Türk Kızılayı’nın HEDEF DEĞİL ve İNSANI YARDIM konulu fotoğraf sergisi açıldı.
Kızılay tarafından 19 Ağustos Dünya İnsani Yardım Günü dolayısıyla HEDEF DEĞİL ve İNSANİ YARDIM konulu fotoğraf sergisi Renda Köşkü’ndeydi.
Renda Köşkü’ndeki serginin açılışına Ankara Valisi Vasip Şahin, Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Jessie Thompson katıldı.
Serginin açılışında, Pakistan Büyükelçiliği Misyon şefi Shaiq Ahmed BHUTTO ile Hollanda Büyükelçiliği Misyon Şefi Nathalie LINTVELT de yer aldı.
Sergi açılışında Kızılay Yönetim Kurulu üyeleri ve yöneticileri ile davetliler de hazır bulundu.
Serginin açılışında, yardım çalışmaları sırasında HAYATINI KAYBEDEN İNSANİ YARDIM ÇALIŞANLARINI ANMAK için saygı duruşunda bulunuldu.
Saygı duruşunun akabinde konuşmalara geçildi.
İlk konuşmayı Türk Kızılayı Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç YILMAZ yaptı.
Prof. Dr. Fatma Meriç YILMAZ konuşmasında şunları söyledi; 19 Ağustos tüm dünyada İnsani yardım günü olarak kutlanıyor. Bu hepimizin bir gün ihtiyaç duyabileceği bir alan Türkiye’de deprem zamanında bunu hep birlikte birlikte yaşadık.
ihtiyaç sahibi olmayan birinin bile bazen bir doğal afet nedeniyle bazen insan eliyle yapılan bir afet ya da savaş neticesinde ihtiyaç sahibi haline gelebildiğini görüyoruz.
Sahada çalışanlara insani yardım çalışanları diyoruz. ama aslında insani yardım alanında sahada gördüklerinizin çok büyük bir yüzdesi bazen yüzde doksanının gönüllü olduğunu bilmenizi isterim.
Kızılay deprem bölgelerinde o an için ihtiyaç duyan her kim neye ihtiyaç duyuyorsa onların yanında olmaya gayret gösteriyor.
Tabii 2023, biliyorsunuz geçen sene deprem nedeniyle 19 Ağustos‘ta bir araya gelemedik maalesef 2023 ve 2024 yıllarını düşündüğümüz zaman çok kötü bir dönemden geçtiğimizi söyleyebilirim.
2023 yılında Dünya genelinde 280 insani yardım çalışanı ve gönüllüsü hayatını kaybederken 2024 yılı belki Tarihinde insanlık tarihinde en kötü yıl olmaya aday olarak devam ediyor.
Bugün Birleşmiş Milletler Gazze’yi insani yardım çalışanları açısından en tehlikeli yer olarak ilan etmiş durumda ve maalesef bizim her ne yaşanırsa yaşansın ister siyasi ister politik ister doğal afet ister savaş her ne olursa olsun normalde insani yardım alanında çalışan bizler biliriz ki Cenevre konvansiyonuna göre bırakın sivilleri içeride çalışan çatışan askerlerin bile insani yardıma ve sağlık tedavisine ulaşım hakları vardır. Gazze ile alakalı içimiz buruk neden buruk? çünkü Gazze konusunda insani yardım koridorunun açılmasıyla alakalı çok büyük bir mücadele verdik ve kısıtlı da olsa bir can suyunu refah kapısı üzerinden ulaştırabiliyorduk Gazze’ye. Ama altı Mayıs diyelim; Mayısın başından bu tarafa refah kapısının da kapandığı ve tamamen bir açık hava hapishanesi koşullarının olduğu bir Gazze’den bahsediyoruz. Gazze’de bugüne kadar iki yüzün üzerinde insani yardım çalışanı hayatını kaybetti. Sizler de duyuyorsunuzdur. Filistin Kızılay’ından 33 kişi bunların bir kısmı gönüllüydü, bir kısmı çalışan hayatını kaybetti. 19 tanesi görev başındayken hayatını kaybetti. Bizim bugün 19 Ağustos vesilesiyle çok daha güçlü bir şekilde insani yardım çalışanlarının hiçbir koşulda hedef alınmaması gerektiğini vurgulamamız gerekiyor. Bugün, bunun için bizim için ayrı bir öneme sahip. Çünkü insani yardım herkesin günün birinde ihtiyaç duyabileceği herkesin yardım alma hakkının savunulmasına ihtiyaç duyabileceği bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla bizim her ne yaşanırsa yaşansın insani yardım hakkının engellenmemesi gerektiği konusunda sesimizi yüksek bir şekilde çıkarmamız gerekiyor.
Aslında, 19 Ağustos Dünya insani yardım gününde biz hep üç meseleye vurgu yaparız. Bunlardan bir tanesi insani yardıma erişimin engellenmemesi ve insani yardım çalışanlarının güvenliğinin sağlanması ki bu zaten erişimin engellenmemesi için bir şarttır. İkincisi insani yardım çalışanları sadece savaş bölgelerinde değil afet bölgelerinin tamamında kıtlığın olduğu alanlarda ihtiyaç sahibi olan ülkelerde bu yardımı herkese ulaştırmaya çalışıyor. İnsani yardım gününde aslında biz onların bu emeklerini de ön plana çıkartmak ve onların teşekkür etmek isteriz. üçüncüsü ise dayanışmanın önemi, aslında insani yardım alanı sadece bir kurumun kuruluşun ya da bir network‘un yapması gereken bir alan değildir. İnsani yardım alanı gönüllülük temelinde herkesin elinden geleni yapabildiği bir dayanışmayı temsil eder. Biz ülke olarak bu dayanışmayı Depremlerde son depremlerde çok güzel bir şekilde gündeme aldık. Burada sahada birlikte çalıştığımız farklı sivil toplum kuruluşlarından arkadaşlarımız da var. Ben onlara da sizlerin huzurunda teşekkür etmek istiyorum. İnsani yardım alanında bizim 19 Ağustos‘ta bir araya gelerek tüm dünyanın tek ses olarak özellikle bu sene insani yardım çalışanlarının hedef olmadığı slogan cümlesinin sürekli tekrar edilmesi gerektiğini düşünüyoruz Bugün sizlerle bir resim sergisinde bir araya gelmiş oluyoruz. Müsaadenizle bulunduğumuz mekanı tanıtmak isterim. Bulunduğumuz mekan Türk Kızılay sanat ve Kültür merkezi olarak kullanılan çeşitli sergilerin etkinliklerin hem Kızılay hem de diğer kurumlarımız tarafından yapılabildiği bir mekan. Zamanında Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanımızın sahipliğinde olan ve Kızilay’a bağışlanmış bir mekan. Bu mekanda ilk önce sol taraf ve sağ taraf olarak ayırdığımğımız tamamı kendi fotoğrafçılarımız tarafından çekilmiş olan insan hikayelerini göreceksiniz. Arka tarafta olan kısımda insani yardım alanında. Bir yardımla bir dokunuşla değişen insan hikayelerini göreceksiniz. Dünyanın dörtte biri tarafından bir dokunuşla gülümseyen yüzleri bir dokunuşla değişen hayatları görmüş olacaksınız. İnsan hikayeleri olarak bu tarafta ise insani yardım çalışanlarının ve gönüllülerinin hedef alınmaması gerektiği sloganını ifade eden kısmını göreceksiniz. Burası belki bu 19 Ağustos‘ta en fazla altını çizmemiz ve üzerinde durmamız gereken alan. Çünkü bizim her ne yaşarsak yaşayalım ister Ukrayna’da ister Gazze de olsun ister başka bir dünya coğrafyasında olsun insani yardım erişiminin engellenmemesi gerektiğini bununla alakalı insanların Cenevre konvansiyonuna devletlerin imza attığını ve bir söz verdiklerini hatırlatmamız gerektiğini ben tekrar vurgulamak istiyorum. Sonrasında da Sergi alanıımızın içinde iç mekanda kaybettiğimiz Kızılay çalışanlarımız, Türk Kızılayı çalışanlarımızı göreceksiniz. Bunlardan bir tanesi 2023 yılında Gazze’de yaralanan Muhammet, orada vurulduktan sonra Muhammet ameliyat oldu. Tabii ki yeterli sağlık erişimine ulaşabilecek bir durumda değildi. Çok uzun süre Türkiye’ye gelmesi için çalıştık. Tabii ki belli bir süre sonra izin çıktı ve Muhammet buraya geldiği zaman fizik tedavi almak zorunluluğundaydı. Çünkü yürüyemiyordu. Fizik tedavi, sağlık tedavisine erişmek için şu anda üç çocuğuyla beraber Ankara’da. Yeni bir bebeği oldu. Muhammet’i en azından kaybetmedik ama orada Gazze koşullarında yaralanan bir çalışanımızdı.
