Kısa adı TANDEM olan Türk-Alman Dayanışma ve Entegrasyon Derneği’nin Kuruluşunun 20 yıldönümünde Ankara GOETHE Enstitüsünde ÖZEL BİR ETKİNLİK düzenlendi.
Ankara Goethe Enstitüsü konferans salonunda düzenlenen etkinliğe konuşmacı olarak ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Dekanı Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI ile Hacıbayram Üniversitesi’nden Öğretim üyesi Prof. Dr. Nail ALKAN konuşmacı olarak katıldı.
Alman Goethe Enstitüsü MÜDÜRESİ PETRA KÖPPEL MEYER’in açılış konuşmasından sonra kürsüye Prof. Dr. Nail ALKAN geldi.
Nail ALKAN, konuşmasında şunları söyledi: “Hüseyin BAĞCI hocamız çok güzel bir sunum yapacak. Bunu da okumam gerekiyor. Son küresel ve bölgesel gelişmeleri ışığında Türkiye Almanya ilişkilerine bir bakış konusunu ve Hüseyin BAĞCI hocayla da ilk görüşmemizi çok kısa bir anlatmak isterim. Yıl, 1983 bahar ya da yaz ayları ben 1983’te liseyi bitirdim. Boon’da, dolanıyorum.
Hüseyin ben liseyi bitirdim. Üniversiteyi okumak istiyorum, hangi bölümü okuyayım? dedim.
Hüseyin de cevap olarak bana dedi ki “ya ben politik bir şey, siyaset bilimi okuyorum, sen de oku, güzel bir bölüm” dedi. Ben de Hüseyin’i o zaman dinledim. İyi ki de dinlemişim ve siyaset bilimi okudum.
Hüseyin BAĞCI, benim için yol gösterici, niye? Çünkü bir bölümü onun sayesinde okudum. Hüseyin hoca çok iyi bilir. Kendisi zamanında bizim siyaset bilim kütüphanesinde çalışıyordu.
Sonra kendisi kütüphane görevini bitirdi. Nail sen orada çalış, orada çalıştım. Burs almıştı ben de sonra Konrad ADENAUER’den. Bana da “oradan burs al”dedi. Yani bana bir nevi yol gösterici oldu benim için. 20 yıldır derneğimizin bayrağını ayakta tutmaya çalıştık çok da kolay olmadı. Dernek işleri bile çok kolay değil. Genelde bir iki 2 kişi yürütmeye çalışır. artık Hani, daha mutluyum daha hevesliyim. Çünkü daha geniş bir kitlemiz var. Ümit ediyorum ki gelecek 20 yılda da derneğimizi, daha büyük başarılara hep beraber taşırız, çok teşekkür ederim.
Evet, şindi özel misafirimiz HÜSEYİN BAĞCI, bize bir şeyler söyleyecek.
Konuşmaya başlamadan önce şunu belirtmeliyim. Muhakkak ve muhakkak başka ülkelerin kültürlerine uluslarına saygı duyun, onları anlamaya çalışın. Dünya geniş açıdan bakmaya çalışın. Kuş bakışıyla bakın kuş gözüyle değil, 360 derecelik bir bakış açısıyla olayları anlamaya çalışın, dünya çok güzel, dünya hepimizin ve bu dünyada çok güzel insanlar var.
Kötülükler ile iyilikler arasında bir tercih yaptığınızda ben akademik olarak gerçekçiyim. Bildiğim bir şey var. Eğitimde olmazsa olmaz şey idealdir. Idealist değilseniz insanları yetiştirmeye öğretmeye, yönlendirmemişseniz, kendinizi öyle planlamamışsanız bunu yapmanız çok zor.
Şimdi çok değerli öğrencilerimiz var burada; mesela Nail Bey’in burada olmasında eğer benim ufacık bir katkım varsa bu onun da başarısı. Aynı zamanda ben yönlendirdim ama başarıya gol attı. 17 Nisan 1993 Turgut Özal’ın ölüm günüdür. Konferansta biz Nail’e dedim ki “kara haber görüyor musun? Türkiye’ye gelmiyorsun. Geleceksen, ona göre işlem yapacağım gelmeyeceksen, ona göre; bileyim” bir sene sonra buradaydım ve iyi ki getirmişiz, biz bu kadar çok öğrenci yetişmesine katkıda bulundu. Ben bu ve benzeri birçok arkadaşımızı üniversitelere getirmeyi düşündüm. Ona kelle avcısı diyorlar Amerikalılar BOUNTY HUNTER ve Nihat Beyin 20 yıldır. Yaptığı bu işi çok önemli olarak görüyor ve önemsiyorum. Yirminci yılda bana konuşma fırsatı tanıdığı için kendisine özellikle teşekkür ediyorum. Bugün benim konu itibariyle anlatacaklarım o kadar da tesadüflerle Murat Bey ile biz Türk medya konferansındaydık. Sabah 10.00’dan beri oradaydık ve ben saat 3.15’te döndüm. Yarım saat, oradan ODTÜ’ye gittim. Oradan da buraya geldim. Sizlerle birlikteyim. Akşamda tabi ki Şampiyonlar Ligi maçını izleyeceğim. Ama şunu özellikle söylemek istiyorum. bugün üzerinde duracağımız konu çok uzun ve değerli bir konu.
Ben mümkün olduğunca sizlere Türkiye’nin ve Almanya çalıştığını anlatmaya çalışan bizim uzun yıllardır bilgi hocamızla olmak üzere Türk alman ilişkilerine uzun zamandır dış politikacında özellikle 3 yıl boyunca anlattık güldük de Anlatıyorum zaten, bu açıdan bir entelektüel cephane çok ama şimdi hangi çeşit silahı kullanacağız, onu bileceğiz.
Ama asıl önemli olan bence bugün Almanya’da yeni bir hükümetin koalisyon antlaşması’nın imzalandığı gibi çok büyük bir tesadüf aynı zamanda ve Nail Bey de buraya gelmeden evvel fark ettik ki ; kim gelirse gelsin Almanya’da yeni hükümette geçen isimler arasında en azından beş tanesi arkadaşımız, başbakan Friedrich MERZ dahil olmak üzere.
Biz ikimiz Konrad ADENAUER vakfının bursiyerleriyiz. Ben biraz daha yaşlıyım, nihayet benim dönemimin insanları iktidarda. Bu iyi bir şey Türkiye Alman yöneticileri açısından özellikle yeni bir döneme gireceğiz. Türkiye-Almanya ilişkileri açısından koalisyon. Özellikle Sosyal Demokratlar ile Hristiyan Demokratlar arasında iki partinin arasında yapacağı koalisyon hükümeti bir önceki hükümetten çok daha farklı bir hükümet yapısı arz edecekken, bölgesele rağmen hem uluslararası anlamda hem de alman politikası açısından. O nedenle Almanya’yı tabii hep birlikte takip ediyoruz. Ben de her gün ilk açtığım şey Alman gazeteleridir. Alman gazetelerini 1981’den beri takip ediyorum. Almanya’yı uluslararası ilişkiler açısından değerlendirirken özellikle türkiye’yle ilişkilerini bir kenara bıraktığımızda Avrupa’nın içinde Almanya Avrupa Birliği’nin motoru konumundadır. Fransa ile birlikte itici gücü konumundadır.En büyük sayı olarak en büyük nüfus olarak, Ekonomik olarak da; 5 trilyon doların üzerindeki zenginliğiyle Avrupa Birliği’nin en müreffeh ülkesi ve 3 zengin ülkesinden birisi. 1990 tarihinde 17 milyonluk Doğu Almanya’yı entegre eden. Nüfus olarak 82 milyona çıkan, yüzölçümünü de genişleten ve buna rağmen Avrupa’nın ortasında demokrasinin, insan haklarının ve refaha ulaşmanın sosyal devletin örneği olmayı sürdürmeyi başaran bir ülkeden söz ediyoruz.
