Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’yi hedefleriyle buluşturma mücadelemiz hız kesmeden sürüyor. Son Kabine Toplantımızdan bu yana yine yoğun bir mesai içinde çalışmalarımıza devam ettik. İçeride toplu açılış törenleri ve il ziyaretleri, dışarıda uluslararası zirveler ve seyahatler ile milletimize hizmet yolculuğumuza devam ettik” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Türkiye’yi hedefleriyle buluşturma mücadelemiz malum hız kesmeden sürüyor. Son Kabine Toplantımızdan bu yana yine yoğun bir mesai içinde çalışmalarımıza devam ettik. İçeride toplu açılış törenleri ve il ziyaretleri, dışarıda uluslararası zirveler ve seyahatler ile milletimize hizmet yolculuğumuza devam ettik.
Bu çerçevede 7 Temmuz’da Ukrayna Devlet Başkanı Sayın Zelenski’yi ülkemizde misafir ederek gündemimizdeki konuları ele aldık. Kendisiyle 500 günden fazla süredir devam eden savaşın sona erdirilmesine yönelik önerilerimizi paylaşarak bu doğrultuda üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu tekrar vurguladık.
Aynı gün Millî Savunma Üniversitemizin kara, deniz ve hava harp enstitülerimizde eğitimlerini başarıyla tamamlayan 249 subayımızın mezuniyet sevincine ortak olduk. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yeniden yapılandırdığımız üniversitemizin asli vazifesini layıkıyla ifa ettiğini müşahede ettik.
“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMININ GÜVENİNE MAZHAR OLMAK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞACAĞIZ”
Biliyorsunuz seçim kampanyamız sırasında şahsımıza en çok teveccüh gösteren illerimizi ziyaret etme sözü vermiştik. 28 Mayıs seçimlerinde Bayburt yüzde 82,5 oy oranıyla birinci, komşusu Gümüşhane yüzde 78,5 oy oranıyla ikinci oldu. Bunun için 8 Temmuz Cumartesi günü her iki ilimizi ziyaret ederek desteklerinden dolayı oralardaki vatandaşlarımıza bizzat teşekkür ettik. Kuru kuruya teşekkür olmaz diyerek Bayburt’ta toplam yatırım bedeli 2 milyar 689 milyon lirayı, Gümüşhane’de ise 1 milyar 100 milyon lirayı bulan eserlerin toplu açılış törenini de bu arada gerçekleştirdik.
Buradan bir kez daha bizleri asla yalnız bırakmayan, desteğini, duasını bizden esirgemeyen Bayburtlu ve Gümüşhaneli kardeşlerime en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bu iki ilimizle birlikte bize oy versin veya vermesin 81 vilayetimizin tamamının güvenine mazhar olmak için canla başla çalışacağız.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde elde ettiğimiz başarıyı 31 Mart 2024 mahâlli idareler seçimleriyle tahkim etmek istiyoruz. Hükûmet ile yerel yönetimler arasındaki uyumun anlayış ve vizyon birliğinin kıymetini her geçen gün daha net bir şekilde görebiliyoruz. Gerçek belediyecilik hizmetlerinden mahrum kalan şehirlerimizi Türkiye Yüzyılı’nın inşasına ortak etmek için önümüzdeki seçimler bir fırsattır. Milletimizin de desteğiyle inşallah bu tarihî fırsatın heba olmasına izin vermeyeceğiz.
“TÜRKİYE’NİN BEKLENTİLERİNİ AÇIK VE NET ORTAYA KOYDUK”
Bayburt ve Gümüşhane ziyaretimizin ardından NATO Zirvesi’ne katılmak üzere Litvanya’nın başkenti Vilnius’a gittik. Kritik bir dönemde tertiplenen NATO Zirvesi, ülkemiz açısından terörle mücadele başta olmak üzere tezlerimizi dillendirdiğimiz, önemli diplomatik kazanımlar elde ettiğimiz uluslararası bir toplantı oldu. NATO tarihinde ilk defa Genel Sekreter tarafından terörizmle mücadele özel koordinatörü atanacağı duyuruldu. İttifakın yanı sıra ülkemizin de güvenliğine katkı sunacak pek çok hususta mutabakata varıldı.
NATO’nun genişlemesine verdiğimiz ilkesel desteği ifade ederken, Türkiye’nin beklentilerini açık ve net ortaya koyduk. Sadece terörizme karşı değil Batı’da veba gibi yayılan İslam düşmanlığıyla mücadele noktasında da ikazlarımızı yaptık.
İsveç’in ittifaka üyelik süreciyle ilgili atılacak karşılıklı adımlar ortak açıklamayla belirlendi. Meclis’imizin açılmasıyla birlikte üzerimize düşeni yapacağız. Katılım protokollerine dair nihai kararı verecek olan mercii Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Milletvekillerimizin vicdanları doğrultusunda ülkemizin menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapacağından şüphe duymuyoruz.
“KOMŞULARIMIZLA VE DİĞER ÜLKELERDE AŞILMAZ DENİLEN NİCE ENGELİ AŞTIK”
Vilnius Zirvesi’nde Amerikan Başkanı Sayın Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron ve Yunanistan Başbakanı Sayın Miçotakis’in de aralarında olduğu 13 liderle ikili görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde bir kez daha gördük ki komşularımız başta olmak üzere bizim hiçbir ülke ile çözülemeyecek sorunumuz yoktur. Diyalog ve diplomasiye alan açıldığı takdirde, yanlış anlaşılmaların giderileceğine, anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulacağına inanıyoruz. Son 21 yılda bunu pek çok kez başardık. Komşularımızla ve diğer ülkelerle aşılmaz denilen nice engeli aştık. Aynı başarıyı bugün de yakalamamızın önünde hiçbir mani bulunmuyor.
Özellikle Avrupalı dostlarımızla yaptığımız görüşmelerden ümitvarız. Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecimizin canlandırılması, Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi, vatandaşlarımıza vize serbestisi gibi temel başlıklarda artık ilerleme sağlamak istiyoruz. Hem ülkemizin, hem de Avrupa Birliği’nin çıkarına olacak bu hamlelerin müspet neticelerini inşallah yakında göreceğiz.
“TOGG HER ÜÇ LİDERDEN DE TAM NOT ALDI”
Dış politika kulvarında iş dünyamızdan oluşan geniş bir heyetle yaptığımız Körfez turumuz da çok önemli bir adım oldu. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gerçekleştirdiğimiz ziyaretler son derece başarılı ve verimli geçti.
Suudi Arabistan’la imzaladığımız beş anlaşmayla iş birliğimizi daha da ileriye taşıdık. Savunma sanayi alanında tarihimizin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesine imza attık. Katar’la mükemmel seviyede ilerleyen ilişkilerimizi yeni ortaklıklarla taçlandırma kararı aldık.
Birleşik Arap Emirlikleri, 10 milyar doları bulan ikili ticaret hacmimizle ülkemizin bölgedeki en önemli ticari ve ekonomik ortakları arasındadır. Diplomatik münasebetlerimizin 50. yılını Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey mekanizmasının kuruluşuyla kutlamış olduk. Ziyaretimiz esnasında farklı alanlarda toplam değeri 50,7 milyar dolara ulaşan 13 anlaşma imzalanmıştır.
Yine ziyaretimiz vesilesiyle ülkemizin gurur kaynağı olan Türkiye’nin otomobili TOGG’u muhataplarımıza hediye ettik. TOGG’un her üç liderden de tam not aldığını memnuniyetle belirtmek isterim. Şimdilik sadece ülkemizin yollarını süsleyen TOGG’u inşallah yakın zamanda diğer ülkelerin yollarında da görmeye başlayacağız. Nasıl İHA-SİHA ve TİHA’larımız onlarca ülkenin semalarını koruyorsa, TOGG da Türkiye markasını yollara, caddelere taşıyacaktır.
“ADA’NIN GERÇEKLERİ TEMELİNDE HİÇBİR ZAMAN ÇÖZÜMDEN KAÇMADIK, KAÇMAYIZ”
Abu Dabi’den sonra geçtiğimiz Lefkoşe’de Kıbrıs Türk’ü kardeşlerimizin 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı coşkusunu onlarla birlikte paylaştık. Barış Harekâtının 49. yıl dönümü, Ercan Havalimanı’nın yeni terminal binasının ve pistinin açılışıyla idrak ettik. 10 milyon yolcuya hizmet verebilecek kapasiteye ulaşan Ercan Havalimanı’nın bir kez daha Kıbrıs Türk halkına hayırlı olmasını diliyorum.
Burada bir hususu tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Biz, adanın gerçekleri temelinde hiçbir zaman çözümden kaçmadık, kaçmayız. Kıbrıs Adası’nın kalıcı ve adil bir barışa kavuşması için elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz. Bu konudaki samimiyetimizi Annan Planı dâhil şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik, gerekirse yine gösteririz. Ancak bunun için karşımızdakilerin de dayatmalarda ısrar etmek yerine, sahadaki durumu kabullenmesi gerektiği açıktır.
Barış Harekâtı’nın 49. yılında bir kez daha şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik desteğimizin baki olduğunu, tarımdan enerjiye, sudan elektriğe, ulaşımdan sağlığa her alanda katkılarımızın artarak devam edeceğini vurgulamak istiyorum.
“15 TEMMUZ’U MANASINA VE RUHUNA UYGUN BİR ŞEKİLDE YAŞATACAĞIZ”
15 Temmuz’un yedinci sene-i devriyesini şehitlerimizin yakınları, gazilerimiz ve İstanbul halkının katılımıyla Beylerbeyi Stadyumu’nda idrak ettik. Türkiye Yüzyılı’nın kahramanlarına olan minnet borcumuzu bir kez daha hatırladık ve hatırlattık. Milletimizin 15 Temmuz gecesi yazdığı destanın büyüklüğünü her geçen yıl çok daha iyi anlıyoruz. O gece Türkiye sadece demokrasisine yönelik bir darbe teşebbüsünü bertaraf etmedi, o meşum gece ülkemiz asıl bağımsızlığını hedef alan bir işgal girişimini püskürttü. Milletimiz, 253 vatan evladını toprağa verme pahasına Türkiye’nin geçilmez olduğunu tüm dünyaya bir kez daha haykırmıştır.