2020 yılında Suriye Él BAP’ta Mehmet Akif arkadaşımızı şehit verdik. İçeriye girdiğimiz, girdiğiniz zaman aslında belki sergimizin en özel Anıdır diye düşünüyorum. Mehmet Akif Gıdıman’ın şehit olduğu zaman üzerinde giydiği Kızılay yeleği kanlanmış bir şekilde sergimizde şu anda.
Yine 2013’te Somali Mogadişu‘da bir saldırıya maruz kalan ve yaralanan Kenan Murat ve Fatih’in yine resimlerini göreceksiniz içeride ve 2004 yılında Irak Telafer‘de Mustafa Pekcan’ı şehit verdik. O arkadaşımızın fotoğraflarını görüyor olacaksınız.
Prof. Dr. Fatma Meriç YILMAZ’ın konuşmasından sonra kürsüye Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Jessie THOMPSON geldi.
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Jessie THOMPSON da şöyle konuştu: “Bugün dünya insani yardım gününde karşınızda durmak bir onurdur.
19 Ağustos dünyadaki insani yardım çalışanlarınu onurlandırmak için bir gündür ve onlar artan küresel ihtiyaçları karşılamak için yorulmadan çalışmaya devam ediyorlar.
Bizimle bulunan her birinize ve bu etkinliği düzenleyen Türk Kızılay’ına en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
İnsanlık ruhunu kutlamak için bir araya geldiğimiz bugün de aynı zamanda dünyamızın insani yardım çalışanlarına ve onların hizmet verdiği insanları başarısızlığa uğrattığı acı gerçeğiyle de yüzleşmek zorundayız. Bu yılın başından beri 28 cesur Kızılhaç ve Kızılay gönüllüsü ve personelimizi insani görevlerini yerine getirirken kaybettik. Bu, Kızlaç ve Kızılay personeli ve gönülleri için en ölümcül yıllardan biriydi.
Bu bireylerin her biri kendi topluluklarında bir umut cesaret ve direnç sembolüydü ve her biri insanlığa hizmet etme uğruna en büyük bedeli ödedi.
7 Ekim’den bu yana İsrail ve Filistin‘deki gönüllülerimize ve personelimize yönelik benzeri görülmemiş bir şiddete tanık olduk.
Uluslararası koruma altındaki Semboller taşırken paramedikler ve ambulans sürücüleri öldürüldü. Sudan’da bir yılı aşkın süredir devam eden çatışmalar sırasında Sudan KIZILAY’ının yedi gönüllüsü ve personelini kaybetmenin yasını tutuyoruz
Ukrayna’daki silahlı çatışma insan hayatının trajik bir şekilde kaybedilmesine şehirlerin ve sivil altyapının yok edilmesine ve insanların ülke içinde ve sınırlar ötesinde kitlesel olarak yerinden edilmesine neden oldu.
İnsani yardım çalışanları çatışmaların ortasında kalan topluluklara hizmet ederken her gün kendilerini riske atıyorlar bu trajediler çatışma bölgelerinde insani yardım çalışanlarının karşı karşıya kaldığı tehlikelerin keskin bir hatırlatıcısıdır dünyadaki karmaşık krizler sivil acıların artması ve gönüllüler de dahil olmak üzere insani yardım çalışanlarının hedef alınması kabul edilemez.
Son çatışmalar insani yardım personelini korumayı amaçlayan savaş kurallarına yeniden bağlılık ve acil eylem gereksinimini vurguluyor.
Bu IFRC’nin bir araya gelmesi ve alarmı yükseltmesi için kritik bir an.
Bugün IRFC’nin “insanlığı koru” kampanyamız başlatıyor. Bu girişim dünyaya yönelik umutsuz çağrıımızdır.
insani yardım çalışanlarına yönelik şiddet durmalıdır. Krizin içindeki tüm sivillerin hayatlarını başkalarına yardım etmek için riske atan insani yardım çalışanlarının ve gönüllülerin korunması ihtiyacının aciliyetine dair farkındalık yaratmalıyız.
Görev başında hayatını kaybedenlerin aileleri ve meslektaşlarıyla dayanışma içerisindeyiz bir asırdan uzun bir süredir gönüllülerimiz felaketler ve krizler vurduğunda orada oldular. 191 ülkede 16 milyon gönüllümüzle dünya çapında topluluklara hizmet etmeye kararlıyız Ancak koruma olmadan ihtiyacı olan insanlara ulaşarak hayat kurtarıcı görevimizi yerine getiremeyiz. Dünya genelindeki insani yardım çalışanlarının korunması için derhal ve acil eylem çağrısında bulunuyoruz. Hükümetlerden Kızılhaç ve Kızılay ekiplerinin korunmasını güçlendirmelerini ve kamuoyundan insani yardım çalışanlarının hedef olmadığını fark etmelerini istiyoruz.
Güvenlik kolektif bir sorumluluktur. Yerel insani yardım kuruluşları personel ve gönüllülerin güvenliğini sağlama yükünü tek başlarına taşımamalıdır.
Bu, sergideki güçlü görüntüleri incelerken fotoğrafların arkasındaki yüzleri insanlık yüzlerini hatırlayalım en zorlu koşullarda hizmet etmeye devam edenleri koruma ve destekleme taahhüdünde bulunarak onların mirasını onurlandıralım teşekkür ederim.”
Konuşmalardan sonra Ankara Valisi Vasip ŞAHİN ve beraberindekiler, sergiyi gezdiler.
Sergiye gelen davetliler ve görevliler etkinlik sonrası birlikte hatıra fotoğrafı çektirdiler.
Meksika’nın bağımsızlığının 214’üncü yıl dönümü, Ankara’da düzenlenen bir resepsiyonla kutlandı.
Bağımsızlık yıl dönümü dolayısıyla Ankara Büyükşehir Belediyesi Zübeyde Hanım Sosyal Tesisleri’nde bir resepsiyon düzenlendi.
