Cumhurbaşkanı Erdoğan, “40 Yıl, 40 Eser” etkinliği kapsamında “Bir Şiir Bir Hayat/Sakarya Türküsü” Dijital Sergi Açılışı’nda yaptığı konuşmada, “Üstadın Türkiye sevdasını, büyük ve güçlü Türkiye idealini siyasetimizin merkezine biz onun tavsiyeleriyle yerleştirdik. Onun yücelttiklerini biz de her zaman baş tacı ettik. Onun reddettiklerini ise biz de elimizin tersiyle ittik” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi’nde şair, yazar ve mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek anısına düzenlenen, “40 Yıl, 40 Eser” etkinliği kapsamında “Bir Şiir Bir Hayat/Sakarya Türküsü” Dijital Sergi Açılışı’na katılarak bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, programda yaptığı konuşmasının başında katılımcıları selamlayarak etkinliğe katılmaktan dolayı bahtiyarlık duyduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dijital serginin başarılı geçmesini temenni ettiğini belirterek, üstat Necip Fazıl Kısakürek’in ebediyete irtihalinin 40. sene-i devriyesinin idrak edildiğini söyledi.
“Şairlerin sultanı, milletin duygu sancağı” üstat Necip Fazıl Kısakürek’i bu vesileyle bir kez daha rahmetle, minnetle, özlemle yâd ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu yıl aynı zamanda ecdadın kendi ifadesiyle fikrimizin çerçevesi dediği ‘Büyük Doğu’ mefkûresinin 80. yıl dönümüdür. Üstat, 2. Cihan Harbi’nin buhranlı yıllarında neşretmeye başladığı Büyük Doğu’yu tam 35 yıl boyunca çıkarmaya devam etmiştir. Haftalık, aylık ve günlük olarak toplam 512 sayıya ulaşan bu muhteşem külliyat, yayınlandığı döneme mührünü vurmuştur. Üstadın bütün eserlerinin düşünce ve ideolojisinin omurgasını Büyük Doğu oluşturur desek herhalde haddimizi aşmış olmayız” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Büyük Doğu dergilerinin bir bütün hâlinde yeniden takdimini bu bakımdan çok mühim bir proje olarak gördüğünü, aynı şekilde üstadın eserlerinin yeniden tanzim edilerek kitapseverlere ulaştırılmasını da takdirle karşıladığını vurguladı.
Serginin tertiplenmesine öncülük eden Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı ile destek veren tüm kurumları tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstadın emaneti, değerli dava adamı Mehmet Kısakürek’i yürekten kutladığını, emekleri ve gayretleri için kendisine teşekkür ettiğini belirtti.
“ÜSTADIMIZ KÜLTÜREL HEGEMONYAYA TESLİM OLMAK YERİNE KALEMİ VE KELAMIYLA DİRENMEYİ SEÇTİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, nitelikli, özgün ve gençlere hitap eden her türlü çabanın yanında olduğunu ve olacağını dile getirerek, şöyle devam etti: “Üstat Necip Fazıl, Cumhuriyet tarihimizin en sancılı dönemlerine şahitlik etmiş bir insandı. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden kuşak içinde üstat, devletin, milletin, fertlerin yaşadığı tüm ıstırapları bizzat görmüştü. Çağdaşı pek çok şair ve yazarın aksine üstadımız kültürel hegemonyaya teslim olmak yerine kalemi ve kelamıyla direnmeyi seçti. Asırlara sair köklü mirasımızın yok sayıldığı şanlı mazimizle köprülerin atıldığı bir zamanda şiirleri, makaleleri, kitapları, piyesleri ve hitabetiyle ‘Durun kalabalıklar’ dedi. Hayatının hiçbir döneminde fildişi kuleden ahkâm kesmedi, kolaya kaçmadı.”
Kısakürek’in hep zor olanı tercih ettiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ahlak ve Allah’ demenin yasak olduğu yıllarda mücadelesiyle milletimizin ruh köküne sahip çıktı. Elbette bu yerli ve millî duruşunun ceremesini de son nefesine kadar çekti. Üstat, ilk eserlerini vermeye başlayınca onu ‘Deha’ diyerek alkışlayanlar sırf bu tavrından dolayı ona düşman kesildi.”
“İNANDIĞI DEĞERLER UĞRUNA BEDEL ÖDEMEKTEN ASLA ÇEKİNMEMİŞTİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kısakürek’i daha önce “Bir mısraı bir millete şeref verecek kişi” diye taltif edenlerin yerli ve millî duruş sergiledikten sonra onu “Sanatına kıyan adam” diyerek, tahkir ettiklerini dile getirdi.
Karşısındakilerin Kısakürek’in şiirlerindeki mana selini aşamadıkça daha da çirkinleştiklerini, fikir cephesinde onun bileğini bükemedikçe daha çok küstahlaştıklarını, onun direniş ve mücadele azmini kıramadıkça daha da pervasızlaştıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Kültür sanat camiamızın bugün bile esaretinden kurtulamadığı mahalle baskısına üstat Necip Fazıl on yıllar boyunca maruz kalmıştır. Ama üstat bunların hiçbirine boyun eğmemiştir. İnandığı değerler uğruna bedel ödemekten asla çekinmemiştir. Çünkü Necip Fazıl, Türkiye merkezli düşüncenin, Türkiye merkezli bir dünya tasavvurunun vücut bulmuş hâliydi. O hayatının en kıymetli yıllarını ‘fikir Mehmetçikleri’ yetiştirmeye adamış, bu uğurda ter dökmüş, çile çekmiş, hakiki bir münevverdi. Kimsenin ne dediğine, ne yaptığına bakmadan hep sorumluluk aldı, öne atıldı, öncülük etti, uyardı, yazdı, anlattı, konuştu. Anadolu’yu adım adım dolaşıp bu ülkenin mahzun gençlerinin kalplerine ve zihinlerine dokunmaya çalıştı. Çağını yakalayan üstat, köklerimizi bizi biz yapan hasletleri işte bu çağa nakşetmenin derdindeydi. Üstadımızın çok yönlü kişiliğini burada anlatmaya kalksak bırakın saatleri, günler yetmez. Üstadın her bir şiiri, kitabı, eseri, hayatının bir safhası üzerinde uzun uzun konuşulmayı ziyadesiyle hak ediyor.”
Kısakürek’i en iyi yine bizzat kendisinin anlattığına inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Karşınızda bir adam var, Necip Fazıl Kısakürek. Türk’tür, Anadolu’dur. Maraşlı’dır, İslamiyet’ten başka tek kaynak tanımaz. Topyekûn kâinatın o kaynakta bir köpükçük olduğuna inanır. Peygamberler Peygamberi’nin en hakir kölesine ebedî köleliği dünya ve ahirette en büyük rütbe bilir. Kendisini en basit müminin çarığının altındaki çamurdan aşağı görür. Fakat Allah’ın ‘Nimetimi takdis et’ emriyle de haykırmaktan çekinmez” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 40 sene önce dünya yolculuğunu tamamlayan Kısakürek’in böyle bir dava ve aksiyon adamı olduğunu belirterek, “Necip Fazıl hepimizin gönlünde onlarca yıldır yanan, iman ve mücadele ateşinin yürek tellerimizi titreten o muhteşem dizelerin doğduğu kaynağın ta kendisiydi” ifadelerini kullandı.