Şimdi tarih olarak baktığımızda Türk Almanya ilişkilerinin tarihi Selçuklara kadar gidiyor.Bugün de öğrendik ki Sultan ailesi halen var. Almanya ile Türkiye çok önemli bir kutuplaşma sürecinden sonra bu kutuplaşma süreci 2016 2017’den itibaren başlar.
Avrupa’da, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini önemli şekilde değiştiren ama on’dan çok daha kısa bir süre öncesi İmzalanan mülteci anlaşması, bence çok önemli bir olay.
İki ülke, Almanya ve Türkiye Amerika Birleşik Devletleri’nin yüksek stratejisinde çok önemli konuma sahip iki ülkedir. Bunları Amerikan yüksek stratejisi veya Rusya müstak yüksek stratejisi devre dışı bırakamaz. İkisi de de güç merkezidir. bölgesel güç merkez alanı mesela elfit mutler isimli kitabı, yani Avrupa’nın ortasındaki güç bir daha başka çok kaynaklar da var, uzun uzun listeler verebilirim ama. Bizim asıl burada anlamamız gereken şey iki Almanya’nın birleşmesinden sonra bugüne kadar geçen süre içerisinde Almanya uluslararası alanda neler yaptı? Bugün hangi zorluklarla karşı karşıya, ileride neler yapabilir ve Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin bölgesel ve küresel anlamda yeniden nasıl düzenleneceği düzenlenmesi gerektiği görüş ayrılıklarının nerede olduğu ve yahut da benzerliklerin nasıl daha fazla arttırılabileceği bir süreci yaşayacağız bu nedenle Çinlilerin çok önemli bir atasözü vardır. Birine beddua etmek isterlerse Allah sizi ilginç günlerde yaşatsın der. Biz de Çin ata sözüyle gerçekten çok ilginç bir süreçte yaşıyoruz. Almanya başbakanı, bir önceki başbakanının Rusya Ukrayna savaşı başladığında kullandığı zamanın dönüşümü, şimdi küresel bir dönüşüme dönüştü ya biz Avrupa’nın ortasında savaşın olacağını hiç düşünmüyordum, demokrasinin özgürlüklerin, liberalizmin zirve yaptığı bir noktada, Avrupa’nın ortasında 11 milyon insanın ülkesini terk ettiği, 500 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği ve çatışmaların halen devam ettiği bir süreçte bunu 2023 yılında DOHA’daki toplantıda, Suudi Arabistan’ın dışişleri bakanın söylediği cümleyle söyledi, sizin de afganistan’ınız Ukrayna’dır. Çünkü Afganistan’da biliyorsunuz; 2022’de Taliban yönetimi geldi ve Taliban yönetimi biliyorsunuz, bütün o coğrafyadaki yapılanmaları çok değiştirdi.
Türkiye-Almanya, tabii çok özel bir tarihimiz var, bizim hatta o kadar ki. Almanya Cumhurbaşkanı Christian WULF önce bir cümle söyledi, Almanya’nın güvenliği KARAKURUM’dan başlar. Ortalık karıştı ve istifa etmek zorunda kaldı. Şimdi Türkiye’de Almanya’yı bir araya getiren benzerlikler var. Ben bunu uluslararası ilişkiler çerçevesinde Türkiye, Rusya ve Almanya’yı Bermuda şeytan üçgeni olarak çok kötü bir tanımlama ama niye çünkü bu 3 ülke bu üçgen ana arterleri oluşturuyor Avrupa’da Rusya, Almanya ve Türkiye bu ülkelerin ve bu üçgenin içinde kalanlar ne ekonomik ne sosyal ne de teknolojik olarak bu ülkelerle rekabet edebilecek durumda değil. O nedenle Avrupa gelişmelerinde, özellikle Almanya’nın son dönemlerde Alman entelektüellerinin Almanya’nın daha fazla önemli rol alması gerektiği yönünde. 22 alman araştırmacının yayınladıkları biz bu kadar güçlüyüz ama niye siyasi olarak bu kadar zayıfız, karar alamıyoruz? şeklindeki açıklamaları üzerinden iki yıl geçmeden Avrupa’nın ortasında savaş. başladı. Savaşın başladığı gün ben Macaristan’a yolcuydum. İstanbul havalimanında bakıyorum, Kiev’e giden uçaklar yok. Ne oldu? ilk yorum savaşlar.
Almanya, şu anda 1,2 milyon Ukraynalı’yı misafir eden ve Almanya olarak hem suçlanan hem de desteklenen bir ortam var. Yani Almanya olmadan Ukrayna’nın bu kadar dayanıklı olması teknik anlamda da çok zordu. Şimdi teorik olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin İngiltere’nin desteği çok önemli Avrupa’nın ortasında. Almanya gibi bir ülkenin coğrafi olarak en ortada bulunması, en zengin olması ve bu kadar insanı absorbe edebilmesi öyle kolay bir iş değil, tekrar söylüyorum. Bir milyon yüz bin insan Ukraynalı çalışan insan sayısı 200 bin geri kalanının tamamı Alman sosyal sisteminden yararlanıyor. Hiçbir hükümetin bunu kaldırması söz konusu değil. Kusura bakmayın biz artık daha fazla ukraynalı istemiyoruz. Ukraynalılar geldi, biz bunu yapamayız, dayanamayız. Moskova’yı ziyaret ettiler ve Putin’e yakınlaşmalarının bir nedeni de bu, ama bizi burada ilgilendiren şey şu, biz Almanya ile Avrupa Birliği’nin içinde. Bir şekilde içinde olsak da olsak da fark etmiyor.
Almanya bizim için en önemli Avrupa ülkesidir. Uzun yıllar Türkiye’nin avukatlığını, uluslararası ilişkilerde Avrupa ilişkilerinde yapan bir ülke. Almanya’da ancak ve ancak son 7-8 yılda değişmeye başladı. Türkiye’nin avukatlığını İngiltere aldı, ama Türk hükümetleri özellikle koalisyon hükümetinin Son dönemlerdeki politikaları Türk-Alman ilişkilerinde böyle bir gerginliği bir kutuplaşmayı beraberinde getirdi. Burada kimin haklı kimin haksız olduğundan çok yaşanan gerçekliği görmek lazım.
Bizim Amerikan ile ilişkilerimizde son 10 yılda en kötü dönem olarak tanımladığımız ki Bilkent üniversitesi’nde yayınlanan makaledir. yani Türk-Amerikan ilişkilerinin en kötü 10 yılı. 2013 ile 2023 yılları arasıdır. Türkiye’ye gelmedim, dikkat edersiniz.
Almanya’nın bir şansı da Türkiye’den farklı olarak uzun yıllar siyasi istikrarın devam ettiği bir ülke olmasıdır, 4 kişinin toplam iktidarda kalma süresi 50 yılı aşar. O siyasi istikrar dönemi. Tabii ekonomik istikrarı sosyal istikrarı da beraberinde getiriyor. Almanya son dönemlerde çok fazla partili üçlü koalisyona gitmesi bizim için yeni bir şey değil.
Almanya iki büyük partinin Sosyal Demokratların Hristiyan Demokratların birlikte olmasıyla bir yeni hükümet.
