Kısa adı TZOB olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan tarımsal sanayi işletmelerinin en geç hasat sonuna kadar üretime hazır hale getirilmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin 28’inci Olağan Genel Kurulu, Ankara Anadolu Esenboğa Termal Otel’de başladı.
Ziraat Odaları Birliği Olağan Genel Kurul’unda 81 ilden gelen 316 delege oy kullanacak.
Genel Başkan Şemsi Bayraktar, Genel Kurul’un açılışında, Ziraat Odaları Başkanlarına hitap etti.
Şemsi BAYRAKTAR, şunları söyledi:
Bugün 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlayan Milli Mücadele’nin 104. yıl dönümü… Bu vesileyle başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanlarını ve bu ülke için canlarını feda eden bütün şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Başta çiftçilerimiz olmak üzere tüm vatandaşlarımızın 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyorum.
Bu Genel Kurulumuza 5 milyonu aşkın çiftçi ailesini temsil eden, köy seviyesinden başlayan ve demokratik bir süreçten geçerek 5 kademeli bir seçimle buraya kadar gelmiş toplam 316 delegemiz katılıyor. Ülkemizin en eski ve en köklü kuruluşları arasında yer alan Ziraat Odalarımız, üreticinin meslekî örgütü olarak üyelerinden aldığı güçle görevlerini yerine getirmekte, çiftçilerimizin menfaatlerini savunmaktadır. Hizmet binası personeli bilgi işlem merkezi, e-devlete sistemi hazır olmayan bir kurumu bugün hizmet binasıyla sosyal tesisiyle binlerce personeliyle ZOBİS’iyle e-Devlet sistemine hazır yapısıyla Türkiye’nin en önemli kuruluşlarından biri haline getirdik. Bugün, her açıdan ülkemizin örnek kurumlarından biri haline gelen Birliğimiz ve Ziraat Odalarımız 3 binin üzerinde personel, yüzlerce ziraat mühendisi, veteriner hekim, tekniker, teknisyenle hizmet vermektedir. Bugün Ziraat Odalarımızın pek çoğu, modern hizmet binalarına, makine parklarına sahiptir. Tarım alet ve makinelerini üretmenin yanı sıra Ziraat Odalarımız, tahlil laboratuvarları, fabrikalar, ürün işleme, depolama, tohum temizleme tesisleri gibi ekonomik tesisler de kuruyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere, diğer bakanlıklar ve tarımın bütün paydaşlarıyla iş birliği halinde eğitim çalışmaları, projeler yapmak suretiyle sorunların çözümü için çalışıyoruz. Valiliklerimizle, Kaymakamlıklarımızla, Belediyelerimizle ve İl Müdürlüklerimizle beraber hayata geçirdiğimiz bu hizmetler artarak devam edecek. Tarım danışmanlarımızla, teknik elemanlarımızla çiftçimize sahada birebir eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bu manada, 1 milyon çiftçi eğitildi, 200’ü aşkın kırsal kalkınma projesi gerçekleştirildi.
Çiftçilerimiz bilmelidir ki, mesleki örgütü olmayan Ziraat Odalarından yoksun olan bir çiftçi kitlesi hak ve menfaatlerini savunamaz ve sorunlarını çözemez. Ülkemizde de tarım politikalarının belirlenmesinde Birliğimiz ve Ziraat Odalarımızla yapılacak iş birliği ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması ve Türk tarımının gelişmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin yıllardır biriktirdiği tecrübe ve geniş kurumsal ağından yararlanılmalıdır. Birliğimiz ve Odalarımız bugüne kadar sektöre çok hizmet vermiştir, vermeye de devam edecektir. Hedefimiz de çiftçilerimizin refahını yükseltmektir. Milli gelirden çiftçimizin daha fazla pay almasını sağlamaktır. Anayasal meslek kuruluşu olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak üyelerimizin hak ve menfaatlerini bugüne kadar savunduk, bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Yapılan işler, projeler, ülke tarımının ve çiftçimizin yararına olmalıdır. Biz çiftçimizin yararına olan her politikayı destekleriz. Zararına olan politikalara da karşı çıkarız. Bizim tek kıstasımız budur. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Delegelerin tamamının desteğiyle 27’nci Genel Kurulumuzda, göreve gelen Birlik Yönetim Kurulumuz, geçen 4 yıllık faaliyet döneminde, ülke tarımının ve çiftçilerimizin karşılaştığı sorunların çözümü için her türlü çabayı göstermiştir.
Son zamanlarda yaşadığımız salgın, savaş ve şiddetini artıran doğal afetlerden, ekonomik çalkantılardan sonra tarım, günümüzde sadece stratejik bir sektör değil hayati öneme sahip bir sektör haline gelmiştir. Gelinen bu noktada gıda güvencesinin sağlanması her ülke için en öncelikli hedeflerden biri haline gelmiştir. Çünkü gıdaya ulaşımda sıkıntılar daha fazla artmıştır. Gıda pahalanmıştır.
Üreticilerimizin maliyetleri artmış, tarımsal üretim yetersizliği arz açıklarını artırmaya başlamıştır. Bu ortamda üreticilerimiz 85 milyonluk ülke nüfusuna gıda sağlamakla kalmıyor, 5 milyonu aşkın sığınmacı, mülteci ve yabancıyı, 45-50 milyon turisti de besliyor. Tarım sektörü, 30 milyar dolar ihracat geliri sağlayarak kronik açık veren ekonomimizde 6,7 milyar dolar dış ticaret fazlası veriyor. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya yüzde 6,5 katkıda bulunuyor, 5 milyon insana doğrudan iş sağlıyor. Ekonominin hemen tüm sektörlerinin katma değer ve istihdam yaratmasına yardımcı oluyor, krizlerde ise ekonomik ve sosyal açıdan tam bir tampon vazifesi görüyor.
Artık onların kıymetini bilmemiz lazım, birikmiş sorunlarını bir an önce çözmemiz gerekiyor. Yoksa bugünleri de mumla ararız. Bu topraklarda üretmekten başka çaremiz yok. Sabah, öğle, akşam, üç öğün soframızda bir şey eksik olmuyor. Bu nimetleri bizlere verdiği için Allah’a şükrederken, bunları üreten, değerli çiftçilerimize de teşekkür ediyoruz.
Komşularımızın başına gelen olaylar bizim başımıza gelseydi, bizi kabul edecek ve besleyecek bir ülke ve toprak bulamazdık. Bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin ve bu ülkede üretim yaparak insanımızı namerde muhtaç etmeyen çok değerli çiftçilerimizin kadrini ve kıymetini bilmek zorundadır. Siyasetçisinden bürokratına tüccarından sanayicisine bu ülkede yaşayan herkes çiftçimize karşı vefalı olmalıdır.
Genel Kurul’un ardından göreve geldikten hemen sonra, 2019 yılının sonlarında dünyaya yayılan, 2020 yılının başından itibaren de Türkiye’yi etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin başta halk sağlığı olmak üzere sosyal ve ekonomik yönden pek çok olumsuz etkisi oldu. Doğal afetlere, ekonomik ve finansal krizlere defalarca maruz kalan dünya ülkeleri bu defa da pandemi gerçeğiyle yüzleşti. Halkımız sağlık açısından sokağa çıkamazken, biz bu süreçte üreticilerimiz için gerekli izinleri aldık. İlgili Bakanlarla bizzat görüşerek üreticilerimizin üretmesinin önünü açtık. Çiftçimizin Çiftçi Belgesi ile tarlasına gitmesini, alışverişini yapmasını, ihtiyaçlarını gidermesini sağladık.
Türk çiftçisi, pandemi nedeniyle zor günler yaşayan vatandaşlarımızın gıda ihtiyacının karşılanması için sağlığından fedakârlıkta bulunarak canla başla çalıştı. Bu sınavdan da alnının akıyla çıktı. 2020 ve 2021 yıllarını pandeminin getirdiği ekonomik ve sosyal sorunlarla mücadele ederek geçirdik. Pandemi sürecinde tarım ve gıda sektörünün önemi gıda güvencesi açısından çok daha net anlaşıldı. Tarımda kendine yeterlilik ile yerli ve milli üretim kavramları hatırlandı. Gıda güvencesini sağlamak için orta ve uzun vadeli tarım politikalarının gerekliliği daha net bir şekilde ortaya çıktı. İthalata bağımlılığın zararları fazlasıyla bir kez daha anlaşıldı. Çiftçimiz halkımızın sofralarından hiçbir şeyi eksik etmedi. Herkes ülkemizin gıda güvencesini sağlayan bu çiftçinin değerini bilmelidir. Ziraat Odaları ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak bizler yağmur kar demeden, soğuk sıcak demeden bin bir türlü emekle üreterek ülkemizi doyuran çiftçilerimizin hizmetinde olmaktan onun üretmesine katkı sağlamaktan büyük bir onur duyuyoruz.
Son yıllarda doğaya ve çevreye verdiğimiz zararın yanında küresel ısınmanın da artmasıyla birlikte doğal afetler insanımıza, tarıma, sanayiye ve dolaylı olarak tüm sektörlere zarar vermeye devam ediyor. Aşırı yağış ve sıcaklık, dolu, don, fırtına ve kuraklık gibi meteorolojik afetlere sıklıkla şahit olurken, heyelan ve deprem gibi jeolojik afetler, salgın ve orman yangını gibi biyolojik afetler ve göçler savaşlar gibi sosyal afetler de yakamızı bırakmıyor.