Resepsiyon Meksika’nın Ankara Büyükelçisi Jose Luis Martinez Hernandez ve eşleri Hanımefendi Mediha NAMI Hernandez’in ev sahipliğinde yapıldı.
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Ayşe Berris Ekinci Türkiye’yi temsilen Meksika Milli Gün resepsiyonuna katıldı.
Dışişleri Bakanlığı Latin Amerika ikili İlişkiler Genel Müdürü Büyükelçi Yaprak Balkan da resepsiyonda hazır bulundu.
Dışişleri Bakanlığı Güney Amerika Dairesi Genel Müdür Yardımcısı Selen EVCİT de resepsiyondaydı.
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu da resepsiyonda yer aldı.
Resepsiyonda, Büyükelçiler, Askeri Ataşeler, elçilik görevlileri ve seçkin bir davetli topluluğu yer aldı.
Meksika Milli Günü resepsiyonu Meksika’nın Geleneksel Bayrak serımonisi ile Türk ve Meksika Milli marşlarının seslendirilmesiyle başladı.
Milli Gün resepsiyonundaki ilk konuşmayı Dışişleri Bakan yardımcısı Ekinci yaptı.
Bakan Yardımcısı Ekinci, Meksika Milli Gün resepsiyonunda bulunmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek “Bu yıl Meksika’da başarıyla sonlanan başkanlık ve genel seçimlerin akabinde yeni hükümetle uyum içinde çalışacağımızdan eminiz”dedi.
Türkiye ve Meksika’nın büyük bir medeniyete ev sahipliği yaptığını ve eşi olmayan gelişmelere imza attığını hatırlatan Bakan yardımcısı Ekinci, bunun sonucu olarak küresel problemler karşısında ortak bir bakış açısına sahip olunduğunu kaydetti.
Ekinci, 2013 yılından günümüze kadar Stratejik Ortaklığı paylaşan iki ülkenin siyasi, ekonomik, kültürel ve kalkınma alanlarında büyük bir işbirliğine sahip olduklarını vurgulayarak Türkiye ve Meksika arasında güçlü bir işbirliği ve ortak noktaların, iki ülkeyi hem ikili hem de çok sayıdaki işbirliğinde mükemmel iki ortak durumuna getirdiğini, G20 ve MIKTA üyesi olarak iki ülkenin işbirliklerini dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu dönemde geniş bir uluslararası alana yayılmasını sağladıklarının altını çizdi.
Ekinci, 2023 yılında iki ülke ticaret hacminin yaklaşık 2 buçuk milyar dolar olduğunu dile getirterek bu rakamların Türkiye’yi Meksika’nın Latin Amerika ve Karayipler’deki en büyük ticaret ortağı haline getirdiğini belirtti.
Ekinci, üst düzey ziyaretlerin işbirliği sürecindeki iki ülkenin yararına katkı sağladığını vurgulayarak “İlişkilerimizde, Türkiye ile Meksika arasındaki mesafenin uzaklığı. bizlere ulaşım için daha fazla motivasyon kaynağı oluyor, daha fazlasını keşfetme, daha çok çalışma ve daha çok başarma merakımızı artırıyor.” şeklinde konuştu.
Ekinci, Türkçe dil kurslarına ve 2022 yılında Meksika’da Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nde yapılan kültürel etkinliklere çok fazla ilginin olduğunu, halklar arasındaki dostane bağların bir arada bulunduğunu, turizm rakamlarının da somut dostluk bağlarını geliştirdiğine dikkat çekti.
Dışişleri Bakan yardımcısı Ayşe Berris Ekinci’nin konuşmasından sonra Meksika Büyükelçisi Jose Luis Martinez Hernandez kürsüye geldi.
Meksika’nın Ankara Büyükelçisi Jose Luis Martinez Hernandez ise şöyle konuştu: “Büyükelçilik, Meksika’nın Bağımsızlığının iki yüz on dördüncü (214’üncü) Yıldönümünü bu gece kutlamak için hepinizi aramızda görmekten mutluluk duymaktadır.
Büyük bir ülke ve Meksika’nın büyük dostu olan Türkiye’de bu kutlamaya liderlik etmek benim için büyük bir onur.
Meksika ve Türkiye’nin birçok faktörle pekiştirilen sağlam bir ilişkisi var: Her iki ülkenin de önemli bir bölgesel ağırlığı var, zengin kültürümüz ve tarihimizle gurur duyuyoruz, en çok ziyaret edilen ülkeler arasında ilk 10’da (10) yer alıyoruz. Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) ve G20, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Meksika, Endonezya, Kore Cumhuriyeti, Türkiye ve Avustralya’nın oluşturduğu MIKTA grubunun üyesiyiz.
Aynı şekilde, Meksika ve Türkiye uluslararası hukuka saygıyı ve çok taraflılığı teşvik ediyor, farklı coğrafi bölgeler arasında bağlantı kuruyoruz ve uluslararası barışa olan güçlü bağlılığımızı sürdürüyoruz. Ülkelerimizin ortak hedefleri var, bu da ikili ilişkilerin geleceğinin umut verici olduğunu gösteriyor.
Doksan altı (96) yıllık diplomatik ilişkilerin ardından Meksika ve Türkiye Cumhuriyeti farklı alanlarda olumlu sonuçlara tanık oldu.
İki bin on üç (2013) yılında stratejik ortaklık kurduk. O günden bu yana siyasi diyalog, üst düzey ziyaretler ve pek çok konudaki işbirliğimiz ciddi oranda arttı. Örneğin geçtiğimiz Şubat ayında Meksika, Türkiye Dışişleri Bakanı H.E. Ülkeme resmi bir ziyarette bulunan Sayın Hakan Fidan. Ayrıca MIKTA Meclis Başkanları Toplantısı’na katılımından dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’u da kabul etmekten onur duyduk. Meksika Turizm Bakanı Miguel Torruco bu yıl İstanbul’u iki kez ziyaret etti.
Meksika ve Türkiye sadece stratejik ortak değil, aynı zamanda çok iyi dostlar. Geçtiğimiz yıl Meksika Donanması’na ait Yelkenli Okul Gemisi “Cuauhtémoc”, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl dönümünü kutlamak üzere İstanbul’a gelmişti. Ayrıca Meksika, 2023 yılında Türkiye’de yaşanan korkunç depremin ardından 200’den fazla kişiden oluşan kurtarma ekipleri ve insani yardım gönderdi.
Kültürel alanda Türk dizilerinin Meksika’da popülerliğinden ve Meksika mutfağının Türkiye’de giderek artan varlığından bahsedebiliriz. Bunun güzel bir örneği Türkiye’deki sekiz Ranchero restoranıdır. Erika Torres, Laura Cabrera ve Froylán Rincón gibi Meksikalı şefler Türkiye’de son derece popüler hale geliyor.
Coğrafi mesafe, iki stratejik ortak arasındaki dostluk bağlarının güçlendirilmesine engel değildir. Türk Hava Yolları’nın İstanbul-Mexico City seferlerinde haftada 11 frekans başta olmak üzere Türkiye’de daha fazla Meksika’yı, Meksika’da ise daha fazla Türkiye’yi tanıtmaya devam edeceğiz.