2015 yılındaki seçimlerde ben kalktım bir televizyon programında dedik. Türkiye’de AK Parti ile CHP’nin bir araya gelmesi lazım. Bizde de olsun çözelim dedim. beni dinlemiyorlar. Onu da söyleyeyim ama ben söyledim.
Bugün için baktığımızda Almanya’nın oynadığı rolü özellikle sakın ihmal etmeyelim. Almanya dünyada en fazla teknik yardım yapan ülkelerden biri. Yumuşak gücünü çok iyi kullanan ülkelerden biri ama Almanya toplumu da değişiyor tabi Almanya’nın algısıyla Almanya’ya bakanların algısının pek de öyle eskisi gibi olmadığını görüyoruz.
Özellikle son dönemlerde Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler çerçevesinde bunu da söylemek lazım, biz Galatasaray üniversitesi’ne doktor Ahmet Bülbül’ün. Orta Doğu politikalarını araştırdığı doktorayı yönettik. Ben tecrübelilerinden biriydim.
Tabi Angela MERKEL dönemi çok iyiydi. Ama bugün olsaydı acaba MERKEL nasıl bir politika takip ederdi?Mesela sorusunu sormak lazım, ama Almanya tabi özellikle Amerika Birleşik Devletleri gibi Çin gibi. Japonya gibi efendime söyleyeyim Kanada gibi. Zaten G7 diye tanımladığımız ülkelerin üyesi dünyanın ilk 5 ekonomisi yani ama bu süreçte Türk Alman ve Amerika ilişkilerinin Donald Trump döneminden itibaren gerginliğe ulaşması. Bir de özellikle Angela MERKEL döneminin yani 2021’e kadar olan süreci çok iyi görmek lazımdı. Avrupa’daki gelişmeleri ve dünyadaki gelişmelere baktığımızda ben Almanya ile Türkiye’nin küresel politikalarda; söylediğim gibi kolay kolay devre dışı bırakılamayacak nitelikte iki ülke olduklarını söylerken bunu Avrupa’nın genel yapısı, genel çerçevesi içerisinde Almanya’nın oynadığı ağırlıklı rolün değişmediğini tersine Avrupa’nın bütün örgütlerinde, teşkilatlarında ön planda olduğu.
Avrupa Birliği’nin içindeki kurumlarda Almanya’nın ağırlığının ne kadar arttığını görüyoruz. İngiltere’nin. Avrupa birliği’nden çıkması Türkiye açısından iyi olmamıştır. Çünkü denge politikası yapıldı. Ama, İngiltere Avrupa birliği’nden ayrıldıktan 4 hafta sonra Türkiye ile özel bir ticaret anlaşması imzaladı.
İngiliz politikası muhteşem bir politika. Her ne kadar ingilizler bizim politikamız yok falan derler, ama yemeyin sakın çok iyi politikaları vardır, onu söyleyeyim. Avrupa’nın güvenliği ise 4 ülkeye bağlı, bu 4 ülke olmadan Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması söz konusu değil.
Bir America, iki İngiltere, üç Rusya, dört Türkiye. Son dönemlerde Türkiye’ye atılan o güllerin ki ısparta gülleri oluyor. Çok severim, kokusunu da severim, işte Türkiye çok önemli ordusu var bilmem nesi var türkler iyidir falan. Türkiye’nin bu askeri öneminin birdenbire ortaya çıkmasını iki nedene bağlıyorum ben.
Özellikle televizyon programlarında da söylüyorum. Allah razı olsun Trump’tan, bize çok iş çıkardı. Yani her gün problem Allah razı olsun. Ya uluslararası ilişkiler açısından o kadar güzel bir şey ki düşünsenize yani Biden yönetiminin devamı Kamala Harris olsaydı, politika sıkıcı bir şey olacak adam geldivevortalığı karıştırdı.
Her ortalığı karıştırması bize artı olarak geliyor Avrupa Türkiye ilişkilerinde. Avrupa’nın güvensizliği hissettiği andan itibaren Türkiye’nin önemi ortaya çıkıyor. Bu bizim için çok bence iyi bir şey ama öyle ne yapayım? Allah razı olsun diyemeyeceğim Putin’den, ama o da ayrı bir problem. Bence birisi “şeklidir hocam” dedi. Türkiye’nin konumu nerede duruyor? Bir misafirimiz vardı Avusturyalı Türkiye’nin yeri neresi? Şimdi Türkiye’yi ben neye benzeteceğim biliyor musun? Türkiye’nin yeri o kadar sabit ki, tıpkı denizdeki duba gibi. denizdeki dubalar dikkat ederseniz belli bir yere kadar etkisi vardır. Deniz dalgalı olduğunda sallanır. Düzgün olduğunda durur değil mi? Değişmez biz de buradayız. Türkiye’nin bu coğrafyadaki yerine belalı coğrafya diyoruz.
Çatışma alanının ortasındayız. Ateş çemberi içinden atlayan ama yeleklerini yaktırmayan Aslan gibiyiz. Halen bir çatışmaya girmedik. Her ne kadar Irak’ta Suriye’de operasyon yapıyorsak da ki Türk ordusu laboratuvar ordusu değildir. Fiilen Libya’dan Suriye’ye Somali’den Balkanlar’a kadar her yerde çok büyük deneyimler kazanan tek Ordu. şimdi Alman savunma bakanı Pistoryos’un, sözüdür; Alman. Ordusunun şu anda savaş yapılmaz durumda olması bunun olabilmesi için de en azından beş yıla ihtiyacı var.
Onun için de bir trilyoner dolarlık gibi bir destek sağlandı ve şimdi yeni hükümete bir trilyon dolarlık destek. Avrupa birliğinin getirdiği bu para, korkunç bir para. Onu söyleyelim.
Almanya’da şu anda orduda yaklaşık 180 bin kişi var. O yüzden ihtiyaçları meşhurdur. ama biz 24 saatte 3 milyon insanı 18-30 yaş arası; sahaya çıkartabiliriz. Bu nedenle nüfusumuzun gençlerden olması çok önemli.
Almanya’da ise çok büyük bir demografik sorun var. Her yıl ortalama 400 bin kişiye ihtiyacı var. Türk insanını; burada ne yapmalıyız söylemem lazım ama bunu söyleyeyim çünkü sabahleyin konuştuk arkadaşlarla Türk insanı kadar, Avrupa’da, ve Almanya başta olmak üzere sisteme karşı olmayan sistemi destekleyen başka hiçbir ülke yok ve dahası, Almanya’ya Suriyelisi, bilmem nesi geliyor. Bağır çağır, bir tane Türk gösteremezsiniz, alman kurumlarına zarar veren bir tane. Bir Alman parlamenter, Meclis’te konuşuyoruz. “Evet” dedi. Türklerin değerini daha iyi anlıyoruz. Allah razı olsun, Türkler makul insanlardır. Almanlar bunu şimdi anlamaya başladı. Tekrar söylüyorum, bütün sistemin içinde sisteme karşı olmayan sistemin çalışmasına katkıda bulunan tek millet Türklerdir..
Bu çok iyi bir film, Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri Türkiye üye olur olmaz, Avrupa Birliği üyesi olmak da bu kadar önemli değil.
Süleyman Demirel’in şeyini anlatayım size iki tane Alman akademide akademisyeni 2013 yılında Süleyman Demirel götürdük rahmetliye, konu da şu; Türkiye’de Makedonya’da ve Yunanistan’da demokratik değişim ve demokrasi, işte Şimdi genç akademisyenler yeni projeler üretiyorlar. Türkiye’yi Avrupa’da nasıl görüyorsunuz? dedik.