Özellikle son yıllarda meteorolojik afet sayısı açısından rekorlar kırıldı. Örneğin 2022 yılında 1034 meteorolojik olağanüstü olay sayısıyla en yüksek afet sayısına ulaşıldı. 1940-2008 döneminde hiçbir zaman yıllık 300’ü geçmeyen bu sayı son 20 yılda artma eğilimindedir. Bu doğal afetler içinde, Kastamonu, Adıyaman ve Şanlıurfa’da yaşanan sel felaketleri ile Elazığ ve 11 ilimizi kapsayan deprem felaketleri önemli ölçüde can ve mal kayıplarına yol açtı. 11 ilimizde görülen deprem büyük can kayıplarının yanında ekonomik ve sosyal yönden büyük bir yıkıma sebep oldu. Tarım sektörü de dahil olmak üzere ekonominin diğer sektörleri büyük ölçüde etkilendi. Hep birlikte yaralarımızı sararken, Ziraat Odalarımız da deprem bölgesine her konuda destekte bulundu. Deprem sabahından itibaren deprem bölgesine giden, bölge insanına yardım yetiştirmek için tüm imkânlarını seferber eden Ziraat Odalarımıza, Başkanlarına ve çiftçilerimize teşekkür ederim. Allah hepinizden razı olsun.
Tarımsal üretimde, tarım ve gıda ihracatımızda önemli bir paya sahip olan 11 ilimizde depremin yaraları sarılmaya devam edilirken, bitkisel üretim sezonuna yoğunlukla başladığımız bugünlerde bölgedeki üreticilerimiz daha çok desteklenmelidir. Başta makine ve ekipmanlar olmak üzere kullanacakları girdiler eksiksiz sağlanmalı, tarımsal faaliyetlerde üreticilerimizi geri getirecek ve istihdam sağlayacak önlemler alınmalıdır. Depremde yıkılan tarımsal sanayi işletmeleri en geç hasat sonuna kadar üretime hazır hale getirilmelidir. Tarım arazilerinin imara açılmasının önüne geçilmelidir. Tarım toprakları rant uğruna imara açılmamalıdır, Allah’ın üretim yapın diye yarattığı bu toprakların üzerine yapılan güvensiz binaların nasıl yıkıldığını hep birlikte gördük ve çok üzüldük. Gelecek nesillere üretim yapmak üzere bırakacağımız verimli toprakları imara açarak ülkemizin gıda güvencesini tehlikeye atmayalım. Bu vebale ortak olanların Allah’a hesap veremeyeceğini aklımızdan çıkarmayalım. Toprağın altını unutmayalım. Toprak Kurullarında gerekli hassasiyet gösterilmeli, kamu yararı ilkesi suistimal edilmemeli ve topraklarımız imara açılmamalıdır. Yine 2021 yılında yaşadığımız, ülkemizin dörtte üçlük bölümünde görülen ve önemli ürün verim kayıplarına neden olan kuraklık, hafızalarımızda sıcaklığını korumaktadır. Bu illerimizdeki üreticilerimizin kuraklıktan meydana gelen kayıplarını telafi etmek için Birlik olarak önemli çabalarda bulunduk. Gerek basın açıklamaları, gerekse Cumhurbaşkanlığına ve ilgili bakanlara gönderdiğimiz raporlarla durumun vahametini belirtip destek istedik. Devlet tarafından verilen desteklerle afetin zararlarının bir nebze olsun kapatılmasında önemli bir çaba gösterdik. Önümüzdeki süreçte kuraklık önemini koruyacak. Bu konuda görüşlerimizi sürekli ifade ettik. Alınması gereken tedbirler konusunda Bakanlığımız Ziraat Odaları birlikte çalıştığında bu sorunun üstesinden gelebileceğimizi kendilerine ifade ettik. Türkiye, Akdeniz çanağında küresel ısınmadan en kötü etkilenen ülkelerin başında geliyor. Önlem alınmazsa Türkiye’nin su kaynakları hızla kuruyacak, gıda güvenliği tehlikeye girecek, insanlarımızın gıdaya erişimi zorlaşacaktır. Kuraklık, ülkemizde su kaynaklarının daha önce görülmediği şekilde aşırı kullanılmasına sebep oldu. Su yönetimi politikaları hızla hayata geçirilmeli ve mevcut sistem değiştirilmelidir. Acil olarak açık sistemlerden kapalı sulama sistemlerine geçilmeli, daha az su isteyen kurak bölgelerin ekolojisine uygun ürünlerin yetiştirilmesi teşvik edilmelidir. Yağmur suyunun toplanması ve gri suyun stratejik olarak yeniden kullanılması su tüketimini azaltacaktır. Doğal afetlerin sayısını ve şiddetini azaltmak için iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek en büyük çözüm olarak görülürken, afet öncesi alınabilecek önlemler ve afet olduktan sonra etkilerini en aza indirme çalışmalarının yapılması hayati bir önem kazanmıştır. Artık musibetleri görüp sonra önlem alma lüksümüz kalmamıştır.
Bir yandan pandemi bir yandan da başta kuraklık olmak üzere doğal afetlerle boğuşan üreticilerimiz için özellikle 2021/2022 sezonu tarımsal girdi kullanımı açısından çok zorlu geçti. Tarımsal girdilerden gübre fiyatlarındaki artışlar yüzde 400’leri aşarken, mazot fiyatlarındaki artışlar yüzde 250’leri geçti. Zirai ilaç ve yem fiyatlarındaki artışlar yüzde 100’ü aşarken, elektrik fiyatlarında yüzde 140 artış görüldü. Büyük oranda dışa bağımlı olduğumuz gübre, zirai ilaç, yem ham maddeleri ve mazottaki yüksek fiyat artışları nedeniyle çiftçilerimizin bir kısmı girdi kullanımını azalttı. Haliyle verim düştü. Verim düşüklüğü ve girdi fiyatlarının yüksekliği maliyet artışlarını getirdi. Neticede ürün fiyatları arttı. Çiftçimizin tarlada kalabilmesi için temel girdi fiyatları makul düzeylere çekilmelidir. Mazotta KDV ve ÖTV’de, diğer girdi fiyatlarında da KDV’de indirim yapılmasını istiyoruz.
2019’dan itibaren doğal afetlerle, pandemiyle, yüksek girdi maliyetleriyle mücadele eden çiftçilerimiz, kazancının büyük bölümünü de finansman maliyetlerine, kredi borçlarına harcadı. Özellikle pandeminin başlamasından sonra üreticilerimizin bir kısmı borçlarını ödeyemedi, icraya düştü. Birlik olarak bu sorunun çözümü için devamlı bir şekilde raporlar hazırlayarak, Cumhurbaşkanlığına ve ilgili bakanlıklara ilettik. Yaptığımız basın açıklamalarıyla konuyu kamuoyunun bilgisine sunduk. 2022 yılında üreticiler artık dayanamaz bir noktaya geldiğinde borçlarda yeniden yapılandırma yapıldı, icralar kaldırıldı, çiftçimiz rahat bir nefes aldı. Üreticimiz borcuna sadıktır. Yeter ki, geliri düşmesin. 2004 yılından beri devlet destekli düşük faizle kredi kullanan çiftçilerimizin kredi konusunda bazı sorunları hala güncelliğini korumaktadır. Kredi kullanırken tarım sigortası yapma zorunluluğu, hayat sigortası, komisyon ücreti, ipotek ve benzeri masraflar ile kredi maliyetinin hızla artıyor olması ve ÇKS şartı aranması çiftçimizin devlet desteğinden faydalanmasını engellemektedir. Faiz indirim desteğinin sadece Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla uygulanıyor olması nedeniyle çoğu çiftçimiz bu faiz oranlarından kredi kullanamamaktadır. Diğer yandan, desteğe rağmen, tarımsal kredi faiz oranları Tarım Kredi Kooperatifleri ve özel bankalarda çiftçinin kredi geri ödemesini zorlaştıracak düzeyde yüksektir. Son yıllarda arka arkaya yapılan yapılandırmalarda kullanılan faiz oranları daha da yüksektir. Oranların düşürülmesi üreticinin geri ödeme gücünü artıracaktır. Borç yükü artmış ve 406 milyar liraya ulaşmıştır. Bankalarda vadesi geçen borç, gerçek rakamı yansıtmıyor. Olay şudur, üreticilerimiz borcun sadece faizini yatırıyor, borç ödenmiş görünüyor. Hâlbuki borç ödenmiyor, devam ediyor. Gerçek budur, kendimizi kandırmayalım. Çiftçimizi bu borç sarmalından kurtarmanın yolu faizlerin silinmesi ve anaparanın yapılandırılmasıdır. Bunu talep ediyoruz.