15 Temmuz, asırlar boyunca yürüttüğümüz varlık-yokluk mücadeleleri zincirinin en son halkasıdır. Demokrasi ve millet düşmanlarının 15 Temmuz’a yönelik bitmeyen kinlerinin gerisinde işte bu gerçek vardır. FETÖ’cü alçakların ihanetinden medet umanlar, o gece yaşadıkları derin hayal kırıklığını hâlen unutamıyor. Darbecilerle anlaşıp tankların arasından kaçanlar, ayıplarını örtmek, korkaklıklarını gizlemek amacıyla iftira dâhil her yola başvuruyor.
Kontrollü darbe yalanından 15 Temmuz darbesi tarzı ahlaksız ithamlara kadar milletin direnişine kara çalmak için her şeyi yapıyorlar, ama ne yapsalar nafile. Bunlar, tüm çabalarına rağmen son yedi yılda amaçlarına ulaşmadılar, Allah’ın izniyle hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Türkiye ve Türk Milleti var oldukça 15 Temmuz destanımız dilden dile, gönülden gönle, nesilden nesle gururla aktarılmaya devam edecek. Birileri rahatsız olsa da, biz o gece çıplak elleriyle tankları durduran kahramanların hatırasına ebediyen sahip çıkacağız. Her biri kalbimizin en mutena köşesinde yaşayan 253 şehidimizin hepsini şükranla, özlemle ve minnetle yâd edeceğiz. Gazilerimizin verdiği mücadeleyi gençlerimize ve çocuklarımıza gururla anlatacağız. Filmlerle, kitaplarla, belgesellerle, şiirlerle ve çeşitli etkinliklerle 15 Temmuz’u manasına ve ruhuna uygun bir şekilde yaşatacağız.
Tüm bunları yaparken rehavete asla kapılmayacağız. Son FETÖ’cü hain de hukuk önünde hesap verene kadar bu terör örgütüyle, uzantılarıyla ve destekçileriyle mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlıklı, huzurlu, bereketli ömürler niyaz ediyorum. Rabbim bizlere bir daha 15 Temmuz gibi bir ihanet yaşatmasın diyorum.
“ORMAN YANGINLARIYLA MÜCADELEMİZİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜYORUZ”
Küresel bir sorun olan iklim değişikliğinin olumsuz yansımalarını ülkemiz de tecrübe etmektedir. Karadeniz Bölgesinde yaşanan sel ve taşkınların ardından batı ve güney bölgelerimizde meydana gelen orman yangınları bunun son örnekleridir. Karadeniz Bölgemizdeki sel felaketine 7.122 personel, 477 iş makinesi, 6.323 diğer araç ve iki helikopterle müdahale ettik. İlgili bakanlarımız süratle afet bölgesine intikal ederek çalışmaların koordinasyonunu bizzat sağladı. Selden etkilenen işverenlerimiz ile sigortalılarımızın prim ödemelerini talep etmeleri hâlinde bir yıl süreyle ertelediğimizi de duyurduk.
Orman yangınlarıyla mücadelemizi de başarılı bir şekilde yürütüyoruz. Geçen yıl 1 Haziran-24 Temmuz’da 265 orman yangını çıkarken, bu yılın aynı döneminde 358 orman yangınıyla karşılaştık. İzmir’deki yangına müdahale sırasında orman işçimiz Mustafa Gürpınar hayatını kaybetti. Şehidimize Allah’tan rahmet, ailesine ve çalışma arkadaşlarına sabırlar diliyorum.
Önceki yıllarda yaşanan yangınların bir kısmı doğal sebeplerden, bir kısmı da terör ve ihmal gibi faktörlerden dolayı meydana gelmişti. Biz de bu sene en kötü senaryoyu düşünerek havada ve karada güçlü bir altyapı kurduk. Mevcut filomuzu Rusya’dan gelen iki büyük uçakla tahkim ettik. Rezerv güçlerle birlikte toplam 24 uçak, 100 helikopter ve 10 İHA’mızla orman yangınlarıyla mücadele ediyoruz. Ayrıca, 4.800 aracımız ve 25 bin orman işçimiz de karadan müdahale noktasında görev yapıyor.
Kendi ülkemizde yangınlara süratle müdahale ederken ihtiyacı olan diğer ülkelerin de yardımına koşuyoruz. Büyük bir yangınla boğuşan komşumuz Yunanistan’a iki amfibi uçak ve bir yangın söndürme helikopteri gönderdik. Rodos halkı başta olmak üzere Yunan komşularımıza buradan geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
“ÇİFTÇİLERİMİZ ÜRÜNLERİNİ TESLİM EDENE KADAR ALIMLARIMIZ DEVAM EDECEKTİR”
Her ne kadar hazırlıklarımız tamam olsa da, hedefimiz tek bir yangının bile çıkmamasıdır. Tüm vatandaşlarımdan Orman Teşkilatımızın alarm durumuna geçtiği Ağustos ayı boyunca çok dikkatli olmalarını rica ediyorum. En küçük bir ihmalin dahi ciğerimizi yakan felaketlere yol açabileceğini lütfen unutmayalım. “Orman vatandır” anlayışıyla hep birlikte ormanlarımızı korumaya, geliştirmeye devam edelim. Ormanlarımıza sahip çıkan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.
Öte yandan ülkemizin dört bir yanında başlayan hasat mevsiminde bugün itibariyle hububatın yüzde 65’i hasat edildi. Toprak Mahsulleri Ofisimiz 580 noktada alım faaliyetini kesintisiz bir şekilde sürdürüyor. Çiftçilerimiz ürünlerini teslim edene kadar alımlarımız devam edecektir.
“TÜRKİYE YÜZYILI’NI İNŞA ETME HEDEFİYLE YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ”
Dün hem Hatay’ın Anavatana katılışın 84’ncü, hem de millî mücadelenin dönüm noktalarından Erzurum Kongresi’nin 104’ncü yıl dönümüydü. Bilindiği gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkanlık ettiği Erzurum Kongresi’nde üç önemli ilke dünyaya ilan edilmiştir.
Birincisi; millî sınırlar içindeki vatanın bölünmez bir bütün olduğudur. İkincisi; her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı milletin topyekûn direneceğidir. Üçüncüsü de; manda ve himayenin kabul edilmeyeceğidir.
Evet, 104 yıl sonra bugün devlet ve millet olarak aynı ilkeler doğrultusunda Türkiye Yüzyılı’nı inşa etme hedefiyle yolumuza devam ediyoruz. Millî mücadele bizim vatan toprakları üzerindeki ne ilk, ne de son kıyamımızdı. Anadolu topraklarının merkezinde yer aldığı coğrafya bizim Anavatanımız olma yanında, tüm insanlığın köklerinin de çıkış yeridir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye, hatta okyanuslar ötesinden her gücün gözünün bu coğrafyada olmasının sebebi budur. Millet olarak Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e kadar kurduğumuz her devletin verdiği
varoluş mücadelesinin böylesine ağır bedelli ve kesintisiz yürümesi boşuna değildir.
Hatta hiç uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’nin son 10 yıldır maruz kaldığı siyasi, sosyal, ekonomik, askerî sıkıntıların neredeyse hiçbiri tabii süreçlerin ürünü değildir. Hepsinin de arka planında insanlık tarihî kadar eski bir mücadelenin, modern yöntemler ve söylemlerle devam ettirilen sürümleri vardır. Bu mücadeleye bir de hem toplum, hem coğrafya olarak bünyemizde taşıdığımız sorunları eklediğimizde maliyetler daha da artmıştır.
Sosyal fay hatlarımızda kırılmalara yol açmak için girişilen sayısız denemeleri hamdolsun millî birliğimize ve beraberliğimize sıkı sıkıya sarılarak hep akamete uğrattık. Gezi olaylarından terör saldırılarına, 15 Temmuz’dan seçim dönemlerinde yalanlar üzerinden tırmandırılan siyasi gerilimlere kadar nice meselenin üstesinden milletimizin irfanı ve insanımızın sağduyusu sayesinde geldik. Ayrıca, bu dönemde küresel sağlık krizinin ve onunla birlikte yükselen küresel finans, üretim, tedarik, emtia krizlerinin ülkemize etkilerini de sırtlandık. Vakitlice aldığımız tedbirler ve ülkemizin ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirdiğimiz politikalarla bu süreçleri en az hasarla atlatmayı başardık.
Bugün üçüncü yıl dönümüne ulaştığımız Ayasofya-ı Kebir Camii Şerifi’nin yeniden ibadete açılmasının da, Anadolu topraklarını vatan yapma mücadelemizin önemli sembollerinden biri olduğu şüphesizdir. Rabbime bizlere bu şerefi bahşettiği için bir kez daha hamd ediyorum.
Coğrafyamızdaki imtihanlarımızdan biri de tabii afetlerle oldu, hâlâ oluyor. Yangınlar, seller, heyelanlar, kuraklık ve en önemlisi deprem afetleri ülkemizin dört bir yanında ciddi hasarlara yol açıyor. 6 Şubat’ı unutmak mümkün mü? Onun meydana getirdiği felaket, fatura unutulabilir mi? Şehitlerimiz unutulabilir mi, gazilerimiz unutulabilir mi? Gerçekleştiği alan ve etkilediği nüfus bakımından tarihimizin en büyük afeti olan 6 Şubat depremlerinin üzerinden henüz beş buçuk ay geçti. Depremde kaybettiğimiz insanlarımızın acıları ilk günkü tazeliğiyle yüreklerimizi yakmayı sürdürüyor. Evleri ve iş yerleri enkaza dönen vatandaşlarımız bir yandan kaybettikleri yakınlarının yasını tutarken, diğer yandan hayata yeni bir başlangıç yapmak için gerekli şartların oluşmasını bekliyor.