Dedi ki; Avrupa Birliği’ne dedi Romanya ve Bulgaristan’ı alacaklar bir jüri oluşturmuşlar. almanlar İngilteresi, Türkiye’nin AB’ye alınıp alınmayacağı konusunda; jüri soruyor diyor ki; ilk nükleer bomba ne zaman atıldı ve kime atıldı? 1945 ve Japonya,onlar bravo geç, bulgarlara soruyor işte hangi şehirlere Hiroşima ve Nagazaki bravo geç, Türkiye’ye dönüyor ce soruyorlar. Türklere nükleer bombalarda yaşamını yitiren japonların isimleri soy isimleri adresleri kaybedenlerin isimleri. Bu ipe un sermektir. Yani Türkiye olamayacak.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olup olmaması artık ikincil bir konu önemli olan rejim. Biz bu anlamda Türkiye’yi birçok şekilde eleştirebiliriz.i
Biz, ikimiz de Antalya’ya gideceğiz. Antalya diplomasi forumu’na; benim de üçüncü katılışım olacak. Rusya’yla konuşan, Ukrayna ile konuşan ve onlarla birlikte iş birliği yapan tek ülkeyiz. Çöl şükür Avrupa Birliği üyesi olmadığımız için çok şükür diyorum, Avrupa Birliği’nin uyguladığı yaptırımları yapmayın.
Bir de dışişleri bakanını dinlemiştik. Bizim özellikle ileride Putin ile olan ilişkimiz. Ben sürekli dedim ki ambargo uyguluyorsunuz ama yani Rusya’yı bir şekilde Avrupa’da görmek gerekecek. Biz tamam yaptırım uyguluyoruz. Ama yaptırımı uygulamadığımız alanlar var, orada işbirliği yapıyoruz.
Alman ordusu parlamentoya bağlıdır. Herhangi bir alım yapılacağı zaman veyahut da silah satılacağı zaman bir ülkeye kararı Alman parlamentosu, hükümet verir. Sadece Maliye Bakanı veyahut da ekonomi bakanı vermez.
Ben diyorum ki kardeşim “nasıl yapıyor” diyorum. Efendim diyor “biz hazırız ama meclis vermiyor” Yeşiller Allah’a şükür geçtiler artık, parti yok iyi şey parti olarak var da arkadan geliyor.
MARKUS SODER, latince konuşan BAVREYA’NIN yetiştirdiği bakan çok güçlü olarak konuşması falan ve BAVREYA’yı yoksulluktan kurtarıp Almanya’nın en zengin bölgesi haline getiren insan.
Ne düşünüyorsunuz bunlar hakkında? “You Efendim bunlar komünist, çevre iklim özgürlük falan gibi laflar, bunlar komünist” dedi. Önce yeşildirler. Sonra kırmızı olurlar dedi kırmızı komünizm rengi biliyorsunuz.
Türkiye ile Almanya arasında bölgesel ve küresel anlamda eğer işbirliği yapılacaksa ve güvenlik konularında özellikle Almanya Türkiye’ye yakınlaşacaksa, bunun yolu siyasi işbirliğini düzenlemeden geçer ama şunu da kabul etmek lazım. Kutuplaşma politikası Almanya ile Türkiye’nin önemli bir şekilde sorumlu olduğu bir süreçti. Almanya’dan başladık. işte şimdi Trump’ta hiç çekemiyoruz. Tabii adam elinde sopa herkese vuruyor. Yöneticilere geleceğim. Yöneticiler ise bir örnek vereyim. Adamın biri kahveye giriyor değil mi? “Var mı bana yan bakan” diyor. Biraz sonra bu adam yine “var mı bana yan bakan” diyor. İçlerinden biri havalı bir şekilde ayağa kalkıyor ve “var lan” diyor. Bu sefer adam “var mı? bana adımla birlikte yan bakan” diyor. Almanya kültürünü öğrendik, tartışma kültürü açısından çok önemlidir. Birbirlerinize, birbirimize karşı çok böyle saygılı bir şekilde dokundurabilirsiniz. Ama bizim Almanya ile bölgesel ve küresel anlamda ilişkilerimiz önümüzdeki dönemde güvenlik ağırlıklı olmayacak. Onu söyleyeyim, siyasi, kültürel ve ekonomik bir şekilde olacak.
Semerkant toplantısında yapılan bir konuşmayı dikkatli okumak lazım. Bu coğrafyaya Türkiye üzerinden gidilir. Başka yolu yok. İstanbul’dan dünyanın her yerine uçabiliyoruz. Amerikan Devlet Başkanı Harry TRUMAN, 1945 yılında dedi ki “dünyanın en önemli hava, kara ve deniz yolları bu coğrafyadan geçiyor. Bu nedenle Türkiye’nin kesinlikle ve kesinlikle Sovyetler Birliği’nin eline düşmemesi lazım.
Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile en fazla görüşen bir Avrupalı devlet adamıdır. Rusya’yı Avrupa olarak görüyorum. önce onu söyleyeyim. Türkiye’yi de böyle görüyorum.
Türkiye bir Orta Doğu ülkesi değildir, Türkiye bir Kafkasya ülkesi değildir. Türkiye bir Karadeniz ülkesi değildir. Biz hepsiyiz.
Türkiye, her yerde ilişkileri olan ve bu Türkiye’nin çok önemli bir kazancını gerçekten yükselten yıldızlardan biri, bizim en önemli iki şeyimiz; bir coğrafik konumuz. Jeopolitik konumuz iki ekonomik bütün koridorlar buradan geçiyor. işte başka yolu yok coğrafya böyle bir şey.
Biz Türkler, ülke olarak Avrupa yakasına geçtiğimşzde para almayan, Asya yakasına geçerseniz, para alan bir milletiz ama bizim Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizi de çok iyi görmek lazım. Ben özellikle bu yatırımlar ve Ukrayna. Türkiye’nin kazanan tarafta olduğunu düşünüyorum. Tahıl anlaşması dahil olmak üzere dünyanın çok önemli sorunlarına katkıda bulunduğunu düşünüyorum, kimlerin yönettiğinden bağımsız olarak bu coğrafyada bu yapıda ülkeyi kimin yönettiği? İyi yönetim olursa tabii çok daha iyi olur. Bu nedenle yönetimlerin nasıl olduğu konusu çok önemli. Arap atı gibi açıldı bence dünyada şu anda çok önemli bir otoriterleşmeye doğru bir gidiş var.
Diktatörün kitabı çok önemli bir kitap. Bu kitapta, Dünyadaki otoriter rejimlerin demokratik rejimler üzerinde nasıl olumsuz etkiler yaptığını söyler bir cümledeki çok önemli demokrasik karşıtı söylemi küreselleştir. Demokrasi sanki çok kötüymüş. “Bak işte hiçbir şey yapamıyorlar gibi böyle bir bu çok tehlikeli bir gelişme ama ben Harvard üniversitesi’nde yapmış olduğum o görevden sonraki konuşmam; ğöğrencilerime de söylüyorum. Demokrasi her gün bakılması gereken çiçek gibidir. Şimdi suyunu vereceksiniz, garanti görmeyeceksin, demokrasiyi yaşatmak için çalışacaksın son olarak bir iç politik tartışmaya girmeden şunu söyleyeyim ki Orta Doğu teknik üniversitesi biliyorsunuz tüm haftalarda özellikle yapılan gösteriler nedeniyle tekrar niteliğinde. Bütün dünyada, şiddet kullanılmadığı müddetçe, bu gibi hareketlerin doğru gerekli olduğunu düşünenlerdenim. Öğrenciler, dünyanın en duyarlılar, haksızlıklara karşı liyakatsizliğe karşı adaletsizliğe karşı.
