Başkent Üniversitesi Mete AKYOL Konferans Salonu’ndaki etkinlik kısa adı ATAMER olan Atatürk İlkeleri Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce “TÜRK’ÜN GERÇEK ZAFER GÜNEŞİ” temasıyla gerçekleştirildi.
ATAMER Müdürü Prof. Dr. Mustafa GÜNDÜZ’ün moderatörlüğünde yapılan konferansta, ATAMER Müdür yardımcısı Dr. Emine KISIKLI ile ATAMER Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halil ÖZCAN, 30 Ağustos’un Türk Milleti için anlam ve değerini anlattılar.
Konferans, ATAMER Müdürü Prof. Dr. Mustafa GÜNDÜZ’ün konuşmasıyla başladı.
Prof. Dr. Mustafa GÜNDÜZ şunları söyledi: “Başkent Üniversitesi kurucusu Prof. Dr. Mehmet HABERAL, O’nun Cumhuriyet ve onunla ilgili değerlere yönelik duyarlılığı bizimle bu günleri anma hatırlatma ve sizlerle paylaşmamızı beraberinde getiriyor.
Başkent Üniversitesi kurucusunun bu duyarlılığı aslında üniversitenin çalışanlarının laik demokratik bir ülke içinde yaşamaktan, mutlu olabileceği bir ülkeyi nasıl bir inşaa edebileceği ve hepinizin bildiği sloganıyla da hafta yedi gün, 24 saat çalışmak suretiyle bu hedefe doğru yürüyebileceğimizin ilk işaretlerini vermiş ve kendisi de en büyük eserim dediği bu üniversiteyi kurmuş.
Kampüsün içinde yaşamaktan mutluluk duyduğumuz bir ortamdayız. Bu ortamda tekrar bu duyarlılığa eşlik etmek suretiyle buyurduğunuz için teşekkür ediyorum.
Söz Sayın Halil Özcan’da O, bize bu süreçte yani 26 Ağustos‘ta başlayıp 9 Eylül‘de tamamlanan ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kaldırım taşlarını oluşturan adımları anlatırken Yunanlıların ve İngilizlerin bu süreçte aldıkları roller ve Mustafa Kemal Atatürk’ün not defterinden hareketle değerlendirmelerde bulunacak.
ATAMER Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halil ÖZCAN da şunları söyledi: “30 Ağustos Türk Kurtuluş Savaşı’nın, Türk’ün kurtuluşunun ve askeri başarısının zirvesi ve kuruluşunda anahtarıdır ve 102’inci yılını kutluyoruz. Ama bu yıl 30 Ağustos’la ilgili çok önemli 100’üncü yıl etkinliği var O da Atatürk’ün 30 Ağustos 1924’te ilk defa Dumlupınar Meydanı’na gidip orada bu savaşın sürecini ve sonucunu kendi ağzından değerlendirmesinde. Bu açıdan böyle bir etkinlikte görev almaktan dolayı mutlu olduğumu ve sizlerle konuşma fırsatı yakaladığım için de mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum.
Önce şu şuradan başlayalım. Bunu Amerikalı general Charles Hitchcock SHERRILL tespit etmiş. Türkiye’de büyükelçilik yaptı SHERRILL.
Atatürk’le defalarca konuştu. Atatürk isminde bir kitap da yazdı: “Türkler genelde büyük başarılarını doğudan yürüyüşleri ile yapmıştır ve Mustafa Kemal Paşa Anadolu’da Doğu’ya gidebileceği en uç noktaya gitti, Erzurum’a oradan Batı’ya yürüdü. Zaferini yine Doğu istikametinde kazandı ki bu da Türklerim tarihiyle uyumludur.”
Burada, bu savaşı anlatacagız. Ama bu savaşta şunu belirtmek gerekiyor. Türk milletinin Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yaptığı savaşın bir özelliği var ve Atatürk kendisini SHERRILL ya da diğer yazarlar da başka komutanlarla karşılaştırdığında; Napolyon ile iskenderun‘da karşılaştırıldığında şunu söyler. “Onlar istila ordularının başında başka ülkelerin topraklarını zapt etmeye gitti. Oysa ben sadece savaşlarımı vatanımı savunmak için yaptım. Türk Kurtuluş Savaşı Dünya savaş tarihinin en ahlaklı ve en haklı savaşıdır ve hukuk temelinde yapılmıştır. “Bir meşru müdafaa savaşıdır.” Bunun özellikle altını çizeyim. İngiltere birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıktığımız için Mondros ateşkes antlaşması ve Sevr antlaşmasında kazanımlar elde etti. İngiltere Yunanistan’ı Anadolu işgallerinde kullanmak suretiyle Mondros‘taki ve Sevr‘daki kazanımlarını daha da artırmaya ve bunları kalıcı hale getirmeye çalışıyor ve bunun bayraktarlığını İngiltere başbakanı David Lloyd George yapıyor. Bu David Lloyd George nasıl İngiltere’de iktidara geldi.
Atatürk’ün Çanakkale 1915’teki başarılarından sonra İngiliz kabinesi bu savaşın yenilgisini tetkik etmek üzere bir heyet gönderdi. O heyetin raporları doğrultusunda mevcut İngiliz başbakanı Asquith istifa etti. Onun yerine Lloyd George geldi, dikkatinizi çekiyorum. Lloyd George Atatürk’ün Çanakkale’deki askeri dehasıyla İngiltere’de başbakan olmuştur. Ne zaman istifa edecek. Lloyd George Mudanya ateşkes antlaşması’ndan bir hafta sonra 18 Ekim’de bu kez Atatürk’ün diplomatik askeri dehasının yanında diplomatik dehasını kullanması sonucu gidecektir. Yani bu Lloyd George’u Atatürk getirdi, Atatürk götürdü. Bu Şark meselesinin şampiyonu bir adam ve Türkleri Anadolu’dan atmak istiyor. Davamız, bir yönüyle bu ve büyük Taarruz‘dan önce Ağustos ayının sonunda yaptığı konuşmada diyor ki; “Türklerin dostluğuna güvenilmez onlar Boğazları kapatmak suretiyle hem müttefikimiz olan Rusları çökertti hem de Romanya’yı çökertti hangi dostluktan bahsediyorsunuz” ve Townshend, bize esir düşen. Kut’ül Amare’de, Türklere esir düşen İngiliz, 110 milletvekili ile birlikte Lloyd George’u Türklerle barış yapması konusunda ikna etmeye çalışıyor. Sonra Townshend onları ikna edemeyince doğrudan Anadolu’ya geliyor. Konya’ya geliyor ve 24 Temmuz’da Atatürk’le görüştükten sonra diyor ki; “Anadolu’daki havayı ve askeri kararlılığı henüz İngiliz hükümeti anlamış değil, çok büyük tehlike içerisinde ve Mustafa Kemal Paşa yapacağı hareketle bizim bütün Müslüman sömürgemizdeki halkları ayaklandırabilecek duruma gelmiştir. Bu durum İngiltere tarafından bilinmiyor.”