Necip Fazıl Kısakürek ve eserlerinin özellikle kendi nesli üzerinde çok büyük etkisi olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şüphesiz üstadın her şiirinin ruh dünyamızdaki yeri ayrıdır. Onun her sözünün kalbimizde yaptığı tesir farklıdır. Onun her kitabının fikir serüvenimizde bıraktığı iz başkadır. Tüm bunlarla birlikte ‘Sakarya Türküsü’ şiirinin yeri ise müstesnadır. Her dizesi coşkun ırmak misali gürül gürül akan bu şiir, bir nesil tarafından ezberlenmiş ve manası da idrak edilmiştir” dedi.
“BU GENÇLİĞİ ŞİMDİ DE TÜRKİYE YÜZYILI’NIN İNŞASINDA GÖRÜYORUZ”
“Rabbim isterse sular büklüm büklüm vurulur / Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur” diyen üstat Kısakürek’in hayalini kurduğu şekilde mesuliyetinin şuurunda bir gençlik yetiştiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları aktardı: “Öz güven abidesi bu gençlik, Sakarya’nın sırtına vurulacak tarihî yükünü paylaşmaya amade bir gençliktir. Bu gençlik, omuzlarına büyük bir davayı yüklenen fedakârlık, disiplin, merhamet, samimiyet, güzel ahlak, zarafet, estetik sahibi bir gençliktir. Bu gençlik, milletimizin bütün varlık, yokluk mücadelelerinde öne atılan, istiklal ve istikbalimizin teminatı olan bir gençliktir. Biz bu gençliği, Çanakkale’de, dünyanın en güçlü ordularını bozguna uğratırken gördük. Biz bu gençliği, İstiklal Harbimizde müstevlilere Anadolu’yu dar ederken gördük. Biz bu gençliği, 28 Şubat’ın karanlık günlerinde üniversite kapılarında baskıya direnirken gördük. Biz bu gençliği, 15 Temmuz gecesi FETÖ’cü alçakların ölüm kusan silahlarına göğüslerini siper ederken gördük. Biz bu gençliği, asrın felaketi, 6 Şubat depremlerinin hemen sonrasında, afetzedelerimizin imdadına koşarken gördük. Biz bu gençliği, TEKNOFEST’te ülkemizin tam bağımsızlık ülküsüne omuz verirken gördük. Biz bu gençliği, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri öncesinde sahada kapı kapı dolaşırken, seçim günü de sandıklara sahip çıkarken gördük. Sağına soluna bakmadan, fert fert ‘ben varım’ diyen bu gençliği şimdi de Türkiye Yüzyılı’nın inşasında görüyoruz. Üstadın, yetişmesi için ömrünü adadığı bu gençlik, Allah’ın izniyle, emaneti bizden alacak, davamızı daha da yücelterek kendinden sonrakilere alnının akıyla devredecektir.”
“EZİLENLERİN DOSTU OLMAYI ONUN ESERLERİNDEN ÖĞRENDİK”
Gençlik yıllarında Necip Fazıl Kısakürek ile tanışma, hasbihal etme, onun doyumsuz sohbetlerine katılma şerefine nail olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya görüşümüzün şekillenmesinde üstadın şiirlerinin, eserlerinin ve konferanslarının çok büyük etkisi oldu. Ülkemize siyaset yoluyla hizmet etme davamızda da aynı şekilde üstadın hayatı bizlere hep yol gösterdi. Bir davaya sahip olmanın, medeniyet değerlerimize mensubiyetin bilincini biz ondan öğrendik. Sinesinden çıktığımız milletimizi karşılıksız sevmeyi biz ondan öğrendik. Anadolu büyüklüğündeki dava taşını gediğine koyma gücünü biz ondan öğrendik. Zalimlere karşı dik durmayı, hakka haykırmayı, adaletin temsilcisi olmayı biz ondan öğrendik. Ayrım yapmadan mazlumların elinden tutmayı, ezilenlerin dostu olmayı biz ondan, onun eserlerinden öğrendik. Üstadın Türkiye sevdasını, büyük ve güçlü Türkiye idealini siyasetimizin merkezine biz onun tavsiyeleriyle yerleştirdik” diye konuştu.
“TÜRKİYE’Yİ HER ALANDA TARİHİNİN EN BÜYÜK BAŞARILARIYLA TANIŞTIRDIK”
Kısakürek’in yücelttiklerini her zaman baş tacı ettiklerine, onun reddettiklerini ise ellerinin tersiyle ittiklerine değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Üstadın Türk siyasetindeki mutlak ötesi hep CHP olmuştur. Merhum Necip Fazıl, CHP ideolojisini milletin ruh kökünü kurutmayı amaçlayan marazi bir yapı olarak görmüştü. Biz de mücadelemizin odak noktasına CHP zihniyetini koyduk. Tüm siyasi hayatımız boyunca CHP ideolojisinin millet varlığımızda açtığı tahribatın izlerini silmek için çalıştık. Tek parti faşizmi tarafından ülkemize giydirilen deli gömleğini parçalamak için çetin bir mücadele yürüttük. Hamdolsun, bu mücadelemizde çok büyük mesafeler katettik. Türkiye’yi demokrasiden hak ve özgürlüklere, savunmadan diplomasiye kadar her alanda tarihinin en büyük başarılarıyla tanıştırdık. Eğer bir Ayasofya davamız varsa Ayasofya davamızı biz yine üstat Necip Fazıl’dan öğrendik. Sultanahmet Meydanı’nda ‘Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak’ derken üstat, işte bu manayı, bu ruhu, bu heyecanı ondan yakaladık ve Ayasofya’yı da Allah’ın izniyle açtık.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 70-80 senede yapılamayan hizmetlerin katbekat fazlasını 21 yıla sığdırmayı başardıklarını söyledi.
“SESSİZ YIĞINLARIN SESİ, SOLUĞU, NEFESİ OLDUK”
Hepsinden önemlisi yıllarca kendi öz yurdunda hor görülen millete yeniden öz güven kazandırdıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kerameti kendinden menkul, azgın azınlık karşısında sessiz yığınların sesi, soluğu, nefesi olduk” diye konuştu.
Necip Fazıl Kısakürek’in surda bir gedik açtığını ve rüzgârlara meydan okuyup “Artık ne yandan esersen es” dediğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz o surları aştık, kaleyi fethettik. Zafer sancağımızı gururla burçlara diktik. Üstadın Rabbine her elini açtığında zincirlerinin kırılması için dua ettiği Ayasofya’yı 86 yıl sonra Ezan-ı Muhammedilerle buluşturduk” ifadelerini kullandı.
Ayasofya ile birlikte Türk’ün ve Türkiye’nin bahtını da açtıklarına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tam olarak üstadın ifade buyurduğu şekilde Ayasofya’yı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açtık. Rabbime, şahsıma, üstat Fazıl’ın vasiyetini gerçekleştirme imkânı verdiği için binlerce kez hamdediyorum. Rabbime Türkiye’nin bağımsızlığının sembolü olan Ayasofya’yı tekrar asli kimliğine kavuşturmayı nasip ettiği için hamdediyorum. Bu mübarek mabedin kubbelerinden Kur’an sesleri, ezan sesleri eksik olmasın diyorum” değerlendirmesini yaptı.