Şimdi burada, Türkiye’nin özellikle yine derslerimde de anlatıyorum. Türkiye’nin kazanmış demokratik haklarını koruması lazım, biz herhangi bir Afrika ülkesi değiliz. Orta Doğu ülkesi değiliz, biz demokratik hakları kazanmış bir milletiz. O nedenle bu demokratik hakları kaybetmemek için verilen bir mücadeledir.
Bunu, Almanya’da en büyük dikkat ve politikacılara hem akademisyenlere hem de gazetecilere hepsine anlattık.,Geldiğimiz nokta itibariyle transactional ilişkiler çok önemli.
Kiminle Almanya ile Almanya’da demokratik bir ülke, biz de demokratik bir ülkeyiz, bütün eksiklerimize rağmen.
Sonra 2000’li yıllarda Türkiye’de ileri demokrasi kavramı kullanıldı. Bu olay, bizi Almanya ile birlikte kültüre, siyasi kültür anlamında bağdaştıran bir şeydir. İleride geleceğim ama kimin bu yönde çok önemli katkısı var. Bize biz Konrad Adenauer vakfında Nail çok iyi bilir, onlarca yüzlerce konferans yaptık. Karşılıklı iletişimi sağlamak açısından çok önemli. O entelektüel düşünceyi benzer değerleri paylaşabilmek çok önemli, bu nedenle bu akşam bunu burada yapmış olmak çok önemli. Sizi tekrar tebrik ediyorum.
Süleyman Demirel şey dedi. Doğru yaptınız. Seni çağırmakla daha da doğru yaptınız.
Çok teşekkür ederim.
Söyleşi’den sonra etkinlik, resepsiyon ve hatıra fotoğraf çekimiyle sona erdi.
Türk Standartları Enstitüsü’nün 64”üncü Olağan Genel Kurul Toplantısı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın katılımıyla Ankara’daki TSE Merkez Yerleşkesi’nde düzenlendi.
Türk Standartlar Enstitüsü genel kuruluna Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih KACIR katıldı.
Genel kurulda “Güçlü sanayi, güçlü Türkiye vurgusu” yapan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin yıllık ürün ihracatının 265 milyar dolarla Cumhuriyet tarihinin yüksek ihracatı rakamı olduğunu söyledi.
Mehmet Fatih KACIR, Türk Standardları Enstitüsü’nün 64’üncü olağan genel kurulunda hazır bulundu. “Güçlü Sanayi, Güçlü Türkiye’ sloganıyla, son 22 yılda sanayi ve teknolojide büyük adımlar attıklarının altını çizen Bakan Kacır, yıllık ürün ihracatının, 265 milyar dolarla Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaştığını hatırlattı.
Bakan Kacır, daha sonra şunları söyledi: “Araştırma ve inovasyon ekosistemimizle, planlı sanayi bölgelerimizle, gelişen girişimcilik kültürümüz ve nitelikli insan kaynağımızla üreterek büyüyen ve kalkınan bir Türkiye’yi hep birlikte inşa ettik. 22 yıl önce 36 milyar dolar olan yıllık ürün ihracatımız, şimdi 265 milyar dolarla Cumhuriyet tarihimizin en yüksek düzeyine ulaştı. Üretimde yüksek kalite Güneş panelinden ticari araçlara, beyaz eşyadan demir çeliğe pek çok alanda, Avrupa değer zincirlerinin en önemli oyuncusuyuz. Kendi SİHA’larını, eğitim uçaklarını, helikopterlerini, deniz platformlarını, kara araçlarını geliştirebilen ve üretebilen bir ülkeyiz. Bu tarihi başarı; üretimde yüksek kaliteyi esas alan bir vizyonun eseridir. Ülkemizde güçlü bir uygunluk değerlendirme altyapısını; müteşebbislerimizin küresel pazarlardaki rekabet gücünün ve ülkemiz sınırları içinde adil ticaretin teminatı olarak görüyoruz. Belgelendirme, muayene, gözetim, doğrulama, deney, kalibrasyon ve eğitim hizmetleriyle; geliştirdiği çağın ihtiyaçlarına uygun standartlarla Türk Standardları Enstitüsü, vatandaşlarımız, sanayicilerimiz ve müteşebbislerimizin destekçisi olmaya devam ediyor. 61 bine yakın belge ve rapor yalnızca geçtiğimiz yıl Enstitümüz; uygunluk değerlendirme alanında düzenlediği 61 bine yakın belge ve raporla gerek girişimcilerimizin, vatandaşlarımızın, güvenli, kaliteli ve çevre dostu ürün ve hizmetlerle buluşmasını teminat altına aldı. Tarife dışı teknik engellerin küresel ticarette yaygın şekilde kullanıldığı bir dönemde, sanayicilerimizin dünya pazarlarına erişimini kolaylaştırdı. ‘Türk Malı’ damgasının dünya pazarlarında kaliteyle özdeşleşmesini sağladı. Güvenli ürün İthalat denetimleri kapsamında gerçekleştirdiği 205 bin ürün denetimiyle, standartlara uygun olmayan 5 bin ithal ürünün Türkiye’ye girişini engelledi. Tüketicilerimizin güvenli ve standartlara uygun ürünlere erişimini teminat altına alan bu denetimleri aynı zamanda yerli üreticimizi haksız rekabete karşı koruyan stratejik bir araç olarak değerlendiriyoruz. Son bir yılda düzenlediği bine yakın eğitim programıyla Enstitümüz, 22 bin vatandaşımızın yetkinliğini belgeleyerek nitelikli insan kaynağımıza önemli katkı sağladı. Standardizasyon kültürünün toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenmesini destekledi. Düzenlediği 48 helal uygunluk belgesiyle, vatandaşlarımızın inanç ve değerleriyle örtüşen ürün ve hizmetlere güvenle ulaşmasını mümkün kıldı. Bu alandaki yetkinliğiyle de Türkiye’nin küresel helal ekonomisindeki yükselişine güçlü destek verdi. Enstitümüz; ülkemizin küresel standartların oluşturulmasında aktif rol üstlenebilmesi için kamu, özel sektör, akademi ve sivil toplum temsilcilerini bir araya getirmeye devam ediyor. Bugün, yapay zekdan kuantum teknolojilerine, anti-sismik cihazlardan gemi ve denizcilik sistemlerine geniş bir yelpazede faaliyet gösteren 161 ayna komite ve bu komitelerde görev yapan 2 bin 780 uzman Türk Standardları Enstitüsü’nün rehberliğinde küresel standardizasyon çalışmalarına aktif katkı sağlıyor. Türkiye Yüzyılı’nda enstitümüz aynı zamanda sanayimizin yeşil dönüşümünü hızlandıran önemli görevler üstlenen bir kurum. Yaklaşık 200 başlıkta hizmet veren Türk Standartları Enstitüsü, sahip olduğu kurumsal birikim ve teknik yetkinlikle ülkemizin kalkınmasını desteklemeye devam edecek. Sanayicilerimizin, bugün yurt dışında yüksek maliyetlerle ve uzun bekleme süreleriyle ulaştığı pek çok kritik test ve deney hizmetini; yakında hizmete alacağımız Ankara Kalite Kampüsümüzde çok uygun maliyetlerle, yüksek hız ve güvenilirlikle sunacağız. Bu sayede yalnızca dışa bağımlılığı azaltmakla kalmayacak, üretimde verimliliği artırarak ihracatcımızın küresel pazarlardaki rekabet gücünü daha da pekiştireceğiz. Deney, test ve kalibrasyon altyapısıyla yalnızca Türkiye’nin değil; yakın coğrafyamızın da ihtiyaçlarına cevap verecek bu yatırım sayesinde, Türk Standartlar Enstitüsünü küresel uygunluk değerlendirme pazarında güçlü ve etkili bir oyuncu haline getirmeyihedefliyoruz. Dünyada, siyasi ve ekonomik dengelerin yeniden kurulduğu; ticaretin ve teknolojinin küresel stratejik rekabetin ana eksenine yerleştiği tarihsel bir eşikteyiz. Liberal ticaretin terk edilerek yerini korumacılık eksenli bir ekonomi yaklaşımına bıraktığı bu dönemde gümrük tarifelerinin yanında teknik gözetim ve denetimler de yerli üretimi ve iç pazardaki kalite ve güvenilirliği korumak üzere aktif bir şekilde kullanılıyor”
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığına yeniden seçilen Mahmut SAMİ ŞAHİN de genel kurulda yaptığı konuşmada şöyle dedi.“
Türk Standardları Enstitümüzün 64’üncü Genel Kurulu vesilesiyle sizleri saygıyla selamlıyor, bu önemli toplantımızın Enstitümüz ve ülkemiz adına hayırlara vesile olmasını Cenabı Allahtan temenni ediyorum.