Lloyd George bütün geleceğini ve kariyerini Anadolu’da Yunanistan’ın işgalinin başarılı olmasına dayamış, hatta Kütahya Eskişehir Savaşı ndan sonra Lloyd George’un meşhur bir sözü var, “artık yunan ordusu Sevr‘le de yetinmez.” İngiltere bahsini böyle kapatabiliriz. Yunanistan çok ilginç bizim tarih yazımında ve anlatımında doğrudan muhatabımız olan Yunanistan tarihine bakılmadan kurtuluş Savaşı’nı anlatmamız belki biraz bazı olayların sebep-sonuç ilişkisindeki bağlantılarımızı ortadan kaldırıyor. Yunanistan da Birinci Dünya Savaşı’na girdiğinde Kral Konstantin tahtta, Kral Constantine Alman İmparatorluğu’nun damadı. Almanya’ya karşı savaşmak istemediği için Venizelos‘la çatıştı. Venizelos, İngiltere ve Fransız yardımıyla tahtını devirdi ve Constantine tahtan uzaklaştırılarak yerine oğlu Alexander gelmişti. Alexander’ın Yunanistan sarayında, Ekim 1920’de Saray bahçesinde evcilleştirdiği bir maymun var ve bir kurt köpeği, çoban köpeği var. Çoban köpeği maymuna saldırıyor. Alexander maymunu korumak isterken maymun korkudan Alexander’ı ısırıyor, Bunun sonucunda Alexander 25 Ekim 1920’de ölüyor. Yerine Yunanistan’da devrik Kral Konstantini getiriyorlar. Kral Constantine itilaf devletlerine olan mahcubiyetini giderebilmek Anadolu’ya daha fazla asker göndermek için bizzat kendisi kral 12 Haziran 1921’de önce İzmir’e, sonra Kütahya’ya geliyor. Kütahya Eskişehir Savaşı’ndan önce savaş konseyini topluyor. Biz Kütahya Eskişehir ve Afyon‘u terk ederek Polatlı‘ya Sakarya’nın doğusuna kadar geliyoruz. Burada, Yunanistan’da böyle bir durum var ama Yunanistan’da bize benzer bir yanılgı var. O da şu: Kral Konstantin‘in tahta tekrar gelmesiyle Venizeloscu askerler ve kralcı askerler çatışması yaşanıyor. Yunan ordusu bizim büyük Taarruz‘dan önce siyasetin içine tamamen bulaşmış durumdalar. Böyle bir dezavantajları var. Biz bunu bir kere bu büyük Taarruz ve başkomutan meydan Savaşı’nı anlatmadan önce şunun da hakkını vermek gerekir. Bu başkomutan‘ın ikinci meydan Savaşı birincisi Sakarya Savaşıydı. o savaş bin yüz on kilometrelik bir cephede seyrediyordu. Buradaki savaş Marmara Denizi’nde Menderes’e kadar 745 kilometrelik geniş bir sahada cereyan edecek bir savaş. Çok daha büyük, şimdi bu savaştan önce Türk ordusunun hazırlıklarini söyleyeyim. Mustafa Kemal Paşa’nın dahiyane tutumuyla sadece eksikliklerimiz giderilmedi. İyi olan günlerimiz daha iyi nasıl yapılabilir diye üzerinde düşünüldü. Şöyle anlatayım; Türklerin süvari gücünün iyi olmadığına inanmayan yok. Yine de Konya’da bir süvari mektebi açılıyor ve bütün süvariler orada tekrar eğitimden geçiriyorlar. Nalbant okulu açılıyor. Eyer atölyesi kuruluyor bütün tümen komutanları seviyesinde top atışı füzenleniyor ve toplar toplanarak ayarları yapılıyor.
Türk ordusu, kendi vatanını savunacağı için o saldırıya bir an önce geçmek istiyor. Yunan tarafına geldiğimizde başka bir toprakta bu çocuklar kandırılıp gelmiş, bir an önce Anadolu’dan Türkleri yeneceksiniz ve çekileceksiniz diyorlar. Yunan ordusu bir taarruzdan önce bir izin başlatıyor diyorlar ki askerlere sırasıyla ikişer hafta izin verelim memleketlerini görüp gelsin, giden askerler birinci partide izne gönderilen askerler geri dönmediği için Yunan ordusu izinleri kaldırıyor. Şirazi’nin şöyle bir tabiri var diyor ki; duran su kokar ya da yosun toplar.” Yunan ordusu aynen öyleydi. Türk ordusunun avantajı ne? Türk ordusu kendi vatanını savunuyor ve Türk ordusunda arkadan destek geliyor kadını kızı çoluğu çocuğu, yaşlısı ve bütün Anadolu hepsi cepheye sarkmış, işte böyle bir moral ve motivasyonla Türk ordusu Yunan ordusunun karşısına çıkacak. ama bu başarıyı sağlayabilmek için Atatürk diyor ki; “şimdi bir taarruz yapacağız taarruz da denk kuvvetlerin birbirine başarısı olamaz Denk kuvvetlerin olamayacağına göre bir yere kuvvet yıkacağız. beklenmedik bir zamanda o kuvvetle taarruz başlatacağız. cepheyi yarıp geçeceğiz. Yunan ordusu genelde Emirdağ ve Emirdağın kuzeyinde Eskişehir istikametinden düz olduğu için taarruzu oradan bekliyor özellikle Akarçay ve Afyon’un güneyi çok engebeli arazi olduğu için ve buraları tel örgülerle çevirdikleri için İngilizler de gelip Türkler burayı altı ayda aşamaz bu engelleri diye rapor verdiği için oradan taarruz beklemiyor.” Atatürk bu kararı aldığında şöyle diyor; “Biz, birliklerimizi birinci Ordu’nun savundugu Emirdağ Eskişehir arasındaki birliklerden büyük bir birliği Afyona kayracağız Akarçay’ın güneyine ve oradaki 40 kilometrelik bir bölümde Çiğiltepe‘ye kadar olan bölümde birliklerimizi yığacağız ve onun içerisinde de 13 kilometrelik bölümde de kesin imha hareketini başlatacağız Bunun için birliğin kaydırılması lazım ne kadar birlik? beş piyade Tümeni bir de süvari Tümeni kaydırılacak. “Atatürk’e diyorlar ki; “Böyle bir şey yunan ordusu fark ederse Ankara değil, Türkiye’nin en doğu ucunda bile Yunan ordusunu durdurabilecek hiçbir kuvvetimiz yok.”
Atatürk ayağa kalkıyor ve diyor ki; “Tarih önünde bu sorumlulugu ben alıyorum.”10 gün boyunca şunu istiyor. “Birlikler gece karanlık olduğunda intikale başlayacak. Afyon’a doğru; Ama, bu arada da birlikler sanki Emirdağ‘ın ilerisinde kuzey hareket ediyormuş gibi de orada bir hareketlilik meydana getirecekler. gündüz kesinlikle hareket edilmeyecek. Çünkü gündüz Yunan keşif ve gözetleme uçağı var. Bir de de bu on gün içerisinde Ordu’dan firar edilmesi engellenecek eğer Yunan casusları varsa onlar gidip haber vermesin diye.” işte Atatürk’ün on gün boyunca şunu soruyor. “1~ Türk ordusu belirlenen hedeflere vardı mı? 2~Yunan ordusunda bir hareketlilik var mı? onuncu günün sonunda ayağa kalkıyor bu iş bitti.
Şimdi, Sun der ki “Savaşı kazanan komutan Savaşı savaştan önce planlarıyla kazanır.”
Atatürk savaşa girmeden Savaşı kafasında kazanmıştır. O, birlikleri kaydırdı en son O, 40’ıncı km’de Çiğiltepe’nin hemen yanında Ahır Dağları’nda Fahrettin Altay komutasındaki Türk Süvari kolordusu gece hem de O, atları süvariler yedeğine alarak ve atların ayağına bezler bağlayarak ses çıkarmadan arkaya getirip Sincanlı’ya doğru gelip Yunan ordusuna arkadan kuşatarak, Yunan ordusunun demiryolu, ulaşım ve haberleşme ağlarını kestikten sonra artık iş O büyük Taarruz’du. O. Kocatepe‘ye çıkmaya ve O işareti vermeye kalmıştır. O, işarette verildi ve O, zafer kazanıldı. Sadece Atatürk’ün not defterinden şunu söylememe izin verin. Not defterinde bağlıyor ve zaten O, 1 Eylül‘de Trikopis esir aldıktan sonra da “ORDULAR, İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR. İLERİ” diyor. O ileri sadece Türk ordusunun bir zafer kazanması değil, aynı zamanda çağdaş medeniyet ve aydınlık Cumhuriyeti’nin geleceğini de müjdelemiştir.”
Moderatör ATAMER Müdürü Prof. Dr. Mustafa GÜNDÜZ, İlk konuşmacı Halil ÖZCAN’ın konuşmasından sonra ATAMER Müdür yardımcısı Emine KISIKLI’ya söz verirken de şöyle konuştu: “Halil hocamla hep böyle coşkulu heyecanlı programlar yaptık. Afyon dedi. Nazım Hikmet’in Kuvay-ı Milliye Destanı’nda AĞUSTOS kısmını anlatan ifadeleri bizi her zaman heyecanlandırmıştır.
Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu. Paşalar, “üç”dediler. Sarışın bir kurda benziyordu ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar eğildi durdu. Bıraksalar ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe‘den. Afyon ovasına atlayacaktı, atladı.
Burası, 9 Eylül’e kadar olan kısmının bir bölümünü ifade etti. Şimdi madem böyle onurlu gururlu ve üzerinde yaşadığımız toprakları günümüzün terimleriyle söyleyecek olursak emperyalistlerin sömürüsünden kurtarıp esas itibari ile de bizi uşak olmaktan kurtaran bir harekat sonuçları itibari ile Nasıldı? ve günümüze kadar yansıyan belirtilerini de Atatürk İlkeleri Araştırma ve Uygulam Merkezi ‘nin en kıdemli ama aynı zamanda en zarif kraliçesi Emine hanımdan diliyoruz”
ATAMER Müdür yardımcısı Dr. Emine KISIKLI da şunları anlattı: “Yıldönümünü kutlamak da olduğumuz 30 Ağustos Zafer bayramı aslında Türk milletinin milli mücadeleye son noktayı koyduğu milli mücadelenin askeri safasını kapattığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanının önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmayı başardığı çok önemli bir tarih. Büyük Taarruz ile ilgili olarak Büyük önderimiz Atatürk şu değerlendirme yapmış. “Her evresi ile düşünülmüş hazırlanmış yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekat, Türk ordusunun subaylarının ve komuta kademesinin yüksek gücünü yiğitliğini saptayan bir yapıttır. Bu yapıt, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin olumsuz anıdır. Bu yapıtı yaratan bir ulusun çocuğu olmakla ve bu ulusun baş komutanı olmakla sevinç ve mutluluk duyuyorum.”
Atatürk bir büyük Taarruza neden gerek duydu? kısaca birkaç cümleyle onun üzerinde durmam gerekirse bilindiği üzere Osmanlı devleti birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmıştı ve bir tek Osmanlı devleti ile ateşkes yapılmış savaşa son nokta koyulmuş ve son derece ağır Mondros ateşkes antlaşması Türklere kabul ettirilmişti ve mütarekenin yedinci maddesine dayanarak itilaf devletleri Osmanlı devletini paylaşım projelerini uygulamaya koydular ve Halil Hocamın da belirttiği gibi 1916’da İngiltere’de iktidara gelen Lloyd George bu projenin hararetli savunucusuuydu ve uygulayıcısıydı. Mondros mütarekesinden sonra daha müterakenin mürekkebi kurumadan işgaller başladı şartlar gereği. Fakat bu işgaller karşısında şartlar gereği hemen bir milli mücadele hareketine yönelmeye cesaret edemeyen Türk milleti, artık bardağı taşıran bir olayın yaşanmasıyla birlikte harekete geçti.
Bu olay, 15 Mayıs 1919 İzmir’in Yunanlar tarafından işgali olayıydı. Bu olayın hemen akabinde 16 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal kafasında tasarladığı yeni Türk devletini kurma düşüncesiyle yola koyuldu ve Bandırma vapuruna binerek 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’a ayak bastı. Mustafa Kemal’in amacı yeni bir Türk devleti kurmaktı. yok olan Osmanlı Toprakları üzerinde. Fakat bunu bir bağımsızlık savaşı ile birlikte gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Çünkü bir bağımsız devletimizin olabilmesi için önce milletimizin esaretten kurtarılması lazım. Dolayısıyla Türk milleti kararını verdi. Atatürk önderliğinde bir milli mücadele yaptı. Diğer cephelerdeki başarılarımızın ardından bütün imkanlarımızı batı cephesine kaydırdık. Batı cephesinde birinci ve ikinci İnönü Savaşlarıyla Yunan ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı.
Eskişehir ve Kütahya Savaşları’nda kısa soluklu bir yenilgimiz olsa da hemen tedbirlerinizi aldık ve Halil hocanın belirttiği gibi Mustafa Kemal Başkomutan yetkisi ile Sakarya meydan muharebesi’ni yönetti. Sakarya meydan muharebesi’nde biz Yunan ordusunun üçte birini yok etmeyi başardık. Bu çok önemli bir başarıydı. Fakat imkanlarımız tükendi. imkanlarımız tükendiği için kaçan Yunan birliklerini takip edemedik ve Anadolu’dan çıkaramadık. Dolayısıyla işte biraz önce Mustafa Kemal’in sözünü ettiği bir taarruza ihtiyaç vardı. Fakat bu taarruz son derece gizli yürütülmeliiydi. Yunan ordusu rehavete sürüklenmeliydi ve Mustafa Kemal bu taarruz kararını 1922 Haziran’ında aldı ve bu kararından sadece Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’yı batı cephesi Komutanı İsmet Paşa’yı ve Milli Savunma Bakanı Kâzım paşayı bilgilendirdi, hazırlıkları yürüttü. Bir taraftan da “biz savaşa çok da istekli değiliz” mesajı vermeye yönelik adımlar da atıldı.
İtalyanlar, 30 Ağustos zaferinden, Fransızlar da Sakarya meydan muharebesi‘nden sonra Anadolu macerasına son noktayı koymuşlar ve Anadolu’dan çekilmişlerdi.
İngilizler dolayısıyla artık tek başına Yunanlılara ne kadar destek verselerdi sonuç elde edemeyeceklerini görünce Türklerle kalıcı barış için masaya oturma kararı verdiler. Büyük Taarruz‘un bizim açımızdan son derece önemli olan yanı Kürtlerle kalıcı barış görüşmelerinin yapılmasının sağlanmasıdır.
Bu görüşmeler o dönemde tabi nerede yapılacağı çok netleşmemiş olduğu için kalıcı barış olarak geçse de bu görüşmeler Lozan barış görüşmeleridir ve bu Mudanya mütarekesi yine İstanbul ve Boğazlar çevresindeki İngiliz birliklerinin buradan çıkarılması, meselesinin de konuşulması bu kalıcı barış görüşmelerini bırakılmıştır.
Büyük Taarruz bizim açımızdan şu yönüyle de çok önemlidir. büyük Taarruz ile birlikte Osmanlı devletine kabul ettirilen ama Ankara Hükümeti’nin Atatürk liderliğinde bir türlü kabul etmeye yanaşmadığı Sevr barış antlaşması yırtılıp atılmış ve geçerliliğini yitirmiştir.
Lozan antlaşmasıın imzalanması ile birlikte yeni bir Türk devleti doğmuştur. Lozan’dan sonra artık varlığını ve bağımsızlığını dünya kabul ettirmeyi başarmış olan Atatürk 23 Nisan 1920’de temellerini attığı yeni Türk devletinin adını koyacak ve cumhuriyeti ilan edecektir.
Büyük Taarruz askeri gücü ne kadar üst düzeyde olsa bile Türklerin kesinlikle esir edilemeyeceği gerçeğinin batılı devletler tarafından görülmesini sağlamıştır.
Tabii ki Türk milletinin tarihi zaferlerle doludur. Afyonkarahisar Dumlupınar meydan muharebesi ve onun bir parçası olan 30 Ağustos zaferi Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından biridir.
Türk milletinin bağımsızlığına kavuştuğu Lozan barış görüşmelerinin yapılmasının sağlandığı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanının önündeki bütün engellerin kaldırılmasının başarıldığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin bu zaferle taçlandırdııldığı önemli bir olaydır. 102 yıl önce bize bu büyük zaferi kazandıran başta büyük önderimiz gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bu orada hayatını kaybetmiş tüm şehitlerimizi Allah’tan rahmet diliyorum iyi ki bu zaferi bize hediye etmişler ruhları şad olsun.
Konuşmalardan sonra, konferansa katılan konunun uzmanları ve öğretim üyeleri 30 Ağustos Zaferiyle ilgili görüş ve düşüncelerini paylaştılar.
Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd, Türk ve Pakistan silahlı kuvvetleri arasındaki savunma bağlarının ve mükemmel işbirliğinin iki ülke arasındaki stratejik ikili ilişkilerinin güçlü bir direği olduğunu söyledi.
Ticaret Bakanı Bolat, Türkiye ve Pakistan’ın halkları için istikrar ve ekonomik başarı yolunda ilerlediğine inandıklarını kaydetti.
Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü Büyükelçi Yusuf Cüneyd ve Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR’un ev sahipliğinde Ankara’daki Büyükelçilik rezidansında düzenlenen bir resepsiyonla kutlandı.
Pakistan’ın Ankara Büyükelçiliği rezidansında düzenlenen resepsiyonda, Türkiye’yi temsilen Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak yer aldı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu da resepsiyonda bulundu.
Pakistan Savunma Günü resepsiyonuna Büyükelçiler, Askeri Ataşeler elçilik görevlileri ile seçkin bir davetli topluluğu da katıldı.
Resepsiyon, iki ülkenin milli marşlarının seslendirilmesiyle başladı.
Savunma Günü dolayısıyla hazırlanan tanıtım filminin gösteriminden sonra konuşmalara geçildi.
Savunma Günü resepsiyonunda ilk konuşmayı Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR yaptı.
İmran NOOR konuşmasında şunları söyledi: “Pakistan’ın 59’uncu Savunma Günü’nde sizleri ağırlamak gerçekten büyük bir onur ve ayrıcalık.
Bugün, Pakistan Silahlı Kuvvetleri’nin cesur askerlerinin 06 Eylül 1965 tarihinde, ülkelerine yönelik saldırılar karşısında, vatanlarını savunmak için gösterdikleri nihai cesaret ve fedakarlıkları anma günüdür.
Pakistan halkının o gün, Silahlı Kuvvetlerini desteklemek için gösterdiği birlik duygusu ve dayanıklılık ruhu, sonraki nesillere ilham vermeye devam etmektedir.
Bugün, Pakistan halkının ve Savunma Kuvvetlerinin anayurdumuzu savunma ve tüm zorluklara karşın doğruluk ve adaleti yüceltme konusundaki kararlılığını işaret etmektedir.
Pakistan Silahlı Kuvvetleri, coğrafi sınırlarını korumaktan başlayarak, dünya çapında Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Harekatlarında önemli rol oynayarak, bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğin desteklenmesine önemli katkılarda bulunmaktadır.
Bugün, toplumları tehdit etmeye devam eden terörle mücadelede yaşamlarını feda eden Pakistan Savunma Kuvvetleri ve diğer kolluk kuvvetlerinden yüzlerce erkek ve kadına ithaf edilmiştir.
Bu, Pakistan’da terör belasının kurbanı olan yüzbinlerce erkek, kadın ve çocuğun yaşamlarına saygı duruşunda bulunma anıdır.
Bugün, Pakistan halkının ve kolluk kuvvetleri personelinin fedakarlıklarının asla unutulmayacağına ve bu fedakarlıkların tüm zorlukların üstesinden gelmemiz için bize ilham vermeye devam edeceğine dair güçlü kararlılığımızı bir kez daha yineliyoruz.
Pakistan ve Türkiye benzersiz kardeşlik ilişkilerine sahiptir. İki ülke halkları, asırlardır süregelen tarihi, kültürel, dilsel ve dinsel bağlarla birbirine bağlıdır ve bu bağlar her geçen yıl daha da güçlenmektedir.
Pakistan-Türkiye savunma işbirliğinin, son yıllarda iki kardeş ülke arasındaki çok yönlü ilişkilerin temel direklerinden biri olarak ortaya çıkması büyük bir memnuniyet kaynağıdır.
Pakistan ve Türkiye, önümüzdeki günlerde bu alandaki ilişkilerini daha da güçlendirmeyi ve kendi bölgelerinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmayı sabırsızlıkla beklemektedir.
Bugün burada bulunan tüm değerli konuklara bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Yaşasın Pakistan-Türk Dostluğu !
Ebediyen Yaşasın Pakistan !
Pakistan’ın Savunma ve Hava Ataşesi İmran NOOR’un Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü konuşmasının akabinde kürsüye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK geldi.
Genelkurmay Başkanı Metin Gürak ise Türkiye ile Pakistan arasında geçmişe dayanan köklü dostluk ve kardeşlik bağlar bulunduğunu, iki ülkenin her zaman beraber olduğunu söyledi:”
Pakistan’ın Milli Mücadele yıllarında ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda maddi ve manevi olarak Türkiye’ye önemli destekte bulunduğunu anımsatan Gürak, “Maruz kaldığımız büyük deprem felaketinde de Pakistan tüm imkanlarıyla yardıma koşarak dostluğunu ve kardeşliğini bir kez daha bize göstermiştir. Türk milleti ve bizler bu fedakarlıkları daima saygı ve minnetle anmaktayız.” şeklinde konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK, daha sonra şunları söyledi:“Pakistan, Milli mücadele yıllarında ve Kıbrıs barış harekatında maddi manevi bizlere önemli destekte bulunarak dost ve kardeşliğini gösterdiyse maruz kaldığımız büyük deprem felaketinde de tüm imkanlarıyla yardıma koşarak bir kez daha dostluğunu ve kardeşliğini göstermiştir.
Türk milleti, bu fedakarlıkları daima saygı ve minnetle anmaktadır. Biz de Pakistanlı kardeşlerimizin zor zamanlarımda hep yanlarında olduk olmaya da devam edeceğiz.
Saygıdeğer konuklar tüm dünyada ve bölgemizde son yıllarda yaşanan gelişmelerin yarattığı risk tehdit ve belirsizlik ortamında ülkelerimizin güvenliğini temin etmek ve küresel barış ve istikrara katkı sağlamak maksadıyla Silahlı kuvvetlerimizin güçlü ve caydırıcı olması gerekmektedir. Bu nedenle sadece bugünün değil geleceğin savunma ve güvenlik teknolojilerini de yakından takip etmek ve bunlara göre gerekli hazırlıkları yapmanın nedeninin zaruri olduğunu bilincindeyiz. Bu kapsamda Pakistan Silahlı kuvvetleri ile köklü bir askeri işbirliğimiz sürmektedir.
Ayrıca Savunma Sanayi’ndeki tecrübelerimizi Pakistan ile paylaşmak ve Pakistan’ın bu alandaki tecrübelerinden istifade etmek bölgesel ve küresel düzeydeki işbirliğimizi daha da güçlendirmektedir.
Son yıllarda Pakistan ve Türkiye’nin müşterek olarak gerçekleştirdiği başta MİLGEM, MUSHSHAK hava eğitim uçağı, AKINCI gibi Savunma Sanayi projeleri geçmişten gelen güçlü kardeşlik bağlarımızı geleceğe daha köklü şekilde taşımak adına önemli anlamlar içermektedir.
Bundan sonra da birlikte hayata geçireceğiöiz yeni projelerle sınırların ve mesafelerin bizler için yalnızca fiziki olduğunu kalplerimizdeki dostluğa bir sınır çizilemeyeceğini göstermeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle kardeş Pakistan Silahlı kuvvetleri ile iki ülke silahlı kuvvetleri’nin vatan bayrak ve bağımsızlık uğruna hayatlarını feda eden aziz şehitlerin saygı ve rahmetle, kahraman gazilerini minnetle anıyorum şahsım ve Türk Silahlı kuvvetleri adına Pakistan’ın savunma gününü kutluyor, davet sahibi sayın büyükelçiye şükranlarımı sünüyor, sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin GÜRAK’ın konuşmasının akabinde kürsüye Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd geldi.
Büyükelçi Cüneyd, şöyle konuştu: “Pakistan Savunma ve Şehitler Günü’ anma töreni için hepinizi burada ağırlamak benim için büyük bir ayrıcalık.
Bu gün, ülkemizin barış ve huzurunun savunucuları olan esur silahlı kuvvetlerimize, profesyonellikleri, özverileri ve bağlılıkları için saygılarımızı sunuyoruz.
