Son yıllarda doğaya ve çevreye verdiğimiz zararın yanında küresel ısınmanın da artmasıyla birlikte doğal afetler insanımıza, tarıma, sanayiye ve dolaylı olarak tüm sektörlere zarar vermeye devam ediyor. Aşırı yağış ve sıcaklık, dolu, don, fırtına ve kuraklık gibi meteorolojik afetlere sıklıkla şahit olurken, heyelan ve deprem gibi jeolojik afetler, salgın ve orman yangını gibi biyolojik afetler ve göçler savaşlar gibi sosyal afetler de yakamızı bırakmıyor.
Özellikle son yıllarda meteorolojik afet sayısı açısından rekorlar kırıldı. Örneğin 2022 yılında 1034 meteorolojik olağanüstü olay sayısıyla en yüksek afet sayısına ulaşıldı. 1940-2008 döneminde hiçbir zaman yıllık 300’ü geçmeyen bu sayı son 20 yılda artma eğilimindedir. Bu doğal afetler içinde, Kastamonu, Adıyaman ve Şanlıurfa’da yaşanan sel felaketleri ile Elazığ ve 11 ilimizi kapsayan deprem felaketleri önemli ölçüde can ve mal kayıplarına yol açtı. 11 ilimizde görülen deprem büyük can kayıplarının yanında ekonomik ve sosyal yönden büyük bir yıkıma sebep oldu. Tarım sektörü de dahil olmak üzere ekonominin diğer sektörleri büyük ölçüde etkilendi. Hep birlikte yaralarımızı sararken, Ziraat Odalarımız da deprem bölgesine her konuda destekte bulundu. Deprem sabahından itibaren deprem bölgesine giden, bölge insanına yardım yetiştirmek için tüm imkânlarını seferber eden Ziraat Odalarımıza, Başkanlarına ve çiftçilerimize teşekkür ederim. Allah hepinizden razı olsun.
Tarımsal üretimde, tarım ve gıda ihracatımızda önemli bir paya sahip olan 11 ilimizde depremin yaraları sarılmaya devam edilirken, bitkisel üretim sezonuna yoğunlukla başladığımız bugünlerde bölgedeki üreticilerimiz daha çok desteklenmelidir. Başta makine ve ekipmanlar olmak üzere kullanacakları girdiler eksiksiz sağlanmalı, tarımsal faaliyetlerde üreticilerimizi geri getirecek ve istihdam sağlayacak önlemler alınmalıdır. Depremde yıkılan tarımsal sanayi işletmeleri en geç hasat sonuna kadar üretime hazır hale getirilmelidir. Tarım arazilerinin imara açılmasının önüne geçilmelidir. Tarım toprakları rant uğruna imara açılmamalıdır, Allah’ın üretim yapın diye yarattığı bu toprakların üzerine yapılan güvensiz binaların nasıl yıkıldığını hep birlikte gördük ve çok üzüldük. Gelecek nesillere üretim yapmak üzere bırakacağımız verimli toprakları imara açarak ülkemizin gıda güvencesini tehlikeye atmayalım. Bu vebale ortak olanların Allah’a hesap veremeyeceğini aklımızdan çıkarmayalım. Toprağın altını unutmayalım. Toprak Kurullarında gerekli hassasiyet gösterilmeli, kamu yararı ilkesi suistimal edilmemeli ve topraklarımız imara açılmamalıdır. Yine 2021 yılında yaşadığımız, ülkemizin dörtte üçlük bölümünde görülen ve önemli ürün verim kayıplarına neden olan kuraklık, hafızalarımızda sıcaklığını korumaktadır. Bu illerimizdeki üreticilerimizin kuraklıktan meydana gelen kayıplarını telafi etmek için Birlik olarak önemli çabalarda bulunduk. Gerek basın açıklamaları, gerekse Cumhurbaşkanlığına ve ilgili bakanlara gönderdiğimiz raporlarla durumun vahametini belirtip destek istedik. Devlet tarafından verilen desteklerle afetin zararlarının bir nebze olsun kapatılmasında önemli bir çaba gösterdik. Önümüzdeki süreçte kuraklık önemini koruyacak. Bu konuda görüşlerimizi sürekli ifade ettik. Alınması gereken tedbirler konusunda Bakanlığımız Ziraat Odaları birlikte çalıştığında bu sorunun üstesinden gelebileceğimizi kendilerine ifade ettik. Türkiye, Akdeniz çanağında küresel ısınmadan en kötü etkilenen ülkelerin başında geliyor. Önlem alınmazsa Türkiye’nin su kaynakları hızla kuruyacak, gıda güvenliği tehlikeye girecek, insanlarımızın gıdaya erişimi zorlaşacaktır. Kuraklık, ülkemizde su kaynaklarının daha önce görülmediği şekilde aşırı kullanılmasına sebep oldu. Su yönetimi politikaları hızla hayata geçirilmeli ve mevcut sistem değiştirilmelidir. Acil olarak açık sistemlerden kapalı sulama sistemlerine geçilmeli, daha az su isteyen kurak bölgelerin ekolojisine uygun ürünlerin yetiştirilmesi teşvik edilmelidir. Yağmur suyunun toplanması ve gri suyun stratejik olarak yeniden kullanılması su tüketimini azaltacaktır. Doğal afetlerin sayısını ve şiddetini azaltmak için iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek en büyük çözüm olarak görülürken, afet öncesi alınabilecek önlemler ve afet olduktan sonra etkilerini en aza indirme çalışmalarının yapılması hayati bir önem kazanmıştır. Artık musibetleri görüp sonra önlem alma lüksümüz kalmamıştır.
Bir yandan pandemi bir yandan da başta kuraklık olmak üzere doğal afetlerle boğuşan üreticilerimiz için özellikle 2021/2022 sezonu tarımsal girdi kullanımı açısından çok zorlu geçti. Tarımsal girdilerden gübre fiyatlarındaki artışlar yüzde 400’leri aşarken, mazot fiyatlarındaki artışlar yüzde 250’leri geçti. Zirai ilaç ve yem fiyatlarındaki artışlar yüzde 100’ü aşarken, elektrik fiyatlarında yüzde 140 artış görüldü. Büyük oranda dışa bağımlı olduğumuz gübre, zirai ilaç, yem ham maddeleri ve mazottaki yüksek fiyat artışları nedeniyle çiftçilerimizin bir kısmı girdi kullanımını azalttı. Haliyle verim düştü. Verim düşüklüğü ve girdi fiyatlarının yüksekliği maliyet artışlarını getirdi. Neticede ürün fiyatları arttı. Çiftçimizin tarlada kalabilmesi için temel girdi fiyatları makul düzeylere çekilmelidir. Mazotta KDV ve ÖTV’de, diğer girdi fiyatlarında da KDV’de indirim yapılmasını istiyoruz.
2019’dan itibaren doğal afetlerle, pandemiyle, yüksek girdi maliyetleriyle mücadele eden çiftçilerimiz, kazancının büyük bölümünü de finansman maliyetlerine, kredi borçlarına harcadı. Özellikle pandeminin başlamasından sonra üreticilerimizin bir kısmı borçlarını ödeyemedi, icraya düştü. Birlik olarak bu sorunun çözümü için devamlı bir şekilde raporlar hazırlayarak, Cumhurbaşkanlığına ve ilgili bakanlıklara ilettik. Yaptığımız basın açıklamalarıyla konuyu kamuoyunun bilgisine sunduk. 2022 yılında üreticiler artık dayanamaz bir noktaya geldiğinde borçlarda yeniden yapılandırma yapıldı, icralar kaldırıldı, çiftçimiz rahat bir nefes aldı. Üreticimiz borcuna sadıktır. Yeter ki, geliri düşmesin. 2004 yılından beri devlet destekli düşük faizle kredi kullanan çiftçilerimizin kredi konusunda bazı sorunları hala güncelliğini korumaktadır. Kredi kullanırken tarım sigortası yapma zorunluluğu, hayat sigortası, komisyon ücreti, ipotek ve benzeri masraflar ile kredi maliyetinin hızla artıyor olması ve ÇKS şartı aranması çiftçimizin devlet desteğinden faydalanmasını engellemektedir. Faiz indirim desteğinin sadece Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla uygulanıyor olması nedeniyle çoğu çiftçimiz bu faiz oranlarından kredi kullanamamaktadır. Diğer yandan, desteğe rağmen, tarımsal kredi faiz oranları Tarım Kredi Kooperatifleri ve özel bankalarda çiftçinin kredi geri ödemesini zorlaştıracak düzeyde yüksektir. Son yıllarda arka arkaya yapılan yapılandırmalarda kullanılan faiz oranları daha da yüksektir. Oranların düşürülmesi üreticinin geri ödeme gücünü artıracaktır. Borç yükü artmış ve 406 milyar liraya ulaşmıştır. Bankalarda vadesi geçen borç, gerçek rakamı yansıtmıyor. Olay şudur, üreticilerimiz borcun sadece faizini yatırıyor, borç ödenmiş görünüyor. Hâlbuki borç ödenmiyor, devam ediyor. Gerçek budur, kendimizi kandırmayalım. Çiftçimizi bu borç sarmalından kurtarmanın yolu faizlerin silinmesi ve anaparanın yapılandırılmasıdır. Bunu talep ediyoruz.