Türk Standartları Enstitüsü, 70 yılı aşan köklü geçmişiyle; güçlü standardizasyon altyapısı, uygunluk değerlendirme ve eğitim alanlarındaki yetkinliğiyle, ülkemizin kalkınmasında önemli rol oynamaktadır.
Sanayi ve ticaret dünyamız için kalite ve güvenin teminatı olan Enstitümüz; aynı zamanda, uluslararası standardizasyon faaliyetlerine katılımda rehberlik yapmakta, küresel gelişmeleri yakından takip ederek, hizmet modelini sürekli güncellemektedir.
Dünyada güç dengelerinin yeniden şekillendiği, stratejik bağımsızlığın ülkeler için temel bir öncelik haline geldiği bir dönem içerisindeyiz.
Bu küresel dönüşüm sürecinde, Sayın Bakanımızın ortaya koyduğu vizyon doğrultusunda hazırlanan, 2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi, ülkemizin sanayi ve teknoloji politikalarına yön veren temel yol haritası olarak önümüzde durmaktadır.
Bu strateji; Türkiye’yi yüksek teknolojili üretim ve ihracatta, lider ülkelerden biri haline getirme, yerli ve milli üretim kapasitesini artırma, stratejik alanlardaki dışa bağımlılığı azaltma ve kritik teknolojilerde küresel ölçekte söz sahibi olma hedeflerini esas almaktadır.
Türk Standardları Enstitüsü olarak bizler de, bu büyük vizyonun ayrılmaz bir parçası konumundayız.
Bu doğrultuda TSE, yüksek teknoloji ürünlerine yönelik yerli standart altyapısını kurarak, dijitalleşme ve yapay zekâ uygulamaları için ulusal standart setleri oluşturarak ve akıllı üretim süreçlerini belgelendirerek sanayimize yön veren etkin bir kurum olmayı sürdürecektir.
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde; çevre dostu üretimi teşvik eden standartların yaygınlaştırılması, karbon ayak izi ölçümünden döngüsel ekonomiye kadar uzanan, geniş bir alanda yeşil dönüşüme katkı sağlanması, enstitümüzün öncelikleri arasında olacaktır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı sürecinde, sanayicimizin yanında yer alacak, yeni belgelendirme modelleriyle ihracat kapasitesini destekleyeceğiz.
Bu hedefleri gerçekleştirebilmek adına, TSE’nin kurumsal yapısını da daha güçlü, daha etkin ve rekabetçi bir yapıya kavuşturacağız.
İş süreçlerimizi sadeleştirerek sanayicimize hız ve güven sunacak; test, muayene ve belgelendirme altyapımızı güçlendirerek uluslararası ölçekte rekabet edebilir bir kapasiteyi birlikte inşa edeceğiz.
Tüm çalışmalarımızı, Bakanlığımızın stratejik hedefleriyle uyum içinde, kamu-özel sektör iş birliğini önceleyen bir yaklaşımla sürdüreceğiz.
Yeni dönemde de, standardizasyonun stratejik değerini daha da yükseltecek, sanayimizin küresel rekabet gücünü artıracak ve Türkiye’nin kalkınma hedeflerine katkı sunmak için kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
Standardizasyon alanında; paydaşlarımızla eş güdüm içinde çalışıyor, uluslararası teknik komitelerde ülkemizin etkinliğini artırmak için gayret gösteriyoruz.
Uygunluk değerlendirme ve eğitim alanlarında ise, Türkiye’nin en geniş hizmet alanına sahip kurumu olmanın sorumluluğuyla çalışıyoruz.
Bu anlayışla, Türk Standardları Enstitüsü olarak, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı sağlamak, sanayinin ihtiyaç duyduğu kalite altyapısını güçlendirmek ve uluslararası rekabette söz sahibi olmak için, çalışmalarımıza kararlılıkla devam ediyoruz.
Bu doğrultuda, geçtiğimiz dönemde çok sayıda yeni projeyi hayata geçirdik, mevcut hizmetlerimizi geliştirdik ve stratejik iş birliklerine imza attık.
Yeniliği teşvik etmek, kuruluşların inovasyon kapasitelerini değerlendirmek, iş sürekliliğini sağlamak ve kurumsal değişim programlarını desteklemek amacıyla, İnovasyon Yönetim Sistemi Belgelendirme programını başlattık. Havacılık ve uzay sanayimizde bu belgeyi Enstitümüzden alan ilk milli kuruluşumuz TUSAŞ oldu. TOKİ ile imzaladığımız protokol çerçevesinde, inşaatlarda kullanılan belirli yapı malzemelerinin kontrol ve denetimini sağlamak üzere, önemli bir iş birliği başlattık. Bu kapsamda, öncelikli olarak deprem bölgesindeki şantiyelerden alınan numuneler üzerinde, test ve analizler gerçekleştirerek, standartlara uygun yapı malzemesi kullanımına katkı sunduk. Benzer şekilde, Devlet Malzeme Ofisi ile yakın zamanda imzaladığımız protokol sayesinde, kamu mal alımlarında belirlenen ürünlerde, siparişe konu standartlara ve teknik özelliklere uygunluğunun kontrolü ve raporlanması faaliyetini üstlendik. İthalat denetimlerinde süreç bazlı analizlere geçerek, işlemleri yalınlaştırdık ve hizmet sunumundaki etkinliği artırdık. Bu sayede hem zaman hem de kaynak açısından önemli kazanımlar sağladık. TCDD tarafından İstanbul Marmaray banliyö hattı duraklarında, kurulacak güneş enerji sistemlerine yönelik olarak; tasarım doğrulama, kurulum ve montaj gözetimleri, fabrika imalat süreci denetimleri ve kurulum sonrası uygunluk denetimi hizmetlerine başladık.
Ayrıca, milli vagon setlerinin tip onay faaliyetlerini yürüttük ve TÜRASAŞ tarafından üretilen Milli Elektrikli Tren Setine Ulusal Yeterlilik Onayı vererek Tip Onay Belgesini düzenledik. ASELSAN ile imzaladığımız protokol çerçevesinde; standardizasyon, belgelendirme, muayene, test, laboratuvar faaliyetleriyle birlikte millileştirme, tedarikçi geliştirme, kaynak oluşturma ve teknik destek konularında geniş kapsamlı iş birliği başlattık.