Afetin etkilediği şehirlerimizde acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların enkazlarını tamamen kaldırdık. Orta hasarlı binalarla ilgili çalışmalar sürüyor. Yapılan tespitlere göre bölgede 872 bin bağımsız bölüme sahip 311 bini aşkın binanın yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunlardan yaklaşık 507 bini konut, 143 bini köy evi olmak üzere toplam 650 binini devlet eliyle yaparak vatandaşlarımıza teslim etmeyi planlıyoruz. Hâlihazırda 180 bin civarında konut ve köy evinin inşa süreci başlamıştır.
Yeri belirlenen ve zemin etütleri yapılan alanlarda hızla inşa çalışmalarına geçilmektedir. Hatta şu an itibariyle inşaatı tamamlanan köy evlerinden hak sahiplerine teslim edilenler var. İnşallah sonbaharla birlikte konutları vatandaşlarımıza peyderpey teslim etmeye başlayacağız. Konutların inşasını hızlandırmak gayesiyle geliştirdiğimiz yeni projemizi kamuoyumuzla kısa süre önce paylaştık. Vatandaşlarımızdan gelen talepler doğrultusunda yerinde dönüşüm çalışmalarımızı başlattık. Afetzede kardeşlerimize bir kısmı çok uygun şartlarda kredi, bir kısmı hibe olarak önemli destekler veriyoruz. Bugüne kadar 93 binden fazla depremzedemiz yerinde dönüşüm için başvurdu. Bu sayının daha da artacağına inanıyorum.
Depremden hemen sonra ilan ettiğimiz mücbir sebep uygulamasıyla afetzedelerimizin yükünü hafifletmiştik. Mücbir sebep düzenlemesini depremde en çok yıkıma uğrayan Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya illerimiz ile İslahiye ve Nurdağı ilçelerimizde devam ettirmeyi kararlaştırdık. Buraların dışında kalan vilayetlerimizden gelen münferit başvuruları da değerlendireceğiz. Konuyla ilgili detayları Hazine ve Maliye Bakanlığımız yakında milletimize açıklayacaktır.
Depremin istihdama etkisini en aza indirmek amacıyla başlatılan kısa çalışma ödeneğini üç ay süreyle uzatıyoruz. Daha önce 110 bin çalışanın faydalandığı ödenekten 115 bin insanımızın istifade etmesini sağlayacağız. Toplum yararına programlarımızı açma hazırlıklarımız, başta deprem bölgemiz olmak üzere ülkemiz genelinde devam ediyor.
Hesaplamalara göre 6 Şubat depremlerinin ülkemize maliyeti 104 milyar doların üzerindedir. Sadece bu yıl deprem kaynaklı harcamaların 762 milyar liraya ulaşmasını bekliyoruz. Bu rakam, çapı ne kadar büyük olursa olsun her ekonomi için altından kalkılması zor bir yüktür. Üstelik 2013’ten beri yaşadığımız her hadisenin bir boyutunu oluşturan ekonomik saldırıların etkilerinin hâlâ sürdüğü dönemde bu maliyetle karşı karşıya kaldık.
Hatırlayın, içeride birilerinin ‘Tüketmeyin, yatırım yapmayın, Türkiye’ye gelmeyin’ kampanyalarıyla ekonomimizi çökertme çağrıları yaptığı günleri yaşadık. Dışarıda ise Türk ekonomisini mahvetme naralarıyla ülkemize karşı ne iktisat bilimiyle, ne akıl ve ahlakla bağdaşan tuzaklara şahitlik ettik. Tüm bu hücumlara karşı çareyi yine her konuda ve her zaman olduğu gibi kendi potansiyelimizi harekete geçirmekte, kendi gücümüzü kullanmakta, kendi hedeflerimize yönelmekte bulduk. Hep söylediğimiz gibi, yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütme hedefi; öyle akşamdan sabaha ortaya çıkmış bir strateji değildir. Gerisinde çok büyük emeklerin ve çok büyük bedellerin olduğu bir sürecin sonunda bu noktaya geldik. Bugün de Türkiye, bu temel ekonomik hedefine bağlılığını şeksiz-şüphesiz bir şekilde sürdürmektedir.
Altını çizerek tekrar ifade ediyorum; Türkiye’yi istihdamı ve üretimiyle büyütme hedefimizden en küçük bir geriye gidiş söz konusu olmayacaktır. Zamana ve şartlara göre kullanılan araçlar farklılaşsa da, sonuçta varmak istediğimiz menzil değişmemiştir. Son haftalarda atılan adımların, hem daha önceki gelişmelerin, hem de depremin artık ertelenemez hâle gelen mali yükünü karşılayabilmek için yapılan düzeltmeler olarak görülmesi şart. Bu adımların faiz, kur ve enflasyon üzerindeki etkilerini orta vadede ülkemizin asıl hedeflerine yaklaşmasına katkı sağlayacak gelişmelere dönüştürebileceğimize inanıyoruz. Ülkemizin her meselesini 21 yıldır nasıl tesis ettiğimiz güven ve istikrar iklimi sayesinde çözmüşsek, bugünkü sıkıntıların üstesinden de aynı şekilde geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
Hükûmet olarak uyguladığımız ekonomi politikasını dünyadaki benzer politikalardan ayıran çok önemli bir özellikler vardır; bu da, önceliklerimizin en başında istihdamın geliyor olmasıdır. Bilindiği gibi geçmişte ülkemizde ve dünyadaki gelişmekte olan pek çok yerde uygulanan ekonomi politikaları en büyük zararı istihdama veriyordu. İşsizliğin arttığı, insanların evlerine götürecek ekmek bulamadığı bir ortamda kâğıt üzerindeki göstergelerde elde edilen düzelme toplumlara beklenen refahı, ülkelere beklenen huzuru sağlayamıyordu. Dolayısıyla bizim için ekonomik istikrar demek, istihdamı düzenli olarak arttıran sürdürülebilir büyüme demektir. Tabii en az bunun kadar önemli bir diğer önceliğimiz; ülkenin ve toplumun tüm dengelerini bozan enflasyonla mücadeledir. Hiç şüphesiz finansal istikrar da, bu tablonun ayrılmaz bir parçasıdır.
“VERİM, TASARRUF EKONOMİSİNDEN YANA OLALIM”
Türkiye’nin maruz kaldığı onca sıkıntıya, saldırıya, felakete rağmen her alanda hâlâ dimdik ayakta kalmasının, bölgesel ve küresel güç olarak kabul görmesinin gerisinde işte bu politika vardır. Biz ülkemiz ekonomisini sonuçlarla uğraşarak değil sebeplere inip onları ortadan kaldırarak büyüttük, geliştirdik, diğer alanlardaki iddialarımızın dinamosu hâline getirdik, bugün de aynı anlayışla hareket ediyoruz. İstihdamı arttıracak, enflasyonu düşürecek, finansal düzelmeyi sağlayacak her tedbiri alacak, uygulayacak, sonuçlandıracak ve ortaya çıkan zenginliği milletimizin her bir ferdine yayacak bir politika izliyoruz.
Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de politikamızı hayata geçirirken önümüze çıkan zorluklar var. Her şeyden önce sadece arz-talep ilişkisi üzerine kurulu iktisadi teorilerin ülkemizde tam karşılık bulamadığı bir gerçektir. Bunun sebeplerinden biri; bilhassa küresel ekonominin dümenini elinde tutan güçlerin Türkiye’ye yönelik siyasi yaklaşımlarının ekonomik mantığın önüne geçmesidir. Açık konuşmak gerekirse; siyasi, ekonomik ve askerî olarak güçlenen, dolayısıyla kendi politikalarını belirleyip hayata geçiren bir Türkiye fotoğrafı kimsenin işine gelmiyor. Bu yüzden de sürekli gizli-açık engellemelere, kuraldışı uygulamalara maruz kalıyoruz.
Ülkemizin durumunu farklı kılan bir diğer sebep ise; kimi dönemlerde avantajımız olan esnek sosyal ve ekonomik politikalarımızın uzun vadeli politikaların ve kuralların kökleşmesini zorlaştırmasıdır.
İnsanımızın tasarruf alışkanlığında döviz ve altın ağırlıklı yer tutuyor. Önemli bir kısmı da yastık altında duran bu varlıkların iktisadi işleyişe, dolayısıyla istihdama ve üretime katkısı olmuyor. Onun için gelin, milletime sesleniyorum; biz verim ekonomisinden yana olalım, tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım. Bunun ne benim milletimin kendisine, ne de devletime hiçbir faydası yoktur. Yükselen fiyatlar sebebiyle gayrimenkul ve otomobil piyasasının cazip hâle gelmesi de, üretim artışının hak ettiği yere ulaşmasını engelliyor. Bu gerçekler çerçevesinde tamamen siyasi kaygılarla serdedilen sözde değerlendirmelerin ne ülkemize, ne milletimize, ne de yaşanan sorunların çözümüne zerre kadar faydası vardır.
“İHRACATIMIZ VE TURİZMİMİZ HER AY REKORLAR KIRARAK YOLUNA DEVAM EDİYOR”
Türkiye gibi rezerv para veya petrol, doğal gaz gibi karşılıksız gelir sağlayan kaynaklara sahip olmayan bir ülkenin tercüme değil telif iktisadi analizlere ve çözüm yollarına ihtiyacı bulunuyor. Ülkemizin en büyük talihsizliği, dünyadaki gelişmeleri ülkemizin gerçekliğiyle mezcederek milletimizin önüne ufuk açıcı teoriler koyacak iktisatçılardan uzun yıllar boyunca maalesef mahrum kalmasıdır. Biz yaşadığımız tecrübeler ışığında ülkemizin önünde istihdam ve üretim dışında çıkış yolu olmadığına kanaat getirdiğimiz için kendi politikamızda ısrar ediyoruz.