2022 yılı pandeminin getirdiği sağlık sorunları açısından bir toparlanma, fakat ekonomik anlamda zor bir yıl oldu. 2020 yılında başlayan pandeminin bitmesi, ayrıca kuraklığın sınırlı kalması ülkemizin sosyo-ekonomik yapısına ve tarıma olumlu etkilerde bulunurken, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte şubat ayında başlayan küresel ekonomik kriz, bu toparlanma sürecini olumsuz etkiledi. Artan enerji fiyatlarıyla birlikte dışarıya bağımlı olduğumuz tarımsal girdi ve ham madde fiyatlarındaki küresel ve ulusal dalgalanmalar, tarımsal ürün fiyatlarını artırırken, sonuçta gıda enflasyonu ile de tüketiciler mağdur oldu. Gıda ürünlerinde görülen yüksek fiyatlar biraz önce de söylediğim gibi daha çok ürün maliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu sorun çözülmeden tüketici fiyatlarının da düşürülmesi mümkün değildir. Ürün maliyetlerinin düşürülmesi için öncelikle girdi fiyatlarının düşürülmesi gerekmektedir. Ayrıca üreticiden tüketiciye kadar ulaşan zincirin ürün maliyetine etkisi azaltılmalıdır. Diğer yandan, tarım ve gıda ürünleri fiyatlarındaki artışlar doğrudan üreticiye yansımıyor. Artan fiyatlar üretici ile tüketici arasındaki fiyat makasının açılmasına sebep oluyor. Dolayısıyla artan fiyatlardan yararlanamayan üreticilerimiz bir de artan aşırı fiyat dalgalanmalarından olumsuz etkileniyor. Rusya-Ukrayna savaşının etkilediği ekonomik kriz, Tahıl Koridoru Anlaşması ve diğer ülkelerin gayretleriyle azaltılsa da, Dünya Gıda Endeksi aylık bazda son dönemde düşse de, önümüzdeki süreç tarım sektörü ve gıda fiyatları açısından önemini koruyacaktır. Gıda fiyatlarındaki artışa çözüm bulmanın kolay olmayacağı bellidir. İşte bu noktada üzerinde durulması gereken sektör tarım sektörüdür. Bu nedenle tarım sektörüne özen göstererek, stratejik sıfatını ön plana çıkaracak çalışmalar yapmalıyız. Bu bağlamda, ihtiyaçları karşılamak için politika araçları belirlenmeli, çözümler üretilmelidir. Ürün fiyatlarını baskılayarak enflasyonu düşüremeyiz. Üretici fiyatlarını baskılama yanlış bir politika aracı seçimidir. Yine ihracata kısıtlama getirme kısa vadede sonuca ulaşsa da orta ve uzun vadede ihracat pazarlarının kaybedilmesine ve ürün arzının azalmasına neden olacaktır. Her şeyden önce, tarımsal potansiyeli oldukça yüksek bir Türkiye’ye aşırı oranda gıda fiyat artışı yakışmamaktadır. Bir zamanlar uygulanan ithalatla fiyatları terbiye etme devri de geri kaldı. Artık paranız olsa bile ithalat yapamıyorsunuz. Neticede artık tarımsal üretimde en üst yeterlilik oranına kavuşmak gereği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, üretimde atıl kapasite en aza indirilmeli ve verimin artırılması ile üretim potansiyelinin istenen düzeyde kullanılması, gıda enflasyonu riskinin azaltılmasında önemli bir araç olacaktır.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023 için 150 milyar dolarlık hasıla, 40 milyar dolarlık ihracat, göçmenlerde de dahil olmak üzere artan nüfus ve turisti besleme hedefleri belirlemiştik. Bu hedeflere ulaşabilmemiz için tarım desteklerinin kanunun öngördüğü şekilde yüzde 1’e çıkarılması, ekonomik örgütlenme, sulama ve arazi parçalılığı gibi yapısal sorunların çözülmesi gerektiğini her platformda belirtmemize rağmen, sorunlar çözülemedi ve hedeflere ulaşılamadı. Son olarak 2023 yılı destek bütçesi Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 0,39’u oranında 54 milyar lira olarak planlandı. Kanuna göre 2023 yılı destek bütçesinin 138 milyar lira olması gerekiyordu. Bu miktar 30 milyar dolar ihracat geliri ve her mevsimde halkına gıda sağlayan Türk çiftçisi için çok değildir. Bunu yapmadığımızda, üretici üretimden yeterli geliri elde edemediğinde bir de destek görmezse, neticede üretici üretimi bırakırsa, gıda fiyatları daha da yükselecek, enflasyonu indirme derdinde olanlar, tüketiciler, herkes bundan zarar görecektir. Bütün zor şartlara rağmen bugünkü üretimi, bugünkü istihdamı, bugünkü ihracatı gerçekleştiren, üstelik bu kadar çalışmasına rağmen Türkiye’de kişi başına ortalama gelirin sadece üçte birini kazanan fakat kanunda belirtilen desteğin yarısından daha azını alan çiftçimiz desteğin iki katına çıkarılmasıyla daha büyük hedeflere koşabilecektir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı olarak, Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu’ndaki görevim vesilesiyle, çiftçilerimize ve Ziraat Odalarımıza yönelik çok önemli düzenlemelerin çıkarılmasına katkıda bulunma fırsatım oldu. Çiftçilerimiz lehine yapılan önemli yasal düzenlemelerden kısaca bahsetmek istiyorum. 1994 yılından bu yana BAĞ-KUR prim kesintisi yapılan, Ziraat Odasına kayıtlı çiftçilerimize geriye yönelik yapılandırma hakkı getirildi. Tarım BAĞ-KUR’undan emekli olup da çiftçilik yapmaya devam eden çiftçilerimizin emekli maaşlarından sosyal güvenlik destek primi kesintisi kaldırıldı. 65 yaş ve üzeri ve prim ödeyemeyecek durumda olan çiftçilerimize muafiyet sağlandı. Çiftçilerimizin sattıkları ürün bedelleri üzerinden alınan yüzde 5 oranındaki tarım BAĞ-KUR prim kesintisi, girişimlerimizle sadece borcu olan çiftçilerimize ve borcu oranında yapılmak üzere yüzde 2’ye indirildi. Yine malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin 5 puanının Hazine tarafından karşılanması uygulamasına dahil edilmesini sağladık. Durdurulan sigortalılık sürelerinin tamamının ihyası sağlandı. Ayrıca çiftçilerimizden diğer bir statüde çalışmaları halinde sattıkları ürün bedelleri üzerinden tarım BAĞ-KUR kesintisi yapılmadı. Yine, Ziraat Odalarının, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanları bildirmemekten dolayı kesilen idari para cezaları silindi. Tarım BAĞ-KUR prim borçları yeniden yapılandırıldı. Doğal afete uğrayan çiftçilerimizin sigorta prim borçları ertelendi. Tarım BAĞ-KUR’lu kadın çiftçilerimize doğum borçlanması imkanı getirildi. Düzenlemeyle 3 çocuğu olan kadın çiftçilerimiz 6 yıla kadar borçlanabilecek. Ayrıca, genel sağlık sigortası ve sigorta prim borçlarına yapılandırma hakkı getirildi. 2023 yılında primlerin 6 aylık süre halinde ödenmesi sağlandı. Pandemi döneminde prim ödeme süreleri ertelendi. Afet yaşanan bölgelerde sigorta prim borçları ertelendi.