2022 yılı pandeminin getirdiği sağlık sorunları açısından bir toparlanma, fakat ekonomik anlamda zor bir yıl oldu. 2020 yılında başlayan pandeminin bitmesi, ayrıca kuraklığın sınırlı kalması ülkemizin sosyo-ekonomik yapısına ve tarıma olumlu etkilerde bulunurken, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte şubat ayında başlayan küresel ekonomik kriz, bu toparlanma sürecini olumsuz etkiledi. Artan enerji fiyatlarıyla birlikte dışarıya bağımlı olduğumuz tarımsal girdi ve ham madde fiyatlarındaki küresel ve ulusal dalgalanmalar, tarımsal ürün fiyatlarını artırırken, sonuçta gıda enflasyonu ile de tüketiciler mağdur oldu. Gıda ürünlerinde görülen yüksek fiyatlar biraz önce de söylediğim gibi daha çok ürün maliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu sorun çözülmeden tüketici fiyatlarının da düşürülmesi mümkün değildir. Ürün maliyetlerinin düşürülmesi için öncelikle girdi fiyatlarının düşürülmesi gerekmektedir. Ayrıca üreticiden tüketiciye kadar ulaşan zincirin ürün maliyetine etkisi azaltılmalıdır. Diğer yandan, tarım ve gıda ürünleri fiyatlarındaki artışlar doğrudan üreticiye yansımıyor. Artan fiyatlar üretici ile tüketici arasındaki fiyat makasının açılmasına sebep oluyor. Dolayısıyla artan fiyatlardan yararlanamayan üreticilerimiz bir de artan aşırı fiyat dalgalanmalarından olumsuz etkileniyor. Rusya-Ukrayna savaşının etkilediği ekonomik kriz, Tahıl Koridoru Anlaşması ve diğer ülkelerin gayretleriyle azaltılsa da, Dünya Gıda Endeksi aylık bazda son dönemde düşse de, önümüzdeki süreç tarım sektörü ve gıda fiyatları açısından önemini koruyacaktır. Gıda fiyatlarındaki artışa çözüm bulmanın kolay olmayacağı bellidir. İşte bu noktada üzerinde durulması gereken sektör tarım sektörüdür. Bu nedenle tarım sektörüne özen göstererek, stratejik sıfatını ön plana çıkaracak çalışmalar yapmalıyız. Bu bağlamda, ihtiyaçları karşılamak için politika araçları belirlenmeli, çözümler üretilmelidir. Ürün fiyatlarını baskılayarak enflasyonu düşüremeyiz. Üretici fiyatlarını baskılama yanlış bir politika aracı seçimidir. Yine ihracata kısıtlama getirme kısa vadede sonuca ulaşsa da orta ve uzun vadede ihracat pazarlarının kaybedilmesine ve ürün arzının azalmasına neden olacaktır. Her şeyden önce, tarımsal potansiyeli oldukça yüksek bir Türkiye’ye aşırı oranda gıda fiyat artışı yakışmamaktadır. Bir zamanlar uygulanan ithalatla fiyatları terbiye etme devri de geri kaldı. Artık paranız olsa bile ithalat yapamıyorsunuz. Neticede artık tarımsal üretimde en üst yeterlilik oranına kavuşmak gereği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, üretimde atıl kapasite en aza indirilmeli ve verimin artırılması ile üretim potansiyelinin istenen düzeyde kullanılması, gıda enflasyonu riskinin azaltılmasında önemli bir araç olacaktır.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023 için 150 milyar dolarlık hasıla, 40 milyar dolarlık ihracat, göçmenlerde de dahil olmak üzere artan nüfus ve turisti besleme hedefleri belirlemiştik. Bu hedeflere ulaşabilmemiz için tarım desteklerinin kanunun öngördüğü şekilde yüzde 1’e çıkarılması, ekonomik örgütlenme, sulama ve arazi parçalılığı gibi yapısal sorunların çözülmesi gerektiğini her platformda belirtmemize rağmen, sorunlar çözülemedi ve hedeflere ulaşılamadı. Son olarak 2023 yılı destek bütçesi Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 0,39’u oranında 54 milyar lira olarak planlandı. Kanuna göre 2023 yılı destek bütçesinin 138 milyar lira olması gerekiyordu. Bu miktar 30 milyar dolar ihracat geliri ve her mevsimde halkına gıda sağlayan Türk çiftçisi için çok değildir. Bunu yapmadığımızda, üretici üretimden yeterli geliri elde edemediğinde bir de destek görmezse, neticede üretici üretimi bırakırsa, gıda fiyatları daha da yükselecek, enflasyonu indirme derdinde olanlar, tüketiciler, herkes bundan zarar görecektir. Bütün zor şartlara rağmen bugünkü üretimi, bugünkü istihdamı, bugünkü ihracatı gerçekleştiren, üstelik bu kadar çalışmasına rağmen Türkiye’de kişi başına ortalama gelirin sadece üçte birini kazanan fakat kanunda belirtilen desteğin yarısından daha azını alan çiftçimiz desteğin iki katına çıkarılmasıyla daha büyük hedeflere koşabilecektir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı olarak, Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu’ndaki görevim vesilesiyle, çiftçilerimize ve Ziraat Odalarımıza yönelik çok önemli düzenlemelerin çıkarılmasına katkıda bulunma fırsatım oldu. Çiftçilerimiz lehine yapılan önemli yasal düzenlemelerden kısaca bahsetmek istiyorum. 1994 yılından bu yana BAĞ-KUR prim kesintisi yapılan, Ziraat Odasına kayıtlı çiftçilerimize geriye yönelik yapılandırma hakkı getirildi. Tarım BAĞ-KUR’undan emekli olup da çiftçilik yapmaya devam eden çiftçilerimizin emekli maaşlarından sosyal güvenlik destek primi kesintisi kaldırıldı. 65 yaş ve üzeri ve prim ödeyemeyecek durumda olan çiftçilerimize muafiyet sağlandı. Çiftçilerimizin sattıkları ürün bedelleri üzerinden alınan yüzde 5 oranındaki tarım BAĞ-KUR prim kesintisi, girişimlerimizle sadece borcu olan çiftçilerimize ve borcu oranında yapılmak üzere yüzde 2’ye indirildi. Yine malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin 5 puanının Hazine tarafından karşılanması uygulamasına dahil edilmesini sağladık. Durdurulan sigortalılık sürelerinin tamamının ihyası sağlandı. Ayrıca çiftçilerimizden diğer bir statüde çalışmaları halinde sattıkları ürün bedelleri üzerinden tarım BAĞ-KUR kesintisi yapılmadı. Yine, Ziraat Odalarının, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanları bildirmemekten dolayı kesilen idari para cezaları silindi. Tarım BAĞ-KUR prim borçları yeniden yapılandırıldı. Doğal afete uğrayan çiftçilerimizin sigorta prim borçları ertelendi. Tarım BAĞ-KUR’lu kadın çiftçilerimize doğum borçlanması imkanı getirildi. Düzenlemeyle 3 çocuğu olan kadın çiftçilerimiz 6 yıla kadar borçlanabilecek. Ayrıca, genel sağlık sigortası ve sigorta prim borçlarına yapılandırma hakkı getirildi. 2023 yılında primlerin 6 aylık süre halinde ödenmesi sağlandı. Pandemi döneminde prim ödeme süreleri ertelendi. Afet yaşanan bölgelerde sigorta prim borçları ertelendi.
Çiftçilerimiz için önem arz eden, Sayın Bakanımıza, Bakan Yardımcımıza hem sözlü hem de yazılı olarak ilettiğimiz ve çözümünü talep ettiğimiz tarım BAĞ-KUR konusunda, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılarak çiftçilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi gerekiyor. Diğer sigortalılar 20 yıl prim ödemesi yaparak emekli olabiliyorken, üreticilerimiz 9 bin gün yani 25 yıl prim ödeyerek emeklilik hakkı kazanıyor. Bu hakkaniyetsizlik giderilmeli, prim ödeme gün sayısı düşürülmelidir. Ayrıca çiftçilerimizin halen ödemekte oldukları prim borçları çok yüksek olduğundan, üyelerimiz ödeme zorluğu çekiyorlar. Sosyal Güvenlik Kurumu primleri daha makul ve ödenebilir seviyeye çekilmelidir. Muafiyet belgesi ile gelirinin düşük olduğunu belgeleyerek prim ödemesini durduran çiftçilerimizin muafiyette geçen süreleri borçlandırılmalıdır. Tarım BAĞ-KUR primi durdurulan çiftçilerimiz yapılandırma ile ihya kapsamına alınmalıdır. Üreticilerimizin emeklilik başvuruları sırasında ortaya çıkan usul eksikliklerinden dolayı Ziraat Odalarına uygulanan idari para cezalarına af getirilmelidir. Çiftçilerimizin bu konudaki kayıplarının telafisi sağlanmalıdır. Hâlihazırda ise primlerin yüksekliği başta olmak bazı önemli sorunlarımız mevcuttur. Çözümleri için de gerekli girişimlerde bulunmaktayız.