Burada, Pakistan’ın egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve istikrarına yönelik tehditlerden vatanı savunmak için canlarını veren herkesi onurlandırmak için toplandık.
Geçtiğimiz 77 yıl boyunca, birkaç çatışma ve sayısız çatışma kışkırtması dışında, Pakistan’a üç büyük savaş dayatıldı. Bu tür olaylar karşısında gösterdiğimiz azim, arkasında barışsever, cesur ve kendine saygılı ve ülkeleri için canlarını feda etmeye kararlı ulusların sadece güç ve saldırganlıkla yenilemeyeceğine dair bir ders bıraktı.
Pakistan, kuruluşundan bu yana, ulusumuzun babası Kaid-i-Azam Muhammed Ali Cinnah’ın rehberliğinde hep bir uluslararası hukuka ve ilkelere saygı politikası izledi. O kendisinden alıntı yaptığım şekilde, “Dış politikamız, dünyadaki tüm uluslara karşı dostluk ve iyi niyettir. Hiçbir ülkeye veya ulusa karşı saldırgan tasarımlar beslemiyoruz” demiştir.
Pakistan, Birleşmiş Milletler’in kendi kaderini tayin hakkı temel ilkesinin her zaman arkasında durdu. Bizler bugün, Hindistan’ın yasadışı işgali altındaki Cammu ve Keşmir’in çirkin bir şekilde askeri işgalini ve Keşmirlilerin kendi kaderini tayin hakkının, uluslararası hukukun her normuna ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olarak reddedilmesini unutamayız. Pakistan’ın mesajı, savaşın uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için bir çözüm olmadığı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uymanın tek uygulanabilir çözüm olduğudur.
Pakistan yapıcı bir diyaloğa ve barışçıl biçimde bir arada yaşamaya inanırken, cesur ve yetenekli silahlı kuvvetlerimizin yeteneklerine ve zorluklarla her zaman cesaret ve metanetle yüzleşen ve zorlu zamanlarda fırsatı değerlendiren dayanıklı ulusumuza tam güven duyuyoruz.
Silahlı kuvvetlerimizin katkısı yalnızca ülkemizle sınırlı değildir. Pakistan, Birleşmiş Milletlerin barışı koruma çalışmalarına önde gelen bir katkıda bulunmuştur. Pakistanlı barış gücü mensupları, profesyonellikleri ve göreve olan bağlılıkları nedeniyle saygı ve itibar kazanmıştır.
Teröre karşı savaşta, genç ve masum okul çocukları da dahil olmak üzere tüm ulusumuzun yaptığı fedakarlıklar bugün dünya için bir sır değildir. Bugün, yaptıkları fedakarlıklarla 240 milyonluk barışsever nüfusumuzun barışını ve istikrarını sağlayan şehitlerimize saygılarımı sunmak istiyorum.
Bu vesileyle, Pakistan’ın yanında iyi günde ve kötü günde duran Türk kardeşlerimize de teşekkür ediyoruz. Türkiye ile olan tarihi, stratejik ve kapsamlı ikili ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. İki ülkenin silahlı kuvvetleri arasındaki gelişen savunma bağları ve mükemmel işbirliği, kardeşlik ilişkilerimizin ve Türkiye’nin güçlü bir dayanağıdır ve bölgede ve ötesinde barış ve istikrarı teşvik etme çabasıdır.
Bugün, bu özel günde bize katıldığınız için hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum.
Türkiye ile olan dostluğumuz ve kardeşliğimizin gelecekte daha da gelişmesini dilerim.
Pakistan Zindabad Yaşasın Pakistan Türkiye Kardeşliği.
Ticaret Bakanı Ömer BOLAT ta Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü resepsiyonunda bir konuşma yaptı.
Ticaret Bakanı Ömer BOLAT, konuşmasında, “Türkiye ve Türk halkı için Pakistan dost ve kardeş olarak eşsiz bir ülke konumundadır.”
Bakan Bolat, Komşu ülke olmasa da Türk halkı ile Pakistan halkı arasında uzun süredir çok köklü tarihi bağlar olduğunu ifade ederek iki ülke arasındaki uzun süreli, güçlü ve yakın ilişkilerin çok güçlü şekilde devam ettiğini, ekonomi, sosyal, kültürel ve savunma alanlarında yakın işbirliğinin olduğunu ifade etti.
Bakan BOLAT, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in iki dost ülke arasındaki işbirliğini güçlendirmek ve ilişkileri geliştirmek için büyük çaba gösterdiklerini söyledi.
Bolat, Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd’in de iki ülke ilişkilerini geliştirmek için çaba gösterdiklerine atıfta bulunarak bir ay önce yetkililerden ve Türk iş insanlarından oluşan bir heyetle İslamabad ve Karaçi’yi ziyaret ettiklerini ve temaslarda bulunduklarını dile getirdi.
Pakistan’daki temaslarında ikili ilişkileri ekonomi ve ticaret alanlarında geliştirmek için çok önemli kararlar aldıklarını hatırlatan Ticaret Bakanı Bolat, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakında Pakistan’ı ziyaret edebileceğini söyledi.
Bakan Bolat, Türkiye-Pakistan ekonomik ilişkilerinin savunma alanındaki yakın işbirliğiyle geliştiğini kaydetti ve iki ülke liderinin 5 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmayı hedeflediklerini bildirdi.
Bu hedefe ulaşmak için çalışacaklarını söyleyen Bolat, “Türkiye ile Pakistan’ın halkları için istikrar, hızlı gelişme ve ekonomik başarı yolunda ilerlediğine inanıyoruz. Sonsuza kadar dostça ve kardeşçe olmaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Pakistan’ın 59’uncu Savunma ve Şehitler Günü resepsiyonu davetlilere, Türk ve Pakistan mutfağından hazırlanmış yiyeceklerin ikramıyla sona erdi.
Başkent Üniversitesi Anadolu Organize Sanayi Bölgedi Meslek Yüksek Okulu İle Sanayi Paydaşları arasında İş Birliği Protokolü imzalandı.
İmza Töreni, Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsü Rektörlük Binası Senato Salonunda düzenlendi.
İmza töreninde ilk konuşmayı Başkent Üniversitesi Anadolu OSB Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Levent ÇOLAK yaptı.
İmza töreni, Başkent Üniversitesi Anadolu Organize Sanayi Bölgesi Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Levent ÇOLAK’ın açılış konuşmasıyla başladı.
Levent ÇOLAK, konuşmasında, Meslek Yüksekokullarından mezun olan Gri Yakalı Aranan Elemanların ülke ekonomisi ve sanayisi için önemine vurgu yaparak üniversite sanayi işbirliğinin önlisans ve lisans eğitimi alan öğrencilerin eğitimleri için gerekliliğine dikkat çekti.
Levent Çolak konuşmasında şunları söyledi: “Okulumuz, 2019 yılında eğitime başladı. Okulumuz, Anadolu organize Sanayi bölgesi’nin içinde. Şu anda butik bir okul şeklinde. Anadolu organize Sanayi bölgesi’nin bize verdiği bir alan var. Yakın bir tarihte okul binamıza taşınarak daha fazla öğrenciye daha fazla bölümle hizmet etme şansına sahip olacağız.
Dört temel programımız var. Bunların üçü 2019’dan beri faaliyette bir tanesi de iki yıldır açık bir program.
Bu programlar elektronik haberleşme makine programı endüstriyel kalıpçılık daha sonradan açılan da insansız hava teknolojisi ve operatörlüğü programı.
Bu dört programla devam ediyoruz. Kaynak teknolojisi programımız YÖK tarafından geçen yıl onaylandı. Gelecek seneden itibaren de bu programımıza da öğrenci kabulüne başlamayı umut ediyoruz.
Burada en önemli başlıklardan birisi çoğunuz bizimle birebir irtibatınız olduğu için biliyorsunuz. Belki bilmeyenler vardır firmadan katılanlar vardır. Türkiye’nin tüm meslek yüksek Okulları arasında sadece yüzde beşlik 1.01 kısmında 3 + 1 denen bir uygulama var.