Çiftçilerimiz için önem arz eden, Sayın Bakanımıza, Bakan Yardımcımıza hem sözlü hem de yazılı olarak ilettiğimiz ve çözümünü talep ettiğimiz tarım BAĞ-KUR konusunda, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılarak çiftçilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi gerekiyor. Diğer sigortalılar 20 yıl prim ödemesi yaparak emekli olabiliyorken, üreticilerimiz 9 bin gün yani 25 yıl prim ödeyerek emeklilik hakkı kazanıyor. Bu hakkaniyetsizlik giderilmeli, prim ödeme gün sayısı düşürülmelidir. Ayrıca çiftçilerimizin halen ödemekte oldukları prim borçları çok yüksek olduğundan, üyelerimiz ödeme zorluğu çekiyorlar. Sosyal Güvenlik Kurumu primleri daha makul ve ödenebilir seviyeye çekilmelidir. Muafiyet belgesi ile gelirinin düşük olduğunu belgeleyerek prim ödemesini durduran çiftçilerimizin muafiyette geçen süreleri borçlandırılmalıdır. Tarım BAĞ-KUR primi durdurulan çiftçilerimiz yapılandırma ile ihya kapsamına alınmalıdır. Üreticilerimizin emeklilik başvuruları sırasında ortaya çıkan usul eksikliklerinden dolayı Ziraat Odalarına uygulanan idari para cezalarına af getirilmelidir. Çiftçilerimizin bu konudaki kayıplarının telafisi sağlanmalıdır. Hâlihazırda ise primlerin yüksekliği başta olmak bazı önemli sorunlarımız mevcuttur. Çözümleri için de gerekli girişimlerde bulunmaktayız.
2008 yılında süt fiyatları düşüp yem fiyatları arttığında damızlık hayvanlar kesime gitmiş, damızlık hayvana bağlı et üretimi de düşmüş, üretici üretimden çekilirken, süt ve et fiyatları yükselmiş, et ve canlı hayvan ithalatı artmıştı. 2010-2022 yılları arasında 9,4 milyar dolarlık bir meblağ canlı hayvan ve et ithalatına ödendi. Neticede, piyasada uzun vadede bile bir istikrar sağlanamamışken, bu defa da 2020 yılının başında benzer bir durumla karşılaşılmıştır. Artan yem fiyatları karşısında süt fiyatları enflasyon sebep gösterilerek baskılanmış, maliyetini kurtaramayan üreticilerimiz damızlık hayvanlarını kesime göndermişti. Gelinen noktada et fiyatları tırmandı, ithalat başladı. Birlik olarak 2020 yılının başından itibaren gelecek tehlikeyi önceden görmüştük. Elimizde somut bir örnek de vardı. Üreticinin feryadını duyurmaya çalıştık. İlgili bakanlarla görüşerek sıkıntıları anlattık. Basın bültenleriyle kamuoyuna ulaştık, sektör paydaşlarıyla birlikte toplantılar yapıp süt fiyatlarının baskı altında tutulmasının zararlarını anlattık, raporlar halinde ilgili bakanlıklara ilettik. Verdiğimiz mücadeleler sonucu zaman zaman çiğ süte verilen fiyatlar sayesinde daha fazla hayvan kesilmesinin önüne geçtik. Verdiğimiz bu mücadele süt üreticileri, süt üretici birlikleri ve kooperatifleri tarafından da takdirle karşılandı. Ülke hayvancılığı ancak ve ancak iç üretim korunarak ve desteklenerek geliştirilebilir. Bunun için üreticimize güvenmek ve onlara her türlüğü desteği vermek gerekmektedir. Piyasada istikrarın sağlanması ve devam ettirilebilmesi için politika yapıcıların piyasaya güven verici orta ve uzun vadeli politikaları hayata geçirmesi, söylemlerini de bu çerçevede dillendirmeleri gerekmektedir. Üreticimiz, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatça karşılayabilir. Belli dönemlerdeki üretim artışı da bu görüşü desteklemektedir. Süt sektörü, kırmızı et açısından çok önemlidir. Çünkü besiye alınan materyal oradan gelmektedir. Sütte istikrar sağlanamazsa, kırmızı ette de istikrar sağlanamaz, sürdürülebilir üretim söz konusu olamaz. Bundan dolayı süt/yem paritesi uzmanların söylediği gibi 1,5 olmalıdır.
Sözlerime son verirken, gücünü Anayasa, yasalar ve fedakâr Türk çiftçisinden alan Ziraat Odalarımızın ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği’mizin, daha önce olduğu gibi bundan sonra da, yasaların verdiği yetkiler çerçevesinde, dürüst, hukuka saygılı ve şeffaf yönetimi ile çiftçilerimizin gür sesi olmaya devam edeceğini belirtir, bu düşünce ve duygularla, 28. Genel Kurul Toplantımızın ülkemize, milletimize, çiftçilerimize ve teşkilatımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diler, hepinize tekrar en derin saygılarımı sunarım.
Tarım ve gıda ürünlerinin tarladan sofraya ulaşmasındaki maliyet artışında, çiftçinin ürettiğini pazarlamada yeterince yer alamaması tarımın yapısal sorunlarından birisi olan örgütlenme ile ilgilidir. Zaman zaman arz talep dengesini sağlayamadığımız için üreticimiz bazı ürünlerde pazarlama sorunu yaşıyor ve ürününü pazarlayamıyor. Üretici etkin bir örgütlenme içerisinde bulunmamakta, pazarlama zinciri gereğinden uzun olmaktadır. Diğer yandan var olan üretici örgütlerinin de bu manada çok güçlü olmadığını görüyoruz, bununla alakalı da bir çalışma yaptık. Bütün kooperatif başkanlarını, üretici örgüt başkanlarını Birliğimizde ağırladık. Bu kurumlarımızın ekonomik faaliyetlerde aktif olarak piyasaya girmesi ve çiftçilerimizin korunması gerektiğini vurguladık. Biz Anayasal meslek örgütü olarak fabrikalar, girdi mağazaları açıyoruz ama bu bizim asli görevimiz değil. İhtiyaç olduğu için yapıyoruz. Kanun’umuza da bununla ilgili eklemeler yaptık. Çiftçilerimize faydalı olmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda tarımın yapısal sorunlarından birisi sulamadır. Toplam suyun yüzde 75’i tarımda kullanılıyor. Suyu da dikkatli kullanmalıyız. Vahşi sulama sistemini artık ortadan kaldırmalıyız. Sulama suyu potansiyelini en etkin kullanan basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasının yanında sulanabilir alanların sulamaya açılması gerekiyor. Yine işletme ölçeklerini büyütmek için arazi toplulaştırmasıyla üretimde etkinliği artırmak da üretim maliyetlerini ve dolayısıyla tarım ve gıda fiyatlarını düşürmede önemli bir rol oynayacaktır.
Şunu da belirtmek isterim ki; Buğday, arpa, mercimek gibi temel ürünlerin hasadının başladığı bugünlerde üreticilerimiz emeklerinin karşılığını almak istiyor. Alım fiyatları yeni Bakanı bekliyor ama hasat Bakan beklemez. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için üreticilerimizin refah payı gözetilerek maliyetlerini karşılayacak alım fiyatları ivedilikle açıklanmalıdır.
Türkiye’nin en çok üyeye sahip meslek kuruluşu olarak temsil ettiğimiz çiftçimizin sorunlarının yakından takipçisi, çözümü için her aşamada destekçisi olduk. Ancak, görevde bulunduğumuz sürede çalışmalarımız sadece kendi sektörümüzün sorunlarıyla sınırlı kalmadı. Ülkemizin her meselesinde, yaşadığımız her sosyal ve ekonomik sorunda elimizi taşın altına koymaktan asla imtina etmedik. Birlik ve beraberliğimizi yok etmek isteyenlere karşı çıktık. Felaketlerde, halkımızın devletimizin yanında olduk, yalnız bırakmadık.
Değerli başkanlarım, Ziraat Odalarımızla birlikte aile olduk, birbirimizi kucakladık. Bizim paramız oldu size verdik, sizin paranız oldu bize verdiniz. Alacağımız için hiçbir Oda Başkanımızı icraya vermedik. Siz bizim her zaman arkamızda durdunuz, güvendiniz destek verdiniz. Biz de bu güvene her zaman layık olmaya çalıştık ver her zaman arkanızda durduk. Oda seçimlerinizi erteletmedik, size zarar vermek isteyen hiçbir kimseye ve kuruma taviz ve fırsat vermedik. Sizin için zaman zaman siyaset kurumuyla karşı karşıya geldik ama hiçbir siyasetçiye hatta hiçbir bakana sizin için taviz vermedik. Görevine seçimle gelmiş olan Başkanlar, görevini doğru yapıyorsa ancak seçimle gider. Bizi, bu göreve getirenlere vefasızlık yapamayız, ihanet edemeyiz dedik. Biz siyaset üstü bir kurumuz, bizi bu makamlara siyaset getirmedi. Çiftçimiz getirdi, Başkanlarımız getirdi. Vefa borcumuz çiftçilerimizedir, Başkanlarımızadır dedik, ayağınıza taş değdirmedik.
Değerli Başkanlarım bundan sonra da her zaman arkanızda olacağız. Birlik ve beraberliğimizle hep birlikte güçlü olduğumuzu bilerek, daha da kenetlenerek, birbirimize ve çiftçilerimize sahip çıkarak yolumuza devam edeceğiz. Allah bu kutlu davada yolumuzu açık etsin, yar ve yardımcımız olsun.