Veri merkezi sektörünün sürdürülebilir ve rekabetçi bir yapıya kavuşması için Veri Merkezi Belgelendirme Programı’nı başarıyla yürütüyoruz.
General Electric firması tarafından Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin türbin adası için, Almanya’da üretilen ürünlerin test ve son kontrolleri Enstitümüz tarafından gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı öncülüğünde hazırlanan, Bilgi ve İletişim Güvenliği Rehberi kapsamında, uyum denetimi hizmeti sağlayan personel ve firmalar için belgelendirme programını başlattık. Enstitümüzde, dijitalleşme süreçlerine katkı sağlamak amacıyla hayata geçirdiğimiz projelerle yıllık ortalama 33 milyon liralık tasarruf sağladık.
Ve son olarak, ülkemizin uluslararası standardizasyon alanındaki stratejik rolünü artırmak amacıyla, 2027 yılında ISO Genel Kurulu’na İstanbul’da ev sahipliği yapacağız. 160’tan fazla ülkeden temsilcinin katılımıyla gerçekleşecek bu büyük organizasyon, Türkiye’nin küresel standartlara yön veren ülkeler arasındaki konumunu, daha da güçlendirecektir. Tüm bu faaliyetler, yalnızca bugünün ihtiyaçlarına cevap vermekle kalmayıp, geleceğin güçlü Türkiye’sini inşa etme kararlılığımızın da somut birer göstergesidir. Sayın Bakanım, bu vesileyle bizlere destekleriniz için şükranlarımı sunuyorum, değerli Genel Kurul Üyelerimize, Yönetim Kurulu Üyelerimize, özveriyle emek veren tüm çalışma arkadaşlarıma ve birlikte değer ürettiğimiz kıymetli paydaşlarımıza gönülden teşekkür ediyorum. Tüm bu çalışmaların ortak hedefi, ülkemizin üretim kalitesini artırmak, teknolojik dönüşümünü hızlandırmak ve küresel rekabet gücünü daha da yukarılara taşımaktır. TSE olarak, Türkiye’nin üretim kalitesine, teknolojik bağımsızlığına ve küresel rekabet gücüne katkı sunmaya kararlılıkla devam edeceğiz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Danıştay’ın 157. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Adaletin tecellisi için uğraşan yargı mensuplarımızın, kimi zaman ailelerini ve çocuklarını da işin içine katarak hedef gösterilmesi, hele hele meydanlarda yuhalatılması yanlış olduğu kadar büyük bir sorumsuzluktur. Nezaket kuralları korunarak eleştiriler yapılabilir ama eleştiri bahanesiyle kimse yargı mercilerine parmak sallayamaz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay Konferans Salonu’nda düzenlenen, “Danıştay’ın 157. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni”ne katılarak bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, binlerce yıllık devlet geleneklerinin en önemli prensibinin “devlet ebed müddet” olarak tarif ettikleri devamlılık olduğunu söyledi.
Devlet anlayışının bu devamlılığının, iki ilke üzerine bina edildiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Bunlardan ilki eşref-i mahlukat olan insana atfedilen önemdir. Şeyh Edebali’nin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözü işte bu hakikatin altını çizmektedir. İkincisi ise hiç şüphesiz, mülkün temeli olarak gördüğümüz adalettir. Çünkü bizim inancımızda varlık, adalet üzere yaratılmıştır. Bu yönüyle adalet, hikmeti ilahinin yeryüzünde tecelli etmesi, dirlik ve düzenin ancak bu ölçü ekseninde tesis edilmesidir. Adalet terazisindeki en küçük bir sapma, Allah muhafaza, tamiri de telafisi de mümkün olmayan yıkıcı sonuçları her zaman gebedir.”
“HUKUK DEVLETİNİN EN TEMEL İLKELERİNDEN BİRİ İDARENİN DENETİMİDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, her bir vatandaşın hak ve hukukunun korunup gözetilmesi, güçsüzün güçlüye asla ezdirilmemesinin son derece önemli olduğunu belirtti.
“Zor kapıdan girerse töre bacadan çıkar” sözünü anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Divanu Lugati’t-Türk’te yer alan bu söz, toplumdaki nizam ve intizamın, adalete duyulan güvenin, kıyamet kopsa dahi adaletin tecelli etmesinin ancak ve ancak hukuk devletiyle sağlanabileceğini ifade eder. Hukuk devletinin en temel ilkelerinden biri ise idarenin denetimi, yani idari eylem ve işlemlerin tamamının yargısal denetime açık olmasıdır. İşte, Danıştayımız tam 157 yıldır böylesine hayati bir görevi ifade etmektedir. İnceleme, danışma ve karar organı olarak idareyi yargı yoluyla denetlemekte, temyiz merci sıfatıyla kamu ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmaktadır. Diğer yüksek mahkemelerimiz gibi Anayasa ve kanunları uyulmasını, meri hukukun titizlikle uygulanmasını sağlamaktadır. Bu itibarla milletimiz adına karar verme sorumluluğunu yüksek bir vazife şuuruyla yerine getiren Danıştay Başkanlığımızın tüm mensuplarına bir kez daha teşekkür ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin ancak adaletle hükmettiği takdirde devlet olabileceğini dile getirdi.
Devletin alameti farikasının adalet olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Haksızlığa yol veren, mağduriyetleri gideremeyen, haklıya hakkını teslim edemeyen hiçbir otorite varlığını sürdüremez. Adalete olan inancın temelinden sarsıldığı bir ülkede ne yaparsanız yapın, huzuru, güveni, barışı, demokrasi ve istikrarı tesis edemezsiniz. Gerek adli gerekse idari yargıda görev yapan hâkim ve savcılarımız, milletimizin geleceği, huzuru ve esenliği adına çok önemli bir mesuliyeti yerine getirmektedir. İbn-i Haldun, ‘Basiret gözüyle bakan kimse adaletli ölçüyü bulur’ diyor. Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatleri doğrultusunda karar veren yargı mensuplarımızın bu bilinçle vazifelerini icra etmelerini bekliyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan etkin, güçlü, hızlı ve erişilebilir bir adaletin hükûmetlerinin önceliklerinin en başında olduğunu, göreve geldikleri ilk günden beri hep bunun için çalıştıklarını vurguladı.
Yargı sisteminin güçlendirilmesi ve daha işlevsel bir zemine oturtulması için bugüne kadar pek çok düzenlemeyi hayata geçirdiklerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yasa ve anayasa değişikliklerini reform ve strateji belgeleriyle desteklediklerini dile getirdi.
Adalet hizmetlerinin vatandaşlara en üst seviyede sunulması için tüm imkânları seferber ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Vesayet dönemlerinin acı bir hatırası olarak yıllarca insanımızı bizar eden üstünlerin hukukunu milletimizin de desteğiyle geride bıraktık, yerine hukukun üstünlüğü ilkesini bu ülkede egemen kıldık. Geçmişte, adalet dairesinin merkezi bazılarına daha yakındı. Hamdolsun biz bunu herkese eşit mesafeye getirmeyi başardık. Darbeleri ayakta alkışlayan yargı yerine, 15 Temmuz ihaneti sonrası olduğu gibi milletin iradesine kasteden darbecilere hak ettikleri hükmü giydiren adil ve demokratik bir yargı rejimini kurduk. Yargının bağımsızlığına tarafsızlık ilkesini ekledik. Hak arama yollarını alabildiğine genişlettik, yeni kurumlar ihdas ettik.”