2008 yılında süt fiyatları düşüp yem fiyatları arttığında damızlık hayvanlar kesime gitmiş, damızlık hayvana bağlı et üretimi de düşmüş, üretici üretimden çekilirken, süt ve et fiyatları yükselmiş, et ve canlı hayvan ithalatı artmıştı. 2010-2022 yılları arasında 9,4 milyar dolarlık bir meblağ canlı hayvan ve et ithalatına ödendi. Neticede, piyasada uzun vadede bile bir istikrar sağlanamamışken, bu defa da 2020 yılının başında benzer bir durumla karşılaşılmıştır. Artan yem fiyatları karşısında süt fiyatları enflasyon sebep gösterilerek baskılanmış, maliyetini kurtaramayan üreticilerimiz damızlık hayvanlarını kesime göndermişti. Gelinen noktada et fiyatları tırmandı, ithalat başladı. Birlik olarak 2020 yılının başından itibaren gelecek tehlikeyi önceden görmüştük. Elimizde somut bir örnek de vardı. Üreticinin feryadını duyurmaya çalıştık. İlgili bakanlarla görüşerek sıkıntıları anlattık. Basın bültenleriyle kamuoyuna ulaştık, sektör paydaşlarıyla birlikte toplantılar yapıp süt fiyatlarının baskı altında tutulmasının zararlarını anlattık, raporlar halinde ilgili bakanlıklara ilettik. Verdiğimiz mücadeleler sonucu zaman zaman çiğ süte verilen fiyatlar sayesinde daha fazla hayvan kesilmesinin önüne geçtik. Verdiğimiz bu mücadele süt üreticileri, süt üretici birlikleri ve kooperatifleri tarafından da takdirle karşılandı. Ülke hayvancılığı ancak ve ancak iç üretim korunarak ve desteklenerek geliştirilebilir. Bunun için üreticimize güvenmek ve onlara her türlüğü desteği vermek gerekmektedir. Piyasada istikrarın sağlanması ve devam ettirilebilmesi için politika yapıcıların piyasaya güven verici orta ve uzun vadeli politikaları hayata geçirmesi, söylemlerini de bu çerçevede dillendirmeleri gerekmektedir. Üreticimiz, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatça karşılayabilir. Belli dönemlerdeki üretim artışı da bu görüşü desteklemektedir. Süt sektörü, kırmızı et açısından çok önemlidir. Çünkü besiye alınan materyal oradan gelmektedir. Sütte istikrar sağlanamazsa, kırmızı ette de istikrar sağlanamaz, sürdürülebilir üretim söz konusu olamaz. Bundan dolayı süt/yem paritesi uzmanların söylediği gibi 1,5 olmalıdır.
Sözlerime son verirken, gücünü Anayasa, yasalar ve fedakâr Türk çiftçisinden alan Ziraat Odalarımızın ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği’mizin, daha önce olduğu gibi bundan sonra da, yasaların verdiği yetkiler çerçevesinde, dürüst, hukuka saygılı ve şeffaf yönetimi ile çiftçilerimizin gür sesi olmaya devam edeceğini belirtir, bu düşünce ve duygularla, 28. Genel Kurul Toplantımızın ülkemize, milletimize, çiftçilerimize ve teşkilatımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diler, hepinize tekrar en derin saygılarımı sunarım.
Tarım ve gıda ürünlerinin tarladan sofraya ulaşmasındaki maliyet artışında, çiftçinin ürettiğini pazarlamada yeterince yer alamaması tarımın yapısal sorunlarından birisi olan örgütlenme ile ilgilidir. Zaman zaman arz talep dengesini sağlayamadığımız için üreticimiz bazı ürünlerde pazarlama sorunu yaşıyor ve ürününü pazarlayamıyor. Üretici etkin bir örgütlenme içerisinde bulunmamakta, pazarlama zinciri gereğinden uzun olmaktadır. Diğer yandan var olan üretici örgütlerinin de bu manada çok güçlü olmadığını görüyoruz, bununla alakalı da bir çalışma yaptık. Bütün kooperatif başkanlarını, üretici örgüt başkanlarını Birliğimizde ağırladık. Bu kurumlarımızın ekonomik faaliyetlerde aktif olarak piyasaya girmesi ve çiftçilerimizin korunması gerektiğini vurguladık. Biz Anayasal meslek örgütü olarak fabrikalar, girdi mağazaları açıyoruz ama bu bizim asli görevimiz değil. İhtiyaç olduğu için yapıyoruz. Kanun’umuza da bununla ilgili eklemeler yaptık. Çiftçilerimize faydalı olmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda tarımın yapısal sorunlarından birisi sulamadır. Toplam suyun yüzde 75’i tarımda kullanılıyor. Suyu da dikkatli kullanmalıyız. Vahşi sulama sistemini artık ortadan kaldırmalıyız. Sulama suyu potansiyelini en etkin kullanan basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasının yanında sulanabilir alanların sulamaya açılması gerekiyor. Yine işletme ölçeklerini büyütmek için arazi toplulaştırmasıyla üretimde etkinliği artırmak da üretim maliyetlerini ve dolayısıyla tarım ve gıda fiyatlarını düşürmede önemli bir rol oynayacaktır.
Şunu da belirtmek isterim ki; Buğday, arpa, mercimek gibi temel ürünlerin hasadının başladığı bugünlerde üreticilerimiz emeklerinin karşılığını almak istiyor. Alım fiyatları yeni Bakanı bekliyor ama hasat Bakan beklemez. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için üreticilerimizin refah payı gözetilerek maliyetlerini karşılayacak alım fiyatları ivedilikle açıklanmalıdır.
Türkiye’nin en çok üyeye sahip meslek kuruluşu olarak temsil ettiğimiz çiftçimizin sorunlarının yakından takipçisi, çözümü için her aşamada destekçisi olduk. Ancak, görevde bulunduğumuz sürede çalışmalarımız sadece kendi sektörümüzün sorunlarıyla sınırlı kalmadı. Ülkemizin her meselesinde, yaşadığımız her sosyal ve ekonomik sorunda elimizi taşın altına koymaktan asla imtina etmedik. Birlik ve beraberliğimizi yok etmek isteyenlere karşı çıktık. Felaketlerde, halkımızın devletimizin yanında olduk, yalnız bırakmadık.
Değerli başkanlarım, Ziraat Odalarımızla birlikte aile olduk, birbirimizi kucakladık. Bizim paramız oldu size verdik, sizin paranız oldu bize verdiniz. Alacağımız için hiçbir Oda Başkanımızı icraya vermedik. Siz bizim her zaman arkamızda durdunuz, güvendiniz destek verdiniz. Biz de bu güvene her zaman layık olmaya çalıştık ver her zaman arkanızda durduk. Oda seçimlerinizi erteletmedik, size zarar vermek isteyen hiçbir kimseye ve kuruma taviz ve fırsat vermedik. Sizin için zaman zaman siyaset kurumuyla karşı karşıya geldik ama hiçbir siyasetçiye hatta hiçbir bakana sizin için taviz vermedik. Görevine seçimle gelmiş olan Başkanlar, görevini doğru yapıyorsa ancak seçimle gider. Bizi, bu göreve getirenlere vefasızlık yapamayız, ihanet edemeyiz dedik. Biz siyaset üstü bir kurumuz, bizi bu makamlara siyaset getirmedi. Çiftçimiz getirdi, Başkanlarımız getirdi. Vefa borcumuz çiftçilerimizedir, Başkanlarımızadır dedik, ayağınıza taş değdirmedik.
Değerli Başkanlarım bundan sonra da her zaman arkanızda olacağız. Birlik ve beraberliğimizle hep birlikte güçlü olduğumuzu bilerek, daha da kenetlenerek, birbirimize ve çiftçilerimize sahip çıkarak yolumuza devam edeceğiz. Allah bu kutlu davada yolumuzu açık etsin, yar ve yardımcımız olsun.
Genel kurulun ikinci gününde il temsilcileri konuşmalarını yaptı.
Genel Kurulda, hizmette 20’inci yılını dolduran Ziraat Odası başkanlarına plaketleri de takdim edildi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Kurulu, yarın yapılacak Genel Başkan ve yönetim kurulu üyelerinin seçimiyle sona erecek.
Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd, Türk ve Pakistan silahlı kuvvetleri arasındaki savunma bağlarının ve mükemmel işbirliğinin iki ülke arasındaki stratejik ikili ilişkilerinin güçlü bir direği olduğunu söyledi.
Ticaret Bakanı Bolat, Türkiye ve Pakistan’ın halkları için istikrar ve ekonomik başarı yolunda ilerlediğine inandıklarını kaydetti.
Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü Büyükelçi Yusuf Cüneyd ve Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR’un ev sahipliğinde Ankara’daki Büyükelçilik rezidansında düzenlenen bir resepsiyonla kutlandı.
Pakistan’ın Ankara Büyükelçiliği rezidansında düzenlenen resepsiyonda, Türkiye’yi temsilen Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak yer aldı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu da resepsiyonda bulundu.
Pakistan Savunma Günü resepsiyonuna Büyükelçiler, Askeri Ataşeler elçilik görevlileri ile seçkin bir davetli topluluğu da katıldı.
Resepsiyon, iki ülkenin milli marşlarının seslendirilmesiyle başladı.
Savunma Günü dolayısıyla hazırlanan tanıtım filminin gösteriminden sonra konuşmalara geçildi.
Savunma Günü resepsiyonunda ilk konuşmayı Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR yaptı.
İmran NOOR konuşmasında şunları söyledi: “Pakistan’ın 59’uncu Savunma Günü’nde sizleri ağırlamak gerçekten büyük bir onur ve ayrıcalık.
Bugün, Pakistan Silahlı Kuvvetleri’nin cesur askerlerinin 06 Eylül 1965 tarihinde, ülkelerine yönelik saldırılar karşısında, vatanlarını savunmak için gösterdikleri nihai cesaret ve fedakarlıkları anma günüdür.
Pakistan halkının o gün, Silahlı Kuvvetlerini desteklemek için gösterdiği birlik duygusu ve dayanıklılık ruhu, sonraki nesillere ilham vermeye devam etmektedir.
Bugün, Pakistan halkının ve Savunma Kuvvetlerinin anayurdumuzu savunma ve tüm zorluklara karşın doğruluk ve adaleti yüceltme konusundaki kararlılığını işaret etmektedir.