Genel kurulun ikinci gününde il temsilcileri konuşmalarını yaptı.
Genel Kurulda, hizmette 20’inci yılını dolduran Ziraat Odası başkanlarına plaketleri de takdim edildi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Kurulu, yarın yapılacak Genel Başkan ve yönetim kurulu üyelerinin seçimiyle sona erecek.
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100’üncü Yıl Salonu’nda düzenlenen Film Festivali’nde 7 kısa film yer aldı.
Film gösteriminden önce Sri Lanka’nın Türkiye Büyükelçisi Ekselansları Sarantya HASANTHI kısa film festivalinin açılış konuşmasını yaptı.
Büyükelçi HASANTHI’nin konuşmasından sonra davetlilere 7 kısa film gösterimi yapıldı.
Film gösteriminden sonra İstanbul’da Doktorasını yapan Sri Lanka lı öğrenci film yapımcısı Eranda MAHAGAMAGE şunları söyledi: “ Benim film 2023 yılında Türkiye’nin Hatay içinde olan deprem hakkında.
Bu deprem felaketi, O zaman Türkiye’ye büyük zarar verdi. Benim deprem hakkında tecrübem yok.
Sri Lanka‘da böyle bir şey yani hiç olmamış. O yüzden ben araştırma yaptım. Depremi daha önce yaşamış tecrübeli olan arkadaşlar vardı.
Biz filmi çekerken yaklaşık bir sene bu durumda yaşadık. Toplu olarak beraber yaşadık O zaman ben de düşündüm ki; böyle çok bir şeyler olmuş. İnsan depremle birlikte nasıl yaşayabilir ve bir kız çocuğu Kendini nasıl hissediyor?
Örneğin; doktorlar geliyor güvenlikler geliyor. Bunlar kurtarıyor. Ama depremi yaşayan içinde olan insanlar nasıl hissediyor. İçinde olan insan hangi dinden, hangi felsefeye inanıyor ve bunlar nasıl olabilir.
Hayat bir yere geliyor. Kimse yok. İnsanlar tamamen yalnız oluyor ve o zaman nasıl bir psikoloji içinde oluyor?, Deprem anında bir insanın psikolojisi nasıl oluyor?, neler hissediyor.
Filmim bu durumla alakalı, bunu film yaptım.
Ben düşündüm ki böyle bir şeyler.
Dünya olarak birlikte çözüm lazım, arkadaş olarak dostluk olarak bir ülkeye yardım edin. Bu gibi bir durumu çözmek lazım. Bu hayatta her şey olabilir. Çok güzel ve masum bir kız, bir saniye içinde depremde bütün hayatı farklı oluyor.
Bu küçük felsefe hayat felsefesi. Anlamak lazım. Bu benim filmimde ana hikaye.
Filmde hikaye yok zaten, küçük fragmanlar var ve onu öyle oynuyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Suriye’deki hadiselerin 13 yıllık serencamını bilen herkes, Türkiye’nin adil bir barış için verdiği hasbi mücadelenin en yakın şahididir. Şunu da en başından beri tekrar tekrar ifade ediyoruz: Suriye ile ilgili hassasiyetimiz hiçbir zaman menfaat eksenli olmamıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Sözlerimin hemen başında bu sabah Isparta Keçiborlu’da eğitim uçuşu esnasında kaza kırıma uğrayan askeri helikopterimizde şehit olan altı kahramanımıza Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Şehitlerimizin ailelerine, sevenlerine, silah arkadaşlarına ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.
“TÜRKİYE, ÖZ GÜVENLİ, KARARLI VE SABIRLI BİR ŞEKİLDE HEDEFLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEKTEDİR”
Türkiye Yüzyılı’nı içeride ve dışarıda attığımız adımlarla günbegün gerçeğe dönüştürüyoruz. Üstat Necip Fazıl’ın kabinemizin misyonunu da belirleyen şu önemli sözlerini kendimize rehber kıldık: ‘Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmak lazım.’ Biz de hem bugün halkımızın hem de yarın ruz-i mahşerde Hakk’ın huzuruna görevini layıkıyla yerine getirmiş, geride hayır dualarla anılan eserler bırakmış olarak çıkmanın derdindeyiz, bunun peşindeyiz. İnsanımızın şöyle içinden gelerek söylediği bir, Allah ondan razı olsun, cümlesi bizim için en büyük payedir, şereftir, gurur ve mutluluk kaynağıdır.
Bugüne kadar halka hizmet Hakk’a hizmettir düsturuyla ülkemize ve milletimize aşkla hizmet ettik. Şimdi de diplomatik temaslarla, iyi hesaplanan stratejik hamlelerle açılışını yaptığımız proje, yatırım, hizmet ve eserlerle Türkiye’yi her alanda yüceltmenin gayretindeyiz.
Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim: Türkiye, ayağına ve iradesine vurulan zincirleri tek tek parçalamaktadır. Türkiye, öz güvenli, kararlı ve sabırlı bir şekilde hedeflerini gerçekleştirmektedir. Türkiye, güçlü demokrasisiyle, büyüyen ekonomisiyle, köklü kurumlarıyla dünya meselelerinin seyrini değiştiren barışçı ve aktif politikalarıyla tarihe yön vermekte, hem kendi tarihini ve hem de insanlık tarihini yeniden yazmaktadır. Allah’a binlerce kez hamdolsun ki bugün dünden daha güçlüyüz, bugün dünden daha özgürüz, bugün dünden daha itibarlıyız, bugün dünden daha öz güvenliyiz.
İnşallah, yarın her alanda çok daha iyi yerlerde olacağız. Milletimizi sığ sulara hapsetmek isteyen vizyonsuzluklara inat umuda tutunmaya, umudu büyütme devam edeceğiz. Siyasi hayatımızın hiçbir döneminde milletimize hayal kırıklığı yaşatmadık. Bundan sonra da aziz milletimize mahcup olmayacak, milletimizi sükûtu hayale biiznillah uğratmayacağız. Son 22 yıldır olduğu gibi Türkiye’yi başarıdan başarıya koşturacak, Türkiye’ye yeni rekorları, yeni sevinçleri, yeni heyecanları yaşatacağız.
Türkiye Cumhurbaşkanı olarak bir gerçeği tekrar vurgulamak durumundayım: 85 milyon olarak biz muazzam ve muhteşem bir aileyiz. Hepimiz daha mutlu, daha müreffeh, daha kudretli bir Türkiye hayal ediyoruz. Gerçekleştirdiğimiz her hedefi daha büyük hedeflerin mihenk taşı, başlangıç noktası olarak görüyoruz. Tamamladığımız, hizmete verdiğimiz, şehirlerimize kazandırdığımız her eser yeni hizmetler, yeni projeler için azmimizi kamçılıyor, heyecanımız artırıyor. Kalbimizdeki vatan ve millet aşkı gökte bir şimal yıldızı gibi parlıyor, yeniden büyük ve güçlü Türkiye davamızda yolumuzu aydınlatıyor.
Allah’ın izniyle bu millet her engeli aşacak, her saldırıyı savuşturacak güce ziyadesiyle sahiptir. Kardeşliğimize sıkıca sarıldığımız, istikrar ve güven ortamını koruduğumuz, iç cephemizi tıpkı aşılmaz bir kale gibi sağlım tuttuğumuz müddetçe çok daha güzel günler göreceğimizden asla şüphe duymuyoruz. Ülkemizin istikrarlı yürüyüşünü rayından çıkarmak, ilerleyişini kesmek veya yavaşlatmak isteyenlere de millet olarak fırsat vermeyeceğimize inanıyorum.
Son kabine toplantımızdan bu yana iç siyasette ve dış politikada yoğun bir gündemle çalışmalarımızı sürdürdük. Diyanet İşleri Başkanlığımızın her beş yılda bir düzenlediği Din Şûralarının 7’ncisinde hocalarımızla ve kanaat önderlerimizle bir araya geldik. ‘Dijitalleşen Dünyada Diyanet Hizmetleri’ başlığıyla gerçekleştirilen şûranın küresel kültürün teşvik ettiği yapay din tehdidiyle mücadelede bir uyanışa vesile olmasını ümit ediyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri ile Yaşayan İnsan Hazineleri Ödülleri’ni takdim ettiğimiz üstat ve ustalarımızı bu vesileyle tekrar tebrik ediyorum.
28 Kasım’da Umman’dan ülkemize devlet başkanı seviyesinde ilk resmî ziyareti gerçekleştiren Umman Sultan Heysem bin Tarık’ı Türkiye’de misafir etmekten özellikle bahtiyar olduğumu söyleyebilirim. Bu tarihî ziyareti farklı alanlarda imzaladığımız 10 anlaşmayla taçlandırdık. Umman’ın krizlerin çözümünde üstlendiği yapıcı rolü takdir ediyor, inşallah bundan sonra Ummanlı kardeşlerimizle daha yakın çalışmayı umuyoruz.