Bu 3 artı 1 uygulaması nedir?Okul, dört yarıyıllık önlisans programı olduğu için bunun üç yarıyılğında okulda uygulamalı dersler üzerinden eğitim alıyor öğrenciler. İki yarıyıldan sonra bir staj var yaz stajı. Üçüncü yarıyı da yaptıktan sonra eğer hiç alttan dersleri kalmazsa dördüncü yarıyıllarında yani son yarıyıllarında toplam 14 hafta boyunca firmalarda çalışıyorlar. O dönemde hiçbir dersleri yok. Bu çok karıştırılıyor meslek liselerinden haftanın iki günü üç günü gelen öğrencilerle böyle deyip direkt olarak dönemin başından sonuna kadar firmada çalışıyorlar. Firmanın elemanı şeklinde çalışıyorlar. Sigortaları, YÖK kararları gereğince Üniversitemiz tarafından yapılıyor.
Firmaların kendilerine vermekle yükümlü olduğu minimum rakam asgari ücretin üçte biri, 20’den fazla çalışanı olanlar da bu rakamın üçte biri 20’den az çalışanı olanlarda da bu rakamın üçte ikisi devlet tarafından kanun kapsamında teşvik olarak firmalara geri ödeme yapılmakta.
Firmalar, bu süreçte bu arkadaşları çalıştırdıklarında bunlar aranan elemanlar, ara elemanlar teknikerler bu 3 buçuk ay boyunca çalıştırıldıklarında hem firmalarına uyum sağlıyor mu sağlamıyor mu? bütün bunları net bir şekilde görerek isterlerse onlara iş teklif ediyorlar, isterlerse de teşekkür ederek ellerini sıktıklarında, bunlar bize gelerek diplomalarını bizden alarak mezun oluyorlar. iş teklif edildiği zaman da diplomalarını alarak firmalarda devam ediyorlar.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir 3 artı 1 yaptıkları yerlerde devamlılık oranı yani firmalarda devam nedir? yüzde 75-80 arasında teklif alanlar, teklif aldıkları firmalarda. Şu ana kadar mezun olan öğrencilerimiz çalışmaya devam ediyorlar.
Bir kısmının çalışmaya devam etmeme sebebi dört yıllıklara tamamlama dikey geçiş sınavı bir kısmının da kendi ailelerinin firmalarında çalışmak istemeleri.”
İmza töreninde bir konuşma yapan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hakan ÖZKARDEŞ ‘de şunları söyledi: “Ben hekimim onun için burada duyduğum bir çok terim benim için de yeni ve yabancı ama içinde en çok sevdiklerinden bir tanesi ara eleman değil aranan eleman meselesi.
Meslek yüksek okullari bu yönden çok kıymetli.
Meslek yüksekokullarımız sadece bir tane değil başka meslek yüksek okullarımız da var. İki tanesi Ankara dışında, üç tanesi burada.
Anadolu Organize Sanayi Bölgesi ile ilişkili olarak da çok farklı duygulara sahibiz. Çol güzel planlanmış, sanayi ile okulun iş birliği içerisinde ve içerisinde yeni yapılmakta olan yerlerle müthiş bir kampüs halinde. Dolayısıyla her geldiğimizde zevkle imrenerek bakıyoruz orada yapılan işlere ve onun içerisinde bir okulumuzun olmasından da çok memnunuz. Üniversitelerin görevi bilim üretmek ama üretmek kadar bunun üretime sanayiye nasıl yansıdığınıda takip etmek. Dolayısıyla, burada bilimsel olarak yapılan işlerin üretime, firmalara ve sanayicilere yansıması bizim açımızdan önemli. Onun için çok değerli dış paydaşlar olarak buradasınız ve bu bağlantıdan son derece mutlu olduğumuzu özellikle belirtmek isterim.
Saygıdeğer kurucu hocamız Prof. Dr. Mehmet Haberal şu anda yanımızda değil. Ama gelebilir. Onun söylediği bir şey var. Ben de söylemeden geçmeyim. Türkiye’de yapılamayacak çok az şey var der. Yapılabilecek değil, yapılamayacak şey.
Biz de değişik şekillerde sanayicilerimizde fabrikatörlerimiz de bu alanda çalışan kişilerle karşılaştığımızda ne kadar müthiş işler yapılabildiğini görüyoruz. Tabi, bunların bir kısmından haberimiz olmuyor. Belki mühendislik fakültesinin daha fazla bilgisi vardır. Halikaten çok güzel şeyler üretiliyor ve bunların iş birliği içerisinde devam etmesi çok önemli onun için bugünkü iş birliği protokolünün de bu yönde çok önemli buluyoruz.
Burası bizim Senato salonumuz yani üniversitenin üst yönetiminin karar aldığı görüş aldığı bir salon belki bu işe verilen önem doğrultusunda bunun da sembolik bir değeri vardır” diye düşünüyorum. Dilerim bu iş birliklerinin sonuçları da yine aynı şekilde verimli sonuçlara ulaşır ve bu işbirliğinin devamı uzun süre sağlanır. Anadolu organize sanayi bölgemizin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla verdiğiniz firma adına iş yapmaktan mutlu oldum. Belirtmek istiyorum ki meslek Yüksekokulu da kurulan ilk meslek yüksekokulu.
İmza töreninde yer alan Sanayi Paydaş katılımcılardan Anadolu Organize Sanayi Bölgesi ve ANİŞMAK Anadolu İş Makinaları İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Kutsi TUNCAY ise şöyle konuştu: “Yoğun bir çalışma yılı geçirdik. Onlarla işbirliği yapmaktan mutlu oluyorum. Belirtmek istiyorum, meslek Yüksekokulu Havza‘da kurulan ilk vakıf meslek Yüksekokulu her ne kadar Anadolu OSB içinde olsa da Başkent Organize Sanayi Bölgesi ve ASO 2-3, hemen yanımızdaki dökümcüler ihtisasın da faydalanabileceği bölümlerin açılmış olması açısından önemli.
Şu soruyu kendime soruyorum; ben Stajyer seçerken ben niçin bir üniversite öğrencisine ya da bir meslek Yüksekokulu öğrencisine niçin staj yaptıracağım? Bu sorunun cevabına baktığım zaman, diyorum ki işletme imkanlarını üniversitede öğrenci olarak okuyan ya da meslek yüksek okulunda okuyan insanlara, çocuklara kullandırmamız lazım. Mesleklerinde daha iyi yetişirsinler eğitim dönemlerinde de eksiklerini tamamlaya bilsinler ki okulları bittiğinde ayakları yere sağlam basan gelecek korkusu olmayan insanlar haline gelsin. İşletmede çalışsın ya da calismasin zaten öyle bir şartı hiçbir stajyeri koşamıyorsunuz. Ben sana staj yaptırırım ama burada çalışırsan yani bizim stajlarımız şartlı staj değil. Verdiğimiz paralar, ileride tekrar tahsil edilecek paralar değil ya da verdiğimiz imkanların ekonomik karşılığını biz stajyerlerden istemiyoruz.
Ben şunu istiyorum bir Stajyer aradığı firmayı bulabileceği bir işletmenin de imkan sağlayacağı Stajyer bulabilecek bir ortamın oluşturulması lazım. Bşr stajyer seçiyorsan ben işletmeye benim belli kriterlerimde olması gerekir. Hayır olsun diye yapmıyorum. Bşr defa açık mesleki eğitimin ülkenin ana problemlerinden biri olduğunu da biliyoruz. Nedir bu? kriter çocuğun meslek Yüksekokulu öncesinde okuduğu okul başarı durumu belki ikamet ettiği yer. yani nasıl gelecek ve gidecek. İlketmeye ve bana ayrı bir yük yükleyecek mi? servisi olacak. Bunları bilmek isterim. Ne yazık ki bizim ilişkilerimizde bunu bilebilecek bir portalda yapamadık. Muhakkak Stajyer de bir işletmeyi seçmeli ben nerede staj yapmak istiyorum? A firmasında mı? C firmasında mı? Benim seçtiğim Stajyer ve stajyerin seçtiği işletmenin bir noktada buluşması lazım.