Antalya Fahri Konsoloslarımızın desteği sayesinde mümkün olan bu Meksika özel gecesinden keyif alacağınızı umuyoruz; İzmir; Kocaeli, Nevşehir ve çevresi, Kazakistan’da Almatı, Gürcistan’da Tiflis. Sponsorlarımıza da katkılarından dolayı teşekkür ederiz: Semolina Azteca Milling Türkiye, AcunMedya, sekiz Ranchero restoranı, Elika Cave Suites, Cappo Parfüm, Mata Otomotiv, Anadolu Efes, Tunç Fırat Dereli avukatları, Kaya Grubu, Meksika Askeri ve Deniz Kuvvetleri Ataşeleri ve tabii ki Çankaya Belediyesi.
Aynı zamanda Meksika’nın İstanbul Büyükelçiliği ile Konsolosluğu arasındaki iyi ilişkileri de dile getirmek istiyorum.
Son olarak, eşim Mediha’nın desteğini ve Büyükelçiliğimizdeki Meksikalı ve Türk meslektaşlarımızın sadece bu etkinliğin hazırlanmasında değil, aynı zamanda sürekli emek vermelerindeki mükemmel çalışmalarını da takdir ediyorum.
Çok teşekkür ederim. Teşekkürler. Teşekkürler.
Viva Meksika, Yaşasın Türkiye!
Konuşmaların akabinde davetlilere Meksika müziğinin eşliğinde dans gösterisi sunuldu.
Öte yandan, davetlilere Meksika mutfağından yemekler ikram edildi.
Davetliler, Meksika dans gösterisi ve müziğinin eşliğinde lezzetli yiyeceklerin tadını çıkararak geceyi tamamladılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi Eğitim-Öğretim Binaları Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Üniversitesi olmayan şehir bırakmayacağız dedik ve bırakmadık. Yükseköğrenim imkânını ülkemizin en ücra köşesine kadar taşıdık. Profesör, doçent ve doktor öğretim üyesi sayımızı da buna göre artırdık” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi 1. ve 2. Etap Eğitim-Öğretim Binaları Açılış Töreni’ne katıldı.
Açılış töreninde yer almaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün şahsen ayrı bir heyecan içerisindeyim. Projesinden temel atmasına kadar, yapım sürecinin her aşamasını bizzat takip ettiğim Marmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi’ni açmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Mensubu olmaktan daima iftihar ettiğim Marmara Üniversitesi’nin benim hayatımda çok müstesna bir yeri var. Bundan 43 yıl önce 1981 yılında şimdiki ismiyle üniversitemizin iktisadi ve idari bilimler fakültesinden mezun oldum. Siyasi hayatınız boyunca şahsıma tevcih edilen 60’ı aşkın fahri doktor unvanlarından en anlamlısını 2013 yılında üniversitemden aldım” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, üniversitenin akademik yıl açılışlarına pek çok kez katıldığını, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak, mezun olduğu üniversitenin her meselesiyle yakından ilgilenerek vefa borcunu ödemeye gayret ettiğini vurguladı.
Bugünkü açılış töreniyle tüm çabaların adeta taçlandırılmış olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin en köklü, en seçkin yükseköğrenim kurumlarından biri olan Marmara Üniversitesi’nin öğrencisi ve mezunu olmaktan gurur duyuyorum. Bu güzide çatı altında aldığımız eğitim hayatımızın her safhasında bize yol gösterdi. Burada kurulan dostluklar ve arkadaşlıkların yeri daima farklı oldu. İnşallah bundan sonra da Marmaralı olmaktan gurur duyacağım” diye konuştu.
“EĞİTİM VE BİLİM ALANINDAKİ HEDEFLERİMİZE BİRAZ DAHA YAKLAŞIYORUZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, üzerinde emeği olan hocalardan vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlık ve uzun ömürler dileyerek bu sene 141. kuruluş yıl dönümünü kutlayan üniversiteye daha nice başarılarla dolu seneler temennisinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ve Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kurt’un yaptıkları konuşmada üniversiteye ilişkin detaylara değindiğini anımsatarak şöyle devam etti: “Burası daha önce dün 44. yılını geride bıraktığımız 12 Eylül askerî darbesine başkanlık eden zatın ismini taşıyan bir askerî kışlaydı. Bu araziyi aldık. Her bakımdan parmakla gösterilecek bir eğitim öğretim külliyesi yapılması amacıyla Marmara Üniversitesine tahsis ettik. Bundan beş yıl önce 29 Kasım 2019 tarihinde külliyemizin temellerini bizzat attık. Marmara Denizi’ne hâkim 2,5 hektarlık bir alan üzerinde konumlanan külliye projemizin 95 bin metrekare inşaat alanına sahip ilk etabını 2021 yılında tamamladık. İkinci etapta ise 167 bin metrekare inşaat alanına sahip yeni fakülteler ve sosyal tesisler bulunuyor. Bugün hem birinci hem ikinci etabın resmî açılışını gerçekleştiriyoruz. Külliyenin bu iki etabında altyapı ve çevre düzenlemeleriyle birlikte Mühendislik ve Teknoloji Fakülteleri, Atatürk Eğitim Fakültesi, Finansal Bilimler Fakültesi, İşletme Fakültesi, İktisat Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi ayrıca hangarlar, yemekhane, öğrenci merkezi, ısı ve trafo merkezleriyle diğer müştemilat yer alıyor. Toplamda 12 milyar liralık yatırımla hayata geçirdiğimiz bu muhteşem külliyemizle Türkiye’nin eğitim ve bilim alanındaki hedeflerimize biraz daha yaklaşıyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, külliyenin şu an kullanımda olan sağlık yerleşkesinde, aralarında yemekhane, kütüphane, çalışma, seminer salonları ile engelliler için diş hastanesinin de olduğu çeşitli inşa faaliyetlerinin sürdüğünü, bunları da süratle bitirerek hizmete açacaklarını ifade etti.
Külliyenin, sadece bulunduğu bölgenin değil, tüm İstanbul’un çehresini değiştireceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, külliyenin inşasında emeği ve alın teri bulunan işçisinden mühendisine herkese teşekkür etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmara Üniversitesi’nin, uluslararası sıralamalarda Türkiye’yi temsil eden ilk 10 üniversite arasında yer aldığını belirterek “141 yıllık köklü tarihinde Türkiye’ye nice siyasetçi, bürokrat, iş insanı, bilim adamı, hoca, gazeteci, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı kazandıran Marmara Üniversitemizin her daim yanında olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Üniversitelerin yurt dışına açılmasını çok değerli bulduğunu dille getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üniversitemizde 136 ülkeden 3 bin 500’den fazla uluslararası öğrencinin tam zamanlı olarak okumasından memnuniyet duyuyorum. Üniversite yönetimini, bu konudaki gayretleri dolayısıyla tebrik ediyorum. Yurt dışı ziyaretlerimizde Türkiye’de eğitim görmüş, akıcı Türkçe konuşan, kendisini milletimizin fahri elçisi olarak gören bakanlarla iş insanlarıyla akademisyenlerle siyasetçilerle çok sık karşılaşıyoruz. Türkiye mezunları, ülkemizden ayrıldıktan sonra da ülkemiz ekonomisine, turizmine, ülkemizin kültür diplomasisine katkı vermeye devam ediyor” şeklinde konuştu.