Geçtiğimiz 21 yılda ülkemize kazandırdığımız eğitim, sağlık, güvenlik, ulaştırma, enerji, konut başta olmak üzere tüm alanlardaki yaygın altyapı, büyümemizin en önemli itici gücüdür. Hamdolsun bu sayede ticaretten sanayiye, tarımdan turizme, istihdamın ve üretimin lokomotifi olan her alanda çarklar harıl harıl dönmektedir. İhracatımız ve turizmimiz neredeyse her ay rekorlar kırarak yoluna devam ediyor. Ülkemiz, giderek artan bir şekilde uluslararası yatırımcıların ilgisini çekiyor. Yaptığımız her görüşmede ülkemize milyarlarca, on milyarlarca dolarlık yatırım sözü alıyoruz. Bu yatırımların ağırlıklı kısmını birilerinin iddia ettiği gibi varlık satışı değil istihdama ve üretime dönük projeler oluşturuyor.
Cari dengemizin en önemli handikabı olan enerji ithalatımızı, keşfettiğimiz doğal gaz ve petrol rezervleriyle kademe-kademe azaltacak olmamız, hareket alanımızı daha da genişletiyor.
“İSTİKRAR, GÜVEN VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EKSENİNDE YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ”
Ülkemizi son 20 senede yılda ortalama yüzde 5,5 büyüterek, millî geliri 238 milyar dolardan 1 trilyon dolar sınırına getirerek, satın alma paritesine göre millî gelir sıralamasında dünyada 11. sıraya çıkartarak, istihdamı 19 milyondan 32 milyona yükselterek, ihracatı 35 milyar dolardan 254 milyar dolara ulaştırarak, turist sayısını 15 milyondan 52 milyona, turizm gelirini 12 milyar dolardan 46,5 milyar dolara sıçratarak, velhasıl her alanda eşi benzeri görülmemiş başarılara imza atarak bugünlere getirdik.
Nüfusu artan, onunla birlikte iş gücüne katılım oranı yükselen bir Türkiye’de istihdamın azalmak bir yana, sürekli artmasını işte bu tabloya borçluyuz. Ülkemizin ve milletimizin hiçbir kazanımından en küçük bir geri gidişe müsaade etmeyeceğiz. İstikrar, güven ve sürdürülebilirlik ekseninde yolumuza devam edeceğiz.
Şunu çok açık net söylüyorum: Yatırım kararlarının lokomotifi olan öngörülebilirliği artırmak, aynı şekilde önceliklerimiz arasında yer alıyor.
Elbette bunları söylerken yaşanan güncel sıkıntıları görmezden gelmiyor ve üzerini örtmeye çalışmıyoruz. Yükselen enflasyon sebebiyle refah seviyesi düşen ücretli kesimlerin kayıplarını telafi etmek için bugüne kadar pek çok düzenleme yaptık. Asgari ücretten memur ve emekli maaş artışlarına kadar her alanda bütçe imkânlarını sonuna kadar zorlayan tasarruflarda bulunduk. Her kesimin ücret düzenlemesi farklı süreçlere, farklı kurallara ve farklı dönemlere göre yapıldığı için zaman zaman kısa süreli dengesizliklerin yaşandığının farkındayız.
“ÇALIŞANINDAN EMEKLİSİNE HİÇ KİMSENİN MAĞDURİYETİNİN KALICI OLMASINA RIZA GÖSTERMEYİZ”
Kamu işçilerinin epeyce bir gecikmeyle yapılan toplu sözleşmelerinde ortaya çıkan tablo memur maaşlarında ilave bir düzeltmeyi zorunlu kıldı. Bu defa da daha önceden sonuçlandırılan asgari ücret ve emekli maaşlarıyla ilgili bir huzursuzluk ortaya çıktı. Kamu işçisini ve memuru nasıl ortada bırakmadıysak, çalışanından emeklisine hiç kimsenin mağduriyetinin kalıcı olmasına rıza göstermeyiz.
Ek bütçede önceliğimizi zorunlu olarak deprem bölgesinin hızla ayağa kaldırılmasını sağlayacak projelere verdik. Yaptığımız vergi artışlarından elde edeceğimiz geliri şu aşamada başka yerlere aktarmayı vicdani olarak kabul edemeyiz. Bununla birlikte hem bütçe gelirlerini artırmaya, hem de bütçe dışı kaynak sağlamaya yönelik çalışmalarımızın semeresini gördükçe kendini mağdur hisseden tüm kesimlerin gönlünü mutlaka alacağız. Bunu da çok gecikmeden yılbaşı civarı neticeye ulaştırmayı planlıyoruz.
Milletimin tüm fertlerinden serinkanlı olmalarını, bize güvenmelerini, ülkelerinin ve kendilerinin geleceğine sahip çıkmalarını istiyorum. Kimilerinin anlık telaştan, kimilerinin açgözlülükten, kimilerinin de art niyetten kaynaklı reflekslerle sergiledikleri her dengesiz tasarrufun ortak refah ve huzur hedeflerimize zarar verdiğini unutmamalıyız. Eğer üretim yapıyorsak maliyet ve kar hesabımızı, ticaret yapıyorsak fiyatlama politikamızı, ev sahibiysek kira talebimizi, aracımızı satıyorsak satış bedelini bu anlayışla belirlemeliyiz. Ne döviz artışıyla, ne enflasyonla, ne işletme maliyetiyle izah edilemeyecek derece yüksek fiyatlarla piyasayı sürekli yukarıya çekmek sonu olmayan bir kısır döngüye destek vermektir.
Gün sonunda yüksek kazanç sağlamış gibi görünen bu süreç, aylar-yıllar geçtikçe herkesin hanesine zarar olarak yazılacak sonuçlara gebedir. Hiç kimsenin bilerek ve isteyerek ne kendisine, ne evlatlarına, ne de ülkesine böyle bir kötülük yapacağına ihtimal vermiyorum. Şayet bu konuda ihmali ve kastı olanlar çıkarsa, devlet olarak biz de gerekeni yapmaktan çekinmeyiz.
Ticaret Bakanlığımız özellikle otomobil piyasasında görülen stokçuluğun ve fiyat manipülasyonlarının önüne geçmek için denetimlerini artırdı. Konut fiyatları ve kiralarla ilgili ilave ne tür adımlar atabileceğimize dair değerlendirmelerimiz sürüyor. Serbest piyasa ekonomisinden taviz vermeden haksız kazanç sağlama peşinde koşan fırsatçıların üzerine kararlılıkla gideceğiz. Milletimizle birlikte nasıl ülkemizin üzerindeki vesayet bulutunu dağıtıp darbecilerin heveslerini kursaklarında bıraktıysak, nasıl istiklalimize ve istikbalimize yönelik tüm saldırıları boşa çıkardıysak, nasıl güvenliğimizi sınırlarımızın ötesinden başlayarak güçlendirecek tedbirleri aldıysak, nasıl her alanda potansiyelimizi harekete geçirerek bölgesinin ve dünyanın yükselen yıldızı bir Türkiye inşa ettiysek, Allah’ın izniyle enflasyon başta olmak üzere ekonomideki sıkıntıların üstesinden de geleceğiz.”
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100’üncü Yıl Salonu’nda düzenlenen Film Festivali’nde 7 kısa film yer aldı.
Film gösteriminden önce Sri Lanka’nın Türkiye Büyükelçisi Ekselansları Sarantya HASANTHI kısa film festivalinin açılış konuşmasını yaptı.
Büyükelçi HASANTHI’nin konuşmasından sonra davetlilere 7 kısa film gösterimi yapıldı.
Film gösteriminden sonra İstanbul’da Doktorasını yapan Sri Lanka lı öğrenci film yapımcısı Eranda MAHAGAMAGE şunları söyledi: “ Benim film 2023 yılında Türkiye’nin Hatay içinde olan deprem hakkında.
Bu deprem felaketi, O zaman Türkiye’ye büyük zarar verdi. Benim deprem hakkında tecrübem yok.
Sri Lanka‘da böyle bir şey yani hiç olmamış. O yüzden ben araştırma yaptım. Depremi daha önce yaşamış tecrübeli olan arkadaşlar vardı.
Biz filmi çekerken yaklaşık bir sene bu durumda yaşadık. Toplu olarak beraber yaşadık O zaman ben de düşündüm ki; böyle çok bir şeyler olmuş. İnsan depremle birlikte nasıl yaşayabilir ve bir kız çocuğu Kendini nasıl hissediyor?
Örneğin; doktorlar geliyor güvenlikler geliyor. Bunlar kurtarıyor. Ama depremi yaşayan içinde olan insanlar nasıl hissediyor. İçinde olan insan hangi dinden, hangi felsefeye inanıyor ve bunlar nasıl olabilir.
Hayat bir yere geliyor. Kimse yok. İnsanlar tamamen yalnız oluyor ve o zaman nasıl bir psikoloji içinde oluyor?, Deprem anında bir insanın psikolojisi nasıl oluyor?, neler hissediyor.
Filmim bu durumla alakalı, bunu film yaptım.
Ben düşündüm ki böyle bir şeyler.
Dünya olarak birlikte çözüm lazım, arkadaş olarak dostluk olarak bir ülkeye yardım edin. Bu gibi bir durumu çözmek lazım. Bu hayatta her şey olabilir. Çok güzel ve masum bir kız, bir saniye içinde depremde bütün hayatı farklı oluyor.
Bu küçük felsefe hayat felsefesi. Anlamak lazım. Bu benim filmimde ana hikaye.
Filmde hikaye yok zaten, küçük fragmanlar var ve onu öyle oynuyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Suriye’deki hadiselerin 13 yıllık serencamını bilen herkes, Türkiye’nin adil bir barış için verdiği hasbi mücadelenin en yakın şahididir. Şunu da en başından beri tekrar tekrar ifade ediyoruz: Suriye ile ilgili hassasiyetimiz hiçbir zaman menfaat eksenli olmamıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Sözlerimin hemen başında bu sabah Isparta Keçiborlu’da eğitim uçuşu esnasında kaza kırıma uğrayan askeri helikopterimizde şehit olan altı kahramanımıza Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Şehitlerimizin ailelerine, sevenlerine, silah arkadaşlarına ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.