Yoğun programı dolayısıyla imza töreninin sonuna doğru imza töreninde hazır bulunan Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet HABERAL, Üniversite-Sanayi İşbirliğinin önemine değinerek tüm paydaş firmalara teşekkür etti.
Prof. Dr. Mehmet HABERAL imza törenindeki konuşmasında, Başkent Üniversitesinin kurulduğu günden bu yana faaliyetleri, Türkiye’deki ilk organ nakli ve İstanbul’da 22-25 Eylül tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzenlenecek Dünya Organ Nakli Derneği’nin 30’uncu Uluslararası Kongresi hakkında bilgi verdi.
Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet HABERAL, imza törenindeki konuşmasında şunları söyledi: “1993 yılında başkent Üniversitesini kurduk.
Ülkemizde ölen insanların böbreklerinin kullanılabileceğini 1978’de gösterdim. Yıl 1979, O dönemde, çocuklarda ve erişkinlerde; dünyada böyle bir takım ilkelerin altına imza attık.
Böbreklerin saklanma süresini dünyada ilk kez 12 saatten 100 saatin üzerine çıkardık.
Başkent Üniversitesi dediğiniz zaman televizyonunu anaokuluna kolejleri‘ne otellerine polikliniklerinden hastanelerine diyaliz merkezlerine ayrıca orkestradan tarlasından kümesinden. Tekstilden inşaatından çikolatasından mutfağına Başkent Üniversitesi bu. Böyle bir model yok.
Tıp fakültesi‘nde öğretim üyesi başına öğrenci sayısı maksimal iki dünyada böyle bir tıp fakültesi yok.
Tabii nedir bu arkadaşlar? Her zaman şunu söylüyorum. Bir ülkemiz var ve bu ülkeyi kuran Atatürk ve arkadaşları ve aziz şehitlerimizi her zaman her şartta rahmetle şükranla anıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları olarak bu bizim birinci görevimizdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak hepimizin görevi bu ülkeye sahip çıkmaktır. Bilelim ki değerli arkadaşlar; ülkemizde yapılamayacak çok az şey var yapılabilecek değil. Ülkemizde hiç kimse bana mazeret beyan edemez. engelden bahsedemez. Engellerden, yaptırmıyorlar diyenlerden bahsedemez.
Ne gerekirse bu ülkede her şeyi yapıyoruz.
İnsanlarımızı başka ülkelere muhtaç etmiyoruz.
Orta Doğu‘ya gidiyorum. Oradaki arkadaşlarıma diyorum ki bilesiniz ki sizi başka ülkelere muhtaç etmeyiz. Atina akademisi var. Milat’tan önce 287’de Eflatun tarafından kurulmuş. Birinci kuralı Yunanlılardan başkası bu akademiye kabul edilmez. İki geometri bilmeyen bu akademinin kapısından içeri giremez. Zaman geçiyor, yıllar geçiyor. Sonunda yabancı Bir Türk bir Müslüman oraya kabul ediliyor. Kürsüde konuşuyorum. Karşımda sağlık Bakanı oturuyor. Akademide onların lideri oturuyor karşımda, Mehmet Haberal diyor ki burada .oluşumu Atatürk’e borçluyum Athena’nın ilave ediyorum diyorum ki nasıl ki geçmişte Atatürk ve Venizeloz Vera’ya geldi yeni bir kapı açtı. Biz de yeni bir kapı açıyoruz. Konferansım devam ediyor son cümle sizi başka ülkelere muhtaç etmeyiz. Bir ilk tabii ben dünyanın iki organizasyonunu yönettim. Bunlardan birisi dünya yanık derneği 2006-2008 başkanlığını yaptım. 2008’de kongreyi düzenledim. Kongrede şöyle bir karar aldım.
Bu derneğin altın kongresi 2010’da İstanbul’da yapılacak. 2009’da yönetim kurulu toplandı.
Türkiye’ye Mehmet Haberal bunu yaptı. “Türkiye’de yapılmaz.”dediler. Bunlara cevap verdim. Senin ülkelerinin iç işine, sana karışıyor muyum? Hayır. O benim ülkemin içişleri sizi ilgilendirmez. Kongrenin sorumlusu benim, bütün hazırlıklar yapılmıştır. Kongre, İstanbul’da yapılacaktır. “Evet, kongre İstanbul’da yapıldı.”
Dünya Organ Nakli derneği var. 2018-2020 yılları arasında başkanlığını yaptım. Bu derneğin iki senede bir yapılan bilimsel kongreleri genelde ya Amerika’da Avrupa’da yapılır. Ben, arkadaşlarım çok kuralı değiştiriyorum. Bundan sonra bu derneğin bilimsel kongreleri iki senedede bir bölgelerde yapılacak ilk bölgede bizimki olacak.
2022’de kongre, Arjantin’de ben o kongrenin bilim kurulu başkanıydım. Buradan sonra İstanbul’dasınız. İstanbul dünyanın merkezi Oraya Sixi Türk hava yolları götürecek Bu bölgede ilk kez dünyayı İstanbul’a götürüyoruz. 22 -25 Eylül tarihleri arasında organ nakli ile ilgili bütün dünya ülkeleri İstanbul’da olacak.
Ülkemiz çok dönemlerden geçti. Benim öğrencilik ve asistanlık yıllarımda her şey Amerika’da yapılıyor her şey Avrupa’da yapılır. Bu benim çok ağrıma gidiyordu. 3 Şubat 1973 Amerika’ya gittim. Amerika’yı görmek için gittim. Kalmak için gitmedim bunu özellikle belirtiyorum Bir göreyim dedim. Öyle bir anlatılıyordu ki bize Amerika.
işte ayda gökte bir ülke tabii gittim. Sabahın altısında herkes toplantıda saat 7:00’de herkes ameliyatta. Çalışıyor insanlar. Esas branşım genel cerrahi. ilaveten yanı ve organ nakli. 1 30 Haziran 1975’te ülkeme döndüm.
Üniversite diyaliz merkezi var. O yıllarda Süleyman bey diyordu ki, Türkiye, 70 sente muhtaç. ihsan hocam bana diyor ki ne kadar zamanda yaparsın bu işi iki tane ilaç gerekti. O iki ilaç olursa iki ayda yaparım dedim. Bunu dedi, altı ayda yap seni alnından öpeceğim dedi. Peki bu ilaçlar biraz var mı dedi. Bilmiyorum efendim, belki var dedim çıkardı kendisi cebinden 50 sterlinlik çeki aldım. bana ve iki ay sonra beni alnımdan öpmek zorunda kaldı. Hacettepe‘nin zemin katında tamam mı işte bugün bu konuda kapıyı açtık. Bu bölgede, bütün orta Doğu’da ve Afrika’da bu bölgemizde 1975’te açtığımız kapı, bu gönül bizi organ naklinde dünyanın en tepesine taşımıştır.
Özellikle, canlıdan organ nakli ülkemizden, ayyıldızlı bayrağımız, dünyanın en tepesinde dalgalanıyor.
Tekrar söylüyorum. 22 Eylül’de Dünya İstanbul’da olacak inşallah açılışı yapacağız. Oraya Sağlık Bakanı katılacak, Ankara valisi katılacak, belki İstanbul belediye başkanı katılacak. Ülkemizde yapılamayacak çok az şey var. Yapılacak çok şey var yapılamayacak çok az şey var işte yapıyoruz. görüyorsunuz ha çok şükür Allah’a bilelim ki bakın bu gördüğünüz bu şeyler başkent Üniversitesi’nin, yapmış olduğumuz ne varsa hepsi başkent Üniversitesi’nin kendi eseridir.
Hepsi alınteri ve özveri’in eseridir. Benim dönemlerinde diploma törenlerinde çıkar derdim ki, ben şimdi buradan hesap vereceğim ha bu hesap ne devlet bütçesinin trilyonlarının hesabı ne de devlet bankalarının milyonların hesabı değildir. Bu hesap başkent Üniversitesi’nde çalışanların alınteri hesabıdır. Bugün de aynı şeyi yapıyoruz.