“TAM ANLAMIYLA BİR NEFRET DALGASI OLUŞTURULMAK İSTENİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada 7 milyonu aşkın uluslararası öğrenci olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada, Avustralya gibi devletler her yıl yabancı öğrencilerden milyarlarca dolar para kazanıyor. Yani ortada bilime, araştırmaya, fikri sermayeye yapılan katkılar yanında ekonomik olarak da çok büyük bir kaynaktan bahsediyoruz. Biz de her yıl binlerce öğrenciyi yurt dışına eğitim için gönderiyoruz. Türkiye’de ise dünyanın 198 farklı ülkesinden yaklaşık 340 bin öğrenci var. Bu öğrencilerin yüzde 95’i kendi imkânlarıyla okuyor yani masraflarının tamamını kendi ceplerinden karşılıyor. Misafir öğrencilerin Türk ekonomisine yıllık katkısı 3 milyar dolar civarında. 2010’ların başında bu rakam yaklaşık 200 milyon dolar seviyesindeydi. Ülkemiz açısından bu tablo eleştirilecek değil, tam aksine alkışlanacak, övünülecek bir durumdur. Hükûmet olarak nitelikli, öğrenmeye, araştırmaya hevesli, ülkemizi tanımak, Türk kültürünü ve dilini öğrenmek isteyen başarılı öğrencilerin Türk üniversitelerinde okumasını teşvik ediyoruz. Ancak son yıllarda kökü dışarıda mahfiller tarafından körüklenen ırkçı faşizm ülkemizin bu gayretlerine sekte vurmaya başladı. Siyasette, medyada ve sosyal medyada bu mesele sürekli kaşınıyor. Gönül coğrafyamızdan gelen öğrencilere, turistlere, yatırımcılara karşı tam anlamıyla bir nefret dalgası oluşturulmak isteniyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14-28 Mayıs seçimlerinde karşısındaki adayın üç beş oy uğruna ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının adeta bayraktarlığını üstlendiğini dile getirerek şöyle konuştu: “Bırakın sosyal demokrasiyi, temel insani değerlerle bile bağdaşması mümkün olmayan faşizan bir dil kullandı. Muhalefet adayının nefret siyaseti karşısında yanındaki yöresindekiler arasında bir vicdan sahibi de çıkıp tek bir cümle kuramadı. İki hafta boyunca köpürtülen nefret siyasetini sessizce seyrettiler. Bir defa şunun bilinmesini isterim. Ülkemizin bin bir emekle inşa ettiği yumuşak gücüne zarar veren bu ırkçı nefretin, masum olmadığı açıktır. Türkiye’de ırkçılık adı altında çok açık bir Türk düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı, topyekûn Türkiye düşmanlığı yapılmaktadır. Bunların bir kısmı özellikle öne çıkan bazı şaibeli isimler apaçık bir ihanet içinde Türk düşmanlarının değirmenine su taşımaktadır. Allah’ın izniyle gençlerimizin bu tuzağa düşmesine fırsat vermeyeceğiz.”
“ÜNİVERSİTELERİMİZİ ESİR ALAN İDEOLOJİK KAVGALARLA MÜCADELE ETTİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülke ve millet olarak hiçbir zaman insanların derisinin rengine, yaşadığı yere, konuştuğu dile göre ayırt edilmediğini vurgulayarak “Biz asırlar boyunca üç kıta yedi iklimde hükümranlık kurmasına rağmen tarihinde sömürgecilik ayıbı olmayan bir devletiz, böyle bir milletiz. Hiç kimse bu beyaz sayfaya leke bulaştıramaz” diye konuştu.
Türkiye’nin marka eğitim kurumlarından biri olarak vurguladığı Marmara Üniversitesinin, uluslararası kimliğini güçlendirerek sürdüreceğine inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmara Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarının ülkenin sancılı, belki de en kaotik yıllarına denk geldiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönemde Türkiye’nin sokaklarında kargaşa, siyasetinde ise istikrarsızlık hâkim olduğunu belirterek “Her yedi sekiz ayda bir hükümetin değiştiği, göreve gelen iktidarların muktedir olamadığı, vatandaşın sorunlarına çözüm üretemediği sıkıntılı günlerdi. O karanlık günlerin ceremesini milletimizle birlikte en çok üniversitelerimiz çekti. Öğretim üyelerimiz ve öğrencilerimiz çekti. Sadece ekonomik zorluklarla değil, üniversitelerimizi esir alan ideolojik kavgalarla da mücadele ettik” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir takım kirli ellerin bu ülkenin pırıl pırıl çocuklarını henüz hayatlarının bağrındayken birbirine düşman ettiğini söyledi.
Sağ, sol, Alevi, Sünni, Kürt, Türk diyerek gençlerin heyecanlarını istismar ederek ailelerine çok büyük acılar yaşattıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin istikbali olan yüzlerce üniversite öğrencisinin hayatını kaybettiğini, gençlerin üniversiteleri esir alan kör şiddetin kurbanı olduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün hatırladıkça yürekleri yakan nice dramatik olay yaşadıklarını belirterek “Burada şu gerçeği açık açık söylemek durumundayım. Hem 27 Mayıs öncesinde hem de 12 Eylül darbesi öncesinde emellerine ulaşmak için hep gençleri kullandılar. Türk ekonomisini çökertmek için gençleri kullandılar. Siyasete müdahale etmek için gençleri kullandılar. Darbeye uygun ortam hazırlamak için bu milletin evlatlarını kullandılar” diye konuştu.
Toplumun kesimleri arasında duvarlar örmek için gençlerin kullanıldığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Tüm bunların bedelini milletçe hepimiz ödedik. Ekonomide kalkınma yolculuğumuzun sık sık kesintiye uğramasıyla ödedik. Demokraside vesayetin gölgesinden çıkamayarak ödedik. Hak ve özgürlüklerde, yasaklara mahkûm edilerek ödedik. Güvenlikte, terör örgütlerine istismar imkânı verilmesiyle ödedik. Toplumsal barışta uzun yıllar kapanmayan kutuplaşmalarla ödedik. Millî birlikte ezeli ve ebedi kardeşliğimizin zayıflatılmasıyla ödedik. Geriye doğru baktığımızda şunu çok net görebiliyoruz. Gençlerimizi birbirine kışkırtan ve kırdıranlar aslında aynı odaklardı. Türkiye kendi iç sorunlarıyla uğraşmaktan dış dünyadaki gelişmeleri takip edemedi. Aşağı yukarı aynı ekonomik yapıya sahip olduğumuz ülkeler koşar adım giderken biz yıllarca yerimizde saydık hatta onlardan geriye düştük.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002’de aziz milletin teveccühüyle göreve geldiklerinde, Türkiye’nin bir daha böyle bir tuzağa düşmemesi için daima çok dikkatli olduklarını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim yaşadıklarımızı gençlerimiz yaşamasın, bizim çektiğimiz sıkıntılarla çocuklarımız karşılaşmasın diye çok çetin mücadeleler yürüttük. Cumhuriyet mitinglerinden, Gezi olaylarına kadar ülkemizin birliğini, dirliğini, demokrasisini hedef alan her türlü girişimin karşısında durduk. Ne esnafın malını, mülkünü yağmalayan Vandalların ne kundaktaki bebekleri katleden bölücü canilerin ne namuslarına emanet edilen silahları, o silahların asıl sahibi olan millete çevrilen FETÖ’cü hainlerin ne de kendini milletten üstün gören bürokratik oligarşinin millî iradeyi gasp etmesine, milleti aşağılamasına, milleti tehdit etmesine izin vermedik.”