“TÜRKİYE, ÖZ GÜVENLİ, KARARLI VE SABIRLI BİR ŞEKİLDE HEDEFLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEKTEDİR”
Türkiye Yüzyılı’nı içeride ve dışarıda attığımız adımlarla günbegün gerçeğe dönüştürüyoruz. Üstat Necip Fazıl’ın kabinemizin misyonunu da belirleyen şu önemli sözlerini kendimize rehber kıldık: ‘Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmak lazım.’ Biz de hem bugün halkımızın hem de yarın ruz-i mahşerde Hakk’ın huzuruna görevini layıkıyla yerine getirmiş, geride hayır dualarla anılan eserler bırakmış olarak çıkmanın derdindeyiz, bunun peşindeyiz. İnsanımızın şöyle içinden gelerek söylediği bir, Allah ondan razı olsun, cümlesi bizim için en büyük payedir, şereftir, gurur ve mutluluk kaynağıdır.
Bugüne kadar halka hizmet Hakk’a hizmettir düsturuyla ülkemize ve milletimize aşkla hizmet ettik. Şimdi de diplomatik temaslarla, iyi hesaplanan stratejik hamlelerle açılışını yaptığımız proje, yatırım, hizmet ve eserlerle Türkiye’yi her alanda yüceltmenin gayretindeyiz.
Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim: Türkiye, ayağına ve iradesine vurulan zincirleri tek tek parçalamaktadır. Türkiye, öz güvenli, kararlı ve sabırlı bir şekilde hedeflerini gerçekleştirmektedir. Türkiye, güçlü demokrasisiyle, büyüyen ekonomisiyle, köklü kurumlarıyla dünya meselelerinin seyrini değiştiren barışçı ve aktif politikalarıyla tarihe yön vermekte, hem kendi tarihini ve hem de insanlık tarihini yeniden yazmaktadır. Allah’a binlerce kez hamdolsun ki bugün dünden daha güçlüyüz, bugün dünden daha özgürüz, bugün dünden daha itibarlıyız, bugün dünden daha öz güvenliyiz.
İnşallah, yarın her alanda çok daha iyi yerlerde olacağız. Milletimizi sığ sulara hapsetmek isteyen vizyonsuzluklara inat umuda tutunmaya, umudu büyütme devam edeceğiz. Siyasi hayatımızın hiçbir döneminde milletimize hayal kırıklığı yaşatmadık. Bundan sonra da aziz milletimize mahcup olmayacak, milletimizi sükûtu hayale biiznillah uğratmayacağız. Son 22 yıldır olduğu gibi Türkiye’yi başarıdan başarıya koşturacak, Türkiye’ye yeni rekorları, yeni sevinçleri, yeni heyecanları yaşatacağız.
Türkiye Cumhurbaşkanı olarak bir gerçeği tekrar vurgulamak durumundayım: 85 milyon olarak biz muazzam ve muhteşem bir aileyiz. Hepimiz daha mutlu, daha müreffeh, daha kudretli bir Türkiye hayal ediyoruz. Gerçekleştirdiğimiz her hedefi daha büyük hedeflerin mihenk taşı, başlangıç noktası olarak görüyoruz. Tamamladığımız, hizmete verdiğimiz, şehirlerimize kazandırdığımız her eser yeni hizmetler, yeni projeler için azmimizi kamçılıyor, heyecanımız artırıyor. Kalbimizdeki vatan ve millet aşkı gökte bir şimal yıldızı gibi parlıyor, yeniden büyük ve güçlü Türkiye davamızda yolumuzu aydınlatıyor.
Allah’ın izniyle bu millet her engeli aşacak, her saldırıyı savuşturacak güce ziyadesiyle sahiptir. Kardeşliğimize sıkıca sarıldığımız, istikrar ve güven ortamını koruduğumuz, iç cephemizi tıpkı aşılmaz bir kale gibi sağlım tuttuğumuz müddetçe çok daha güzel günler göreceğimizden asla şüphe duymuyoruz. Ülkemizin istikrarlı yürüyüşünü rayından çıkarmak, ilerleyişini kesmek veya yavaşlatmak isteyenlere de millet olarak fırsat vermeyeceğimize inanıyorum.
Son kabine toplantımızdan bu yana iç siyasette ve dış politikada yoğun bir gündemle çalışmalarımızı sürdürdük. Diyanet İşleri Başkanlığımızın her beş yılda bir düzenlediği Din Şûralarının 7’ncisinde hocalarımızla ve kanaat önderlerimizle bir araya geldik. ‘Dijitalleşen Dünyada Diyanet Hizmetleri’ başlığıyla gerçekleştirilen şûranın küresel kültürün teşvik ettiği yapay din tehdidiyle mücadelede bir uyanışa vesile olmasını ümit ediyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri ile Yaşayan İnsan Hazineleri Ödülleri’ni takdim ettiğimiz üstat ve ustalarımızı bu vesileyle tekrar tebrik ediyorum.
28 Kasım’da Umman’dan ülkemize devlet başkanı seviyesinde ilk resmî ziyareti gerçekleştiren Umman Sultan Heysem bin Tarık’ı Türkiye’de misafir etmekten özellikle bahtiyar olduğumu söyleyebilirim. Bu tarihî ziyareti farklı alanlarda imzaladığımız 10 anlaşmayla taçlandırdık. Umman’ın krizlerin çözümünde üstlendiği yapıcı rolü takdir ediyor, inşallah bundan sonra Ummanlı kardeşlerimizle daha yakın çalışmayı umuyoruz.
Aynı zamanda Filistin halkıyla dayanışma günü olan 29 Kasım’da artık kendi alanında bir marka hâline gelen TRT World Forum’unun 8’incisine iştirak ettik.
‘Küresel Ticaret Burada’ temasıyla tertiplenen 20. MÜSİAD EXPO Fuarı ise 88 ülkeden iş adamlarını, tüccarları, girişimcileri ülkemizde bir araya getirdi. 1990 yılından bu yana Türkiye’nin ekonomide, ticarette ve demokraside şaha kalkması için emek veren MÜSİAD camiasını bir kez daha kutluyorum.
“DEPREM BÖLGEMİZİ ESKİSİNDEN DAHA DAYANAKLI BİR ŞEKİLDE AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
30 Kasım Cumartesi günü Kahramanmaraş’taydık. Maraş’ta hem partimizin il kongresini yaptık hem de deprem konutlarının kura ve anahtar teslim törenini icra ettik. Tören alanından canlı bağlantıyla Hatay’ımızda 5 bin 900, Malatya’mızda 2 bin 313, Adıyaman’ımızda 6 bin 912, Gaziantep’imizde 257, Diyarbakır’ımızda 674, Adana’mızda 668, Şanlıurfa’mızda 2 bin 929, Elazığ’ımızda bin 407, Kahramanmaraş’ımızda 3 bin 499 olmak üzere toplamda 24 bin 559 yuvamızı daha hak sahibi kardeşlerimize teslim ettik. 2024 sonuna kadar 11 ilimizde toplam 201 bin 688 bağımsız bölümü afetzede kardeşlerimize teslim edeceğiz.
Bir depremzedenin elinden tutmak yerine, kimi zaman hakaret ederek, kimi zaman afaki sözler vererek bu sürece köstek olanları tarih affetmeyecektir. ‘Erdoğan bu enkazın altında kalır’ diyerek tüm umudunu milletin sıkıntılarının çoğalmasına bağlayan kifayetsizleri hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyoruz. Son depremzede hak sahibi kardeşimiz de güvenli yuvasına kavuşana kadar bize durmak, dinlenmek, soluklanmak yok. İnşallah devlet millet birlikteliğiyle yaralarımızı saracak, deprem bölgemizi eskisinden daha dayanaklı bir şekilde ayağa kaldıracağız.
2 Aralık Pazartesi günü Karadağ Cumhurbaşkanı değerli dostum Jakov Milatoviç’i ülkemizde ağırladık. Partimiz tarafından düzenlenen Engelsiz Türkiye Programı’nda engel tanımayan kardeşlerimizle bir araya geldik. Hükûmetlerimizin engeli vatandaşlarımızın hayata katılımı noktasında gösterdiği samimi çabalar herkesin malumudur. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı dâhil, kamudan özel sektöre, spordan çeşitli sosyal haklara kadar geniş bir yelpazede engellerimizin yanında olduk. İnşallah bundan sonra da aynı anlayışla yolumuza devam edeceğiz.
3 Aralık tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzce yapımı tamamlanan 564 tesis, proje ve hizmeti resmen devreye aldık. Toplam yatırım bedeli 98 milyar lira olan bu tesislerin ülkemize ve milletimize tekrar hayırlı olmasını diliyorum.
Bu sene Japonya ile diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 100’üncü Yıl dönümünü kutluyoruz. Bu anlamlı yıl dönümü münasebetiyle Japonya Veliaht Prensi Akishino Fumihito ve refikasını ülkemizde misafir ettik. 6 Şubat deprem felaketinin ardından Japon hükûmeti ve halkının milletimizle sergilediği dayanışmayı her zaman şükranla yâd ediyoruz.
7 Aralık Cumartesi günü Gaziantepli kardeşlerimizin misafiriydik. Millî Mücadele’mizin meşale şehirlerinden olan Antep, bugün de üretim ve ticaret başta olmak üzere pek çok alanda âdeta destan yazıyor. Gaziantep halkının Suriyeli mazlumlara sahip çıkması zaten her türlü takdirin üzerindedir. Gaziantep’te ilk önce 5 bin 113 konutun anahtar ve tapu teslim törenini yaptık. Ardından partimizin 8’inci Olağan İl Kongresi’ni her zamanki gibi yine büyük bir coşkuyla gerçekleştirdik. Türkiye’nin ikinci büyük kütüphanesi olan Şahinbey Millet Kütüphanesini açarak gençlerimizle hasbihal ettik. Bu vesileyle 2024-2025 akademik yılında üniversite öğrencilerine verilen burs ve kredi tutarında yüzde 50 oranında artışa gittiğimizin müjdesini paylaştık. Buna göre ön lisans ve lisans için 2 bin lira olan rakamı 3 bin liraya, yüksek lisansta 4 bin lira olan miktarı 6 bin liraya, doktora öğrencilerimiz 6 bin lira olan tutarı 9 bin liraya çıkardık. Yeni burs miktarlarının üniversite öğrencilerimize ve ailelerine hayırlı olmasını temenni ediyorum.
“SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN KORUNMASINI SAVUNDUK”
Bölgemiz ancak demokrasi ve bir dönüm noktası ifadesiyle tarif ve tahlil edilecek evsafta kritik gelişmelere sahne oluyor. Komşumuz Suriye’de 13 yıldır devam eden iç savaş dün itibarıyla artık yeni bir boyut kazandı. Halep, Hama, Humus ve son olarak Şam, asıl sahiplerinin kontrolüne geçerken; 61 yıldır kanla, zulümle, baskıyla ve zorbalıkla ayakta kalan Baas diktatörlüğü de tamamen çöktü. Verilen sözlere rağmen yıllardır bölücü örgütün işgali altında bulunan Tel Rıfat ve Münbiç’in teröristlerden arındırılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Tabii eski rejimin, çekilirken dahi kimi şehirleri bölücü terör örgütünün Suriye uzantısına bırakması, aralarındaki kirli ittifakı bir kez daha teyit etmiştir.
Ülkemizdeki ana muhalefetin son ana kadar umudunu kesmediği Esed rejimi, bu süreç boyunca ‘Türkiye karşıtı’ tutumunu bir an olsun terk etmemiştir. Suriye ihtilafını diyalog yoluyla çözme çağrılarımız eski rejim tarafından küstahça reddedilmiş, ülkemizin uzattığı elin değeri bilinmemiş, manası anlaşılmamıştır. Esed, arkasında 1 milyona yakın insanın katledildiği, 12 milyon insanın göç etmek zorunda kaldığı, birçok şehri enkaza dönmüş bir Suriye bırakarak kaçmıştır. ‘Zulüm ile abad olunamayacağı’ hakikati, Suriye’de bir kez daha tecelli etmiştir.
Şunu milletimizin ve uluslararası kamuoyunun bilmesini isterim: Türkiye, Suriye ihtilafının başından beri komşuluk hukukunun ve büyük devlet olmanın icaplarını harfiyen yerine getirmiştir. Barıştan, özgürlükten, diyalogdan, adaletten, Suriye’nin bir an önce huzura kavuşmasından yana olduk. Devrik rejimin hasmane tutumuna rağmen her şart altında Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve üniter yapısının korunmasını savunduk. Elbette haksızlığa, hukuksuzluğa, baskıya, zulme karşı sesimizi yükseltmekten, tepkimizi ortaya koymaktan hiçbir zaman çekinmedik, ama bunu açık bir düşmanlığa, kör bir husumete de dönüştürmedik. Suriye’deki hadiselerin 13 yıllık serencamını bilen herkes, Türkiye’nin adil bir barış için verdiği hasbi mücadelenin en yakın şahididir.
“KALBİMİZİN BİR YARISI GAZİANTEP, HATAY İSE DİĞER YARISI HALEP’TİR, ŞAM’DIR”
Şunu da en başından beri tekrar tekrar ifade ediyoruz: Suriye ile ilgili hassasiyetimiz hiçbir zaman menfaat eksenli olmamıştır. Biz bu konuya hep vicdan penceresinden baktık, hep merhamet nazarından yaklaştık, insani mülahazalarla hareket ettik. Bugün de aynı yerde sapasağlam duruyoruz. Tekrar söylüyorum; Suriye halkı, bizim kardeşimizdir. Tüm kesimleriyle, tüm inanç gruplarıyla can dostumuzdur. Bir uçtan diğer uca Suriye’yi karış karış süsleyen türbeler, köprüler, çeşmeler, hanlar, camiler bizim ezelden ebede uzanan kardeşliğimizin nişaneleridir.
Evet, sınırlar ülkeleri fiziken birbirinden ayırabilir, ama kalplere hangi güç sınır çizebilir? Asırlardır birlikte yaşadığımız aramızdaki sınır uzunluğu 910 kilometre, 910 kilometrelik sınırı paylaştığımız komşularımıza sırtımızı dönmemizi bizden kim bekleyebilir? Kalbimizin bir yarısı Antep’se, Hatay’sa, Şanlıurfa’ysa; diğer yarısı Afrin’dir, Halep’tir, Hama’dır, Humus’tur, Şam’dır.
“TÜRKİYE, ZOR BİR DÖNEMDE ZOR BİR İMTİHANI ALNININ AKIYLA VERMEYİ BAŞARMIŞTIR”
Tarihin ve coğrafyanın bize hatırlattığı bu gerçekleri son 13 yıldır ülke ve millet olarak bizzat yaşadık, bilfiil tecrübe ettik. Komşumuzun evinde yangın çıktığında ilk koştuğu yer biz olduk. Devrik rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarından kaçan Suriyeli kardeşlerimiz canlarını kurtarmak için ilk önce bizim kapımızı çaldı. Az değil, 4,5 milyon Suriyeli bizim evimizde misafir oldu. Bir dönem nüfusu 3 milyon 700 bine ulaşan, ancak şimdi sayıları 2,9 milyona düşen Suriyeli muhacirlere 13 yıl boyunca biz ensarlık yaptık. Bunu da açık söylüyorum: yüksünerek, şikâyet ederek değil, inancımızın ve komşuluk hukukumuzun gereği olarak memnuniyetle yerine getirdik.
Biz muhalefetle bu konuda ne kavgalar verdik. Onlar ‘İktidar olur olmaz sizi kovacağız.’ derken biz tam aksine biz ensarız, onlar muhacirdir demek suretiyle onları evimizde misafir etmenin erdemine ulaştık. Yüzyıllardır mazlumların eman bulduğu bu ülke Allah’a hamdolsun, Suriyeli mazlumlara da güvenli, korunaklı, müşfik bir liman oldu. Bu emsalsiz misafirperverlik insanlık tarihine altın harflerle yazılacaktır. Türkiye, zor bir dönemde zor bir imtihanı alnının akıyla vermeyi başarmıştır. Türk milleti kara günlerinde Suriyeli mazlumlara kucak açmasının izzetini bir şeref payesi olarak ebediyen taşıyacaktır.
“SURİYE İSTİKRARA KAVUŞTUKÇA GÖNÜLLÜ, GÜVENLİ, ONURLU VE DÜZENLİ GERİ DÖNÜŞLER DE ARTACAKTIR”
Bugün bir kez daha muhalefetin kışkırtmalarına aldırmadan, mazluma kol kanat geren necip milletimin her bir ferdine şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Cumhur İttifakı’nda birlikte yol yürüdüğümüz ortaklarımıza bu süreçte sergiledikleri merhametli duruş için aynı şekilde şükranlarımı sunuyorum. Fakat oy hesabıyla nefret söylemlerine başvuran ırkçı lümpenleri, vatanını kaybetmiş yetim ve öksüzlere kin kusan vicdan fukaralarını, sırf Meclis’te üç, beş koltuk kapabilmek uğuruna faşizmin en pespaye biçimine haftalarca sessiz kalanları ise önce Allah’a, sonra haklarına girdikleri Suriyeli mazlumlara ve elbette mahşeri vicdana havale ediyorum.
Suriye’de zalim Esed rejimiyle beraber ülkemizde mülteci düşmanlığını körükleyen necis zihniyette kaybetmiştir. Burada şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Suriye’yi etkisi altına alan kuvvetli değişim rüzgârının başta muhacirler olmak üzere tüm Suriye halkı için hayırlı sonuçlara vesile olacağına inanıyorum. Suriye istikrara kavuştukça inşallah gönüllü, güvenli, onurlu ve düzenli geri dönüşler de artacaktır.
Suriyeli kardeşlerimizin 13 yıldır süren vatan hasreti, inancım ve duam odur ki, artık yavaş yavaş son bulacaktır. Bunun şimdiden emarelerini görmeye başladık. Yığılmalarını önlemek ve trafiği kolaylaştırmak amacıyla Yayladağı Hudut Kapısı’nı da geçişlere açıyoruz. Muhacirlerin gönüllü geri dönüş sürecini de yine tarihimize, kültürümüze ve 13 yıllık müstesna ev sahipliğimize yaraşır şekilde yöneteceğiz. Hiç kimsenin bu insani sürece leke bulaştırmasına müsaade etmeyeceğiz. Suriye kriziyle ilgili politikası dün itibarıyla iflas eden ana muhalefet kendilerini hesaba çekmek, hatalarıyla yüzleşmek yerine çok çirkin, ırkçı bir dille Suriyeli mazlumlar üzerinden yeni istismar alanları oluşturmaya çalışıyor. Ana muhalefetin eski ve yeni yönetimine devrik Şam rejiminin yasını tutmaktan süratle vazgeçip, Suriye halkının sevincine ortak olmalarını tavsiye ediyorum. Kendilerini hapsettikleri cam fanustan çıksınlar, dünyada ve bölgede olanlara kulak kabartsınlar. Bir kez olsun hadiseleri Ankara merkezli okumayı denesinler, yoksa partilerini trajik komik duruma düşürmeye devam ederler.
“TÜRKİYE’NİN BAŞKA BİR ÜLKENİN TOPRAĞINDA VE EGEMENLİĞİNDE GÖZÜ YOKTUR”
Dün itibarıyla artık Suriye’de karanlık bir dönem kapanmış, aydınlık bir dönem başlamıştır. Türkiye binlerce yıllık tecrübe sonucunda billurlaşan devlet aklıyla hadiseleri okumakta, Suriye’deki duruma çok geniş bir perspektiften bakmaktadır. Bugün bazı parametreleri bir kez daha ifade etmek durumundayım: Türkiye’nin başka bir ülkenin toprağında ve egemenliğinde gözü yoktur. Sınır ötesi harekâtlarımızın yegâne amacı vatanımızı ve vatandaşlarımızı terör saldırılarından korumaktır.