Pakistan Silahlı Kuvvetleri, coğrafi sınırlarını korumaktan başlayarak, dünya çapında Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Harekatlarında önemli rol oynayarak, bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğin desteklenmesine önemli katkılarda bulunmaktadır.
Bugün, toplumları tehdit etmeye devam eden terörle mücadelede yaşamlarını feda eden Pakistan Savunma Kuvvetleri ve diğer kolluk kuvvetlerinden yüzlerce erkek ve kadına ithaf edilmiştir.
Bu, Pakistan’da terör belasının kurbanı olan yüzbinlerce erkek, kadın ve çocuğun yaşamlarına saygı duruşunda bulunma anıdır.
Bugün, Pakistan halkının ve kolluk kuvvetleri personelinin fedakarlıklarının asla unutulmayacağına ve bu fedakarlıkların tüm zorlukların üstesinden gelmemiz için bize ilham vermeye devam edeceğine dair güçlü kararlılığımızı bir kez daha yineliyoruz.
Pakistan ve Türkiye benzersiz kardeşlik ilişkilerine sahiptir. İki ülke halkları, asırlardır süregelen tarihi, kültürel, dilsel ve dinsel bağlarla birbirine bağlıdır ve bu bağlar her geçen yıl daha da güçlenmektedir.
Pakistan-Türkiye savunma işbirliğinin, son yıllarda iki kardeş ülke arasındaki çok yönlü ilişkilerin temel direklerinden biri olarak ortaya çıkması büyük bir memnuniyet kaynağıdır.
Pakistan ve Türkiye, önümüzdeki günlerde bu alandaki ilişkilerini daha da güçlendirmeyi ve kendi bölgelerinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmayı sabırsızlıkla beklemektedir.
Bugün burada bulunan tüm değerli konuklara bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Yaşasın Pakistan-Türk Dostluğu !
Ebediyen Yaşasın Pakistan !
Pakistan’ın Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR’un Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü konuşmasının akabinde kürsüye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK geldi.
Genelkurmay Başkanı Metin Gürak ise Türkiye ile Pakistan arasında geçmişe dayanan köklü dostluk ve kardeşlik bağlar bulunduğunu, iki ülkenin her zaman beraber olduğunu söyledi:”
Pakistan’ın Milli Mücadele yıllarında ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda maddi ve manevi olarak Türkiye’ye önemli destekte bulunduğunu anımsatan Gürak, “Maruz kaldığımız büyük deprem felaketinde de Pakistan tüm imkanlarıyla yardıma koşarak dostluğunu ve kardeşliğini bir kez daha bize göstermiştir. Türk milleti ve bizler bu fedakarlıkları daima saygı ve minnetle anmaktayız.” şeklinde konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK, daha sonra şunları söyledi:“Pakistan, Milli mücadele yıllarında ve Kıbrıs barış harekatında maddi manevi bizlere önemli destekte bulunarak dost ve kardeşliğini gösterdiyse maruz kaldığımız büyük deprem felaketinde de tüm imkanlarıyla yardıma koşarak bir kez daha dostluğunu ve kardeşliğini göstermiştir.
Türk milleti, bu fedakarlıkları daima saygı ve minnetle anmaktadır. Biz de Pakistanlı kardeşlerimizin zor zamanlarımda hep yanlarında olduk olmaya da devam edeceğiz.
Saygıdeğer konuklar tüm dünyada ve bölgemizde son yıllarda yaşanan gelişmelerin yarattığı risk tehdit ve belirsizlik ortamında ülkelerimizin güvenliğini temin etmek ve küresel barış ve istikrara katkı sağlamak maksadıyla Silahlı kuvvetlerimizin güçlü ve caydırıcı olması gerekmektedir. Bu nedenle sadece bugünün değil geleceğin savunma ve güvenlik teknolojilerini de yakından takip etmek ve bunlara göre gerekli hazırlıkları yapmanın nedeninin zaruri olduğunu bilincindeyiz. Bu kapsamda Pakistan Silahlı kuvvetleri ile köklü bir askeri işbirliğimiz sürmektedir.
Ayrıca Savunma Sanayi’ndeki tecrübelerimizi Pakistan ile paylaşmak ve Pakistan’ın bu alandaki tecrübelerinden istifade etmek bölgesel ve küresel düzeydeki işbirliğimizi daha da güçlendirmektedir.
Son yıllarda Pakistan ve Türkiye’nin müşterek olarak gerçekleştirdiği başta MİLGEM, MUSHSHAK hava eğitim uçağı, AKINCI gibi Savunma Sanayi projeleri geçmişten gelen güçlü kardeşlik bağlarımızı geleceğe daha köklü şekilde taşımak adına önemli anlamlar içermektedir.
Bundan sonra da birlikte hayata geçireceğiöiz yeni projelerle sınırların ve mesafelerin bizler için yalnızca fiziki olduğunu kalplerimizdeki dostluğa bir sınır çizilemeyeceğini göstermeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle kardeş Pakistan Silahlı kuvvetleri ile iki ülke silahlı kuvvetleri’nin vatan bayrak ve bağımsızlık uğruna hayatlarını feda eden aziz şehitlerin saygı ve rahmetle, kahraman gazilerini minnetle anıyorum şahsım ve Türk Silahlı kuvvetleri adına Pakistan’ın savunma gününü kutluyor, davet sahibi sayın büyükelçiye şükranlarımı sünüyor, sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK’ın konuşmasının akabinde kürsüye Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd geldi.
Büyükelçi Cüneyd, şöyle konuştu: “Pakistan Savunma ve Şehitler Günü’ anma töreni için hepinizi burada ağırlamak benim için büyük bir ayrıcalık.
Bu gün, ülkemizin barış ve huzurunun savunucuları olan esur silahlı kuvvetlerimize, profesyonellikleri, özverileri ve bağlılıkları için saygılarımızı sunuyoruz.
Burada, Pakistan’ın egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve istikrarına yönelik tehditlerden vatanı savunmak için canlarını veren herkesi onurlandırmak için toplandık.
Geçtiğimiz 77 yıl boyunca, birkaç çatışma ve sayısız çatışma kışkırtması dışında, Pakistan’a üç büyük savaş dayatıldı. Bu tür olaylar karşısında gösterdiğimiz azim, arkasında barışsever, cesur ve kendine saygılı ve ülkeleri için canlarını feda etmeye kararlı ulusların sadece güç ve saldırganlıkla yenilemeyeceğine dair bir ders bıraktı.
Pakistan, kuruluşundan bu yana, ulusumuzun babası Kaid-i-Azam Muhammed Ali Cinnah’ın rehberliğinde hep bir uluslararası hukuka ve ilkelere saygı politikası izledi. O kendisinden alıntı yaptığım şekilde, “Dış politikamız, dünyadaki tüm uluslara karşı dostluk ve iyi niyettir. Hiçbir ülkeye veya ulusa karşı saldırgan tasarımlar beslemiyoruz” demiştir.
Pakistan, Birleşmiş Milletler’in kendi kaderini tayin hakkı temel ilkesinin her zaman arkasında durdu. Bizler bugün, Hindistan’ın yasadışı işgali altındaki Cammu ve Keşmir’in çirkin bir şekilde askeri işgalini ve Keşmirlilerin kendi kaderini tayin hakkının, uluslararası hukukun her normuna ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olarak reddedilmesini unutamayız. Pakistan’ın mesajı, savaşın uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için bir çözüm olmadığı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uymanın tek uygulanabilir çözüm olduğudur.
Pakistan yapıcı bir diyaloğa ve barışçıl biçimde bir arada yaşamaya inanırken, cesur ve yetenekli silahlı kuvvetlerimizin yeteneklerine ve zorluklarla her zaman cesaret ve metanetle yüzleşen ve zorlu zamanlarda fırsatı değerlendiren dayanıklı ulusumuza tam güven duyuyoruz.
Silahlı kuvvetlerimizin katkısı yalnızca ülkemizle sınırlı değildir. Pakistan, Birleşmiş Milletlerin barışı koruma çalışmalarına önde gelen bir katkıda bulunmuştur. Pakistanlı barış gücü mensupları, profesyonellikleri ve göreve olan bağlılıkları nedeniyle saygı ve itibar kazanmıştır.
Teröre karşı savaşta, genç ve masum okul çocukları da dahil olmak üzere tüm ulusumuzun yaptığı fedakarlıklar bugün dünya için bir sır değildir. Bugün, yaptıkları fedakarlıklarla 240 milyonluk barışsever nüfusumuzun barışını ve istikrarını sağlayan şehitlerimize saygılarımı sunmak istiyorum.
Bu vesileyle, Pakistan’ın yanında iyi günde ve kötü günde duran Türk kardeşlerimize de teşekkür ediyoruz. Türkiye ile olan tarihi, stratejik ve kapsamlı ikili ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. İki ülkenin silahlı kuvvetleri arasındaki gelişen savunma bağları ve mükemmel işbirliği, kardeşlik ilişkilerimizin ve Türkiye’nin güçlü bir dayanağıdır ve bölgede ve ötesinde barış ve istikrarı teşvik etme çabasıdır.
Bugün, bu özel günde bize katıldığınız için hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum.
Türkiye ile olan dostluğumuz ve kardeşliğimizin gelecekte daha da gelişmesini dilerim.
Pakistan Zindabad Yaşasın Pakistan Türkiye Kardeşliği.