Her zaman soğukkanlı olduklarını, sağduyulu davrandıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siyasette nezaketi bir an olsun elden bırakmadık ama milletin emaneti ve iradesi tehdit altında olduğunda hiç tereddüt etmeden tüm gücümüzle buna karşı çıktık. Bizim öfkemiz de sevgimiz de hep milletimiz için oldu” ifadelerini kullandı.
“GEZİ OLAYLARININ MALİYETİ 1,4 MİLYAR DOLARDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeri gelmişken bir hususu tekrar ifade etmek istediğini dile getirerek “Birkaç tane ağacın taşınması bahane edilerek başlatılan Gezi olaylarının Türkiye’ye doğrudan maliyeti, 1,4 milyar dolardır. Dolaylı etkilerini de hesaba dâhil ettiğimizde bu rakam ürkütücü seviyelere ulaşıyor” dedi.
Türk ekonomisinin en parlak dönemini yaşadığı günlerde alevlendirilen bu olaylarla ülkeye karşı büyük bir komplo kurulduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Tarih bilen, ekonomi bilen, küresel siyaseti doğru okuyabilen herkes Gezi olaylarının birilerinin iddia ettiği gibi gençlerin heyecanına verilemeyecek kadar çok katmanlı bir senaryonun parçası olduğunu anlayacaktır. Kimse kusura bakmasın ama biz, bu gerçeklere gözlerimizi kapatamayız. Milleti ve millî iradeyi hedef alan bir kalkışmayı meşru bir demokratik eylem olarak göremeyiz. Gezi olaylarıyla ilgili tarih hükmünü vermiş, millet hükmünü vermiştir. Hepsinden öte bağımsız Türk mahkemeleri hükmünü vermiştir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle sürdürdü: “Şimdi bakıyorsunuz birileri çıkıyor sapla samanı karıştırarak bu meseleyi tekrar gündeme getirmeye çalışıyor. Türkiye’ye milyarca dolar faturası olan böyle bir kalkışma üzerinden kendilerince bir özür bahsi açıyorlar. Onlara şunu söylemek isterim. Evet, 11 sene sonra da olsa çok geç de olsa bu hadiseyle ilgili samimi nedamet cümlelerine ihtiyaç vardır. Gezi olayları sebebiyle çıkıp özür dilemesi gereken birileri varsa bunlar tabii ki demokrasiyi ve millî iradeyi savunanlar değildir. Tam tersine, bu hadisede asıl özeleştiri vermesi gerekenler, haftalarca sokakları ateşe, kaosa, gerileme, kargaşaya boğanlardır. Milletin otobüslerini yakıp yıkanlardır. Çıkıp özür dilemesi gerekenler, Atatürk Kültür Merkezi’nin duvarlarını hakaret pankartlarıyla kirletenlerdir. Çıkıp özür dilemesi gerekenler polise saldıranlar, belediye otobüslerini ateşe verenler, esnafın camını çerçevesini indirenlerdir. Çıkıp özür dilemesi gerekenler, faizlerin tarihimizin en düşük seviyesine indiği IMF’e borcumuzun kapandığı başarılarla dolu bir dönemde Türk ekonomisine milyarlarca dolarlık fatura çıkartanlardır.”
“ÜLKEMİZİ HAK ETTİĞİ YERE TAŞIMAK İÇİN ÇABALARIMIZI ARTIRACAĞIZ”
“Bakınız, biz siyasetçiyiz. Milletin emanetini taşıyan, 85 milyonun mesuliyetini taşıyan insanlarız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletin hakkını, hukukunu savunmak, saldırılar karşısında milletin özellikle iradesinin namusunu korumak bizim asli görevimizdir. Hangi partiye oy verirse versin, vatandaşlarımızı oy tercihlerinden dolayı suçlamaz, iradesini asla sorgulayamaz. Yarım asrı bulan siyasi hayatımız boyunca biz bunu yaptık, inşallah bundan sonra da bu şekilde hareket etmeyi sürdüreceğiz” diye konuştu.
Türkiye Yüzyılı’nı bilimin, teknolojinin ve refahın yüzyılı hâline getirmek için gece gündüz çalıştıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 22 yılda bu hedef doğrultusunda çok önemli adımlar attıklarını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002’de 76 üniversite varken, bugün bu sayısının 208’e yükseldiğini belirterek sanatçı İbrahim Tatlıses’in “Şanlıurfa’da Oxford vardı da gitmedik mi?” sözünü anımsattı.
Şu anda 81 vilayetin 81’inde de üniversite olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üniversitesi olmayan ilimiz yok. Söz verdik, üniversitesi olmayan şehir bırakmayacağız dedik ve bırakmadık. Yükseköğrenim imkânını ülkemizin en ücra köşesine kadar taşıdık. Profesör, doçent ve doktor öğretim üyesi sayımızı da buna göre artırdık. Sadece belli şehirlerde değil, tüm coğrafi bölgelerimizde güçlü, dinamik, üretken bir araştırma geliştirme ve girişimcilik ekosistemi inşa ettik. Önümüzdeki dönemde çok daha fazlasını yapacağız. Bilimde, sanayide, eğitimde, yükseköğretimde, ülkemizi hak ettiği yere taşımak için çabalarımızı artıracağız” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi’nin ülkeye, millete, üniversiteye hayırlı olmasını dileyerek üniversite yönetimine, hocalarına ve öğrencilerine başarı temenni etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılış törenin ardından beraberindeki heyetle birlikte yapımı tamamlanan binalarda incelemelerde bulundu.
ASO BAŞKANI ARDIÇ: ÜLKEMİZİN BAŞKENTİNİ SANAYİ VE TEKNOLOJİNİN DE BAŞKENTİ YAPMA HEDEFİMİZE ULAŞMAYA KARARLIYIZ
Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) iş dünyası ile yabancı misyon temsilcilerini bir araya getirdiği “Geleneksel Büyükelçilikler Resepsiyonu” Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın teşrifleri, yabancı büyükelçiler, siyaset ve iş dünyasının yoğun katılımıyla gerçekleşti. Resepsiyonun açılış konuşmasını yapan ASO Başkanı Seyit Ardıç, “Ülkemizin Başkentini sanayi ve teknolojinin de Başkenti yapma hedefimize, siz değerli sanayicilerimizin azim, destek ve vizyonuyla ulaşmaya kararlıyız” dedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz da, Ankara’nın Türkiye’nin katma değeri yüksek üretim ve ihracatında çok önemli bir paya sahip olduğunu belirterek, “Ankara Sanayi Odamızla, sanayicilerimizle iftihar ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) “Geleneksel Büyükelçilikler Resepsiyonu”, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın teşrifleriyle gerçekleşti. ASO Başkanı Seyit Ardıç’ın ev sahipliğinde, aralarında çok sayıda büyükelçinin de bulunduğu 100’den fazla ülkenin temsilcisi, milletvekilleri, Dışişleri Bakan Yardımcısı Burhanettin Duran, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Safa Koçoğlu, rektörler, iş dünyasının önde gelen isimleri, ASO Meclis ve Komite Üyeleri, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri ve medya temsilcilerinin geniş katılımıyla gerçekleşen resepsiyonun adresi her yıl olduğu gibi Ankara Etnografya Müzesi oldu.