Aynı zamanda Filistin halkıyla dayanışma günü olan 29 Kasım’da artık kendi alanında bir marka hâline gelen TRT World Forum’unun 8’incisine iştirak ettik.
‘Küresel Ticaret Burada’ temasıyla tertiplenen 20. MÜSİAD EXPO Fuarı ise 88 ülkeden iş adamlarını, tüccarları, girişimcileri ülkemizde bir araya getirdi. 1990 yılından bu yana Türkiye’nin ekonomide, ticarette ve demokraside şaha kalkması için emek veren MÜSİAD camiasını bir kez daha kutluyorum.
“DEPREM BÖLGEMİZİ ESKİSİNDEN DAHA DAYANAKLI BİR ŞEKİLDE AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
30 Kasım Cumartesi günü Kahramanmaraş’taydık. Maraş’ta hem partimizin il kongresini yaptık hem de deprem konutlarının kura ve anahtar teslim törenini icra ettik. Tören alanından canlı bağlantıyla Hatay’ımızda 5 bin 900, Malatya’mızda 2 bin 313, Adıyaman’ımızda 6 bin 912, Gaziantep’imizde 257, Diyarbakır’ımızda 674, Adana’mızda 668, Şanlıurfa’mızda 2 bin 929, Elazığ’ımızda bin 407, Kahramanmaraş’ımızda 3 bin 499 olmak üzere toplamda 24 bin 559 yuvamızı daha hak sahibi kardeşlerimize teslim ettik. 2024 sonuna kadar 11 ilimizde toplam 201 bin 688 bağımsız bölümü afetzede kardeşlerimize teslim edeceğiz.
Bir depremzedenin elinden tutmak yerine, kimi zaman hakaret ederek, kimi zaman afaki sözler vererek bu sürece köstek olanları tarih affetmeyecektir. ‘Erdoğan bu enkazın altında kalır’ diyerek tüm umudunu milletin sıkıntılarının çoğalmasına bağlayan kifayetsizleri hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyoruz. Son depremzede hak sahibi kardeşimiz de güvenli yuvasına kavuşana kadar bize durmak, dinlenmek, soluklanmak yok. İnşallah devlet millet birlikteliğiyle yaralarımızı saracak, deprem bölgemizi eskisinden daha dayanaklı bir şekilde ayağa kaldıracağız.
2 Aralık Pazartesi günü Karadağ Cumhurbaşkanı değerli dostum Jakov Milatoviç’i ülkemizde ağırladık. Partimiz tarafından düzenlenen Engelsiz Türkiye Programı’nda engel tanımayan kardeşlerimizle bir araya geldik. Hükûmetlerimizin engeli vatandaşlarımızın hayata katılımı noktasında gösterdiği samimi çabalar herkesin malumudur. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı dâhil, kamudan özel sektöre, spordan çeşitli sosyal haklara kadar geniş bir yelpazede engellerimizin yanında olduk. İnşallah bundan sonra da aynı anlayışla yolumuza devam edeceğiz.
3 Aralık tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzce yapımı tamamlanan 564 tesis, proje ve hizmeti resmen devreye aldık. Toplam yatırım bedeli 98 milyar lira olan bu tesislerin ülkemize ve milletimize tekrar hayırlı olmasını diliyorum.
Bu sene Japonya ile diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 100’üncü Yıl dönümünü kutluyoruz. Bu anlamlı yıl dönümü münasebetiyle Japonya Veliaht Prensi Akishino Fumihito ve refikasını ülkemizde misafir ettik. 6 Şubat deprem felaketinin ardından Japon hükûmeti ve halkının milletimizle sergilediği dayanışmayı her zaman şükranla yâd ediyoruz.
7 Aralık Cumartesi günü Gaziantepli kardeşlerimizin misafiriydik. Millî Mücadele’mizin meşale şehirlerinden olan Antep, bugün de üretim ve ticaret başta olmak üzere pek çok alanda âdeta destan yazıyor. Gaziantep halkının Suriyeli mazlumlara sahip çıkması zaten her türlü takdirin üzerindedir. Gaziantep’te ilk önce 5 bin 113 konutun anahtar ve tapu teslim törenini yaptık. Ardından partimizin 8’inci Olağan İl Kongresi’ni her zamanki gibi yine büyük bir coşkuyla gerçekleştirdik. Türkiye’nin ikinci büyük kütüphanesi olan Şahinbey Millet Kütüphanesini açarak gençlerimizle hasbihal ettik. Bu vesileyle 2024-2025 akademik yılında üniversite öğrencilerine verilen burs ve kredi tutarında yüzde 50 oranında artışa gittiğimizin müjdesini paylaştık. Buna göre ön lisans ve lisans için 2 bin lira olan rakamı 3 bin liraya, yüksek lisansta 4 bin lira olan miktarı 6 bin liraya, doktora öğrencilerimiz 6 bin lira olan tutarı 9 bin liraya çıkardık. Yeni burs miktarlarının üniversite öğrencilerimize ve ailelerine hayırlı olmasını temenni ediyorum.
“SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN KORUNMASINI SAVUNDUK”
Bölgemiz ancak demokrasi ve bir dönüm noktası ifadesiyle tarif ve tahlil edilecek evsafta kritik gelişmelere sahne oluyor. Komşumuz Suriye’de 13 yıldır devam eden iç savaş dün itibarıyla artık yeni bir boyut kazandı. Halep, Hama, Humus ve son olarak Şam, asıl sahiplerinin kontrolüne geçerken; 61 yıldır kanla, zulümle, baskıyla ve zorbalıkla ayakta kalan Baas diktatörlüğü de tamamen çöktü. Verilen sözlere rağmen yıllardır bölücü örgütün işgali altında bulunan Tel Rıfat ve Münbiç’in teröristlerden arındırılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Tabii eski rejimin, çekilirken dahi kimi şehirleri bölücü terör örgütünün Suriye uzantısına bırakması, aralarındaki kirli ittifakı bir kez daha teyit etmiştir.
Ülkemizdeki ana muhalefetin son ana kadar umudunu kesmediği Esed rejimi, bu süreç boyunca ‘Türkiye karşıtı’ tutumunu bir an olsun terk etmemiştir. Suriye ihtilafını diyalog yoluyla çözme çağrılarımız eski rejim tarafından küstahça reddedilmiş, ülkemizin uzattığı elin değeri bilinmemiş, manası anlaşılmamıştır. Esed, arkasında 1 milyona yakın insanın katledildiği, 12 milyon insanın göç etmek zorunda kaldığı, birçok şehri enkaza dönmüş bir Suriye bırakarak kaçmıştır. ‘Zulüm ile abad olunamayacağı’ hakikati, Suriye’de bir kez daha tecelli etmiştir.
Şunu milletimizin ve uluslararası kamuoyunun bilmesini isterim: Türkiye, Suriye ihtilafının başından beri komşuluk hukukunun ve büyük devlet olmanın icaplarını harfiyen yerine getirmiştir. Barıştan, özgürlükten, diyalogdan, adaletten, Suriye’nin bir an önce huzura kavuşmasından yana olduk. Devrik rejimin hasmane tutumuna rağmen her şart altında Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve üniter yapısının korunmasını savunduk. Elbette haksızlığa, hukuksuzluğa, baskıya, zulme karşı sesimizi yükseltmekten, tepkimizi ortaya koymaktan hiçbir zaman çekinmedik, ama bunu açık bir düşmanlığa, kör bir husumete de dönüştürmedik. Suriye’deki hadiselerin 13 yıllık serencamını bilen herkes, Türkiye’nin adil bir barış için verdiği hasbi mücadelenin en yakın şahididir.
“KALBİMİZİN BİR YARISI GAZİANTEP, HATAY İSE DİĞER YARISI HALEP’TİR, ŞAM’DIR”
Şunu da en başından beri tekrar tekrar ifade ediyoruz: Suriye ile ilgili hassasiyetimiz hiçbir zaman menfaat eksenli olmamıştır. Biz bu konuya hep vicdan penceresinden baktık, hep merhamet nazarından yaklaştık, insani mülahazalarla hareket ettik. Bugün de aynı yerde sapasağlam duruyoruz. Tekrar söylüyorum; Suriye halkı, bizim kardeşimizdir. Tüm kesimleriyle, tüm inanç gruplarıyla can dostumuzdur. Bir uçtan diğer uca Suriye’yi karış karış süsleyen türbeler, köprüler, çeşmeler, hanlar, camiler bizim ezelden ebede uzanan kardeşliğimizin nişaneleridir.