Ne PKK ve Suriye’deki uzantıları ne DEAŞ ülkemizin muhatabı değildir, bilakis muarızıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün mutlaka ama mutlaka korunması gerekiyor. Suriye tüm etnik, dinî, mezhebi kimlikleriyle Suriyelilerindir. Suriye’nin bugününe de, geleceğine de karar verecek olan Suriye halkıdır. Komşuları ve kardeşleri olarak bize düşen Suriye halkının ülkelerini yeniden toparlama, yeniden ayağa kaldırma, yeniden mamur etme çabalarına güçlü bir şekilde destek olmaktır. Tekrar söylüyorum: Arap, Türkmen, Kürt, Sünni, Alevi, Nusayri, Hıristiyan fark etmeksizin Suriyelilerin tamamının sulh içinde yaşadığı bir Suriye, Türkiye’nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir. Şurası da kesinlikle unutulmamalıdır: İstikrara kavuşmuş bir Suriye hem kendi vatandaşları hem de bölgedeki diğer ülkeler için güven kaynağı olacaktır.
“TÜRKİYE SINIRLARININ ÖTESİNDE YENİ TERÖR ÇIBANBAŞLARININ ORTAYA ÇIKMASINA GÖZ YUMMAYACAKTIR”
Komşu ülkelerin güvenliği yine Suriye’nin güven içinde, istikrar içinde olmasından geçiyor. Öte yandan bölücü örgütün Suriye uzantısının kargaşayı fırsata çevirmeye dönük aşırı heveskâr tutumunu da dikkatle takip ediyoruz. Kendi akıllarınca farklı hesap yapanlara şunu hatırlatmak istiyorum: Çok önemli, atalarımız güzel söylemiş, çakal ne kadar hile bilirse, kurtta o kadar yol bilir. Türkiye sınırlarının ötesinde yeni terör çıbanbaşlarının ortaya çıkmasına göz yummayacaktır. 13 yıldır her türlü zulme maruz kalan Suriyeli kardeşlerimize yeni acılar, yeni sıkıntılar, yeni dramlar yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.
Buradan kardeş Suriye halkına da seslenmek istiyorum: Aziz Suriyeli kardeşlerim; Türkiye ve Türk milleti dün olduğu gibi bugün de, yarın da yanınızdadır. Siz tüm imkânsızlıklara rağmen kanınızla, canınızla, dişiniz, tırnağınızla destan yazdınız. Zulme ve zalime asla boyun eğmediniz. En zor zamanlarda dahi yeise kapılmadınız. İlk günden itibaren hep ‘Allah büyüktür’ dediniz; ‘O Rahman ve Rahim olandır’ dediniz; ‘O âlemlerin Rabbi’dir’ dediniz; yalnız O’na güvendiniz, yalnız O’ndan yardım dilediniz. Düştüğünüz yerden çok daha güçlü bir şekilde tekrar ayağa kalktınız. Böylece nesilden nesile gururla aktarılacak muhteşem bir kahramanlık hikâyesine imza attınız.
Kardeşlerim; unutmayın men sabera zafera, ‘yenilgi yenilgi büyüyen’ bu şanlı zaferin asıl sahibi sizlersiniz. Sizleri ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum, zaferiniz hayırlı mübarek olsun diyorum. Hürriyet ve adalet mücadelenizde sizi nasıl yalnız bırakmadıysak inşallah, kalkınma mücadelenizde de tüm imkânlarımızla sizi destekleyeceğiz. Gönül gönüle verecek, zorlukların, sıkıntıların üstesinden birlikte geleceğiz. Suriye’nin kalıcı barışa, istikrara ve güvenliğe kavuşması için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğumuzu bilmenizi isterim. Hama katliamından beri Suriye’nin özgürlüğü yolunda can veren şehitleri bugün bir kez daha rahmetle yâd ediyorum.
Suriye’nin esaretten kurtulan şehirlerinde sevinç gözyaşları döken, dua eden, şükür secdesine kapanan, yıllar sonra evlerine, yuvalarına, ailelerine, sevdiklerine kavuşmanın mutluluğunu yaşayan tüm kardeşlerime selam ediyorum.
“EĞİTİMİN ALTYAPISINA YAPTIĞIMIZ YATIRIMLARIN EĞİTİMİN KALİTESİNE OLUMLU YANSIDIĞINI GÖRÜYORUZ”
Bugünkü kabine toplantımızda Suriye’deki güncel gelişmelerin yanı sıra, enerjiden eğitime ve sağlığa çeşitli konuları da ele aldık. Eğitimin altyapısına 22 yıldır yaptığımız devasa yatırımların eğitimin kalitesine de olumlu yansıdığını görüyoruz. Uluslararası İzleme Araştırmalarında matematik ve fen bilimlerinde dördüncü ve sekizinci sınıf öğrencilerinde ülkemizin grafiği sürekli yükseliyor. 2023 yılının oranları bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yani eğitim modelimiz özellikle süratle gelişiyor ve bu iyileşme inşallah hızlanacaktır.
“SAĞLIKLI TÜRKİYE YÜZYILI PROGRAMI’NI HAYATA GEÇİRİYORUZ”
Koronavirüs döneminde güçlü sağlık altyapımızın önemini tecrübe etmiştik, şimdi bu alanda yeni bir adım daha atıyoruz. Koruyan, geliştiren ve üreten sağlık modeliyle Sağlıklı Türkiye Yüzyılı Programı’nı hayata geçiriyoruz. Üçlü sarmak modelimiz ile Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığımız TÜSEB öncülüğünde üniversitelerimizi ve özel sektörümüzü buluşturuyoruz. Kritik ilaç, aşı, kit ve tıbbi cihaz ürünlerimizi belirledik. Üreten sağlık modelimiz ülkemizin ekonomik büyümesine ve kalkınmasına katkı sunacak marka ve katma değer oluşturacak bir süreci geliştirecektir. Yeni modelimizin şimdiden hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Yarından itibaren asgari ücret tespit komisyonu görüşmelere başlıyor. Hem çalışmalarımızın beklentilerini gözetecek hem de ülkemiz ekonomisine taşınması ağır bir yük getirmeyecek bir anlayışla sürecin yürütüleceğine özellikle inanıyorum. Açık artırma usulüyle asgari ücret açıklayan muhalefeti de ülke ve millet hayrına bir iş yapacaklarsa SGK’ya olan birikmiş borçlarını ödemeye onları davet ediyorum.
Bir diğer güzel haberimiz; Tip 1 Diyabet hastalığıyla mücadelede eden evlatlarımız ve ailelerine yöneliktir. Daha önce bilindiği gibi diyabet hastalarımızın glikoz takibi için gerekli cihazlar geri ödeme kapsamındaydı. Buna ilave olarak artık 18 yaş altındaki Tip 1 Diyabet hastası evlatlarımız için sensörlü cilt altı glikoz izlem cihazlarını, Sosyal Güvenlik Kurumumuz tarafından geri ödeme kapsamına alıyoruz. Acil şifa dileklerimle, evlatlarımıza ve ailelerine hayırlı olsun diyorum.”
Ankara Hacı Bayram Üniversitesi’nde ASEAN GÜNÜ “ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar” temasıyla yapıldı.
Kısa adı ASEAN olan Güneydoğu Asya Uluslar Birliği Günü Ankara’da “ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar” temasıyla Hacı Bayram Üniversitesi’nde masaya yatırıldı.
ASEAN Günü’ne Güneydoğu Asya’nın ASEAN’a üye devletlerin Türkiye büyükelçileri, bazı ülkelerin Büyükelçileri elçilik görevlileri, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
ASEAN Günü, Hacı Bayram Üniversitesi evsahipliğinde ITRİ KONGRE ve KÜLTÜR MERKEZİ’nde düzenlendi.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Metin Orbay, ASEAN Günü’nde ilk konuşmacı olarak kürsüye geldi.
Rektör yardımcısı Prof. Dr. Metin ORBAY, Itri Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen günde ASEAN ülkeleri ile Türkiye arasındaki bugünü ve gelecekteki fırsatları ele alacaklarını söyledi.
Prof. Dr. Metin Orbay, üniversitelerindeki ASEAN’a üye devletlerden gelen uluslararası öğrenci sayısının artırılması için gayret içinde olduklarına dikkat çekti ve ASEAN GÜNÜ’nün bu yönde bir fırsata dönüşebileceğini dile getirdi.
Rektör yardımcısı Prof. Dr. ORBAY, ASEAN gününde Ünüversitelerinin 2018’de kurulan yeni bir üniversite olmasına rağmen GAZI Üniversitesinden ayrılarak kurulduğundan dolayı ZENGİN bir geçmişe sahip olduğunu da anlattı,
Prof. Dr. Metin ORBAY’dan sonra kürsüye Endonezya Büyükelçisi ACHMAD RIZAL PURNAMA geldi,
Endonezya Büyükelçisi PURNAMA konuşmasında şunları söyledi:”Öncelikle Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne teşekkürlerimi sunmak istiyorum…
Bugünkü Stratejik Forum’a nezaketle ev sahipliği yaptıkları için… Ardından ASEAN Kültür Günü geldi.
Bu etkinliği gerçeğe dönüştüren mükemmel iş birlikleri için Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na ve Ankara’daki tüm ASEAN Büyükelçilerine de teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu kolektif çaba, ASEAN’ı Türkiye’nin Radar Ekranına yerleştirmek için büyük stratejimizin bir tezahürüdür.
Ayrıca tüm ASEAN Dostlarını bu Stratejik Forum’a davet ediyorum.
Ortak geleceğimiz benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya.
Forumumuzun teması olan “ASEAN-Türkiye: Gelecek İçin Bir Ortaklık” sadece güncel değil, aynı zamanda alakalı.
Günümüzde jeopolitik rekabetlerle körüklenen savaşlar dünya çapında şiddetleniyor.
Kritik kaynaklar için yarış yoğunlaşarak gelecekteki çatışmalara zemin hazırlıyor.