Resepsiyonun açılış konuşmasını yapan ASO Başkanı Seyit Ardıç, “Yabancı misyon ile iş dünyamızı bir araya getirdiğimiz bu davetlerimizde çok güzel iş birliklerinin geliştiğine şahit olduk. Bugünün de yeni ve güçlü dostluklara vesile olacağını ümit ediyorum” dedi. Konuşmasında küresel gelişmelere değinen ASO Başkanı Ardıç, jeopolitik ve politik risklerin yoğunlaştığı bir dönemden geçildiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Küresel ekonomilerde, farklı kritik konuların krize dönüştüğü bir dönemi yaşıyoruz. Başta küresel güvenlik sorunu olmak üzere, politik belirsizlik, enflasyon ve yüksek faiz sürecinden geçiyoruz. Enflasyon, gelişmiş ülke ekonomilerinde yavaşlamış olsa da, faizler yüksek kalmaya devam ediyor. Enflasyonun istenilen seviyeye düşeceğine ilişkin net bir öngörünün olmaması, Merkez Bankalarının bu konuda erken adım atmasını engelliyor. Faiz indirimlerinin daha da gecikmesi küresel finansal koşulların sıkılaşmasına neden olmaya devam ediyor.
Nihayetinde, küresel piyasalarda, uzun dönemli enflasyonun görece olarak hala yüksek olduğu, büyümenin zayıfladığı ve para politikasında sıkılaşmanın devam ettiği makroekonomik yapıyla karşı karşıyayız.”
Avrupa, Asya ve orta Doğu’nun kesişme noktasında yer alan Türkiye’nin bu stratejik konumunun, ticaret, lojistik ve enerji geçiş noktası olma açısından olma açısından büyük avantaj olduğunu belirten ASO Başkanı Ardıç, “Türkiye, hızla büyüyen, dünya ile ekonomik bütünleşmesini sürdüren, 85 milyon nüfusuyla yatırımcılara geniş imkânlar sunan büyük pazar konumundadır ve etki alanı çok geniş bir coğrafyaya yayılmaktadır” dedi.
Avrupa, Asya ve Orta Doğu’nun kesişme noktasında yer alan Türkiye’nin bir köprü görevi gördüğünü anlatan Ardıç, bu stratejik konumun ülkeye ticaret, lojistik ve enerji geçiş noktası olma açısından büyük bir avantaj sağladığını dile getirdi.
“TÜRKİYE, YATIRIMCILARA GENİŞ İMKANLAR SUNAN BÜYÜK BİR PAZAR”
Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusunun ekonomik büyümenin itici gücü olarak önemli bir rol oynadığına; iş gücüne katılım, yenilikçilik ve teknolojiye adaptasyon konusunda büyük fırsatlar sunduğuna işaret eden Ardıç, “Türkiye, hızla büyüyen, dünya ile ekonomik bütünleşmesini sürdüren, 85 milyon nüfusuyla yatırımcılara geniş imkânlar sunan büyük pazar konumundadır ve etki alanı çok geniş bir coğrafyaya yayılmaktadır” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE, KÜRESEL BİR ÜRETİM ÜSSÜ OLABİLECEK POTANSİYELE SAHİP”
Küresel resesyon kaygılarının gölgesinde geçen ve risk algısının oldukça yüksek olduğu 2023 yılında sanayicilerin ve ihracatçıların sayesinde Türkiye’nin önemli ihracat rakamlarına ulaştığını belirten Ardıç, “İhracatımız yılın ilk 8 ayında 170,8 milyar dolar, son 12 ayda ise 261 milyar doları aşarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 220 ülkeye ihracat yapan Türkiye, 151 ülkeye ihracatını artırmıştır. Bu verilerin de ortaya koyduğu üzere Türkiye, bölgesel ve küresel bir üretim üssü olabilecek potansiyele sahiptir” diye konuştu.
“ANKARA, SANAYİ VE TEKNOLOJİNİN DE BAŞKENTİ OLMA YOLUNDA GÜÇLÜ ADIMLARLA İLERLİYOR”
Ülke ekonomik gelişimini sürdürürken; başkent Ankara’nın da, sanayi ve teknolojinin de başkenti olma yolunda güçlü adımlarla ilerlediğini vurgulayan Ardıç, “Üretimimiz giderek katma değeri daha yüksek olan imalat ve bağlantılı hizmet sektörlerine doğru gelişmektedir” ifadesini kullandı.
ANKARA, YÜKSEK TEKNOLOJİ VE AR-GE’NİN MERKEZİ OLMAYA DEVAM EDİYOR
Ankara’nın, Türkiye’nin teknoloji ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinin merkezlerinden biri olduğunu vurgulayan Ardıç, “Başkent’te yer alan teknoparklar; savunma sanayi, bilişim, biyoteknoloji ve enerji gibi yüksek teknolojiye dayalı sektörlerde faaliyet gösteren birçok yerli ve yabancı şirkete ev sahipliği yapmaktadır. Ankara’nın Ar-Ge altyapısı, yenilikçi projelere ve girişimlere yatırım yapmayı düşünen yabancı sermaye için büyük bir cazibe merkezi oluşturmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
Ankara’nın sahip olduğu avantajların, ülke ekonomisine katma değer olarak yansıdığını anlatan Ardıç, imalat sanayisinde teknoloji kullanım durumuna bakıldığında orta ve orta-yüksek teknolojilerin payının Ankara’da diğer illere göre daha yüksek olduğunu söyledi.
Ankara’nın illere göre gayrisafi katma değer üretiminde 2. sırada olduğunu ifade eden Ardıç, şöyle devam etti:
“Ankara en çok ihracat yapan 5. il konumundadır. İhracatının yüzde 90’nından fazlası sanayi sektörü tarafından gerçekleştirilmektedir. 2023 yılında toplam savunma sanayi ihracatının yüzde 35’e yakın kısmını Ankara tek başına gerçekleştirmiştir. İlimiz ayrıca makine, medikal, ulaştırma, elektrik-elektronik, yenilenebilir enerji, madencilik ve müteahhitlik gibi güçlü sektörleriyle öne çıkmaktadır.”
“ANKARA’YI SANAYİ VE TEKNOLOJİNİN DE BAŞKENTİ YAPMA HEDEFİMİZE ULAŞMAYA KARARLIYIZ”
Ankara Sanayi Odası olarak, Başkentimizin üretim ve ihracat potansiyelinin artırılmasına yönelik çeşitli faaliyetler yürütüp, araştırmalar yaptıklarını belirten Ardıç, ASO’nun kısa süre önce yayınlanan 2018-2023 yıllarını kapsayan Ankara’nın Dış Ticaret Analizi ve Teknolojik Boyut Çalışma Raporu’na da değinerek şunları söyledi:
“Raporda Ankara’mız ile diğer 5 büyük sanayi kenti İstanbul, İzmir, Kocaeli, Bursa ve Gaziantep’in ihracat performansını, teknoloji sınıflandırmasına göre analiz ettik. Ankara’nın ihracatında yüksek teknoloji payının %13 ile, %3,8 olan Türkiye ortalamasından ve diğer 5 büyük sanayi şehrinden kat be kat yüksek olduğu görüldü. Bu oran İstanbul’da %5, İzmir’de %2, Kocaeli, Bursa ve Gaziantep’te ise sadece %1. Gururla belirtmek isterim ki, ülkemizin Başkentini sanayi ve teknolojinin de Başkenti yapma hedefimize, siz değerli sanayicilerimizin azim, destek ve vizyonuyla ulaşmaya kararlıyız.”