Evet, sınırlar ülkeleri fiziken birbirinden ayırabilir, ama kalplere hangi güç sınır çizebilir? Asırlardır birlikte yaşadığımız aramızdaki sınır uzunluğu 910 kilometre, 910 kilometrelik sınırı paylaştığımız komşularımıza sırtımızı dönmemizi bizden kim bekleyebilir? Kalbimizin bir yarısı Antep’se, Hatay’sa, Şanlıurfa’ysa; diğer yarısı Afrin’dir, Halep’tir, Hama’dır, Humus’tur, Şam’dır.
“TÜRKİYE, ZOR BİR DÖNEMDE ZOR BİR İMTİHANI ALNININ AKIYLA VERMEYİ BAŞARMIŞTIR”
Tarihin ve coğrafyanın bize hatırlattığı bu gerçekleri son 13 yıldır ülke ve millet olarak bizzat yaşadık, bilfiil tecrübe ettik. Komşumuzun evinde yangın çıktığında ilk koştuğu yer biz olduk. Devrik rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarından kaçan Suriyeli kardeşlerimiz canlarını kurtarmak için ilk önce bizim kapımızı çaldı. Az değil, 4,5 milyon Suriyeli bizim evimizde misafir oldu. Bir dönem nüfusu 3 milyon 700 bine ulaşan, ancak şimdi sayıları 2,9 milyona düşen Suriyeli muhacirlere 13 yıl boyunca biz ensarlık yaptık. Bunu da açık söylüyorum: yüksünerek, şikâyet ederek değil, inancımızın ve komşuluk hukukumuzun gereği olarak memnuniyetle yerine getirdik.
Biz muhalefetle bu konuda ne kavgalar verdik. Onlar ‘İktidar olur olmaz sizi kovacağız.’ derken biz tam aksine biz ensarız, onlar muhacirdir demek suretiyle onları evimizde misafir etmenin erdemine ulaştık. Yüzyıllardır mazlumların eman bulduğu bu ülke Allah’a hamdolsun, Suriyeli mazlumlara da güvenli, korunaklı, müşfik bir liman oldu. Bu emsalsiz misafirperverlik insanlık tarihine altın harflerle yazılacaktır. Türkiye, zor bir dönemde zor bir imtihanı alnının akıyla vermeyi başarmıştır. Türk milleti kara günlerinde Suriyeli mazlumlara kucak açmasının izzetini bir şeref payesi olarak ebediyen taşıyacaktır.
“SURİYE İSTİKRARA KAVUŞTUKÇA GÖNÜLLÜ, GÜVENLİ, ONURLU VE DÜZENLİ GERİ DÖNÜŞLER DE ARTACAKTIR”
Bugün bir kez daha muhalefetin kışkırtmalarına aldırmadan, mazluma kol kanat geren necip milletimin her bir ferdine şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Cumhur İttifakı’nda birlikte yol yürüdüğümüz ortaklarımıza bu süreçte sergiledikleri merhametli duruş için aynı şekilde şükranlarımı sunuyorum. Fakat oy hesabıyla nefret söylemlerine başvuran ırkçı lümpenleri, vatanını kaybetmiş yetim ve öksüzlere kin kusan vicdan fukaralarını, sırf Meclis’te üç, beş koltuk kapabilmek uğuruna faşizmin en pespaye biçimine haftalarca sessiz kalanları ise önce Allah’a, sonra haklarına girdikleri Suriyeli mazlumlara ve elbette mahşeri vicdana havale ediyorum.
Suriye’de zalim Esed rejimiyle beraber ülkemizde mülteci düşmanlığını körükleyen necis zihniyette kaybetmiştir. Burada şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Suriye’yi etkisi altına alan kuvvetli değişim rüzgârının başta muhacirler olmak üzere tüm Suriye halkı için hayırlı sonuçlara vesile olacağına inanıyorum. Suriye istikrara kavuştukça inşallah gönüllü, güvenli, onurlu ve düzenli geri dönüşler de artacaktır.
Suriyeli kardeşlerimizin 13 yıldır süren vatan hasreti, inancım ve duam odur ki, artık yavaş yavaş son bulacaktır. Bunun şimdiden emarelerini görmeye başladık. Yığılmalarını önlemek ve trafiği kolaylaştırmak amacıyla Yayladağı Hudut Kapısı’nı da geçişlere açıyoruz. Muhacirlerin gönüllü geri dönüş sürecini de yine tarihimize, kültürümüze ve 13 yıllık müstesna ev sahipliğimize yaraşır şekilde yöneteceğiz. Hiç kimsenin bu insani sürece leke bulaştırmasına müsaade etmeyeceğiz. Suriye kriziyle ilgili politikası dün itibarıyla iflas eden ana muhalefet kendilerini hesaba çekmek, hatalarıyla yüzleşmek yerine çok çirkin, ırkçı bir dille Suriyeli mazlumlar üzerinden yeni istismar alanları oluşturmaya çalışıyor. Ana muhalefetin eski ve yeni yönetimine devrik Şam rejiminin yasını tutmaktan süratle vazgeçip, Suriye halkının sevincine ortak olmalarını tavsiye ediyorum. Kendilerini hapsettikleri cam fanustan çıksınlar, dünyada ve bölgede olanlara kulak kabartsınlar. Bir kez olsun hadiseleri Ankara merkezli okumayı denesinler, yoksa partilerini trajik komik duruma düşürmeye devam ederler.
“TÜRKİYE’NİN BAŞKA BİR ÜLKENİN TOPRAĞINDA VE EGEMENLİĞİNDE GÖZÜ YOKTUR”
Dün itibarıyla artık Suriye’de karanlık bir dönem kapanmış, aydınlık bir dönem başlamıştır. Türkiye binlerce yıllık tecrübe sonucunda billurlaşan devlet aklıyla hadiseleri okumakta, Suriye’deki duruma çok geniş bir perspektiften bakmaktadır. Bugün bazı parametreleri bir kez daha ifade etmek durumundayım: Türkiye’nin başka bir ülkenin toprağında ve egemenliğinde gözü yoktur. Sınır ötesi harekâtlarımızın yegâne amacı vatanımızı ve vatandaşlarımızı terör saldırılarından korumaktır.
Ne PKK ve Suriye’deki uzantıları ne DEAŞ ülkemizin muhatabı değildir, bilakis muarızıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün mutlaka ama mutlaka korunması gerekiyor. Suriye tüm etnik, dinî, mezhebi kimlikleriyle Suriyelilerindir. Suriye’nin bugününe de, geleceğine de karar verecek olan Suriye halkıdır. Komşuları ve kardeşleri olarak bize düşen Suriye halkının ülkelerini yeniden toparlama, yeniden ayağa kaldırma, yeniden mamur etme çabalarına güçlü bir şekilde destek olmaktır. Tekrar söylüyorum: Arap, Türkmen, Kürt, Sünni, Alevi, Nusayri, Hıristiyan fark etmeksizin Suriyelilerin tamamının sulh içinde yaşadığı bir Suriye, Türkiye’nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir. Şurası da kesinlikle unutulmamalıdır: İstikrara kavuşmuş bir Suriye hem kendi vatandaşları hem de bölgedeki diğer ülkeler için güven kaynağı olacaktır.
“TÜRKİYE SINIRLARININ ÖTESİNDE YENİ TERÖR ÇIBANBAŞLARININ ORTAYA ÇIKMASINA GÖZ YUMMAYACAKTIR”
Komşu ülkelerin güvenliği yine Suriye’nin güven içinde, istikrar içinde olmasından geçiyor. Öte yandan bölücü örgütün Suriye uzantısının kargaşayı fırsata çevirmeye dönük aşırı heveskâr tutumunu da dikkatle takip ediyoruz. Kendi akıllarınca farklı hesap yapanlara şunu hatırlatmak istiyorum: Çok önemli, atalarımız güzel söylemiş, çakal ne kadar hile bilirse, kurtta o kadar yol bilir. Türkiye sınırlarının ötesinde yeni terör çıbanbaşlarının ortaya çıkmasına göz yummayacaktır. 13 yıldır her türlü zulme maruz kalan Suriyeli kardeşlerimize yeni acılar, yeni sıkıntılar, yeni dramlar yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.