“ARTIK KİMSE BU MİLLETİN EVLATLARINI AŞAĞILAMA CESARETİ BULAMAYACAK”
Bugün büyük bir gururla “Artık bu mukaddes dava sahipsiz değildir” ifadesini kullandıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Birer sürgü misali göğe yükselen minarelerimizden yankılanan ezan sesleri artık mahzun değildir. Öz yurdumuzda garip değiliz. Öz yurdumuzda parya hiç değiliz. Kehkeşana kaçan güneş sadece 81 ilimizi değil, gönül coğrafyamızın dört bir köşesini de aydınlatmaktadır. Türkiye Yüzyılı’nın inşasıyla inşallah tüm kazanımlarımızı perçinleyeceğiz. Evlatlarımıza hiçbir endişe duymadan üzerinde özgürce yaşayabilecekleri müreffeh bir ülke bırakacağız. Uğrunda ciddi bedeller ödediğimiz hak ve hürriyetlerimize hiç kimsenin el süremeyeceği bir demokratik iklimi Türkiye’de muhakkak tesis edeceğiz. Türk siyasetini, tek parti, CHP zihniyetinin baskıcı, nobran ve halka rağmen halkçı alışkanlıklarından mutlaka kurtaracağız. Millî iradeyi tüm kurum ve kurallarıyla ülkemizde bilakayduşart egemen kılacağız.”
İktidara giden yolun Batı’nın beklentilerinden, vesayet odaklarından veya terör örgütlerinin desteğinden değil milletin gönlünden geçtiğini herkese öğreteceklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Artık kimse bu milletin evlatlarını aşağılama cesareti bulamayacak. Kimse Anadolu insanına hakaret edemeyecek, tehditler savuramayacak. Aman ya Rabbi ne diyor? ‘Kırsal kesimden aldığı oylarla Cumhurbaşkanlığını kazandı’ Hani partinizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ‘Köylü, milletin efendisidir’ demedi mi? Bir taraftan öyle, bir taraftan böyle. Artık bunu yemezler. Geçti bu iş. Şimdi bu millet daha ileri, daha ileri, daha ileri gidiyor ve gidecek. Sırf oy tercihlerinden dolayı kimse vatandaşa parmak sallayamayacak. Milletimizi kimse makarnacı, kömürcü, cahil, göbeğini kaşıyan adam diye tahkir edemeyecek” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 ve 28 Mayıs seçimlerini Kısakürek’in uğruna hayatını adadığı davası ve kendi mücadeleleri açısından bir dönüm noktası olarak gördüklerini belirterek, “Üstada göre 14 Mayıs 1950 seçimleriyle birlikte millet, başındaki CHP’yi atmıştır. Kaderin cilvesi olarak tam 73 yıl sonra bir 14 Mayıs’ta milletimiz başında CHP zihniyeti istemediğini çok net biçimde ortaya koymuştur. 28 Mayıs’ta da yarım kalan işi tamamlayarak görünen ve görünmeyen tüm destekçileriyle birlikte CHP ideolojisini sandığa gömmüştür” dedi.
Bir daha hiçbir gücün CHP’yi o sandığın dibinden çıkaramayacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne CHP Genel Başkanı’nın koltuğunu korumak uğruna attığı iftiralar bunu değiştirebilir ne seçim yenilgisini perdelemek için söylediği yalanlar kendisine bir fayda sağlayabilir ne de kırsalda yaşayan insanlarımıza yönelik sarf ettiği hadsiz ifadeler kendisini kurtarabilir” diye konuştu.
“Sandıktan çıkan iradeye saygı duymak yerine hâlâ vatandaşa ‘500 liraya oylarını satıyorlar’ imasında bulunmak siyasi tükenmişliğin daniskasıdır” değerlendirmesinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Son 13 yılda 12 seçim kaybeden birinin kabahati kendinde aramak yerine hâlen seçmeni suçlaması artık siyasetin değil psikolojinin konusudur. Çünkü bu zat artık psikolojik bir vakadır. Milletim de bunu sezdiği için gereğini yapmıştır. Çok açık ve net söylüyorum. CHP, bu şekilde siyaset yaptığı sürece bu ülkede iktidar yüzü göremez. CHP kendini düzeltmediği, değiştirmediği, milletin sesine kulak vermediği müddetçe bir daha asla yönetime gelemez. Hele hele terör örgütleriyle el ele, omuz omuza yürüdüğü sürece bu millet terör örgütlerine oy vermez, vermeyecektir.”
CHP’nin gelinen noktada artık cumhurla, cumhuriyetle ve halkla barışması gerektiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin milletle, milletin inanç değerleriyle ve millî iradeyle sulh ilan etmediği takdirde yapacağı hamlelerin tamamının birer göz boyamadan ve siyasi hokkabazlıktan ibaret kalacağını söyledi.
“Biz ülkemizdeki muhalefetin kendini yenileyerek Türkiye Yüzyılı’na ayak uydurmasını samimiyetle temenni ediyoruz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Muhalefetin ülkenin ve millet hayrına olan işlerde bizi desteklemesini, gerektiğinde de yapıcı eleştirileriyle önümüzü açmasını ümit ediyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında vaktimizi ve enerjimizi bozuk plak misali sürekli aynı şeyi tekrarlayan, hep aynı yoldan giderek farklı menzile varacağını düşünen çapsız siyasetçilerle harcamak istemiyoruz. İşimize bakalım. Hedefe kilitlenelim. Hep birlikte Türkiye Yüzyılı’nı inşa edelim istiyoruz. Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyorum. Bu düşüncelerle titiz bir çalışmanın neticesinde hazırlandığını gördüğüm sergimizin başarılı geçmesini diliyorum. Bu vesileyle kendisiyle tanışma, muhabbet etme şerefine eriştiğim üstat Necip Fazıl Kısakürek’i bir kez daha kemali edeple yad ediyorum. Katılımcılara ve serginin icrasında emeği geçen herkese şahsım, milletim adına tekrar teşekkür ediyorum.”
Konuşmanın ardından, Necip Fazıl Kısakürek’ün kendi el yazısıyla kaleme aldığı “Sakarya Türküsü” şiirinin orijinal nüshası, Kısakürek ailesi tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a takdim edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi Galeri’deki “Bir Şiir Bir Hayat/Sakarya Türküsü” Dijital Sergisi’ni gezdi.
Programa Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı (NFKKAV) Yönetim Kurulu Başkanı Şeyma Kısakürek Sönmezocak ile edebiyat, kültür ve sanat dünyasından birçok kişi katıldı.
Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd, Türk ve Pakistan silahlı kuvvetleri arasındaki savunma bağlarının ve mükemmel işbirliğinin iki ülke arasındaki stratejik ikili ilişkilerinin güçlü bir direği olduğunu söyledi.
Ticaret Bakanı Bolat, Türkiye ve Pakistan’ın halkları için istikrar ve ekonomik başarı yolunda ilerlediğine inandıklarını kaydetti.
Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü Büyükelçi Yusuf Cüneyd ve Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR’un ev sahipliğinde Ankara’daki Büyükelçilik rezidansında düzenlenen bir resepsiyonla kutlandı.
Pakistan’ın Ankara Büyükelçiliği rezidansında düzenlenen resepsiyonda, Türkiye’yi temsilen Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak yer aldı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu da resepsiyonda bulundu.
Pakistan Savunma Günü resepsiyonuna Büyükelçiler, Askeri Ataşeler elçilik görevlileri ile seçkin bir davetli topluluğu da katıldı.
Resepsiyon, iki ülkenin milli marşlarının seslendirilmesiyle başladı.
Savunma Günü dolayısıyla hazırlanan tanıtım filminin gösteriminden sonra konuşmalara geçildi.
Savunma Günü resepsiyonunda ilk konuşmayı Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR yaptı.
İmran NOOR konuşmasında şunları söyledi: “Pakistan’ın 59’uncu Savunma Günü’nde sizleri ağırlamak gerçekten büyük bir onur ve ayrıcalık.
Bugün, Pakistan Silahlı Kuvvetleri’nin cesur askerlerinin 06 Eylül 1965 tarihinde, ülkelerine yönelik saldırılar karşısında, vatanlarını savunmak için gösterdikleri nihai cesaret ve fedakarlıkları anma günüdür.