Ticaret Bakanı Ömer BOLAT ta Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü resepsiyonunda bir konuşma yaptı.
Ticaret Bakanı Ömer BOLAT, konuşmasında, “Türkiye ve Türk halkı için Pakistan dost ve kardeş olarak eşsiz bir ülke konumundadır.”
Bakan Bolat, Komşu ülke olmasa da Türk halkı ile Pakistan halkı arasında uzun süredir çok köklü tarihi bağlar olduğunu ifade ederek iki ülke arasındaki uzun süreli, güçlü ve yakın ilişkilerin çok güçlü şekilde devam ettiğini, ekonomi, sosyal, kültürel ve savunma alanlarında yakın işbirliğinin olduğunu ifade etti.
Bakan BOLAT, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in iki dost ülke arasındaki işbirliğini güçlendirmek ve ilişkileri geliştirmek için büyük çaba gösterdiklerini söyledi.
Bolat, Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd’in de iki ülke ilişkilerini geliştirmek için çaba gösterdiklerine atıfta bulunarak bir ay önce yetkililerden ve Türk iş insanlarından oluşan bir heyetle İslamabad ve Karaçi’yi ziyaret ettiklerini ve temaslarda bulunduklarını dile getirdi.
Pakistan’daki temaslarında ikili ilişkileri ekonomi ve ticaret alanlarında geliştirmek için çok önemli kararlar aldıklarını hatırlatan Ticaret Bakanı Bolat, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakında Pakistan’ı ziyaret edebileceğini söyledi.
Bakan Bolat, Türkiye-Pakistan ekonomik ilişkilerinin savunma alanındaki yakın işbirliğiyle geliştiğini kaydetti ve iki ülke liderinin 5 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmayı hedeflediklerini bildirdi.
Bu hedefe ulaşmak için çalışacaklarını söyleyen Bolat, “Türkiye ile Pakistan’ın halkları için istikrar, hızlı gelişme ve ekonomik başarı yolunda ilerlediğine inanıyoruz. Sonsuza kadar dostça ve kardeşçe olmaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü resepsiyonu davetlilere, Türk ve Pakistan mutfağından hazırlanmış yiyeceklerin ikramıyla sona erdi.
Başkent Üniversitesi Anadolu Organize Sanayi Bölgedi Meslek Yüksek Okulu İle Sanayi Paydaşları arasında İş Birliği Protokolü imzalandı.
İmza Töreni, Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsü Rektörlük Binası Senato Salonunda düzenlendi.
İmza töreninde ilk konuşmayı Başkent Üniversitesi Anadolu OSB Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Levent ÇOLAK yaptı.
İmza töreni, Başkent Üniversitesi Anadolu Organize Sanayi Bölgesi Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Levent ÇOLAK’ın açılış konuşmasıyla başladı.
Levent ÇOLAK, konuşmasında, Meslek Yüksekokullarından mezun olan Gri Yakalı Aranan Elemanların ülke ekonomisi ve sanayisi için önemine vurgu yaparak üniversite sanayi işbirliğinin önlisans ve lisans eğitimi alan öğrencilerin eğitimleri için gerekliliğine dikkat çekti.
Levent Çolak konuşmasında şunları söyledi: “Okulumuz, 2019 yılında eğitime başladı. Okulumuz, Anadolu organize Sanayi bölgesi’nin içinde. Şu anda butik bir okul şeklinde. Anadolu organize Sanayi bölgesi’nin bize verdiği bir alan var. Yakın bir tarihte okul binamıza taşınarak daha fazla öğrenciye daha fazla bölümle hizmet etme şansına sahip olacağız.
Dört temel programımız var. Bunların üçü 2019’dan beri faaliyette bir tanesi de iki yıldır açık bir program.
Bu programlar elektronik haberleşme makine programı endüstriyel kalıpçılık daha sonradan açılan da insansız hava teknolojisi ve operatörlüğü programı.
Bu dört programla devam ediyoruz. Kaynak teknolojisi programımız YÖK tarafından geçen yıl onaylandı. Gelecek seneden itibaren de bu programımıza da öğrenci kabulüne başlamayı umut ediyoruz.
Burada en önemli başlıklardan birisi çoğunuz bizimle birebir irtibatınız olduğu için biliyorsunuz. Belki bilmeyenler vardır firmadan katılanlar vardır. Türkiye’nin tüm meslek yüksek Okulları arasında sadece yüzde beşlik 1.01 kısmında 3 + 1 denen bir uygulama var.
Bu 3 artı 1 uygulaması nedir?Okul, dört yarıyıllık önlisans programı olduğu için bunun üç yarıyılğında okulda uygulamalı dersler üzerinden eğitim alıyor öğrenciler. İki yarıyıldan sonra bir staj var yaz stajı. Üçüncü yarıyı da yaptıktan sonra eğer hiç alttan dersleri kalmazsa dördüncü yarıyıllarında yani son yarıyıllarında toplam 14 hafta boyunca firmalarda çalışıyorlar. O dönemde hiçbir dersleri yok. Bu çok karıştırılıyor meslek liselerinden haftanın iki günü üç günü gelen öğrencilerle böyle deyip direkt olarak dönemin başından sonuna kadar firmada çalışıyorlar. Firmanın elemanı şeklinde çalışıyorlar. Sigortaları, YÖK kararları gereğince Üniversitemiz tarafından yapılıyor.
Firmaların kendilerine vermekle yükümlü olduğu minimum rakam asgari ücretin üçte biri, 20’den fazla çalışanı olanlar da bu rakamın üçte biri 20’den az çalışanı olanlarda da bu rakamın üçte ikisi devlet tarafından kanun kapsamında teşvik olarak firmalara geri ödeme yapılmakta.
Firmalar, bu süreçte bu arkadaşları çalıştırdıklarında bunlar aranan elemanlar, ara elemanlar teknikerler bu 3 buçuk ay boyunca çalıştırıldıklarında hem firmalarına uyum sağlıyor mu sağlamıyor mu? bütün bunları net bir şekilde görerek isterlerse onlara iş teklif ediyorlar, isterlerse de teşekkür ederek ellerini sıktıklarında, bunlar bize gelerek diplomalarını bizden alarak mezun oluyorlar. iş teklif edildiği zaman da diplomalarını alarak firmalarda devam ediyorlar.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir 3 artı 1 yaptıkları yerlerde devamlılık oranı yani firmalarda devam nedir? yüzde 75-80 arasında teklif alanlar, teklif aldıkları firmalarda. Şu ana kadar mezun olan öğrencilerimiz çalışmaya devam ediyorlar.
Bir kısmının çalışmaya devam etmeme sebebi dört yıllıklara tamamlama dikey geçiş sınavı bir kısmının da kendi ailelerinin firmalarında çalışmak istemeleri.”
İmza töreninde bir konuşma yapan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hakan ÖZKARDEŞ ‘de şunları söyledi: “Ben hekimim onun için burada duyduğum bir çok terim benim için de yeni ve yabancı ama içinde en çok sevdiklerinden bir tanesi ara eleman değil aranan eleman meselesi.
Meslek yüksek okullari bu yönden çok kıymetli.
Meslek yüksekokullarımız sadece bir tane değil başka meslek yüksek okullarımız da var. İki tanesi Ankara dışında, üç tanesi burada.
Anadolu Organize Sanayi Bölgesi ile ilişkili olarak da çok farklı duygulara sahibiz. Çol güzel planlanmış, sanayi ile okulun iş birliği içerisinde ve içerisinde yeni yapılmakta olan yerlerle müthiş bir kampüs halinde. Dolayısıyla her geldiğimizde zevkle imrenerek bakıyoruz orada yapılan işlere ve onun içerisinde bir okulumuzun olmasından da çok memnunuz. Üniversitelerin görevi bilim üretmek ama üretmek kadar bunun üretime sanayiye nasıl yansıdığınıda takip etmek. Dolayısıyla, burada bilimsel olarak yapılan işlerin üretime, firmalara ve sanayicilere yansıması bizim açımızdan önemli. Onun için çok değerli dış paydaşlar olarak buradasınız ve bu bağlantıdan son derece mutlu olduğumuzu özellikle belirtmek isterim.
Saygıdeğer kurucu hocamız Prof. Dr. Mehmet Haberal şu anda yanımızda değil. Ama gelebilir. Onun söylediği bir şey var. Ben de söylemeden geçmeyim. Türkiye’de yapılamayacak çok az şey var der. Yapılabilecek değil, yapılamayacak şey.
Biz de değişik şekillerde sanayicilerimizde fabrikatörlerimiz de bu alanda çalışan kişilerle karşılaştığımızda ne kadar müthiş işler yapılabildiğini görüyoruz. Tabi, bunların bir kısmından haberimiz olmuyor. Belki mühendislik fakültesinin daha fazla bilgisi vardır. Halikaten çok güzel şeyler üretiliyor ve bunların iş birliği içerisinde devam etmesi çok önemli onun için bugünkü iş birliği protokolünün de bu yönde çok önemli buluyoruz.
Burası bizim Senato salonumuz yani üniversitenin üst yönetiminin karar aldığı görüş aldığı bir salon belki bu işe verilen önem doğrultusunda bunun da sembolik bir değeri vardır” diye düşünüyorum. Dilerim bu iş birliklerinin sonuçları da yine aynı şekilde verimli sonuçlara ulaşır ve bu işbirliğinin devamı uzun süre sağlanır. Anadolu organize sanayi bölgemizin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla verdiğiniz firma adına iş yapmaktan mutlu oldum. Belirtmek istiyorum ki meslek Yüksekokulu da kurulan ilk meslek yüksekokulu.