Buradan kardeş Suriye halkına da seslenmek istiyorum: Aziz Suriyeli kardeşlerim; Türkiye ve Türk milleti dün olduğu gibi bugün de, yarın da yanınızdadır. Siz tüm imkânsızlıklara rağmen kanınızla, canınızla, dişiniz, tırnağınızla destan yazdınız. Zulme ve zalime asla boyun eğmediniz. En zor zamanlarda dahi yeise kapılmadınız. İlk günden itibaren hep ‘Allah büyüktür’ dediniz; ‘O Rahman ve Rahim olandır’ dediniz; ‘O âlemlerin Rabbi’dir’ dediniz; yalnız O’na güvendiniz, yalnız O’ndan yardım dilediniz. Düştüğünüz yerden çok daha güçlü bir şekilde tekrar ayağa kalktınız. Böylece nesilden nesile gururla aktarılacak muhteşem bir kahramanlık hikâyesine imza attınız.
Kardeşlerim; unutmayın men sabera zafera, ‘yenilgi yenilgi büyüyen’ bu şanlı zaferin asıl sahibi sizlersiniz. Sizleri ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum, zaferiniz hayırlı mübarek olsun diyorum. Hürriyet ve adalet mücadelenizde sizi nasıl yalnız bırakmadıysak inşallah, kalkınma mücadelenizde de tüm imkânlarımızla sizi destekleyeceğiz. Gönül gönüle verecek, zorlukların, sıkıntıların üstesinden birlikte geleceğiz. Suriye’nin kalıcı barışa, istikrara ve güvenliğe kavuşması için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğumuzu bilmenizi isterim. Hama katliamından beri Suriye’nin özgürlüğü yolunda can veren şehitleri bugün bir kez daha rahmetle yâd ediyorum.
Suriye’nin esaretten kurtulan şehirlerinde sevinç gözyaşları döken, dua eden, şükür secdesine kapanan, yıllar sonra evlerine, yuvalarına, ailelerine, sevdiklerine kavuşmanın mutluluğunu yaşayan tüm kardeşlerime selam ediyorum.
“EĞİTİMİN ALTYAPISINA YAPTIĞIMIZ YATIRIMLARIN EĞİTİMİN KALİTESİNE OLUMLU YANSIDIĞINI GÖRÜYORUZ”
Bugünkü kabine toplantımızda Suriye’deki güncel gelişmelerin yanı sıra, enerjiden eğitime ve sağlığa çeşitli konuları da ele aldık. Eğitimin altyapısına 22 yıldır yaptığımız devasa yatırımların eğitimin kalitesine de olumlu yansıdığını görüyoruz. Uluslararası İzleme Araştırmalarında matematik ve fen bilimlerinde dördüncü ve sekizinci sınıf öğrencilerinde ülkemizin grafiği sürekli yükseliyor. 2023 yılının oranları bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yani eğitim modelimiz özellikle süratle gelişiyor ve bu iyileşme inşallah hızlanacaktır.
“SAĞLIKLI TÜRKİYE YÜZYILI PROGRAMI’NI HAYATA GEÇİRİYORUZ”
Koronavirüs döneminde güçlü sağlık altyapımızın önemini tecrübe etmiştik, şimdi bu alanda yeni bir adım daha atıyoruz. Koruyan, geliştiren ve üreten sağlık modeliyle Sağlıklı Türkiye Yüzyılı Programı’nı hayata geçiriyoruz. Üçlü sarmak modelimiz ile Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığımız TÜSEB öncülüğünde üniversitelerimizi ve özel sektörümüzü buluşturuyoruz. Kritik ilaç, aşı, kit ve tıbbi cihaz ürünlerimizi belirledik. Üreten sağlık modelimiz ülkemizin ekonomik büyümesine ve kalkınmasına katkı sunacak marka ve katma değer oluşturacak bir süreci geliştirecektir. Yeni modelimizin şimdiden hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Yarından itibaren asgari ücret tespit komisyonu görüşmelere başlıyor. Hem çalışmalarımızın beklentilerini gözetecek hem de ülkemiz ekonomisine taşınması ağır bir yük getirmeyecek bir anlayışla sürecin yürütüleceğine özellikle inanıyorum. Açık artırma usulüyle asgari ücret açıklayan muhalefeti de ülke ve millet hayrına bir iş yapacaklarsa SGK’ya olan birikmiş borçlarını ödemeye onları davet ediyorum.
Bir diğer güzel haberimiz; Tip 1 Diyabet hastalığıyla mücadelede eden evlatlarımız ve ailelerine yöneliktir. Daha önce bilindiği gibi diyabet hastalarımızın glikoz takibi için gerekli cihazlar geri ödeme kapsamındaydı. Buna ilave olarak artık 18 yaş altındaki Tip 1 Diyabet hastası evlatlarımız için sensörlü cilt altı glikoz izlem cihazlarını, Sosyal Güvenlik Kurumumuz tarafından geri ödeme kapsamına alıyoruz. Acil şifa dileklerimle, evlatlarımıza ve ailelerine hayırlı olsun diyorum.”
Ankara Hacı Bayram Üniversitesi’nde ASEAN GÜNÜ “ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar” temasıyla yapıldı.
Kısa adı ASEAN olan Güneydoğu Asya Uluslar Birliği Günü Ankara’da “ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar” temasıyla Hacı Bayram Üniversitesi’nde masaya yatırıldı.
ASEAN Günü’ne Güneydoğu Asya’nın ASEAN’a üye devletlerin Türkiye büyükelçileri, bazı ülkelerin Büyükelçileri elçilik görevlileri, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
ASEAN Günü, Hacı Bayram Üniversitesi evsahipliğinde ITRİ KONGRE ve KÜLTÜR MERKEZİ’nde düzenlendi.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Metin Orbay, ASEAN Günü’nde ilk konuşmacı olarak kürsüye geldi.
Rektör yardımcısı Prof. Dr. Metin ORBAY, Itri Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen günde ASEAN ülkeleri ile Türkiye arasındaki bugünü ve gelecekteki fırsatları ele alacaklarını söyledi.
Prof. Dr. Metin Orbay, üniversitelerindeki ASEAN’a üye devletlerden gelen uluslararası öğrenci sayısının artırılması için gayret içinde olduklarına dikkat çekti ve ASEAN GÜNÜ’nün bu yönde bir fırsata dönüşebileceğini dile getirdi.
Rektör yardımcısı Prof. Dr. ORBAY, ASEAN gününde Ünüversitelerinin 2018’de kurulan yeni bir üniversite olmasına rağmen GAZI Üniversitesinden ayrılarak kurulduğundan dolayı ZENGİN bir geçmişe sahip olduğunu da anlattı,
Prof. Dr. Metin ORBAY’dan sonra kürsüye Endonezya Büyükelçisi ACHMAD RIZAL PURNAMA geldi,
Endonezya Büyükelçisi PURNAMA konuşmasında şunları söyledi:”Öncelikle Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne teşekkürlerimi sunmak istiyorum…
Bugünkü Stratejik Forum’a nezaketle ev sahipliği yaptıkları için… Ardından ASEAN Kültür Günü geldi.
Bu etkinliği gerçeğe dönüştüren mükemmel iş birlikleri için Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na ve Ankara’daki tüm ASEAN Büyükelçilerine de teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu kolektif çaba, ASEAN’ı Türkiye’nin Radar Ekranına yerleştirmek için büyük stratejimizin bir tezahürüdür.
Ayrıca tüm ASEAN Dostlarını bu Stratejik Forum’a davet ediyorum.
Ortak geleceğimiz benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya.
Forumumuzun teması olan “ASEAN-Türkiye: Gelecek İçin Bir Ortaklık” sadece güncel değil, aynı zamanda alakalı.
Günümüzde jeopolitik rekabetlerle körüklenen savaşlar dünya çapında şiddetleniyor.
Kritik kaynaklar için yarış yoğunlaşarak gelecekteki çatışmalara zemin hazırlıyor.
İklim değişikliği milyonlarca hayatı etkilemeye devam ediyor ve küçük ada ülkelerinin hayatta kalmasını tehdit ediyor.
Aynı zamanda, mevcut küresel yönetim, mevcut zorluklarla başa çıkmaya uygun olmayan kötü bir durumdadır.
Dünya genelindeki sıradan vatandaşlar artık liderlerin kabul etmekte tereddüt ettiği şeyi tekrarlıyor: Mevcut küresel yönetim sistemi başarısız oluyor!
Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaklaşık 44.000 Filistinlinin hayatını kaybetmesi karşısında BM Güvenlik Konseyi’nin eylemsizliğini başka nasıl açıklayabiliriz?
Geçmiş bir dönemin sembolleri olan Bretton Woods kurumları, herkese refah sağlamayı başaramadı.
Eğer boş durursak, küresel yönetim çökebilir ve gücün hakkı gölgelediği ve düzensizliğin hüküm sürdüğü bir kaos çağına girilebilir.
Bu sert gerçeklerle yüzleşmek için ASEAN-Türkiye ortaklığı, çözümler için bir ortaklık haline gelmeli
sadece halkımıza değil, aynı zamanda küresel barış ve refaha da hizmet eden bir iş birliği feneri.