Pakistan halkının o gün, Silahlı Kuvvetlerini desteklemek için gösterdiği birlik duygusu ve dayanıklılık ruhu, sonraki nesillere ilham vermeye devam etmektedir.
Bugün, Pakistan halkının ve Savunma Kuvvetlerinin anayurdumuzu savunma ve tüm zorluklara karşın doğruluk ve adaleti yüceltme konusundaki kararlılığını işaret etmektedir.
Pakistan Silahlı Kuvvetleri, coğrafi sınırlarını korumaktan başlayarak, dünya çapında Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Harekatlarında önemli rol oynayarak, bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğin desteklenmesine önemli katkılarda bulunmaktadır.
Bugün, toplumları tehdit etmeye devam eden terörle mücadelede yaşamlarını feda eden Pakistan Savunma Kuvvetleri ve diğer kolluk kuvvetlerinden yüzlerce erkek ve kadına ithaf edilmiştir.
Bu, Pakistan’da terör belasının kurbanı olan yüzbinlerce erkek, kadın ve çocuğun yaşamlarına saygı duruşunda bulunma anıdır.
Bugün, Pakistan halkının ve kolluk kuvvetleri personelinin fedakarlıklarının asla unutulmayacağına ve bu fedakarlıkların tüm zorlukların üstesinden gelmemiz için bize ilham vermeye devam edeceğine dair güçlü kararlılığımızı bir kez daha yineliyoruz.
Pakistan ve Türkiye benzersiz kardeşlik ilişkilerine sahiptir. İki ülke halkları, asırlardır süregelen tarihi, kültürel, dilsel ve dinsel bağlarla birbirine bağlıdır ve bu bağlar her geçen yıl daha da güçlenmektedir.
Pakistan-Türkiye savunma işbirliğinin, son yıllarda iki kardeş ülke arasındaki çok yönlü ilişkilerin temel direklerinden biri olarak ortaya çıkması büyük bir memnuniyet kaynağıdır.
Pakistan ve Türkiye, önümüzdeki günlerde bu alandaki ilişkilerini daha da güçlendirmeyi ve kendi bölgelerinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmayı sabırsızlıkla beklemektedir.
Bugün burada bulunan tüm değerli konuklara bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Yaşasın Pakistan-Türk Dostluğu !
Ebediyen Yaşasın Pakistan !
Pakistan’ın Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR’un Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü konuşmasının akabinde kürsüye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK geldi.
Genelkurmay Başkanı Metin Gürak ise Türkiye ile Pakistan arasında geçmişe dayanan köklü dostluk ve kardeşlik bağlar bulunduğunu, iki ülkenin her zaman beraber olduğunu söyledi:”
Pakistan’ın Milli Mücadele yıllarında ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda maddi ve manevi olarak Türkiye’ye önemli destekte bulunduğunu anımsatan Gürak, “Maruz kaldığımız büyük deprem felaketinde de Pakistan tüm imkanlarıyla yardıma koşarak dostluğunu ve kardeşliğini bir kez daha bize göstermiştir. Türk milleti ve bizler bu fedakarlıkları daima saygı ve minnetle anmaktayız.” şeklinde konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK, daha sonra şunları söyledi:“Pakistan, Milli mücadele yıllarında ve Kıbrıs barış harekatında maddi manevi bizlere önemli destekte bulunarak dost ve kardeşliğini gösterdiyse maruz kaldığımız büyük deprem felaketinde de tüm imkanlarıyla yardıma koşarak bir kez daha dostluğunu ve kardeşliğini göstermiştir.
Türk milleti, bu fedakarlıkları daima saygı ve minnetle anmaktadır. Biz de Pakistanlı kardeşlerimizin zor zamanlarımda hep yanlarında olduk olmaya da devam edeceğiz.
Saygıdeğer konuklar tüm dünyada ve bölgemizde son yıllarda yaşanan gelişmelerin yarattığı risk tehdit ve belirsizlik ortamında ülkelerimizin güvenliğini temin etmek ve küresel barış ve istikrara katkı sağlamak maksadıyla Silahlı kuvvetlerimizin güçlü ve caydırıcı olması gerekmektedir. Bu nedenle sadece bugünün değil geleceğin savunma ve güvenlik teknolojilerini de yakından takip etmek ve bunlara göre gerekli hazırlıkları yapmanın nedeninin zaruri olduğunu bilincindeyiz. Bu kapsamda Pakistan Silahlı kuvvetleri ile köklü bir askeri işbirliğimiz sürmektedir.
Ayrıca Savunma Sanayi’ndeki tecrübelerimizi Pakistan ile paylaşmak ve Pakistan’ın bu alandaki tecrübelerinden istifade etmek bölgesel ve küresel düzeydeki işbirliğimizi daha da güçlendirmektedir.
Son yıllarda Pakistan ve Türkiye’nin müşterek olarak gerçekleştirdiği başta MİLGEM, MUSHSHAK hava eğitim uçağı, AKINCI gibi Savunma Sanayi projeleri geçmişten gelen güçlü kardeşlik bağlarımızı geleceğe daha köklü şekilde taşımak adına önemli anlamlar içermektedir.
Bundan sonra da birlikte hayata geçireceğiöiz yeni projelerle sınırların ve mesafelerin bizler için yalnızca fiziki olduğunu kalplerimizdeki dostluğa bir sınır çizilemeyeceğini göstermeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle kardeş Pakistan Silahlı kuvvetleri ile iki ülke silahlı kuvvetleri’nin vatan bayrak ve bağımsızlık uğruna hayatlarını feda eden aziz şehitlerin saygı ve rahmetle, kahraman gazilerini minnetle anıyorum şahsım ve Türk Silahlı kuvvetleri adına Pakistan’ın savunma gününü kutluyor, davet sahibi sayın büyükelçiye şükranlarımı sünüyor, sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK’ın konuşmasının akabinde kürsüye Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd geldi.
Büyükelçi Cüneyd, şöyle konuştu: “Pakistan Savunma ve Şehitler Günü’ anma töreni için hepinizi burada ağırlamak benim için büyük bir ayrıcalık.
Bu gün, ülkemizin barış ve huzurunun savunucuları olan esur silahlı kuvvetlerimize, profesyonellikleri, özverileri ve bağlılıkları için saygılarımızı sunuyoruz.
Burada, Pakistan’ın egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve istikrarına yönelik tehditlerden vatanı savunmak için canlarını veren herkesi onurlandırmak için toplandık.
Geçtiğimiz 77 yıl boyunca, birkaç çatışma ve sayısız çatışma kışkırtması dışında, Pakistan’a üç büyük savaş dayatıldı. Bu tür olaylar karşısında gösterdiğimiz azim, arkasında barışsever, cesur ve kendine saygılı ve ülkeleri için canlarını feda etmeye kararlı ulusların sadece güç ve saldırganlıkla yenilemeyeceğine dair bir ders bıraktı.
Pakistan, kuruluşundan bu yana, ulusumuzun babası Kaid-i-Azam Muhammed Ali Cinnah’ın rehberliğinde hep bir uluslararası hukuka ve ilkelere saygı politikası izledi. O kendisinden alıntı yaptığım şekilde, “Dış politikamız, dünyadaki tüm uluslara karşı dostluk ve iyi niyettir. Hiçbir ülkeye veya ulusa karşı saldırgan tasarımlar beslemiyoruz” demiştir.
Pakistan, Birleşmiş Milletler’in kendi kaderini tayin hakkı temel ilkesinin her zaman arkasında durdu. Bizler bugün, Hindistan’ın yasadışı işgali altındaki Cammu ve Keşmir’in çirkin bir şekilde askeri işgalini ve Keşmirlilerin kendi kaderini tayin hakkının, uluslararası hukukun her normuna ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olarak reddedilmesini unutamayız. Pakistan’ın mesajı, savaşın uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için bir çözüm olmadığı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uymanın tek uygulanabilir çözüm olduğudur.