Dünyanın hiçbir yerinde ülkemin aleyhine bir kelime ettirmem. Ülkemin kılına kimseye dokundurtmam. Problem yok mu ? kim çözecek değerli arkadaşlar biz çözeceğiz. biz el alamam çocuk hayır el adam kendisi için gelir tamam mı evet o zaman ne yapacağız, çalışacağız yedi gün 24 saat.
Tek hedefimiz var. Ülkemize hizmet etmek.
Meslek yüksek okulunu orada açmakla aslında bir yeni adım attık. Kırmızı çizgim yok. Aşağı yukarı giderseniz gidin çünkü ülkemizin ihtiyacı var. Başkent üniversitesini bulunduğu yer hafriyat deposuydu bir tane bodur ağaç vardı. Bugün 6 milyon fidan var. Sizlerle beraber ilk gün gibi hizmet etmeye devam edeceğiz. 24 saat yetmiyor.
Hepinize teşekkürler. Hüseyin bey teşekkür ediyorum başarılar diliyorum.”
Başkent Üniversitesi Rektörlük Binasındaki Senato salonundaki imza töreni toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.
Singapur Milli Günü dolayısıyla Ankara Atakule Event Hall’de bir resepsiyon düzenlendi.
Ankara’daki Singapur Büyükelçiliği, Bağımsızlığı’nın 59’uncu yıl dönümünü kutladı
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG, Singapur ve Türkiye’nin yakın bir gelecekte hava ve deniz bağlantılarını güçlendirmesinin yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik ve inovasyon alanlarında birbirini tamamlayabileceğini söyledi.
Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU, Türkiye ile Singapur arasındaki uluslararası ticarete yön verecek yatırımlarla iki ülkenin ekonomisine hayat suyu olacak projeler geliştirme ve potansiyel işbirliği alanlarının verimli bir şekilde geliştirilmesini istediklerini ifade etti.
Singapur’un Ankara Büyükelçiliği’nce Bağımsızlığın 59’uncu yıl dönümü dolayısıyla bir resepsiyon düzenlendi.
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG resepsiyona ev sahipliği yaptı.
Resepsiyonda, Türkiye’yi Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU temsil etti.
Singapur Milli Gün resepsiyonunda Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK de hazır bulundu.
Resepsiyona Dışişleri Bakanlığı Yeniden Asya İnisiyatifi Koordinatörü Büyükelçi Kezban Nilvana DARAMA da katıldı.
Resepsiyona, Büyükelçiler, Askeri Ataşeler, elçilik görevlileri ve seçkin bir davetli topluluğu katıldı.
Ankara Atakule Event Hall’de düzenlenen resepsiyon iki ülkenin Milli Marşlarının seslendirilmesiyle başladı.
Singapur ve Türk Milli Marşların seslendirilmesinin ardından konuşmalara geçildi.
Resepsiyonda ilk konuşmayı, eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU yaptı.
Adil KARAİSMAİLOĞLU resepsiyondaki konuşmasında şunları söyledi: “Singapur ile Türkiye arasındaki İşbirliği iki ülke için büyük önem taşımaktadır. Uluslararası ticarete yön verecek yatırımlarla ülkelerimiz ekonomisine hayat suyu olacak projeler geliştirme ve potansiyel işbirliği alanlarımızın verimli bir şekilde geliştirmesini istiyoruz. Güneydoğu Asya ülkelerinin bildiği gibi bölge organizasyonlarında stratejik ortamımız olan Singapur ile 1969’da başlayan dinamik ilişkilerimiz her geçen gün artarak büyümektedir. cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde son 22 yıllık Türkiye vizyonumuz kapsamında uluslararası ilişkilerde ve ülkemizin jeopolitik avantajlarını kullanışlı haline getirmeye yönelik projeleri ile çok büyük mesafeler kat ettik.
Singapur, Asya’nın önde gelen gemicilik ve ticaret merkezi konumundadır. Türkiye’de Avrupa ve Asya arasındaki önemli bir lojistik ve taşımacılık köprüsü konumdadır. İstanbul havalimanı gibi dünyanın en önemli havayolu merkezini hayata geçirerek bu gibi projeleri, coğrafi konumumuzun avantajlarını dünyanın hizmetine sunduk. Bu alanda, deniz ticareti havacılık ve lojistik ortak vizyonumuzda iki ülke arasında karşılıklı stratejik işbirliğini geliştirmeye devam etmek istiyoruz. 2017 yılında imzalanan Türkiye Singapur serbest ticaret anlaşması başta olmak üzere karşılıklı büyümeyi hedefleyen yatırımlarımızın yanı sıra öğrenci değişim programları, kültürel etkinlikler ve sanat projeleri ile de iki ülke arasındaki etkileşimi daha da arttırmak istiyoruz. Tüm bu ekonomik ve stratejik bağların ötesinde kurmuş olduğumuz dostluk karşılıklı saygı ve anlayışla güçlenecek ve geleceğe daha mutlak bakmamızı sağlayacaktır. Singapur ile farklı coğrafyalarda yer alsak da ortak değerler ve vizyonlar etrafında şekillenen bir yakınlığa sahibiz. Singapur ile parlamentolararası dostluk grubu başkanı olarak ilişkilerimizin gelişmesi yönünde üzerimize düşeni fazlasıyla yapacak olduğumuzdan hiçbir şüpheniz olmasın. Bu duygu ve düşüncelerle gerçekleştirmekte olduğumuz görüşmelerin her ülke içinde hayırlı olmasını diliyorum. Büyükelçi Kok’un Türkiye’de yaşayan Singapurlu vatandaşlarının ve Singapur hükümeti ile halkının milli gününü en içten dileklerimle kutluyorum.”
Adil KARAİSMAİOĞLU’ndan sonra kürsüye Singapur ‘un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG geldi.
Kök Li PENG de konuşmasında şunları söyledi: “Bu yıl Singapur için hareketli bir yıl oldu. Bağımsızlıktan bu yana 4 Başbakanımızın yemin ederek göreve başlaması, benzeri önemli gelişmelerin yanı sıra, 17 yaşındaki Max MAEDER’in Paris Olimpiyat Oyunlarında, erkekler Kite Foiling Yelken kategorisinde bronz madalya kazanan en genç madalyalı sporcumuz olması ile Yip Pin Siu’nun Paralimpik Oyunlarda üst üste üçüncü başarısına imza atması, harika sonuçlar alarak çifte altın madalya kazanması gibi olaylar da yaşandı.
Bu arada, Olimpiyat ve Paralimpik Oyunlarında madalya kazanan Türk sporcuları da gönülden kutlarım.
Ülkem tarafından güzel Türkiye’ye Büyükelçi olarak atanmış olmak benim içim büyük bir ayrıcalık.
Bu yıl, ilişkilerimizin 55’inci, stratejik ortaklığımızın 10’uncu yıl dönümünü kutlarken ilili ilişkilerin samimi sorunsuz olarak devam ettiğini bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
Türkiye ve Singapur’un dostlarının yardımıyla, karşılıklı ticaret yatırım ve turizmi geliştirmek için çalışıyorum.
Bu bağlamda, Singapurlu şirketlerimizin katılımı için müteşekkirim; stantları Singapur ile Türkiye arasındaki çeşitli ekonomik bağlantıların kısa bir özeti niteliğinde.
İlerleyen zamanlarda, hava, deniz bağlantılarımızı güçlendirebiliriz ki yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik ve inovasyon alanlarında birbirini tamamlayabileceğini gözlemliyoruz.
Herkese, katıldığınız için çok teşekkür ederim. Kalın sağlıcakla.”
Singapur’un Ankara Büyükelçisi Kok Li PENG ve eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil KARAİSMAİLOĞLU’nun konuşmalarının akabinde, davetlilere Singapur ve Türk mutfağından yiyecekler ikram edildi.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.