ASEAN-Türkiye ortaklığı, her iki bölgenin halklarına somut faydalar sağlamalı
karşılıklı saygıya dayalı ve ortak refahı sağlamak üzere tasarlanmalıdır.
Ortaklığımız ayrıca enerji güvenliği gibi acil küresel zorluklarla da mücadele etmelidir.
Ekonomik hırs ve iklim zorunlulukları arasında sıkışmış bir dünyada ASEAN ve Türkiye, bu rekabet eden talepleri uyumlu hale getirmek için eşsiz bir potansiyele sahiptir.
Birlikte… enerji dönüşümü için bir motor… olabiliriz… Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı… ve ASEAN’ın Enerji Görünümü tarafından yönlendirilen.
Bu ortak vizyon sayesinde:
ekonomileri besleyen ve gezegeni koruyan yeşil teknolojiler geliştirebilir ve paylaşabiliriz.
Bir diğer acil küresel sorun… gıda güvenliğidir.
Küresel nüfusun… 2050 yılına kadar… 10 milyara ulaşmasının tahmin edildiği düşünüldüğünde… gıda kıtlığı… bir çatışma kaynağı olabilir.
ASEAN-Türkiye… bu zorluğun üstesinden şu şekilde gelmelidir:
verimi artırmak ve atığı en aza indirmek için… akıllı çiftçilik teknolojilerini benimseyerek…
bölgesel gıda rezervlerini güçlendirerek… herkesi… gelecekteki krizlerden korumak için.
Ortaklığımız… yaygın ekonomik eşitsizlikle de… mücadele etmelidir…
Eşitsizlik… istikrarsızlık yaratır… ve huzursuzluğu körükler.
ASEAN-Türkiye iş birliği… cesur çözümler bulmalıdır:
Dijitalleşmeyi teşvik etmek… dijital altyapıya ve okuryazarlığa erişimi artırmak… milyonlarca kişi için fırsatların kapısını açacaktır!
Endüstriyel aşağı akışı benimsemek… Ulusların… kendi kaynaklarından sürdürülebilir şekilde faydalanmalarını… ekonomilerine katma değer katmalarını sağlamak.
Ortaklığımızın hedefleri… sınırlarımızın ötesine de uzanmalı… daha geniş küresel topluluğa fayda sağlamak için.
Mevcut küresel düzenin işlevsizliği… alternatif çözümler gerektiriyor.
ASEAN-Türkiye gibi bölgesel iş birlikleri… ulusların birleşmesi için… potansiyel yollar olarak ortaya çıkmalı… barış ve istikrara… net katkıda bulunan bir unsur haline gelmeli.
ASEAN’ın son elli yıldır… ortaklarıyla yaptığı şey budur…
sağlam bir bölgesel güvenlik mimarisi oluşturmak…
kapsayıcılık ilkelerine… ve somut iş birliğine dayalı.
ASEAN’ın vizyonunda… büyük güçler, egemen olmak için değil, iş birliği yapmak için rekabet etmelidir.
Büyük güçler barış için savaşmalı… savaş için değil.
Bu model, Orta Doğu da dahil olmak üzere diğer bölgelere benzer yollar çizme konusunda ilham verebilir.
Türkiye, kapasitesi ve liderliğiyle bu yolda öncülük edebilir.
Kendi bölgemizin ötesinde ASEAN-Türkiye iş birliği küresel yönetişimin geleceğini şekillendirmede dönüştürücü bir rol oynamalıdır.
Her ikisi de çok taraflılığın ve tüm ülkelerin ortak çıkarlarını yansıtan sadece ayrıcalıklı bir azınlığın değil!
Bu ortaklık yarının zorluklarını öngörmeli ve bugünün çözümleri içintemel oluşturmalıdır.
Bugünkü tartışmaların ASEAN-Türkiye ortaklığının sınırsız potansiyelini açığa çıkaracağından eminim.
adil ve eşit bir dünya için bir ortaklık,
gelecek için bir ortaklık,
Teşekkür ederim.
Purnama’dan sonra kürsüye Dışişleri Bakanlığı Asya-Pasifik Genel Müdürü Esra CANKORUR geldi,
Dışişleri Bakanlığı Asya Pasifik Genel Müdürü Esra Cankorur, ASEAN’ın BARIŞ, İSTİKRAR ve REFAHA desteğiyle bilindiğine işaret ederek Türkiye’nin ASEAN’ın Güneydoğu Asya’da oynadığı merkezi role değerini bildiğini belirtti.
Bu çerçevede ASEAN ve üye ülkelerin Türkiye’nin Yeniden Asya Girişimi’nin merkezinde yer aldığını dile getiren CANKORUR, ASEAN ve ona üye ülkelerle karşılıklı saygı, güven ve anlayış temelinde sağlam ilişkiler içinde olduklarını ifade etti.
Türkiye ile ASEAN’ın bölgelerinde önemli bölgesel aktörler ve ekonomik güç merkezleri olarak artan öneminin stratejik ve geleceğe dönük bir işbirliği yaklaşımını zorunlu kıldığını belirten Cankorur, ASEAN ile ilişkileri geliştirmeye hazır olduklarını ve bu yıl diyalog ortaklığı için başvuruda bulunduklarını söyledi.
Esra CANKORUR, daha derin diyaloğun iki tarafa da fayda sağlayacağını, benzeri alanlarda ilişkilerin karşılıklı işbirliğiyle geliştirilmesi için gayret içinde olduklarını dile getirdi.
ASEAN Parlamentolar Arası Asamblesi Türk Grubu Başkanı Osman Sağlam da konuşmasında şunları söyledi: “ ASEAN Genel Kurulu’nda başlayan bu yoilculuk 45’inci genel kurulda somut kazanımlarla devam etti. Türkiye ilki kez gözlemci üye olarak katıldığı bu genel kurulda Asya ile gelecekteki işbirliğini şekillendirecek güçlü zeminler oluşturdu. Ticaret, enerji, teknoloji ve altyapı projeleri gibi stratejik alanlarda iişbirliğini artırmayı hedefleyen somut adımlar atıldı. Kadınların siyasete girmesi ve kadınların siyasette daha aktif rol alması için geliştirilen öneriler Türkiye’nin bu alandaki öncülüğünü pekiştirmiş ve Asya ülkeleri ile bu konudaki ortak vizyonunu güçlendirmiştir. Ayrıca kültürel ve sosyal bağların kuvvetlerini vermesi adına önemli kararlar alınmıştır. Türkiye’nin ASEAN ile ilişkilerini derinleştirmesi kararlılığı gerek ikili gerekse çok taraflı düzeyde tüm muhataplarımızda paylaşıldı. Bu yalnızca bölgesel iş birliğini değil, küresel barış ve kalkınma hedeflerini destekleyen önemli bir adımdır. Asya’nın Asya-Pasifik ve Hint okyanusu bölgesindeki merkezi rolünün farkında olan Türkiye, geleneksel işbirliği alanlarının ötesine geçerek enerji, dijitalleşme ve sürdürülebilir kalkınma gibi yeni alanlarda daha aktif bir rol almayı hedeflemektedir. AIPA genel kurulları yalnızca iş birliği zeminini geliştirmekte kalmıyor, aynı zamanda kültürel ve ekonomik ortaklıkların derinleşmesine de vesile oluyor. Önümüzdeki dönemde Asya ile ilişkilerimizin stratejik ortaklık düzeyine taşınması ve bölgedeki etkimizin artması için çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz. Bu süreçte, yakın çevrelerin katkısı büyük önem taşıyor siz değerli katılımcıların Asya Türkiye ilişkileri üzerine yapacağı araştırmalar, bu ortaklığı teorik ve pratik düzeyde daha da güçlenmesine yardımcı olacaktır. Bu vesileyle Asya ile kurduğumuz bu güçlü bağları bölgenin de dünya için vaat parlaklık geleceği ve barışın kapılarını aralayacağına inanıyorum. Bu arada, Peace in the Gazze PEACE in Asya PEACE in the WORLD.
Konuşmalardan sonra, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fırat Purtaş’ın moderatürlüğünde ( ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar) temalı bir panel düzenlendi.
Endonezya Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden Dr. Philips Vermonte, ASEAN Sürdürülebilir Kalkınma Çalışmaları ve Diyalog Merkezi Direktörü Büyükelçi Chirachai Punkrasin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ASEAN Parlamentolar Arası Meclisi Türkiye Delegasyonu Sekreteri Dr. Ali Yıldız panele katılan konuşmacılardı.
Panelden sonra ASEAN Günü dolayısıyla ASEAN üye devletlerinin müzik, dans ve yemeklerinin yer aldığı bir etkinlik yapıldı.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.