Pakistan yapıcı bir diyaloğa ve barışçıl biçimde bir arada yaşamaya inanırken, cesur ve yetenekli silahlı kuvvetlerimizin yeteneklerine ve zorluklarla her zaman cesaret ve metanetle yüzleşen ve zorlu zamanlarda fırsatı değerlendiren dayanıklı ulusumuza tam güven duyuyoruz.
Silahlı kuvvetlerimizin katkısı yalnızca ülkemizle sınırlı değildir. Pakistan, Birleşmiş Milletlerin barışı koruma çalışmalarına önde gelen bir katkıda bulunmuştur. Pakistanlı barış gücü mensupları, profesyonellikleri ve göreve olan bağlılıkları nedeniyle saygı ve itibar kazanmıştır.
Teröre karşı savaşta, genç ve masum okul çocukları da dahil olmak üzere tüm ulusumuzun yaptığı fedakarlıklar bugün dünya için bir sır değildir. Bugün, yaptıkları fedakarlıklarla 240 milyonluk barışsever nüfusumuzun barışını ve istikrarını sağlayan şehitlerimize saygılarımı sunmak istiyorum.
Bu vesileyle, Pakistan’ın yanında iyi günde ve kötü günde duran Türk kardeşlerimize de teşekkür ediyoruz. Türkiye ile olan tarihi, stratejik ve kapsamlı ikili ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. İki ülkenin silahlı kuvvetleri arasındaki gelişen savunma bağları ve mükemmel işbirliği, kardeşlik ilişkilerimizin ve Türkiye’nin güçlü bir dayanağıdır ve bölgede ve ötesinde barış ve istikrarı teşvik etme çabasıdır.
Bugün, bu özel günde bize katıldığınız için hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum.
Türkiye ile olan dostluğumuz ve kardeşliğimizin gelecekte daha da gelişmesini dilerim.
Pakistan Zindabad Yaşasın Pakistan Türkiye Kardeşliği.
Ticaret Bakanı Ömer BOLAT ta Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü resepsiyonunda bir konuşma yaptı.
Ticaret Bakanı Ömer BOLAT, konuşmasında, “Türkiye ve Türk halkı için Pakistan dost ve kardeş olarak eşsiz bir ülke konumundadır.”
Bakan Bolat, Komşu ülke olmasa da Türk halkı ile Pakistan halkı arasında uzun süredir çok köklü tarihi bağlar olduğunu ifade ederek iki ülke arasındaki uzun süreli, güçlü ve yakın ilişkilerin çok güçlü şekilde devam ettiğini, ekonomi, sosyal, kültürel ve savunma alanlarında yakın işbirliğinin olduğunu ifade etti.
Bakan BOLAT, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in iki dost ülke arasındaki işbirliğini güçlendirmek ve ilişkileri geliştirmek için büyük çaba gösterdiklerini söyledi.
Bolat, Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd’in de iki ülke ilişkilerini geliştirmek için çaba gösterdiklerine atıfta bulunarak bir ay önce yetkililerden ve Türk iş insanlarından oluşan bir heyetle İslamabad ve Karaçi’yi ziyaret ettiklerini ve temaslarda bulunduklarını dile getirdi.
Pakistan’daki temaslarında ikili ilişkileri ekonomi ve ticaret alanlarında geliştirmek için çok önemli kararlar aldıklarını hatırlatan Ticaret Bakanı Bolat, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakında Pakistan’ı ziyaret edebileceğini söyledi.
Bakan Bolat, Türkiye-Pakistan ekonomik ilişkilerinin savunma alanındaki yakın işbirliğiyle geliştiğini kaydetti ve iki ülke liderinin 5 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmayı hedeflediklerini bildirdi.
Bu hedefe ulaşmak için çalışacaklarını söyleyen Bolat, “Türkiye ile Pakistan’ın halkları için istikrar, hızlı gelişme ve ekonomik başarı yolunda ilerlediğine inanıyoruz. Sonsuza kadar dostça ve kardeşçe olmaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü resepsiyonu davetlilere, Türk ve Pakistan mutfağından hazırlanmış yiyeceklerin ikramıyla sona erdi.
Başkent Üniversitesi Anadolu Organize Sanayi Bölgedi Meslek Yüksek Okulu İle Sanayi Paydaşları arasında İş Birliği Protokolü imzalandı.
İmza Töreni, Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsü Rektörlük Binası Senato Salonunda düzenlendi.
İmza töreninde ilk konuşmayı Başkent Üniversitesi Anadolu OSB Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Levent ÇOLAK yaptı.
İmza töreni, Başkent Üniversitesi Anadolu Organize Sanayi Bölgesi Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Levent ÇOLAK’ın açılış konuşmasıyla başladı.
Levent ÇOLAK, konuşmasında, Meslek Yüksekokullarından mezun olan Gri Yakalı Aranan Elemanların ülke ekonomisi ve sanayisi için önemine vurgu yaparak üniversite sanayi işbirliğinin önlisans ve lisans eğitimi alan öğrencilerin eğitimleri için gerekliliğine dikkat çekti.
Levent Çolak konuşmasında şunları söyledi: “Okulumuz, 2019 yılında eğitime başladı. Okulumuz, Anadolu organize Sanayi bölgesi’nin içinde. Şu anda butik bir okul şeklinde. Anadolu organize Sanayi bölgesi’nin bize verdiği bir alan var. Yakın bir tarihte okul binamıza taşınarak daha fazla öğrenciye daha fazla bölümle hizmet etme şansına sahip olacağız.
Dört temel programımız var. Bunların üçü 2019’dan beri faaliyette bir tanesi de iki yıldır açık bir program.
Bu programlar elektronik haberleşme makine programı endüstriyel kalıpçılık daha sonradan açılan da insansız hava teknolojisi ve operatörlüğü programı.
Bu dört programla devam ediyoruz. Kaynak teknolojisi programımız YÖK tarafından geçen yıl onaylandı. Gelecek seneden itibaren de bu programımıza da öğrenci kabulüne başlamayı umut ediyoruz.
Burada en önemli başlıklardan birisi çoğunuz bizimle birebir irtibatınız olduğu için biliyorsunuz. Belki bilmeyenler vardır firmadan katılanlar vardır. Türkiye’nin tüm meslek yüksek Okulları arasında sadece yüzde beşlik 1.01 kısmında 3 + 1 denen bir uygulama var.
Bu 3 artı 1 uygulaması nedir?Okul, dört yarıyıllık önlisans programı olduğu için bunun üç yarıyılğında okulda uygulamalı dersler üzerinden eğitim alıyor öğrenciler. İki yarıyıldan sonra bir staj var yaz stajı. Üçüncü yarıyı da yaptıktan sonra eğer hiç alttan dersleri kalmazsa dördüncü yarıyıllarında yani son yarıyıllarında toplam 14 hafta boyunca firmalarda çalışıyorlar. O dönemde hiçbir dersleri yok. Bu çok karıştırılıyor meslek liselerinden haftanın iki günü üç günü gelen öğrencilerle böyle deyip direkt olarak dönemin başından sonuna kadar firmada çalışıyorlar. Firmanın elemanı şeklinde çalışıyorlar. Sigortaları, YÖK kararları gereğince Üniversitemiz tarafından yapılıyor.