İmza töreninde yer alan Sanayi Paydaş katılımcılardan Anadolu Organize Sanayi Bölgesi ve ANİŞMAK Anadolu İş Makinaları İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Kutsi TUNCAY ise şöyle konuştu: “Yoğun bir çalışma yılı geçirdik. Onlarla işbirliği yapmaktan mutlu oluyorum. Belirtmek istiyorum, meslek Yüksekokulu Havza‘da kurulan ilk vakıf meslek Yüksekokulu her ne kadar Anadolu OSB içinde olsa da Başkent Organize Sanayi Bölgesi ve ASO 2-3, hemen yanımızdaki dökümcüler ihtisasın da faydalanabileceği bölümlerin açılmış olması açısından önemli.
Şu soruyu kendime soruyorum; ben Stajyer seçerken ben niçin bir üniversite öğrencisine ya da bir meslek Yüksekokulu öğrencisine niçin staj yaptıracağım? Bu sorunun cevabına baktığım zaman, diyorum ki işletme imkanlarını üniversitede öğrenci olarak okuyan ya da meslek yüksek okulunda okuyan insanlara, çocuklara kullandırmamız lazım. Mesleklerinde daha iyi yetişirsinler eğitim dönemlerinde de eksiklerini tamamlaya bilsinler ki okulları bittiğinde ayakları yere sağlam basan gelecek korkusu olmayan insanlar haline gelsin. İşletmede çalışsın ya da calismasin zaten öyle bir şartı hiçbir stajyeri koşamıyorsunuz. Ben sana staj yaptırırım ama burada çalışırsan yani bizim stajlarımız şartlı staj değil. Verdiğimiz paralar, ileride tekrar tahsil edilecek paralar değil ya da verdiğimiz imkanların ekonomik karşılığını biz stajyerlerden istemiyoruz.
Ben şunu istiyorum bir Stajyer aradığı firmayı bulabileceği bir işletmenin de imkan sağlayacağı Stajyer bulabilecek bir ortamın oluşturulması lazım. Bşr stajyer seçiyorsan ben işletmeye benim belli kriterlerimde olması gerekir. Hayır olsun diye yapmıyorum. Bşr defa açık mesleki eğitimin ülkenin ana problemlerinden biri olduğunu da biliyoruz. Nedir bu? kriter çocuğun meslek Yüksekokulu öncesinde okuduğu okul başarı durumu belki ikamet ettiği yer. yani nasıl gelecek ve gidecek. İlketmeye ve bana ayrı bir yük yükleyecek mi? servisi olacak. Bunları bilmek isterim. Ne yazık ki bizim ilişkilerimizde bunu bilebilecek bir portalda yapamadık. Muhakkak Stajyer de bir işletmeyi seçmeli ben nerede staj yapmak istiyorum? A firmasında mı? C firmasında mı? Benim seçtiğim Stajyer ve stajyerin seçtiği işletmenin bir noktada buluşması lazım.
Yoğun programı dolayısıyla imza töreninin sonuna doğru imza töreninde hazır bulunan Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet HABERAL, Üniversite-Sanayi İşbirliğinin önemine değinerek tüm paydaş firmalara teşekkür etti.
Prof. Dr. Mehmet HABERAL imza törenindeki konuşmasında, Başkent Üniversitesinin kurulduğu günden bu yana faaliyetleri, Türkiye’deki ilk organ nakli ve İstanbul’da 22-25 Eylül tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzenlenecek Dünya Organ Nakli Derneği’nin 30’uncu Uluslararası Kongresi hakkında bilgi verdi.
Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet HABERAL, imza törenindeki konuşmasında şunları söyledi: “1993 yılında başkent Üniversitesini kurduk.
Ülkemizde ölen insanların böbreklerinin kullanılabileceğini 1978’de gösterdim. Yıl 1979, O dönemde, çocuklarda ve erişkinlerde; dünyada böyle bir takım ilkelerin altına imza attık.
Böbreklerin saklanma süresini dünyada ilk kez 12 saatten 100 saatin üzerine çıkardık.
Başkent Üniversitesi dediğiniz zaman televizyonunu anaokuluna kolejleri‘ne otellerine polikliniklerinden hastanelerine diyaliz merkezlerine ayrıca orkestradan tarlasından kümesinden. Tekstilden inşaatından çikolatasından mutfağına Başkent Üniversitesi bu. Böyle bir model yok.
Tıp fakültesi‘nde öğretim üyesi başına öğrenci sayısı maksimal iki dünyada böyle bir tıp fakültesi yok.
Tabii nedir bu arkadaşlar? Her zaman şunu söylüyorum. Bir ülkemiz var ve bu ülkeyi kuran Atatürk ve arkadaşları ve aziz şehitlerimizi her zaman her şartta rahmetle şükranla anıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları olarak bu bizim birinci görevimizdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak hepimizin görevi bu ülkeye sahip çıkmaktır. Bilelim ki değerli arkadaşlar; ülkemizde yapılamayacak çok az şey var yapılabilecek değil. Ülkemizde hiç kimse bana mazeret beyan edemez. engelden bahsedemez. Engellerden, yaptırmıyorlar diyenlerden bahsedemez.
Ne gerekirse bu ülkede her şeyi yapıyoruz.
İnsanlarımızı başka ülkelere muhtaç etmiyoruz.
Orta Doğu‘ya gidiyorum. Oradaki arkadaşlarıma diyorum ki bilesiniz ki sizi başka ülkelere muhtaç etmeyiz. Atina akademisi var. Milat’tan önce 287’de Eflatun tarafından kurulmuş. Birinci kuralı Yunanlılardan başkası bu akademiye kabul edilmez. İki geometri bilmeyen bu akademinin kapısından içeri giremez. Zaman geçiyor, yıllar geçiyor. Sonunda yabancı Bir Türk bir Müslüman oraya kabul ediliyor. Kürsüde konuşuyorum. Karşımda sağlık Bakanı oturuyor. Akademide onların lideri oturuyor karşımda, Mehmet Haberal diyor ki burada .oluşumu Atatürk’e borçluyum Athena’nın ilave ediyorum diyorum ki nasıl ki geçmişte Atatürk ve Venizeloz Vera’ya geldi yeni bir kapı açtı. Biz de yeni bir kapı açıyoruz. Konferansım devam ediyor son cümle sizi başka ülkelere muhtaç etmeyiz. Bir ilk tabii ben dünyanın iki organizasyonunu yönettim. Bunlardan birisi dünya yanık derneği 2006-2008 başkanlığını yaptım. 2008’de kongreyi düzenledim. Kongrede şöyle bir karar aldım.
Bu derneğin altın kongresi 2010’da İstanbul’da yapılacak. 2009’da yönetim kurulu toplandı.
Türkiye’ye Mehmet Haberal bunu yaptı. “Türkiye’de yapılmaz.”dediler. Bunlara cevap verdim. Senin ülkelerinin iç işine, sana karışıyor muyum? Hayır. O benim ülkemin içişleri sizi ilgilendirmez. Kongrenin sorumlusu benim, bütün hazırlıklar yapılmıştır. Kongre, İstanbul’da yapılacaktır. “Evet, kongre İstanbul’da yapıldı.”
Dünya Organ Nakli derneği var. 2018-2020 yılları arasında başkanlığını yaptım. Bu derneğin iki senede bir yapılan bilimsel kongreleri genelde ya Amerika’da Avrupa’da yapılır. Ben, arkadaşlarım çok kuralı değiştiriyorum. Bundan sonra bu derneğin bilimsel kongreleri iki senedede bir bölgelerde yapılacak ilk bölgede bizimki olacak.
2022’de kongre, Arjantin’de ben o kongrenin bilim kurulu başkanıydım. Buradan sonra İstanbul’dasınız. İstanbul dünyanın merkezi Oraya Sixi Türk hava yolları götürecek Bu bölgede ilk kez dünyayı İstanbul’a götürüyoruz. 22 -25 Eylül tarihleri arasında organ nakli ile ilgili bütün dünya ülkeleri İstanbul’da olacak.
Ülkemiz çok dönemlerden geçti. Benim öğrencilik ve asistanlık yıllarımda her şey Amerika’da yapılıyor her şey Avrupa’da yapılır. Bu benim çok ağrıma gidiyordu. 3 Şubat 1973 Amerika’ya gittim. Amerika’yı görmek için gittim. Kalmak için gitmedim bunu özellikle belirtiyorum Bir göreyim dedim. Öyle bir anlatılıyordu ki bize Amerika.
işte ayda gökte bir ülke tabii gittim. Sabahın altısında herkes toplantıda saat 7:00’de herkes ameliyatta. Çalışıyor insanlar. Esas branşım genel cerrahi. ilaveten yanı ve organ nakli. 1 30 Haziran 1975’te ülkeme döndüm.