Yüksek ve orta yüksek teknolojide çok ciddi yatırım alan Ankara’nın önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin teknolojik üretim ve ihracat üssü olacağına inandığını belirten ASO Başkanı Ardıç, “Çalışmalarına başladığımız ASO Ankara Teknoloji Üssü projesiyle başkentimizin teknoloji üretim ve yüksek katma değer düzeyini üst seviyeye çıkarmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
Gümrük Birliğinin, 1995 yılından bu yana Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında ekonomik iş birliğini güçlendiren en önemli araçlardan biri olduğunu anlatan Ardıç, buna karşın dünya ekonomisinde ve ticaretin doğasında meydana gelen değişikliklerin bu anlaşmanın yeniden değerlendirilmesini zorunlu kıldığını, AB’ye üye olmadan imzalayan tek ülke olarak Türkiye’nin bunun dezavantajını yaşadığını dile getirdi.
Gümrük Birliği’ni oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın revize edilmesinin gerektiğini vurgulayan Ardıç, “Bu kapsamda, AB ticaret politikası oluşturulurken Türkiye ile danışma prosedürleri güçlendirilmeli, iki taraf arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü için etkin bir mekanizma kurulmalıdır. Yine Türkiye’nin AB’nin üçüncü ülkeler ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının dışında kalması sorununun çözümlenmesi ve kara yolu taşımacılığındaki kotaların kaldırılması gibi konular yer alıyor” dedi.
“MALLARI SERBEST DOLAŞTIRIYORUZ, SANAYİCİLERİMİZ VİZE ALAMIYOR”
Gümrük Birliği ile ilgili bir diğer konunun vize sorunu olduğunu anlatan Ardıç, “İş görüşmeleri ve iş anlaşmaları yapmak, fuarlara katılmak için AB ülkelerine seyahat etmek isteyen iş insanlarımız vize engeli ile karşılaşmaya devam ediyor. Bu durum hem maddi bir külfet, hem zaman kaybı hem de psikolojik bir bariyer oluşturuyor; Gümrük Birliği’nin işleyişini de olumsuz yönde etkiliyor. Özetle, malların serbest dolaşımı için karşılıklı imza atıyoruz, malları serbest dolaştırıyoruz, ancak bunları üreten sanayicilerimiz sınırda bekletiliyor, vize alamıyor, ürünlerini fuarlarda bile sergileyemiyor” diye konuştu.
“EKONOMİ YÖNETİMİMİZE DESTEĞİM TAM”
“Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hissedilen zorlu ekonomik koşulları, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz’ın koordinasyonundaki ekonomi yönetimimizle kısa sürede atlatacağımıza inancımızın tam olduğunu da vurgulamak istiyorum” diyen ASO Başkanı Ardıç, şunları söyledi:
“Son dönemde makroekonomik dengenin sağlanması amacıyla uygulamaya konulan rasyonel politikaların etkilerini görüyoruz. Bu zor zamanların sonrasında yaşayacağımız istikrarlı bir dönem beklentisi ile Ankaralı sanayiciler olarak ekonomi yönetimimize desteğimizin tam olduğunu belirtmek isterim.
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz’ın açıkladığı Orta Vadeli Programda yapısal reformlarla destekli makro istikrara yönelik politika hedeflerini görmek bizleri daha da umutlandırıyor.
Sanayicilerin ekonomi politikalarına olan desteği, ülkemizin sürdürülebilir kalkınması ve küresel rekabet gücünün artırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Sanayicilerimizle hükümet arasında kurulacak güçlü iş birliği, hem ekonomik hem de toplumsal hedeflerimize ulaşmamızı sağlayacaktır. Hep birlikte çalışarak, ülkemizi daha güçlü, daha rekabetçi ve daha müreffeh bir geleceğe taşımak mümkün olacaktır.”
CEVDET YILMAZ: ANKARA SANAYİ ODAMIZLA SANAYİCİLERİMİZLE İFTİHAR EDİYORUZ
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da konuşmasında, Ankara Sanayi Odası’nın Geleneksel Büyükelçilikler Resepsiyonu’na katılmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Ankara’nın çok önemli bir ekonomik merkez olduğunu belirten Yılmaz, Ankara’nın Türkiye’nin katma değeri yüksek ekonomik, üretim ve ihracatında çok önemli bir paya sahip olduğunu söyledi. Yılmaz, “Başta Ankaralı sanayiciler, ihracatçılar olmak üzere tüm Ankaralı iş insanlarını yürekten tebrik ediyorum. Ankara Sanayi Odamızla, sanayicilerimizle iftihar ediyoruz. Başarılarını tebrik ediyoruz. Bundan sonraki dönemde de kamu, özel sektör, sivil toplum hep birlikte Türkiye yüzyılını 85 milyon olarak inşaa etmeye devam edeceğimizin altını çizmek istiyorum” ifadelerini kullandı.
YILMAZ: TEMEL HEDEFİMİZ ENFLASYONU DÜŞÜRMEK
Ekonomik gelişmelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Orta Vadeli Program’ın (OVP) öngörülebilirliği güçlendirdiğini, böylece yatırım için sağlıklı bir ortamın sağlandığını dile getirdi.
Yılmaz, Türkiye’nin yeşil ve dijital dönüşüme hızlı ve etkili şekilde uyum gösterebildiği ölçüde ekonomisini ve sosyal refahını da yükseltebileceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bu çerçevede bir taraftan bu dönüşümü yaparken bir taraftan da az önce dediğim üzere temel hedefimiz enflasyonu düşürmek. Enflasyonu düşürelim ki daha istikrarlı bir ortam oluşsun. Bazen büyüme, enflasyon tartışmaları yapılıyor. Kısa vadede elbette bazı zorluklar içeriyor bu mücadele. Ama şunun bilincinde olmamız lazım. Orta ve uzun vadede büyüme ve enflasyon arasında bir çelişki yoktur. Tam aksine bunlar birbirini destekleyen süreçlerdir. Enflasyonun düştüğü bir ortamda öngörülebilirlik artar, istikrar yükselir, yatırım ortamı iyileşir, büyümeniz istikrarlı bir şekilde devam eder. Dolayısıyla bunları birbirinin zıddı gibi görmemek gerekir.”
GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN GÜNCELLENMESİ
Türkiye ekonomisinin geçen yıl 1,1 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştığını ve bu yıl sonunda 1,3 trilyon dolarlık bir ekonomi olmasının beklendiğini kaydeden Yılmaz, kişi başına düşen gelirin bu yıl sonu itibarıyla 15 bin doları aşacağını, OVP’nin sonunda ise bu rakamın 20 bin doları aşacağını kaydetti.
Türkiye’nin gelecek dönemde daha fazla sermaye ve nitelikli iş gücünü cezbetmeyi amaçladığını, bunun sosyal refahın yükselmesine katkı sağlayacağını dile getiren Yılmaz, Türkiye’nin Uluslararası Doğrudan Yatırım Stratejisi doğrultusunda gelecek 4-5 yıllık süreçte dünya genelindeki uluslararası sermayenin yüzde 1,5’ini çekmeyi hedeflediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerektiğini, bunun her iki taraf için de faydalı olacağını vurgulayarak, Avrupa Birliği’nin de ekonomik büyümesine ve rekabet gücünün artmasına katkı sağlayacak bu güncellemenin, Türkiye için de yeni fırsatlar yaratacağını sözlerine ekledi.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.