Firmaların kendilerine vermekle yükümlü olduğu minimum rakam asgari ücretin üçte biri, 20’den fazla çalışanı olanlar da bu rakamın üçte biri 20’den az çalışanı olanlarda da bu rakamın üçte ikisi devlet tarafından kanun kapsamında teşvik olarak firmalara geri ödeme yapılmakta.
Firmalar, bu süreçte bu arkadaşları çalıştırdıklarında bunlar aranan elemanlar, ara elemanlar teknikerler bu 3 buçuk ay boyunca çalıştırıldıklarında hem firmalarına uyum sağlıyor mu sağlamıyor mu? bütün bunları net bir şekilde görerek isterlerse onlara iş teklif ediyorlar, isterlerse de teşekkür ederek ellerini sıktıklarında, bunlar bize gelerek diplomalarını bizden alarak mezun oluyorlar. iş teklif edildiği zaman da diplomalarını alarak firmalarda devam ediyorlar.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir 3 artı 1 yaptıkları yerlerde devamlılık oranı yani firmalarda devam nedir? yüzde 75-80 arasında teklif alanlar, teklif aldıkları firmalarda. Şu ana kadar mezun olan öğrencilerimiz çalışmaya devam ediyorlar.
Bir kısmının çalışmaya devam etmeme sebebi dört yıllıklara tamamlama dikey geçiş sınavı bir kısmının da kendi ailelerinin firmalarında çalışmak istemeleri.”
İmza töreninde bir konuşma yapan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hakan ÖZKARDEŞ ‘de şunları söyledi: “Ben hekimim onun için burada duyduğum bir çok terim benim için de yeni ve yabancı ama içinde en çok sevdiklerinden bir tanesi ara eleman değil aranan eleman meselesi.
Meslek yüksek okullari bu yönden çok kıymetli.
Meslek yüksekokullarımız sadece bir tane değil başka meslek yüksek okullarımız da var. İki tanesi Ankara dışında, üç tanesi burada.
Anadolu Organize Sanayi Bölgesi ile ilişkili olarak da çok farklı duygulara sahibiz. Çol güzel planlanmış, sanayi ile okulun iş birliği içerisinde ve içerisinde yeni yapılmakta olan yerlerle müthiş bir kampüs halinde. Dolayısıyla her geldiğimizde zevkle imrenerek bakıyoruz orada yapılan işlere ve onun içerisinde bir okulumuzun olmasından da çok memnunuz. Üniversitelerin görevi bilim üretmek ama üretmek kadar bunun üretime sanayiye nasıl yansıdığınıda takip etmek. Dolayısıyla, burada bilimsel olarak yapılan işlerin üretime, firmalara ve sanayicilere yansıması bizim açımızdan önemli. Onun için çok değerli dış paydaşlar olarak buradasınız ve bu bağlantıdan son derece mutlu olduğumuzu özellikle belirtmek isterim.
Saygıdeğer kurucu hocamız Prof. Dr. Mehmet Haberal şu anda yanımızda değil. Ama gelebilir. Onun söylediği bir şey var. Ben de söylemeden geçmeyim. Türkiye’de yapılamayacak çok az şey var der. Yapılabilecek değil, yapılamayacak şey.
Biz de değişik şekillerde sanayicilerimizde fabrikatörlerimiz de bu alanda çalışan kişilerle karşılaştığımızda ne kadar müthiş işler yapılabildiğini görüyoruz. Tabi, bunların bir kısmından haberimiz olmuyor. Belki mühendislik fakültesinin daha fazla bilgisi vardır. Halikaten çok güzel şeyler üretiliyor ve bunların iş birliği içerisinde devam etmesi çok önemli onun için bugünkü iş birliği protokolünün de bu yönde çok önemli buluyoruz.
Burası bizim Senato salonumuz yani üniversitenin üst yönetiminin karar aldığı görüş aldığı bir salon belki bu işe verilen önem doğrultusunda bunun da sembolik bir değeri vardır” diye düşünüyorum. Dilerim bu iş birliklerinin sonuçları da yine aynı şekilde verimli sonuçlara ulaşır ve bu işbirliğinin devamı uzun süre sağlanır. Anadolu organize sanayi bölgemizin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla verdiğiniz firma adına iş yapmaktan mutlu oldum. Belirtmek istiyorum ki meslek Yüksekokulu da kurulan ilk meslek yüksekokulu.
İmza töreninde yer alan Sanayi Paydaş katılımcılardan Anadolu Organize Sanayi Bölgesi ve ANİŞMAK Anadolu İş Makinaları İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Kutsi TUNCAY ise şöyle konuştu: “Yoğun bir çalışma yılı geçirdik. Onlarla işbirliği yapmaktan mutlu oluyorum. Belirtmek istiyorum, meslek Yüksekokulu Havza‘da kurulan ilk vakıf meslek Yüksekokulu her ne kadar Anadolu OSB içinde olsa da Başkent Organize Sanayi Bölgesi ve ASO 2-3, hemen yanımızdaki dökümcüler ihtisasın da faydalanabileceği bölümlerin açılmış olması açısından önemli.
Şu soruyu kendime soruyorum; ben Stajyer seçerken ben niçin bir üniversite öğrencisine ya da bir meslek Yüksekokulu öğrencisine niçin staj yaptıracağım? Bu sorunun cevabına baktığım zaman, diyorum ki işletme imkanlarını üniversitede öğrenci olarak okuyan ya da meslek yüksek okulunda okuyan insanlara, çocuklara kullandırmamız lazım. Mesleklerinde daha iyi yetişirsinler eğitim dönemlerinde de eksiklerini tamamlaya bilsinler ki okulları bittiğinde ayakları yere sağlam basan gelecek korkusu olmayan insanlar haline gelsin. İşletmede çalışsın ya da calismasin zaten öyle bir şartı hiçbir stajyeri koşamıyorsunuz. Ben sana staj yaptırırım ama burada çalışırsan yani bizim stajlarımız şartlı staj değil. Verdiğimiz paralar, ileride tekrar tahsil edilecek paralar değil ya da verdiğimiz imkanların ekonomik karşılığını biz stajyerlerden istemiyoruz.
Ben şunu istiyorum bir Stajyer aradığı firmayı bulabileceği bir işletmenin de imkan sağlayacağı Stajyer bulabilecek bir ortamın oluşturulması lazım. Bşr stajyer seçiyorsan ben işletmeye benim belli kriterlerimde olması gerekir. Hayır olsun diye yapmıyorum. Bşr defa açık mesleki eğitimin ülkenin ana problemlerinden biri olduğunu da biliyoruz. Nedir bu? kriter çocuğun meslek Yüksekokulu öncesinde okuduğu okul başarı durumu belki ikamet ettiği yer. yani nasıl gelecek ve gidecek. İlketmeye ve bana ayrı bir yük yükleyecek mi? servisi olacak. Bunları bilmek isterim. Ne yazık ki bizim ilişkilerimizde bunu bilebilecek bir portalda yapamadık. Muhakkak Stajyer de bir işletmeyi seçmeli ben nerede staj yapmak istiyorum? A firmasında mı? C firmasında mı? Benim seçtiğim Stajyer ve stajyerin seçtiği işletmenin bir noktada buluşması lazım.
Yoğun programı dolayısıyla imza töreninin sonuna doğru imza töreninde hazır bulunan Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet HABERAL, Üniversite-Sanayi İşbirliğinin önemine değinerek tüm paydaş firmalara teşekkür etti.
Prof. Dr. Mehmet HABERAL imza törenindeki konuşmasında, Başkent Üniversitesinin kurulduğu günden bu yana faaliyetleri, Türkiye’deki ilk organ nakli ve İstanbul’da 22-25 Eylül tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzenlenecek Dünya Organ Nakli Derneği’nin 30’uncu Uluslararası Kongresi hakkında bilgi verdi.
Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet HABERAL, imza törenindeki konuşmasında şunları söyledi: “1993 yılında başkent Üniversitesini kurduk.
Ülkemizde ölen insanların böbreklerinin kullanılabileceğini 1978’de gösterdim. Yıl 1979, O dönemde, çocuklarda ve erişkinlerde; dünyada böyle bir takım ilkelerin altına imza attık.
Böbreklerin saklanma süresini dünyada ilk kez 12 saatten 100 saatin üzerine çıkardık.
Başkent Üniversitesi dediğiniz zaman televizyonunu anaokuluna kolejleri‘ne otellerine polikliniklerinden hastanelerine diyaliz merkezlerine ayrıca orkestradan tarlasından kümesinden. Tekstilden inşaatından çikolatasından mutfağına Başkent Üniversitesi bu. Böyle bir model yok.
Tıp fakültesi‘nde öğretim üyesi başına öğrenci sayısı maksimal iki dünyada böyle bir tıp fakültesi yok.
Tabii nedir bu arkadaşlar? Her zaman şunu söylüyorum. Bir ülkemiz var ve bu ülkeyi kuran Atatürk ve arkadaşları ve aziz şehitlerimizi her zaman her şartta rahmetle şükranla anıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları olarak bu bizim birinci görevimizdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak hepimizin görevi bu ülkeye sahip çıkmaktır. Bilelim ki değerli arkadaşlar; ülkemizde yapılamayacak çok az şey var yapılabilecek değil. Ülkemizde hiç kimse bana mazeret beyan edemez. engelden bahsedemez. Engellerden, yaptırmıyorlar diyenlerden bahsedemez.
Ne gerekirse bu ülkede her şeyi yapıyoruz.
İnsanlarımızı başka ülkelere muhtaç etmiyoruz.
Orta Doğu‘ya gidiyorum. Oradaki arkadaşlarıma diyorum ki bilesiniz ki sizi başka ülkelere muhtaç etmeyiz. Atina akademisi var. Milat’tan önce 287’de Eflatun tarafından kurulmuş. Birinci kuralı Yunanlılardan başkası bu akademiye kabul edilmez. İki geometri bilmeyen bu akademinin kapısından içeri giremez. Zaman geçiyor, yıllar geçiyor. Sonunda yabancı Bir Türk bir Müslüman oraya kabul ediliyor. Kürsüde konuşuyorum. Karşımda sağlık Bakanı oturuyor. Akademide onların lideri oturuyor karşımda, Mehmet Haberal diyor ki burada .oluşumu Atatürk’e borçluyum Athena’nın ilave ediyorum diyorum ki nasıl ki geçmişte Atatürk ve Venizeloz Vera’ya geldi yeni bir kapı açtı. Biz de yeni bir kapı açıyoruz. Konferansım devam ediyor son cümle sizi başka ülkelere muhtaç etmeyiz. Bir ilk tabii ben dünyanın iki organizasyonunu yönettim. Bunlardan birisi dünya yanık derneği 2006-2008 başkanlığını yaptım. 2008’de kongreyi düzenledim. Kongrede şöyle bir karar aldım.
Bu derneğin altın kongresi 2010’da İstanbul’da yapılacak. 2009’da yönetim kurulu toplandı.
Türkiye’ye Mehmet Haberal bunu yaptı. “Türkiye’de yapılmaz.”dediler. Bunlara cevap verdim. Senin ülkelerinin iç işine, sana karışıyor muyum? Hayır. O benim ülkemin içişleri sizi ilgilendirmez. Kongrenin sorumlusu benim, bütün hazırlıklar yapılmıştır. Kongre, İstanbul’da yapılacaktır. “Evet, kongre İstanbul’da yapıldı.”
Dünya Organ Nakli derneği var. 2018-2020 yılları arasında başkanlığını yaptım. Bu derneğin iki senede bir yapılan bilimsel kongreleri genelde ya Amerika’da Avrupa’da yapılır. Ben, arkadaşlarım çok kuralı değiştiriyorum. Bundan sonra bu derneğin bilimsel kongreleri iki senedede bir bölgelerde yapılacak ilk bölgede bizimki olacak.
2022’de kongre, Arjantin’de ben o kongrenin bilim kurulu başkanıydım. Buradan sonra İstanbul’dasınız. İstanbul dünyanın merkezi Oraya Sixi Türk hava yolları götürecek Bu bölgede ilk kez dünyayı İstanbul’a götürüyoruz. 22 -25 Eylül tarihleri arasında organ nakli ile ilgili bütün dünya ülkeleri İstanbul’da olacak.
Ülkemiz çok dönemlerden geçti. Benim öğrencilik ve asistanlık yıllarımda her şey Amerika’da yapılıyor her şey Avrupa’da yapılır. Bu benim çok ağrıma gidiyordu. 3 Şubat 1973 Amerika’ya gittim. Amerika’yı görmek için gittim. Kalmak için gitmedim bunu özellikle belirtiyorum Bir göreyim dedim. Öyle bir anlatılıyordu ki bize Amerika.
işte ayda gökte bir ülke tabii gittim. Sabahın altısında herkes toplantıda saat 7:00’de herkes ameliyatta. Çalışıyor insanlar. Esas branşım genel cerrahi. ilaveten yanı ve organ nakli. 1 30 Haziran 1975’te ülkeme döndüm.
Üniversite diyaliz merkezi var. O yıllarda Süleyman bey diyordu ki, Türkiye, 70 sente muhtaç. ihsan hocam bana diyor ki ne kadar zamanda yaparsın bu işi iki tane ilaç gerekti. O iki ilaç olursa iki ayda yaparım dedim. Bunu dedi, altı ayda yap seni alnından öpeceğim dedi. Peki bu ilaçlar biraz var mı dedi. Bilmiyorum efendim, belki var dedim çıkardı kendisi cebinden 50 sterlinlik çeki aldım. bana ve iki ay sonra beni alnımdan öpmek zorunda kaldı. Hacettepe‘nin zemin katında tamam mı işte bugün bu konuda kapıyı açtık. Bu bölgede, bütün orta Doğu’da ve Afrika’da bu bölgemizde 1975’te açtığımız kapı, bu gönül bizi organ naklinde dünyanın en tepesine taşımıştır.
Özellikle, canlıdan organ nakli ülkemizden, ayyıldızlı bayrağımız, dünyanın en tepesinde dalgalanıyor.
Tekrar söylüyorum. 22 Eylül’de Dünya İstanbul’da olacak inşallah açılışı yapacağız. Oraya Sağlık Bakanı katılacak, Ankara valisi katılacak, belki İstanbul belediye başkanı katılacak. Ülkemizde yapılamayacak çok az şey var. Yapılacak çok şey var yapılamayacak çok az şey var işte yapıyoruz. görüyorsunuz ha çok şükür Allah’a bilelim ki bakın bu gördüğünüz bu şeyler başkent Üniversitesi’nin, yapmış olduğumuz ne varsa hepsi başkent Üniversitesi’nin kendi eseridir.
Hepsi alınteri ve özveri’in eseridir. Benim dönemlerinde diploma törenlerinde çıkar derdim ki, ben şimdi buradan hesap vereceğim ha bu hesap ne devlet bütçesinin trilyonlarının hesabı ne de devlet bankalarının milyonların hesabı değildir. Bu hesap başkent Üniversitesi’nde çalışanların alınteri hesabıdır. Bugün de aynı şeyi yapıyoruz.