“YAPANIN YANINA KAR KALIYOR TÜRÜ ÖN KABULLERİN TOPLUMDA YERLEŞMESİNE MÜSAADE ETMEYECEĞİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 23 yılda fiziki ve teknik altyapıdan temel hak ve özgürlüklere, temel kanun ve mevzuat değişikliklerinden ceza infaz sistemine, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden kurumsal değişikliklere, icra ve iflas sisteminden adli sicil işlemlerine, yargıda hedef sürelerden özlük haklarına çok geniş bir yelpazede adalet hizmetlerini günden güne geliştirdiklerini, iyileştirdiklerini ve tahkim ettiklerini belirtti.
Danıştayın üye sayılarını artırdıklarını, hâkim ihtiyacını karşıladıklarını ve yardımcı personel sorununu çözdüklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Danıştayı 2012’de yeni hizmet binasına, 2023’te yeni sosyal tesisine kavuşturduklarını söyledi.
İdari yargıdaki mahkeme sayısını yüzde 60 oranında artırarak önemli bir eşiği daha geride bıraktıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002’de 146 olan idari yargıdaki faal ilk derece mahkemelerinin sayısını 233’e yükselttiklerini aktardı.
Hataları asgari seviyeye indirecek ve temyiz mahkemelerindeki yığılmayı önleyecek şekilde istinaf incelemesi yapmak üzere bölge idare mahkemelerini 9 bölgede faaliyete geçirdiklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, böylece Danıştayın iş yükünü önemli ölçüde azaltırken uyuşmazlıkların daha kısa sürede çözülmesini temin ettiklerini kaydetti.
“VATANDAŞLARIMIZIN HAK VE HUKUKUNUN KORUNMASI NOKTASINDA KARARLIYIZ”
İdari yargı teşkilatını güçlendirmek için daha pek çok yeniliği, değişikliği ve düzenlemeyi hayata geçirdiklerini, 23 Ocak’ta açıkladıkları 4. Yargı Reformu Strateji Belgesi ile tüm çalışmaları bir adım daha öteye taşıdıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Son dönemde milletimizi en fazla rahatsız eden cezasızlık algısının önüne geçecek kapsamlı düzenlemeleri kamuoyumuzla paylaştık. Şu konuda son derece kararlıyız. ‘Yapanın yanına kar kalıyor’ türü ön kabullerin her ne sebeple olursa olsun toplumda yerleşmesine müsaade etmeyeceğiz. Hukuka, nizama, kanunlara uyan vatandaşlarımızın hak ve hukukunun korunması noktasında kararlıyız. Bundan en küçük bir taviz vermeyeceğiz. Suç işleyenlerin, suçtan kibirlenenlerin, kendini yasadan, devletten üstün görenlerin tepelerine binmeye devam edeceğiz. Yine bu süreçte ortaya çıkan onca ihanetten sonra bile devlete, millete ve demokrasimize pusu kurmaktan vazgeçmeyen FETÖ ile mücadelemiz güçlenerek devam edecektir. ‘Su uyur ama FETÖ’nün sinsi hücreleri uyumaz’ gerçeği örgüte yapılan her operasyonla kendisini bir kez daha hatırlatıyor. FETÖ ile mücadelede yaşanacak herhangi bir zafiyetin Allah korusun ülkemize, özellikle de devletimize çok ağır bedelleri olacaktır.”
“YARGI MENSUPLARIMIZIN HEDEF GÖSTERİLMESİ, BÜYÜK BİR SORUMSUZLUKTUR”
Yargının, FETÖ’nün nasıl büyük bir tehdit, nasıl habis bir yapı olduğunu en iyi bilen devlet organlarından biri olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Unutmayalım ki tarih, ibret alınmazsa tekerrür eder. Yakın geçmişte yaşadığımız acıların ve ihanetlerin tekrarının önüne ancak akılla, dirayetle, tecrübeyle ve tarihten ibret alarak geçebiliriz. Diğer türlü milletimize, devletimize ve umudunu Türkiye’nin güçlenmesine bağlamış 100 milyonlarca mazluma karşı görevlerimizi ihmal etmiş oluruz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda güvenlik ve istihbarat birimleri gibi yargının da gereken dikkat, teyakkuz ve hassasiyeti göstermeyi sürdüreceğine inandığının altını çizerek, şunları kaydetti: “Adaletin tecellisi için uğraşan yargı mensuplarımızın kimi zaman ailelerini ve çocuklarını da işin içine katarak hedef gösterilmesi, hele hele meydanlarda yuhalatılması yanlış olduğu kadar büyük bir sorumsuzluktur. Yargı mercilerinin baskı altına alınmasının hiçbir haklı gerekçesi yoktur. İster siyasetçi ister gazeteci olsun halkın huzuruna herkes, Anayasa ve yasalar çerçevesinde hukukun sorunsuz işlemesine, suç varsa hesabının mutlaka sorulmasına yardımcı olmalıdır. Elbette nezaket kuralları korunarak eleştiriler yapılabilir ama eleştiri bahanesiyle kimse yargı mercilerine parmak sallayamaz.”
Bugüne kadar hükûmetin tasarrufları konusunda yargı organlarıyla aralarında ortaya çıkan görüş ayrılıklarında tavırlarının hep bu yönde olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, kararlarını tenkit etseler dahi yargı mensuplarını ve organlarını daima ayrı bir yerde tuttuklarını, güncel tartışmalarla ilgili aynı özeni gösterdiklerini söyledi.
“TÜRKİYE YÜZYILI’NDA, TECRÜBESİNDEN EN FAZLA İSTİFADE EDECEĞİMİZ KURUMLARIMIZDAN BİRİ DANIŞTAYIMIZ OLACAKTIR”
Kamuoyunun gözünü ve kulağını çevirdiği herkesin aynı itinalı üslupla hareket etmesini ümit ve arzu ettiklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İçinde bulunduğumuz 21. Asrı Türkiye Yüzyılı yapmak hedefiyle yürüttüğümüz çalışmalarda birikiminden, tecrübesinden, vizyonundan ve rehberliğinden en fazla istifade edeceğimiz kurumlarımızdan biri Danıştayımız olacaktır. Özellikle iç kalemizin güçlendirilmesine yönelik attığımız adımlarda devletimizin tüm birimleri gibi sizlerin de desteğine güvendiğimizi, sizlerin de yapıcı katkılarınızı beklediğimizi vurgulamak istiyorum” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda Danıştayın 157. Kuruluş yıl dönümünün ülke, millet, hukuk ve yargı camiası için hayırlara vesile olmasını temenni etti.
Törene, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile yüksek yargı kurumlarının başkanları ve davetliler katıldı.
Başta aziz şehitlerimizin emanetleri olan annelerimiz olmak üzere evlatlarını vatanına, milletine ve insanlığa hizmet yolunda yetiştiren tüm annelerimizin Anneler Günü’nü kutluyoruz.
“Anneler toplumun vicdanıdır. Onların şefkati, duası ve fedakârlıkları hayatımıza anlam katar. Sevgi, merhamet ve mücadele duygularının kaynağı olan anneler, evlatlarına umut verir ve değer kazandırırlar. Sadece ailelerini değil, içinde yaşadıkları toplumu da şekillendirirler.
Dünyamızı şefkatiyle, sevgisiyle güzelleştiren annelerimiz. İyi ki varsınız.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.