İklim değişikliği milyonlarca hayatı etkilemeye devam ediyor ve küçük ada ülkelerinin hayatta kalmasını tehdit ediyor.
Aynı zamanda, mevcut küresel yönetim, mevcut zorluklarla başa çıkmaya uygun olmayan kötü bir durumdadır.
Dünya genelindeki sıradan vatandaşlar artık liderlerin kabul etmekte tereddüt ettiği şeyi tekrarlıyor: Mevcut küresel yönetim sistemi başarısız oluyor!
Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaklaşık 44.000 Filistinlinin hayatını kaybetmesi karşısında BM Güvenlik Konseyi’nin eylemsizliğini başka nasıl açıklayabiliriz?
Geçmiş bir dönemin sembolleri olan Bretton Woods kurumları, herkese refah sağlamayı başaramadı.
Eğer boş durursak, küresel yönetim çökebilir ve gücün hakkı gölgelediği ve düzensizliğin hüküm sürdüğü bir kaos çağına girilebilir.
Bu sert gerçeklerle yüzleşmek için ASEAN-Türkiye ortaklığı, çözümler için bir ortaklık haline gelmeli
sadece halkımıza değil, aynı zamanda küresel barış ve refaha da hizmet eden bir iş birliği feneri.
ASEAN-Türkiye ortaklığı, her iki bölgenin halklarına somut faydalar sağlamalı
karşılıklı saygıya dayalı ve ortak refahı sağlamak üzere tasarlanmalıdır.
Ortaklığımız ayrıca enerji güvenliği gibi acil küresel zorluklarla da mücadele etmelidir.
Ekonomik hırs ve iklim zorunlulukları arasında sıkışmış bir dünyada ASEAN ve Türkiye, bu rekabet eden talepleri uyumlu hale getirmek için eşsiz bir potansiyele sahiptir.
Birlikte… enerji dönüşümü için bir motor… olabiliriz… Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı… ve ASEAN’ın Enerji Görünümü tarafından yönlendirilen.
Bu ortak vizyon sayesinde:
ekonomileri besleyen ve gezegeni koruyan yeşil teknolojiler geliştirebilir ve paylaşabiliriz.
Bir diğer acil küresel sorun… gıda güvenliğidir.
Küresel nüfusun… 2050 yılına kadar… 10 milyara ulaşmasının tahmin edildiği düşünüldüğünde… gıda kıtlığı… bir çatışma kaynağı olabilir.
ASEAN-Türkiye… bu zorluğun üstesinden şu şekilde gelmelidir:
verimi artırmak ve atığı en aza indirmek için… akıllı çiftçilik teknolojilerini benimseyerek…
bölgesel gıda rezervlerini güçlendirerek… herkesi… gelecekteki krizlerden korumak için.
Ortaklığımız… yaygın ekonomik eşitsizlikle de… mücadele etmelidir…
Eşitsizlik… istikrarsızlık yaratır… ve huzursuzluğu körükler.
ASEAN-Türkiye iş birliği… cesur çözümler bulmalıdır:
Dijitalleşmeyi teşvik etmek… dijital altyapıya ve okuryazarlığa erişimi artırmak… milyonlarca kişi için fırsatların kapısını açacaktır!
Endüstriyel aşağı akışı benimsemek… Ulusların… kendi kaynaklarından sürdürülebilir şekilde faydalanmalarını… ekonomilerine katma değer katmalarını sağlamak.
Ortaklığımızın hedefleri… sınırlarımızın ötesine de uzanmalı… daha geniş küresel topluluğa fayda sağlamak için.
Mevcut küresel düzenin işlevsizliği… alternatif çözümler gerektiriyor.
ASEAN-Türkiye gibi bölgesel iş birlikleri… ulusların birleşmesi için… potansiyel yollar olarak ortaya çıkmalı… barış ve istikrara… net katkıda bulunan bir unsur haline gelmeli.
ASEAN’ın son elli yıldır… ortaklarıyla yaptığı şey budur…
sağlam bir bölgesel güvenlik mimarisi oluşturmak…
kapsayıcılık ilkelerine… ve somut iş birliğine dayalı.
ASEAN’ın vizyonunda… büyük güçler, egemen olmak için değil, iş birliği yapmak için rekabet etmelidir.
Büyük güçler barış için savaşmalı… savaş için değil.
Bu model, Orta Doğu da dahil olmak üzere diğer bölgelere benzer yollar çizme konusunda ilham verebilir.
Türkiye, kapasitesi ve liderliğiyle bu yolda öncülük edebilir.
Kendi bölgemizin ötesinde ASEAN-Türkiye iş birliği küresel yönetişimin geleceğini şekillendirmede dönüştürücü bir rol oynamalıdır.
Her ikisi de çok taraflılığın ve tüm ülkelerin ortak çıkarlarını yansıtan sadece ayrıcalıklı bir azınlığın değil!
Bu ortaklık yarının zorluklarını öngörmeli ve bugünün çözümleri içintemel oluşturmalıdır.
Bugünkü tartışmaların ASEAN-Türkiye ortaklığının sınırsız potansiyelini açığa çıkaracağından eminim.
adil ve eşit bir dünya için bir ortaklık,
gelecek için bir ortaklık,
Teşekkür ederim.
Purnama’dan sonra kürsüye Dışişleri Bakanlığı Asya-Pasifik Genel Müdürü Esra CANKORUR geldi,
Dışişleri Bakanlığı Asya Pasifik Genel Müdürü Esra Cankorur, ASEAN’ın BARIŞ, İSTİKRAR ve REFAHA desteğiyle bilindiğine işaret ederek Türkiye’nin ASEAN’ın Güneydoğu Asya’da oynadığı merkezi role değerini bildiğini belirtti.
Bu çerçevede ASEAN ve üye ülkelerin Türkiye’nin Yeniden Asya Girişimi’nin merkezinde yer aldığını dile getiren CANKORUR, ASEAN ve ona üye ülkelerle karşılıklı saygı, güven ve anlayış temelinde sağlam ilişkiler içinde olduklarını ifade etti.
Türkiye ile ASEAN’ın bölgelerinde önemli bölgesel aktörler ve ekonomik güç merkezleri olarak artan öneminin stratejik ve geleceğe dönük bir işbirliği yaklaşımını zorunlu kıldığını belirten Cankorur, ASEAN ile ilişkileri geliştirmeye hazır olduklarını ve bu yıl diyalog ortaklığı için başvuruda bulunduklarını söyledi.
Esra CANKORUR, daha derin diyaloğun iki tarafa da fayda sağlayacağını, benzeri alanlarda ilişkilerin karşılıklı işbirliğiyle geliştirilmesi için gayret içinde olduklarını dile getirdi.
ASEAN Parlamentolar Arası Asamblesi Türk Grubu Başkanı Osman Sağlam da konuşmasında şunları söyledi: “ ASEAN Genel Kurulu’nda başlayan bu yoilculuk 45’inci genel kurulda somut kazanımlarla devam etti. Türkiye ilki kez gözlemci üye olarak katıldığı bu genel kurulda Asya ile gelecekteki işbirliğini şekillendirecek güçlü zeminler oluşturdu. Ticaret, enerji, teknoloji ve altyapı projeleri gibi stratejik alanlarda iişbirliğini artırmayı hedefleyen somut adımlar atıldı. Kadınların siyasete girmesi ve kadınların siyasette daha aktif rol alması için geliştirilen öneriler Türkiye’nin bu alandaki öncülüğünü pekiştirmiş ve Asya ülkeleri ile bu konudaki ortak vizyonunu güçlendirmiştir. Ayrıca kültürel ve sosyal bağların kuvvetlerini vermesi adına önemli kararlar alınmıştır. Türkiye’nin ASEAN ile ilişkilerini derinleştirmesi kararlılığı gerek ikili gerekse çok taraflı düzeyde tüm muhataplarımızda paylaşıldı. Bu yalnızca bölgesel iş birliğini değil, küresel barış ve kalkınma hedeflerini destekleyen önemli bir adımdır. Asya’nın Asya-Pasifik ve Hint okyanusu bölgesindeki merkezi rolünün farkında olan Türkiye, geleneksel işbirliği alanlarının ötesine geçerek enerji, dijitalleşme ve sürdürülebilir kalkınma gibi yeni alanlarda daha aktif bir rol almayı hedeflemektedir. AIPA genel kurulları yalnızca iş birliği zeminini geliştirmekte kalmıyor, aynı zamanda kültürel ve ekonomik ortaklıkların derinleşmesine de vesile oluyor. Önümüzdeki dönemde Asya ile ilişkilerimizin stratejik ortaklık düzeyine taşınması ve bölgedeki etkimizin artması için çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz. Bu süreçte, yakın çevrelerin katkısı büyük önem taşıyor siz değerli katılımcıların Asya Türkiye ilişkileri üzerine yapacağı araştırmalar, bu ortaklığı teorik ve pratik düzeyde daha da güçlenmesine yardımcı olacaktır. Bu vesileyle Asya ile kurduğumuz bu güçlü bağları bölgenin de dünya için vaat parlaklık geleceği ve barışın kapılarını aralayacağına inanıyorum. Bu arada, Peace in the Gazze PEACE in Asya PEACE in the WORLD.
Konuşmalardan sonra, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fırat Purtaş’ın moderatürlüğünde ( ASEAN-Türkiye Ortaklığı: Gelecek İçin Fırsatlar ve Zorluklar) temalı bir panel düzenlendi.
Endonezya Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden Dr. Philips Vermonte, ASEAN Sürdürülebilir Kalkınma Çalışmaları ve Diyalog Merkezi Direktörü Büyükelçi Chirachai Punkrasin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ASEAN Parlamentolar Arası Meclisi Türkiye Delegasyonu Sekreteri Dr. Ali Yıldız panele katılan konuşmacılardı.
Panelden sonra ASEAN Günü dolayısıyla ASEAN üye devletlerinin müzik, dans ve yemeklerinin yer aldığı bir etkinlik yapıldı.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.