Üniversite diyaliz merkezi var. O yıllarda Süleyman bey diyordu ki, Türkiye, 70 sente muhtaç. ihsan hocam bana diyor ki ne kadar zamanda yaparsın bu işi iki tane ilaç gerekti. O iki ilaç olursa iki ayda yaparım dedim. Bunu dedi, altı ayda yap seni alnından öpeceğim dedi. Peki bu ilaçlar biraz var mı dedi. Bilmiyorum efendim, belki var dedim çıkardı kendisi cebinden 50 sterlinlik çeki aldım. bana ve iki ay sonra beni alnımdan öpmek zorunda kaldı. Hacettepe‘nin zemin katında tamam mı işte bugün bu konuda kapıyı açtık. Bu bölgede, bütün orta Doğu’da ve Afrika’da bu bölgemizde 1975’te açtığımız kapı, bu gönül bizi organ naklinde dünyanın en tepesine taşımıştır.
Özellikle, canlıdan organ nakli ülkemizden, ayyıldızlı bayrağımız, dünyanın en tepesinde dalgalanıyor.
Tekrar söylüyorum. 22 Eylül’de Dünya İstanbul’da olacak inşallah açılışı yapacağız. Oraya Sağlık Bakanı katılacak, Ankara valisi katılacak, belki İstanbul belediye başkanı katılacak. Ülkemizde yapılamayacak çok az şey var. Yapılacak çok şey var yapılamayacak çok az şey var işte yapıyoruz. görüyorsunuz ha çok şükür Allah’a bilelim ki bakın bu gördüğünüz bu şeyler başkent Üniversitesi’nin, yapmış olduğumuz ne varsa hepsi başkent Üniversitesi’nin kendi eseridir.
Hepsi alınteri ve özveri’in eseridir. Benim dönemlerinde diploma törenlerinde çıkar derdim ki, ben şimdi buradan hesap vereceğim ha bu hesap ne devlet bütçesinin trilyonlarının hesabı ne de devlet bankalarının milyonların hesabı değildir. Bu hesap başkent Üniversitesi’nde çalışanların alınteri hesabıdır. Bugün de aynı şeyi yapıyoruz.
Dünyanın hiçbir yerinde ülkemin aleyhine bir kelime ettirmem. Ülkemin kılına kimseye dokundurtmam. Problem yok mu ? kim çözecek değerli arkadaşlar biz çözeceğiz. biz el alamam çocuk hayır el adam kendisi için gelir tamam mı evet o zaman ne yapacağız, çalışacağız yedi gün 24 saat.
Tek hedefimiz var. Ülkemize hizmet etmek.
Meslek yüksek okulunu orada açmakla aslında bir yeni adım attık. Kırmızı çizgim yok. Aşağı yukarı giderseniz gidin çünkü ülkemizin ihtiyacı var. Başkent üniversitesini bulunduğu yer hafriyat deposuydu bir tane bodur ağaç vardı. Bugün 6 milyon fidan var. Sizlerle beraber ilk gün gibi hizmet etmeye devam edeceğiz. 24 saat yetmiyor.
Hepinize teşekkürler. Hüseyin bey teşekkür ediyorum başarılar diliyorum.”
Başkent Üniversitesi Rektörlük Binasındaki Senato salonundaki imza töreni toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.
Singapur Milli Günü dolayısıyla Ankara Atakule Event Hall’de bir resepsiyon düzenlendi.
Ankara’daki Singapur Büyükelçiliği, Bağımsızlığı’nın 59’uncu yıl dönümünü kutladı
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG, Singapur ve Türkiye’nin yakın bir gelecekte hava ve deniz bağlantılarını güçlendirmesinin yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik ve inovasyon alanlarında birbirini tamamlayabileceğini söyledi.
Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU, Türkiye ile Singapur arasındaki uluslararası ticarete yön verecek yatırımlarla iki ülkenin ekonomisine hayat suyu olacak projeler geliştirme ve potansiyel işbirliği alanlarının verimli bir şekilde geliştirilmesini istediklerini ifade etti.
Singapur’un Ankara Büyükelçiliği’nce Bağımsızlığın 59’uncu yıl dönümü dolayısıyla bir resepsiyon düzenlendi.
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG resepsiyona ev sahipliği yaptı.
Resepsiyonda, Türkiye’yi Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU temsil etti.
Singapur Milli Gün resepsiyonunda Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK de hazır bulundu.
Resepsiyona Dışişleri Bakanlığı Yeniden Asya İnisiyatifi Koordinatörü Büyükelçi Kezban Nilvana DARAMA da katıldı.
Resepsiyona, Büyükelçiler, Askeri Ataşeler, elçilik görevlileri ve seçkin bir davetli topluluğu katıldı.
Ankara Atakule Event Hall’de düzenlenen resepsiyon iki ülkenin Milli Marşlarının seslendirilmesiyle başladı.
Singapur ve Türk Milli Marşların seslendirilmesinin ardından konuşmalara geçildi.
Resepsiyonda ilk konuşmayı, eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU yaptı.
Adil KARAİSMAİLOĞLU resepsiyondaki konuşmasında şunları söyledi: “Singapur ile Türkiye arasındaki İşbirliği iki ülke için büyük önem taşımaktadır. Uluslararası ticarete yön verecek yatırımlarla ülkelerimiz ekonomisine hayat suyu olacak projeler geliştirme ve potansiyel işbirliği alanlarımızın verimli bir şekilde geliştirmesini istiyoruz. Güneydoğu Asya ülkelerinin bildiği gibi bölge organizasyonlarında stratejik ortamımız olan Singapur ile 1969’da başlayan dinamik ilişkilerimiz her geçen gün artarak büyümektedir. cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde son 22 yıllık Türkiye vizyonumuz kapsamında uluslararası ilişkilerde ve ülkemizin jeopolitik avantajlarını kullanışlı haline getirmeye yönelik projeleri ile çok büyük mesafeler kat ettik.
Singapur, Asya’nın önde gelen gemicilik ve ticaret merkezi konumundadır. Türkiye’de Avrupa ve Asya arasındaki önemli bir lojistik ve taşımacılık köprüsü konumdadır. İstanbul havalimanı gibi dünyanın en önemli havayolu merkezini hayata geçirerek bu gibi projeleri, coğrafi konumumuzun avantajlarını dünyanın hizmetine sunduk. Bu alanda, deniz ticareti havacılık ve lojistik ortak vizyonumuzda iki ülke arasında karşılıklı stratejik işbirliğini geliştirmeye devam etmek istiyoruz. 2017 yılında imzalanan Türkiye Singapur serbest ticaret anlaşması başta olmak üzere karşılıklı büyümeyi hedefleyen yatırımlarımızın yanı sıra öğrenci değişim programları, kültürel etkinlikler ve sanat projeleri ile de iki ülke arasındaki etkileşimi daha da arttırmak istiyoruz. Tüm bu ekonomik ve stratejik bağların ötesinde kurmuş olduğumuz dostluk karşılıklı saygı ve anlayışla güçlenecek ve geleceğe daha mutlak bakmamızı sağlayacaktır. Singapur ile farklı coğrafyalarda yer alsak da ortak değerler ve vizyonlar etrafında şekillenen bir yakınlığa sahibiz. Singapur ile parlamentolararası dostluk grubu başkanı olarak ilişkilerimizin gelişmesi yönünde üzerimize düşeni fazlasıyla yapacak olduğumuzdan hiçbir şüpheniz olmasın. Bu duygu ve düşüncelerle gerçekleştirmekte olduğumuz görüşmelerin her ülke içinde hayırlı olmasını diliyorum. Büyükelçi Kok’un Türkiye’de yaşayan Singapurlu vatandaşlarının ve Singapur hükümeti ile halkının milli gününü en içten dileklerimle kutluyorum.”
Adil KARAİSMAİOĞLU’ndan sonra kürsüye Singapur ‘un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG geldi.
Kök Li PENG de konuşmasında şunları söyledi: “Bu yıl Singapur için hareketli bir yıl oldu. Bağımsızlıktan bu yana 4 Başbakanımızın yemin ederek göreve başlaması, benzeri önemli gelişmelerin yanı sıra, 17 yaşındaki Max MAEDER’in Paris Olimpiyat Oyunlarında, erkekler Kite Foiling Yelken kategorisinde bronz madalya kazanan en genç madalyalı sporcumuz olması ile Yip Pin Siu’nun Paralimpik Oyunlarda üst üste üçüncü başarısına imza atması, harika sonuçlar alarak çifte altın madalya kazanması gibi olaylar da yaşandı.
Bu arada, Olimpiyat ve Paralimpik Oyunlarında madalya kazanan Türk sporcuları da gönülden kutlarım.
Ülkem tarafından güzel Türkiye’ye Büyükelçi olarak atanmış olmak benim içim büyük bir ayrıcalık.
Bu yıl, ilişkilerimizin 55’inci, stratejik ortaklığımızın 10’uncu yıl dönümünü kutlarken ilili ilişkilerin samimi sorunsuz olarak devam ettiğini bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
Türkiye ve Singapur’un dostlarının yardımıyla, karşılıklı ticaret yatırım ve turizmi geliştirmek için çalışıyorum.
Bu bağlamda, Singapurlu şirketlerimizin katılımı için müteşekkirim; stantları Singapur ile Türkiye arasındaki çeşitli ekonomik bağlantıların kısa bir özeti niteliğinde.
İlerleyen zamanlarda, hava, deniz bağlantılarımızı güçlendirebiliriz ki yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik ve inovasyon alanlarında birbirini tamamlayabileceğini gözlemliyoruz.
Herkese, katıldığınız için çok teşekkür ederim. Kalın sağlıcakla.”
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG ve eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU’nun konuşmalarının akabinde, davetlilere Singapur ve Türk mutfağından yiyecekler ikram edildi.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.