Dünyanın hiçbir yerinde ülkemin aleyhine bir kelime ettirmem. Ülkemin kılına kimseye dokundurtmam. Problem yok mu ? kim çözecek değerli arkadaşlar biz çözeceğiz. biz el alamam çocuk hayır el adam kendisi için gelir tamam mı evet o zaman ne yapacağız, çalışacağız yedi gün 24 saat.
Tek hedefimiz var. Ülkemize hizmet etmek.
Meslek yüksek okulunu orada açmakla aslında bir yeni adım attık. Kırmızı çizgim yok. Aşağı yukarı giderseniz gidin çünkü ülkemizin ihtiyacı var. Başkent üniversitesini bulunduğu yer hafriyat deposuydu bir tane bodur ağaç vardı. Bugün 6 milyon fidan var. Sizlerle beraber ilk gün gibi hizmet etmeye devam edeceğiz. 24 saat yetmiyor.
Hepinize teşekkürler. Hüseyin bey teşekkür ediyorum başarılar diliyorum.”
Başkent Üniversitesi Rektörlük Binasındaki Senato salonundaki imza töreni toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.
Singapur Milli Günü dolayısıyla Ankara Atakule Event Hall’de bir resepsiyon düzenlendi.
Ankara’daki Singapur Büyükelçiliği, Bağımsızlığı’nın 59’uncu yıl dönümünü kutladı
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG, Singapur ve Türkiye’nin yakın bir gelecekte hava ve deniz bağlantılarını güçlendirmesinin yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik ve inovasyon alanlarında birbirini tamamlayabileceğini söyledi.
Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU, Türkiye ile Singapur arasındaki uluslararası ticarete yön verecek yatırımlarla iki ülkenin ekonomisine hayat suyu olacak projeler geliştirme ve potansiyel işbirliği alanlarının verimli bir şekilde geliştirilmesini istediklerini ifade etti.
Singapur’un Ankara Büyükelçiliği’nce Bağımsızlığın 59’uncu yıl dönümü dolayısıyla bir resepsiyon düzenlendi.
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG resepsiyona ev sahipliği yaptı.
Resepsiyonda, Türkiye’yi Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU temsil etti.
Singapur Milli Gün resepsiyonunda Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK de hazır bulundu.
Resepsiyona Dışişleri Bakanlığı Yeniden Asya İnisiyatifi Koordinatörü Büyükelçi Kezban Nilvana DARAMA da katıldı.
Resepsiyona, Büyükelçiler, Askeri Ataşeler, elçilik görevlileri ve seçkin bir davetli topluluğu katıldı.
Ankara Atakule Event Hall’de düzenlenen resepsiyon iki ülkenin Milli Marşlarının seslendirilmesiyle başladı.
Singapur ve Türk Milli Marşların seslendirilmesinin ardından konuşmalara geçildi.
Resepsiyonda ilk konuşmayı, eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU yaptı.
Adil KARAİSMAİLOĞLU resepsiyondaki konuşmasında şunları söyledi: “Singapur ile Türkiye arasındaki İşbirliği iki ülke için büyük önem taşımaktadır. Uluslararası ticarete yön verecek yatırımlarla ülkelerimiz ekonomisine hayat suyu olacak projeler geliştirme ve potansiyel işbirliği alanlarımızın verimli bir şekilde geliştirmesini istiyoruz. Güneydoğu Asya ülkelerinin bildiği gibi bölge organizasyonlarında stratejik ortamımız olan Singapur ile 1969’da başlayan dinamik ilişkilerimiz her geçen gün artarak büyümektedir. cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde son 22 yıllık Türkiye vizyonumuz kapsamında uluslararası ilişkilerde ve ülkemizin jeopolitik avantajlarını kullanışlı haline getirmeye yönelik projeleri ile çok büyük mesafeler kat ettik.
Singapur, Asya’nın önde gelen gemicilik ve ticaret merkezi konumundadır. Türkiye’de Avrupa ve Asya arasındaki önemli bir lojistik ve taşımacılık köprüsü konumdadır. İstanbul havalimanı gibi dünyanın en önemli havayolu merkezini hayata geçirerek bu gibi projeleri, coğrafi konumumuzun avantajlarını dünyanın hizmetine sunduk. Bu alanda, deniz ticareti havacılık ve lojistik ortak vizyonumuzda iki ülke arasında karşılıklı stratejik işbirliğini geliştirmeye devam etmek istiyoruz. 2017 yılında imzalanan Türkiye Singapur serbest ticaret anlaşması başta olmak üzere karşılıklı büyümeyi hedefleyen yatırımlarımızın yanı sıra öğrenci değişim programları, kültürel etkinlikler ve sanat projeleri ile de iki ülke arasındaki etkileşimi daha da arttırmak istiyoruz. Tüm bu ekonomik ve stratejik bağların ötesinde kurmuş olduğumuz dostluk karşılıklı saygı ve anlayışla güçlenecek ve geleceğe daha mutlak bakmamızı sağlayacaktır. Singapur ile farklı coğrafyalarda yer alsak da ortak değerler ve vizyonlar etrafında şekillenen bir yakınlığa sahibiz. Singapur ile parlamentolararası dostluk grubu başkanı olarak ilişkilerimizin gelişmesi yönünde üzerimize düşeni fazlasıyla yapacak olduğumuzdan hiçbir şüpheniz olmasın. Bu duygu ve düşüncelerle gerçekleştirmekte olduğumuz görüşmelerin her ülke içinde hayırlı olmasını diliyorum. Büyükelçi Kok’un Türkiye’de yaşayan Singapurlu vatandaşlarının ve Singapur hükümeti ile halkının milli gününü en içten dileklerimle kutluyorum.”
Adil KARAİSMAİOĞLU’ndan sonra kürsüye Singapur ‘un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG geldi.
Kök Li PENG de konuşmasında şunları söyledi: “Bu yıl Singapur için hareketli bir yıl oldu. Bağımsızlıktan bu yana 4 Başbakanımızın yemin ederek göreve başlaması, benzeri önemli gelişmelerin yanı sıra, 17 yaşındaki Max MAEDER’in Paris Olimpiyat Oyunlarında, erkekler Kite Foiling Yelken kategorisinde bronz madalya kazanan en genç madalyalı sporcumuz olması ile Yip Pin Siu’nun Paralimpik Oyunlarda üst üste üçüncü başarısına imza atması, harika sonuçlar alarak çifte altın madalya kazanması gibi olaylar da yaşandı.
Bu arada, Olimpiyat ve Paralimpik Oyunlarında madalya kazanan Türk sporcuları da gönülden kutlarım.
Ülkem tarafından güzel Türkiye’ye Büyükelçi olarak atanmış olmak benim içim büyük bir ayrıcalık.
Bu yıl, ilişkilerimizin 55’inci, stratejik ortaklığımızın 10’uncu yıl dönümünü kutlarken ilili ilişkilerin samimi sorunsuz olarak devam ettiğini bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
Türkiye ve Singapur’un dostlarının yardımıyla, karşılıklı ticaret yatırım ve turizmi geliştirmek için çalışıyorum.
Bu bağlamda, Singapurlu şirketlerimizin katılımı için müteşekkirim; stantları Singapur ile Türkiye arasındaki çeşitli ekonomik bağlantıların kısa bir özeti niteliğinde.
İlerleyen zamanlarda, hava, deniz bağlantılarımızı güçlendirebiliriz ki yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik ve inovasyon alanlarında birbirini tamamlayabileceğini gözlemliyoruz.
Herkese, katıldığınız için çok teşekkür ederim. Kalın sağlıcakla.”
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG ve eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU’nun konuşmalarının akabinde, davetlilere Singapur ve Türk mutfağından yiyecekler ikram edildi.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.